140
JOURNOS HESABINDAN YAYINLANAN SÖZDE BELGESELDEKİ GERÇEK DIŞI İDDİALAR HAKKINDA
TEKZİP
Müvekkil Adnan Oktar ve
arkadaşlarının, aleni bir kumpasın mağduru oldukları ve 5
yılı aşkın süredir devam etmekte olan yargılama sürecinde çok sayıda haksız, hukuksuz uygulamaya
maruz bırakılarak ADİL YARGILANMA HAKLARININ
ELLERİNDEN ALINMIŞ OLDUĞU bugün
artık tüm çevrelerce görülen ve bilinen açık bir gerçektir.
Tarafsız bir gözle bakan, adil
ve hukuka uygun bir bakış açısıyla değerlendiren herkes, bu davada ALENEN
BİR OLAĞAN DIŞILIK OLDUĞUNU hemen fark etmekte; davanın başından bu yana GİZLİ BİR EL TARAFINDAN SÜREKLİ OLARAK YARGI ÜZERİNDE BASKI KURULMAYA ve DAVAYA
MÜDAHALEDE BULUNULMAYA ÇALIŞILDIĞINI da rahatlıkla görmektedir.
Nitekim, müvekkil ve
arkadaşları aleyhindeki suçlamalara ilişkin ortada tek bir somut bulgu, belge
ya da delil olmamasına rağmen;
·
Faruk
Sezer (Dönemin İstanbul Mali Suçlarla Mücadele Müdürü) ve Mustafa Çalışkan
(Dönemin İstanbul İl Emniyet Müdürü) gibi sadece kolluk göreviyle yükümlü olan
devlet memurlarının KENDİLERİNİ HEM SAVCI HEM DE
HAKİM YERİNE KOYARAK -müvekkil
ve arkadaşları henüz daha emniyette gözaltında oldukları sırada- halka
açık toplantılarda “hayatımda en zevk aldığım
operasyon Adnan Oktar operasyonudur” gibi HUKUKA
AYKIRI İFADELER KULLANMALARI,
·
Aynı
kolluk görevlilerince operasyonla aynı gün yayımlanan İstanbul Emniyet
Müdürlüğü “BİLGİ NOTU”nda zikredilen, “Adnan Oktar Suç Örgütü”
tanımlaması ile iddianameye dahi aktarılmayan onlarca uydurma suç isnadına yer
verilmek suretiyle müvekkil ve arkadaşlarının MASUMİYET KARİNELERİNİN KANUNSUZ ŞEKİLDE AYAKLAR ALTINA ALINMIŞ
OLMASI,
·
Basın
ve sosyal medya eliyle yürütülen asparagas haber ve
karalama kampanyaları sayesinde, kamuoyunda suni bir infial
oluşturarak müvekkil ve arkadaşlarının DAHA İLK GÜNDEN SUÇLU İLAN EDİLMELERİ,
·
Basın
ve sosyal medyadaki bu asparagas haber ve karalamaların, GİZLİ BİR EL TARAFINDAN ADETA DÜĞMEYE
BASILMIŞÇASINA aynı
anda olması ve tek bir elden dikte ettirildiği izlenimi veren benzer üslup ve
ifadeler kullanılarak yapılması,
·
Tüm
bu karalama kampanyalarının özellikle de iddianamenin açıklanması, esas
hakkındaki mütalaanın sunumu, sözlü savunmaların başlaması veya karar duruşması
gibi, TAM DA DAVANIN ÇOK ÖNEMLİ
AŞAMALARINDAN HEMEN ÖNCE yapılması,
Müvekkil Adnan Oktar’ın, “derin
devlet yapılanması olarak tanımladığı bu “GİZLİ EL” tarafından davaya sürekli
olarak müdahalede bulunulduğu görüşünün, açık bir ispatı hükmündeki
gelişmelerden sadece bazılarıdır.
