140 JOURNOS HESABINDAN YAYINLANAN SÖZDE BELGESELDEKİ GERÇEK DIŞI İDDİALAR HAKKINDA TEKZİP

Müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşlarının, aleni bir kumpasın mağduru oldukları ve 5 yılı aşkın süredir devam etmekte olan yargılama sürecinde çok sayıda haksız, hukuksuz uygulamaya maruz bırakılarak ADİL YARGILANMA HAKLARININ ELLERİNDEN ALINMIŞ OLDUĞU bugün artık tüm çevrelerce görülen ve bilinen açık bir gerçektir.

Tarafsız bir gözle bakan, adil ve hukuka uygun bir bakış açısıyla değerlendiren herkes, bu davada ALENEN BİR OLAĞAN DIŞILIK OLDUĞUNU hemen fark etmekte; davanın başından bu yana  GİZLİ BİR EL TARAFINDAN SÜREKLİ OLARAK YARGI ÜZERİNDE BASKI KURULMAYA ve DAVAYA MÜDAHALEDE BULUNULMAYA ÇALIŞILDIĞINI da rahatlıkla görmektedir.

Nitekim, müvekkil ve arkadaşları aleyhindeki suçlamalara ilişkin ortada tek bir somut bulgu, belge ya da delil olmamasına rağmen;

·        Faruk Sezer (Dönemin İstanbul Mali Suçlarla Mücadele Müdürü) ve Mustafa Çalışkan (Dönemin İstanbul İl Emniyet Müdürü) gibi sadece kolluk göreviyle yükümlü olan devlet memurlarının KENDİLERİNİ HEM SAVCI HEM DE HAKİM YERİNE KOYARAK -müvekkil ve arkadaşları henüz daha emniyette gözaltında oldukları sırada- halka açık toplantılarda hayatımda en zevk aldığım operasyon Adnan Oktar operasyonudur gibi HUKUKA AYKIRI İFADELER KULLANMALARI,

·        Aynı kolluk görevlilerince operasyonla aynı gün yayımlanan İstanbul Emniyet Müdürlüğü “BİLGİ NOTU”nda zikredilen, “Adnan Oktar Suç Örgütü” tanımlaması ile iddianameye dahi aktarılmayan onlarca uydurma suç isnadına yer verilmek suretiyle müvekkil ve arkadaşlarının MASUMİYET KARİNELERİNİN KANUNSUZ ŞEKİLDE AYAKLAR ALTINA ALINMIŞ OLMASI,

·         Basın ve sosyal medya eliyle yürütülen asparagas haber ve karalama kampanyaları sayesinde, kamuoyunda suni bir infial oluşturarak müvekkil ve arkadaşlarının DAHA İLK GÜNDEN SUÇLU İLAN EDİLMELERİ,

·         Basın ve sosyal medyadaki bu asparagas haber ve karalamaların, GİZLİ BİR EL TARAFINDAN ADETA DÜĞMEYE BASILMIŞÇASINA aynı anda olması ve tek bir elden dikte ettirildiği izlenimi veren benzer üslup ve ifadeler kullanılarak yapılması,

·         Tüm bu karalama kampanyalarının özellikle de iddianamenin açıklanması, esas hakkındaki mütalaanın sunumu, sözlü savunmaların başlaması veya karar duruşması gibi, TAM DA DAVANIN ÇOK ÖNEMLİ AŞAMALARINDAN HEMEN ÖNCE yapılması,

Müvekkil Adnan Oktar’ın, “derin devlet yapılanması olarak tanımladığı bu “GİZLİ EL” tarafından davaya sürekli olarak müdahalede bulunulduğu görüşünün, açık bir ispatı hükmündeki gelişmelerden sadece bazılarıdır.