DAVANIN BELKİ DE EN ÖNEMLİ
AŞAMASI OLAN temyizdeki dava dosyasının YARGITAY BAŞSAVCILIĞINCA İNCELEMEYE ALINDIĞI ŞU GÜNLERDE İSE;
“140Journos” isimli Youtube
hesabından yayınlanan ancak içeriği itibariyle hiçbir resmi bilgi, belge,
rapor ya da delil içermeyen, sırf davanın husumetli müştekilerinin uydurduğu
hayali senaryo ve iftiralara mikrofon tutulan “KEDİCİK” isimli SÖZDE bir belgesel
yayınlanması, yine müvekkil ve arkadaşları ALEYHİNDE BİR KAMUOYU OLUŞTURARAK YARGI ÜZERİNDE BASKI KURMAYI ve
DAVAYA MÜDAHALEDE BULUNMAYI AMAÇLAYAN HUKUKA AYKIRI BİR GİRİŞİMDİR.
Müvekkil Adnan Oktar’ın, bu
sözde belgeselde yer verilen gerçek dışı itham ve iftiralara ilişkin
cevaplarını paylaşmadan önce, bu davanın husumetli müştekilerine gösterilen
tavır ve tutum ile MÜVEKKİL
ve ARKADAŞLARINA KARŞI TAKINILAN BİRBİRİNE TAM ZIT TAVIR ve TUTUM ARASINDAKİ
ANORMALLİĞİ DE DİKKAT ÇEKMEK İSTEMEKTEYİZ.
Müvekkil ve arkadaşları
hakkında yürütülen bu kumpas davasının başlangıcından günümüze nedense;
-
Husumetli
müştekilerin uydurdukları hayali senaryolarla delilsiz, dayanaksız itham ve
iftiralarının -alenen hukuka aykırı olmasına rağmen- RAHATÇA KAMUOYUNA SUNULUP
YAYGINLAŞTIRILMASINDA, ALABİLDİĞİNE ÖNLERİ AÇILIP TÜRLÜ TÜRLÜ DESTEK ve SAYISIZ
İMKANLAR SUNULURKEN,
-
Dava
süreci boyunca maruz bırakıldıkları işkence boyutuna varan hukuka aykırı haksız
uygulamaları dile getirmeleri alenen engellenmeye çalışılan ve yaşadıkları
hukuksuzları sosyal medya hesabından paylaşan veya hukukçulara,
milletvekillerine anlatan müvekkilin arkadaşları ise ANINDA GÖZ ALTINA ALINMAKTA ve HİÇBİR HAKLI
GEREKÇE OLMAKSIZIN TUTUKLANMAKTADIRLAR.
İçeriğinde hiçbir suç unsuru olmamasına
rağmen yapılan bu tutuklamalar, “eğer yaşadığınız hukuksuzlukları
anlatırsanız sizler de böyle tutuklanırsınız” şeklinde açık bir gözdağı olduğundan
MÜVEKKİLİN TUTUKSUZ ARKADAŞLARININ KENDİLERİNİ
SAVUNMA ÇABALARI DA ENGELLENMEKTEDİR.
140Journos isimli Youtube
hesabından yayınlanan hiçbir resmi bilgi, belge, rapor ya da delil içermeyen,
sırf davanın husumetli müştekilerinin uydurduğu hayali senaryo ve iftiralara
mikrofon tutulan “KEDİCİK” isimli SÖZDE belgeselin yayınlanmasının
ardından, müvekkil Adnan Oktar’ın bir diğer müdafi olan meslektaşım Sayın
Av. Çiğdem Koç Hanım, müvekkil ve arkadaşlarına karşı SERGİLENEN BU İKİ YÜZLÜ TAVIR KARŞISINDA SESSİZ KALAMAMIŞ; konuya ilişkin eleştirilerini,
30 Eylül 2023 tarihinde kendisine ait sosyal medya hesabından “#herkesiçinadalet”
etiketi altında şu sözlerle dile getirmiştir:
“Adnan Oktar ve arkadaşları ile ilgili
@140journos adlı hesaptan "Kedicik" adında bir sözde belgesel
yayımlandı dün.
Müşteki ve müşteki avukatları ile dosyayı takip
etmedikleri belli, ettilerse de taraflı oldukları açık bazı gazetecilerin
beyanları dayanak yapılmış, karşı tarafın en azından savunma delilleri bile
dikkate alınmamış. Hiçkimse
ama hiçkimse böyle bir yaftalama-hedef gösterilme telaşı ile karşı karşıya
bırakılamaz. Bu hem suçtur hem de hiçbir etik anlayışına sığmaz.
Yargılaması devam eden bir dosya hakkında ve
yargılamanın nasıl yapıldığını, hangi delil ve savunmaların dikkate alınıp
alınmadığını yok sayarak, sadece
müşteki beyanlarını ve tek taraflı yorumları esa alıp bir "belgesel"
yapmışsınız.
Peki, savunmaları ve sanıkların beyanlarını,
iddialara verilen cevapları, sunulan delilleri de araştırmayı düşünmediniz mi? "Gerçek" diye kamuoyuna sunduğunuz
şeylerin ne kadarının gerçek olup olmadığını araştırmadan "hüküm
kurmaktaki" amaç nedir durup dururken? YARGIYI ETKİLEMEYE ÇALIŞMAK DEĞİL Mİ bu yapılan?
Ülkede bu kadar can yakan hukuksuzluklar yaşanırken, ötekileştirdiğiniz
insanların kişilik haklarına saldırıyor, gerçeğin taraflı ağızlardan
çarpıtılmasına alet oluyorsunuz farkında mısınız? ADNAN OKTAR ve ARKADAŞLARI
ADİL BİR YARGILANMAYI HAK ETMİYORLAR MI? BU İKİYÜZLÜ HAK ANLAYIŞINI içinize sindirebiliyor musunuz?”
Ama haksızlık,
hukuksuzluk ve en önemlisi İKİYÜZLÜLÜK BUMERANG GİBİDİR, DÖNER HERKESİ VURUR…
“Mesela siz gazeteci değil misiniz @Nagehanalci? …… 64 klasörden oluşan dava dosyasını, savunmaları,
savunma delillerini ve bunların nasıl yok sayıldığını falan inceleme gereği
duymadınız mı? Hadi bu işe
en başından her ne sebeple ise taraf olan gazetecileri anladım da, ya siz?
Tek taraflı müşteki beyanıyla yapılan bir işe iştirak edip adınızı koymadan "ben bir de karşı taraf ne diyor,
bakayım"
demediniz mi?”
Ayrıca ülkemizin tanınmış
hukukçularında Sayın Av. Kavilli de, Sayın Av. Çiğdem Koç’un bu paylaşımları
altında yapmış olduğu “Dürüst yargılama insanlık
onurudur” şeklindeki paylaşımıyla Çiğdem
Hanım’a katıldığını ifade etmiştir.
Bununla birlikte güncel bir
örnek olması sebebiyle önemli olduğunu düşündüğüm bir diğer olay ise,
geçtiğimiz günlerde Antalya Film Festivali seçki listesinde yer alan “Kanun
Hükmü” isimli belgesel sebebiyle önce Kültür Bakanlığı’nın festivalden
çekildiğini açıklaması, ardından Festival’in iptal edildiğinin kamuoyuna
duyurulmasıyla birlikte yaşanmıştır. Bir kısım medya ve basın mensubu “Kanun
Hükmü” belgeselinde “adı geçen bir kişinin henüz yargılamasına devam
edildiği”nden bahsetmeye başlamış ve bu belgesel ile AÇIKÇA YARGIYA
MÜDAHALE EDİLMEYE ÇALIŞILDIĞINI yüksek bir sesle dile getirmişler; konuya
ilişkin sayısız paylaşım ve açıklamada bulunmuşlardır.
Ancak ne var ki her zaman
olduğu gibi konu müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşları olduğunda aynı medya ve
basın mensupları BU KEZ DERİN BİR SESSİZLİĞE BÜRÜNMÜŞLER; müvekkil Adnan
Oktar ve onlarca arkadaşının tutuklu yargılanmakta oldukları dava dosyanın tam
da YARGITAY BAŞSAVCILIĞINCA İNCELEMEYE ALINDIĞI
ŞU GÜNLERDE 140Journos
isimli Youtube hesabından yayınlanan “KEDİCİK” isimli sözde belgesel yoluyla ALENEN YARGIYA MÜDAHALE EDİLMEYE ÇALIŞILMASI HAKKINDA
TEK BİR SÖZ DAHİ SARF ETMEMİŞLERDİR.
Bununla birlikte, “Kedicik”
isimli sözde belgesel içerisinde geçen hayali senaryolar ile gerçek dışı itham
ve iftiralara ilişkin müvekkil adına
geçmişte bir çok kez detaylı açıklamalarda bulunmuş olduğumuzdan, burada
çok fazla detaya girmeden ana hatlarıyla cevap vermekle yetineceğiz.
-1-
MEHDİYET İDDİASI GERÇEK DIŞIDIR
Müvekkil Adnan Oktar'ın,
davanın bazı husumetli müştekilerinin art niyetli ve gerçek dışı beyanlarının
aksine, hayatının hiçbir döneminde Mehdilik iddiasında
bulunmadığına dair onlarca açıklaması ve dava dosyasına sunmuş olduğu çok
sayıda dilekçesi bulunmaktadır. Müvekkil konuya ilişkin geçmiş açıklamaları ile
dilekçelerinde özetle;
⟹ Hiçbir zaman Mehdilik iddiasında bulunmadığı gibi,
Mehdilik imasında dahi bulunmadığını;
⟹ Aksine, canlı yayın sohbetleri, yerli ve yabancı medyaya
verdiği röportajlar, yazılı eser ve makaleleri, vb. gibi birçok farklı
mecrada, "hiçbir zaman böyle bir iddiasının olmadığını" her
vesileyle dile getirdiğini;
⟹ Yine A9 TV'deki canlı yayın sohbetlerinde ve yerli-yabancı
medya röportajlarında milyonlarca izleyicinin karşısında, "ömrünün
sonuna kadar böyle bir iddiada bulunmayacağına dair yemin ettiğini";
⟹ Bir insanın, kendisinin Mehdi olduğunu iddia ya da ima
etmesinin, "gaybı bildiğini iddia etmek" anlamına
geleceği için Kuran'a, sünnete ve İslam fıkhına göre alenen haram,
hatta küfür sayılacağını belirttiğini, kendisinin Allah'tan korkan,
Kuran'a sıkısıkıya bağlı, helal ve harama son derece titiz, dindar bir Müslüman
olarak böyle bir küfri davranışa tevessül etmesinin mümkün olmadığını;
⟹ Gerek ahir zaman ve Mehdiyet konularında kapsamlı araştırma
ve eserleri olmasından gerekse Hz. Mehdi'nin hadislerde bildirilen fiziki
özelliklerine benzerliklerden yola çıkarak kendisine Mehdilik
yakıştırmasında bulunan bazı sevenlerine yönelik bunun çok hatalı ve fıkhen son
derece sakıncalı bir davranış olduğunu defalarca belirttiğini;
⟹ Mehdiliğin bir iddia değil, bir ispat makamı olduğunu,
fiziki benzerliklerin bir insanın Mehdi olduğunun ispatı olmadığını, Mehdi'ye
benzemenin asla Mehdi olmak olmadığını, başta seyyit ve şerifler olmak
üzere Peygamber Efendimiz (sav)'in soyundan gelecek olan Hz. Mehdi'yle benzer
genetik özellikleri taşıdığı için dünya üzerinde ona fiziken benzeyen
yüzbinlerce insan olduğunu her vesileyle anlattığını;
⟹ Mehdiyeti müjdelemek bizzat Peygamber Efendimiz (sav)'in
emri olduğu için ve özellikle de İslam aleminin her türlü fitne,
fesat, saldırı ve yıkıma maruz kaldığı günümüzde bu müjdeyi yaymanın ve
canlı tutmanın önemine binaen Mehdilik konusunu sık sık anlattığını ve
sürekli gündemde tuttuğunu;
⟹ Kaldı ki Mehdiyet konusunu anlatmanın, savunmanın, gündemde
tutmanın TCK'na göre bir suç teşkil etmediği gibi, bu konunun
yalnızca kendisi değil 1400 yıldır her mezhepten yüzlerce İslam alimi,
muhaddis, müçtehid tarafından kaleme alınan binlerce eserde anlatıldığını, hem
Diyanet yayınlarında yer aldığını hem İlahiyat Fakülteleri'nde okutulduğunu hem
de bizzat Sayın Cumhurbaşkanımızın teşvikleriyle Diyanet tarafından bastırılan
Risale-i Nur Külliyatı'nda çok geniş anlatıldığını;
⟹ Mehdiyetin, aslında Türk-İslam Birliği ülküsü, aynı
zamanda Türk Devleti'nin resmi ideolojisi olduğunu, Sayın
Cumhurbaşkanımızın Askeri Başdanışmanı Sayın Adnan Tanrıverdi Beyefendi'nin de
bu gerçeği açıkça dile getirdiğini
ve bunlar gibi konuyla ilgili
çok sayıda önemli savunma mantığını ve delilini, geçmişte yaptığı
konuşmalarından, sohbetlerinden ve anlatımlarından da belgeleyerek son derece
kapsamlı ve ayrıntılı olarak açıklamıştır.
İddialara ilişkin detaylı açıklamaları aşağıdaki linklerde
okuyabilirsiniz.
https://adnanoktarbulten.blogspot.com/2023/01/adnan-oktardan-hurriyet-gazetesi-yazari.html
https://adnanoktarbulten.blogspot.com/2023/09/muvekkil-adnan-oktarn-hicbir-zaman.html
-2-
MÜVEKKİLİN GÜYA MEHDİYET
İDDİASINDA OLDUĞUNUN ÖNE SÜRÜLMESİNİN AMACI “ZORAKİ BİR ÖRGÜT PROFİLİ”
OLUŞTURABİLMEK ve SÖZDE “İRADE FESADI İDDİASINA” SAHTE BİR DAYANAK
OLUŞTURMA ÇABASIDIR
“Kedicik” isimli bu sözde
belgeselde olduğu gibi müvekkil ve arkadaşlarının yargılanmakta olduğu dava
dosyasının iddianamesinde de, ZORAKİ BİR ÖRGÜT PROFİLİ OLUŞTURABİLMEK İÇİN camiaya mensup bazı kişiler, GÜYA “akıl erdiremeyen, iradesini yitirmiş, kendi kendine karar
veremeyen, sorgulayamayan, zayıf kişilikte insanlar” olarak nitelendirilmişlerdir. Bunun
ise GÜYA "dini telkin
yoluyla" olduğu
iddia edilmiş, açıkça “din” suçlanmış ve bu sözde telkini alan kişilerin
irade ve akıllarını yitiren, kendi kararlarını kendileri veremeyen,
soruşturmayan, sorgulamayan insanlar oldukları iddiası ortaya atılmıştır.
Dava iddianamesinde olduğu gibi bu sözde
belgeselde de tümüyle, GÜYA düşünemeyen, akledemeyen, iradesini yitirmiş
insanların tarifinin yapıldığı, topyekün herkesin kandırıldığı bir insan
toplululuğu profili sunmuştur. Bunun elbette tek nedeni, hiçbir şartta oluşturulamayan “örgüt”
iddiasını kendilerince bir temele bağlamak ve camiaya şu anda veya geçmişte
mensup olan kişilerin “güya kandırıldığı” yalanını ortaya atarak müvekkili her
bakımdan tek suçlu haline getirebilmektir. Davanın
ilk derece yargılaması da yine BU SAHTE KABUL üzerinden yapılmış ve GÜYA KANDIRILMIŞ AKLETMEYEN BİR İNSAN
TOPLULUĞU OLDUĞU YALANI sistematik olarak günümüze kadar devam ettirilmiştir.
ANCAK BU İDDİANIN MANTIKSIZLIĞIN EN AÇIK DELİLİ BU DAVADA YARGILANAN ŞAHISLARIN PROFİLLERİNİN
BU TARİFE HİÇ UYMAMASIDIR.
Normal şartlarda böyle bir iddia belki, sosyal
toplumdan uzak, eğitim seviyesi düşük bir aileye mensup, küçük izole bir
kasabada yaşayan, kendi aile hayatından başka hayat bilmemiş, teknoloji ile
buluşmamış, sosyal bir kişilik edinmemiş insanların oluşturduğu toplumlarda
geçerli bir iddia olabilir. Ancak bu iddia, Türk toplumu içinde elit
tabakayı temsil etmeleriyle tanınan, eğitim seviyesi hayli yüksek, kalifiye ve
sosyal, metropol içinde ve halka mal olmuş sektörlerde varlığını gösteren bu
gruba ait kişiler için tercih edilecek en yanlış iddiadır. Zaten bu
nedenledir ki hiçbir aşamada altı doldurulamamıştır.
Bu konuda en sakıncalı konu da, iradenin
fesada uğratılması yalanı için iddianamede “dinin” suçlanmasıdır.
Gerek iddianame gerekse yargılama, “bir insana din tebliğ edildiğinde aklını
yitirdiği, iradesini külliyen kaybettiği, akledemez, sorgulayamaz, karar
veremez hale geldiği” gibi olağanüstü sakıncalı bir zihniyet üzerine
kurgulanmıştır. Öyle ki bu iddia ile aslında, her kim dindar olursa,
Kuran'a uyarsa, kendi öz iradesi ile Allah için yaşamaya karar verirse, tüm
iradesini yitirir gibi bir anlam çıkmaktadır ki, bu iddia başlı başına bir
Müslüman toplumu imandan uzaklaştıracak, toplumu İslam'dan soğutacak güce sahip
bir iddiadır. Tarihte Müslüman toplumları zayıflatmak için derin
devletlerin kullandığı yöntemlerden de farksızdır.
Ancak bu konu yargılamalar esnasında, gerek bu
iddiayı ortaya atan müşteki ve etkin pişman profilleri, gerekse sanık
profilleri sebebiyle tamamen ortadan kalkmıştır.
Özellikle bu suçlamaların yöneltildiği
sanıkların duruşmalardaki tutum ve davranışları, yaptıkları savunmalar ve
gösterdikleri üstün kişilik örnekleri dikkate alındığında, teoride hiçbir
geçerliliği olmayan bu konunun pratikte de hiçbir varlığı olmadığı ortaya
çıkmıştır.
İrade fesadı ve cinsel
isnatların geçersizliğiyle ilgili detaylı bilgileri aşağıdaki linklerde
okuyabilirsiniz.
https://adnanoktarbulten.blogspot.com/2023/07/adnan-oktarn-muslumanlara-dusuk-akll.html
https://adnanoktarbulten.blogspot.com/2023/10/adnan-oktarn-temyiz-dilekcesinden.html
https://adnanoktarbulten.blogspot.com/2023/09/serra-mohammadvalipour-kumpas-davas.html
-3-
MÜVEKKİL ADNAN OKTAR'IN AKIL
SAĞLIĞININ SON DERECE YERİNDE OLDUĞUNU SAYIN SEFA SAYGILI DA ÇOK İYİ
BİLMEKTEDİR. BU GERÇEĞİ BİZZAT KENDİSİ DE DEFALARCA DİLE GETİRMİŞTİR
Kamuoyu Dr.
Sefa Saygılı’yı, 1987 yılında Adnan Bey'e düzenlenen "Akıl
Hastanesi' Komplosu" vesilesiyle tanımaktadır. Dr.
Sefa Saygılı, yaklaşık 30 sene önce, Akıl Hastanesi döneminden yakından
tanıdığı ADNAN OKTAR'DA
HİÇBİR AKLİ YETERSİZLİK OLMADIĞINA, AKLEN VE FİZİKEN SON DERECE SAĞLIKLI VE
GÜÇLÜ BİR İNSAN OLDUĞUNA en başta bizzat kendisi
şahittir.
Dr. Sefa
Saygılı “Kedicik” isimli sözde belgeseldeki iddialarının aksine, geçmişte yapmış
olduğu çeşitli basın açıklamalarında, MÜVEKKİL ADNAN OKTAR’IN AKIL
SAĞLIĞININ TAMAMEN YERİNDE OLDUĞUNU BİZZAT ve DEFALARCA İFADE ETMİŞTİR. Bunların
sadece birkaçını şöyle sıralayabiliriz:
– Sabah
Gazetesi / 14.7.2018 :
Sabah Gazetesinin,
11 Temmuz 2018 operasyonundan birkaç gün sonra kendisiyle yaptığı
röportajda Sefa Saygılı, Adnan Bey'in “AKLEN SAĞLAM OLDUĞUNU” şu
ifadelerle belirtmektedir:
“Şimdi
Bakırköy Akıl Hastanesine paranoya teşhisi ve ceza ehliyeti yok raporu ile
geldi ve yattı. Ancak bilinmeyen bir durum daha var: ADNAN OKTAR'IN BU RAPORUNU
ADLİ TIP KURUMU'NUN ÜST MERCİ BOZDU ve o şekilde
serbest kaldı...”
“Ayrıca, BEN ONA AKLİ DENGESİNİN
YERİNDE OLDUĞUNA DAİR RAPOR DÜZENLEYEN BİRÇOK PSİKİYATRİ UZMANI MESLEKTAŞIMDAN
HABERDARIM.”
– Habertürk Televizyonu
/ 05.08.2018 :
Habertürk
televizyonuna verdiği 05.08.2018 tarihli röportajda, Sefa Saygılı, 1987 yılında
“paranoid şizofren” tanısıyla kendisine gelen Müvekkil Adnan Oktar’ın gerçekte “AKLİ
YÖNDEN HER DÖNEM SAĞLIKLI OLDUĞUNU” şu cümlelerle açığa
vurmuştur:
“… Hekim arkadaşlarımdan akıl sağlığı yerinde raporu
almış. TELEVİZYONDA GÖRDÜĞÜNÜZ GİBİ BUGÜN DE AKIL SAĞLIĞI YERİNDE...”
Görüldüğü gibi, Sefa
Saygılı, Müvekkil Adnan Oktar’ın AKLEN GAYET SAĞLIKLI OLDUĞUNU açıkça itiraf etmekle birlikte Adnan Bey'in Mehdiyet konusuna önem
vermesini ve gündemde tutmasını kendince bir anormallik, bir delilik çeşidi
olarak değerlendirmektedir. Oysa, bu psikiyatrik, tıbbi ya da
bilimsel bir değerlendirme ya da teşhis değil, tümüyle Sefa Saygılı’nın kendi
iç dünyasında geliştirdiği ve bir inanca yönelik son derece hatalı ve şahsi bir
değerlendirme ölçüsüdür.
Müvekkilin inancına göre,
“Mehdiyeti savunmayı, gündeme getirmeyi ve anlatmayı bir delilik türü olarak
görmek, tarih boyunca bu konuya önem vermiş, anlatmış, müjdelemiş, başta (haşa)
Peygamber Efendimiz (sav) olmak üzere sayısız salih Müslüman'a, alime, veliye
çok büyük bir iftira yöneltmek anlamına gelecektir.”
Ayrıca geçtiğimiz
yıllarda, cezai ehliyeti hakkında basına yansıyan gerçek dışı ve
art niyetli bazı haberler üzerine Müvekkil Adnan Oktar, 5 kez tam teşekküllü
devlet hastanesine ve ülkemizin önde gelen psikiyatrislerine başvurmuş ve
sağlık kontrolünden geçmiştir.
Adnan Oktar ile yüz yüze
görüşen, kendisini bizzat muayene eden ve gerekli tıbbi tetkikleri yapan Türkiye’nin
konusundaki en yetkin uzman psikiyatrisleri, kendisinin akıl ve ruh sağlığının
yerinde olduğuna dair resmi rapor düzenlenmişlerdir. Yani müvekkil Adnan Oktar özel sağlık
raporlarının yanı sıra 5
KEZ DE TAM TEŞEKKÜLLÜ DEVLET HASTANELERİNDE muayene olmuş ve AKIL
SAĞLIĞININ YERİNDE OLDUĞUNA DAİR RESMİ RAPOR ALMIŞTIR. Müvekkilin “AKIL SAĞLIĞININ YERİNDE OLDUĞU”na dair geçmişte rapor veren
hastanelerden biri de GATA
ASKERİ TIP AKADEMİSİ HASTANESİ'dir.
Bununla
birlikte Dr. Sefa Saygılı'nın, geçmişte Adnan Bey hakkında son derece olumlu,
samimi ve övücü konuşmalar yaparken rüzgar tersten esmeye
başlayınca bir anda müvekkil aleyhinde tavır ve konuşmalar içine girmesi, önce “akli dengesi yerinde”, sonra “akli dengesi yok" şeklinde sürekli değişken, çelişkili ve tutarsız ifadelerde bulunması, bir
öyle demesi bir böyle demesi doğru ve dürüst bir davranış değildir, bir hekim
açısından etik de değildir.
Konuya ilişkin detaylı
açıklamaları, belgeleriyle aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz.
https://adnanoktarbulten.blogspot.com/2022/09/muvekkil-adnan-oktarin-akil-sagliginin.html
-4-
SEGBİS GÖRÜNTÜLERİNİN DAVA
DOSYASI DIŞINA SIZDIRILMASI ve “KEDİCİK” İSİMLİ SÖZDE BELGESEL İÇERİSİNDE BU
GÖRÜNTÜLERE YER VERİLMİŞ OLMASI DA HUKUKA AYKIRIDIR
Müvekkil Adnan Oktar ve
arkadaşlarının yargılanmakta oldukları davanın çeşitli aşamalarında ADETA
GİZLİ BİR EL TARAFINDAN dosyaya müdahale edildiğinin önemli bir göstergesi
de, KANUNEN DAVA DOSYASINDA GİZLİ KALMASI GEREKEN
GÖRÜNTÜLERİN RAHATÇA DOSYA DIŞINA SIZDIRILIYOR OLUŞUDUR.
Nitekim, davanın başlangıcından
bu yana DOSYA DIŞINA SIZDIRILMASI SUÇ OLAN PEK ÇOK GÖRÜNTÜ, BAZI BASIN
MENSUPLARI TARAFINDAN ELDE EDİLEREK HUKUKA AYKIRI ŞEKİLDE YAYINLANMIŞTIR.
Bunlar arasında, “KEDİCİK”
isimli SÖZDE belgeselde yer verilen dava duruşma görüntülerinin bulunduğu
SEGBİS kayıtları da yer almaktadır. Bunlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz:
-
11.07.2018 TARİHLİ POLİS OPERASYONU SONRASINDA SAYIN ADNAN
OKTAR’IN ADLİYE NEZARETHANESİNDE FOTOĞRAFI ÇEKİLMİŞ VE BASINA SIZDIRILMIŞTIR. (Bu illegal
eylem sonucunda kamuoyu, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez bir insanın
nezarethaneyken çekilmiş fotoğrafına şahit olmuştur)
- BENZER ŞEKİLDE MÜVEKKİLİN HENÜZ
TUTUKLANMADAN ÖNCE DURUŞMA SALONU ÖNÜNDE, SABAHA KARŞI, İÇERİDE
VATANDAŞLARIN OLMADIĞI BİR SAATTE DE GÖRÜNTÜSÜ ALINMIŞ VE BASINA
SIZDIRILMIŞTIR.
- MÜVEKKİLİN 17.09.2019
TARİHLİ MAHKEME İFADESİNİN BAZI BÖLÜMLERİNE AİT DURUŞMA KAMERA KAYITLARI
DA DOSYADAN İLLEGAL ŞEKİLDE SIZDIRILIP KAMUOYU İLE PAYLAŞILMIŞTIR:
- YİNE MÜVEKKİLİN 09.09.2022 TARİHLİ
MAHKEME İFADESİNİN BAZI BÖLÜMLERİNE AİT DURUŞMA KAMERA KAYITLARI İLLEGAL
ŞEKİLDE BASINA SIZDIRILARAK BAZI GAZETECİLERİN SOSYAL MEDYA HESAPLARINDAN
YAYINLANMIŞTIR
Ancak savunma avukatlarının tüm
şikayet başvurularına rağmen, alenen suç teşkil eden dosya dışına çıkması yasak
materyallerin nasıl ve kimler tarafından dosya dışına sızdırıldığına ilişkin
resmi mercilerce nedense ısrarla herhangi bir soruşturma yapılmamış ve
suçluların tespiti yoluna gidilmemiştir.
Değerli kamuoyunun bilgilerine vekaleten
sunarım… 03.10.2023
Adnan Oktar vekili,
Av. Mert Yetişir