DAVANIN BELKİ DE EN ÖNEMLİ AŞAMASI OLAN temyizdeki dava dosyasının YARGITAY BAŞSAVCILIĞINCA İNCELEMEYE ALINDIĞI ŞU GÜNLERDE İSE;

“140Journos” isimli Youtube hesabından yayınlanan ancak içeriği itibariyle hiçbir resmi bilgi, belge, rapor ya da delil içermeyen, sırf davanın husumetli müştekilerinin uydurduğu hayali senaryo ve iftiralara mikrofon tutulan “KEDİCİK” isimli SÖZDE bir belgesel yayınlanması, yine müvekkil ve arkadaşları ALEYHİNDE BİR KAMUOYU OLUŞTURARAK YARGI ÜZERİNDE BASKI KURMAYI ve DAVAYA MÜDAHALEDE BULUNMAYI AMAÇLAYAN HUKUKA AYKIRI BİR GİRİŞİMDİR.

Müvekkil Adnan Oktar’ın, bu sözde belgeselde yer verilen gerçek dışı itham ve iftiralara ilişkin cevaplarını paylaşmadan önce, bu davanın husumetli müştekilerine gösterilen tavır ve tutum ile MÜVEKKİL ve ARKADAŞLARINA KARŞI TAKINILAN BİRBİRİNE TAM ZIT TAVIR ve TUTUM ARASINDAKİ ANORMALLİĞİ DE DİKKAT ÇEKMEK İSTEMEKTEYİZ.    

Müvekkil ve arkadaşları hakkında yürütülen bu kumpas davasının başlangıcından günümüze nedense;

-         Husumetli müştekilerin uydurdukları hayali senaryolarla delilsiz, dayanaksız itham ve iftiralarının -alenen hukuka aykırı olmasına rağmen- RAHATÇA KAMUOYUNA SUNULUP YAYGINLAŞTIRILMASINDA, ALABİLDİĞİNE ÖNLERİ AÇILIP TÜRLÜ TÜRLÜ DESTEK ve SAYISIZ İMKANLAR SUNULURKEN,

-         Dava süreci boyunca maruz bırakıldıkları işkence boyutuna varan hukuka aykırı haksız uygulamaları dile getirmeleri alenen engellenmeye çalışılan ve yaşadıkları hukuksuzları sosyal medya hesabından paylaşan veya hukukçulara, milletvekillerine anlatan müvekkilin arkadaşları ise ANINDA GÖZ ALTINA ALINMAKTA ve HİÇBİR HAKLI GEREKÇE OLMAKSIZIN TUTUKLANMAKTADIRLAR.     

İçeriğinde hiçbir suç unsuru olmamasına rağmen yapılan bu tutuklamalar, “eğer yaşadığınız hukuksuzlukları anlatırsanız sizler de böyle tutuklanırsınız” şeklinde açık bir gözdağı olduğundan MÜVEKKİLİN TUTUKSUZ ARKADAŞLARININ KENDİLERİNİ SAVUNMA ÇABALARI DA ENGELLENMEKTEDİR.

140Journos isimli Youtube hesabından yayınlanan hiçbir resmi bilgi, belge, rapor ya da delil içermeyen, sırf davanın husumetli müştekilerinin uydurduğu hayali senaryo ve iftiralara mikrofon tutulan “KEDİCİK” isimli SÖZDE belgeselin yayınlanmasının ardından, müvekkil Adnan Oktar’ın bir diğer müdafi olan meslektaşım Sayın Av. Çiğdem Koç Hanım, müvekkil ve arkadaşlarına karşı SERGİLENEN BU İKİ YÜZLÜ TAVIR KARŞISINDA SESSİZ KALAMAMIŞ; konuya ilişkin eleştirilerini, 30 Eylül 2023 tarihinde kendisine ait sosyal medya hesabından “#herkesiçinadalet” etiketi altında şu sözlerle dile getirmiştir:

“Adnan Oktar ve arkadaşları ile ilgili @140journos adlı hesaptan "Kedicik" adında bir sözde belgesel yayımlandı dün.

 

Müşteki ve müşteki avukatları ile dosyayı takip etmedikleri belli, ettilerse de taraflı oldukları açık bazı gazetecilerin beyanları dayanak yapılmış, karşı tarafın en azından savunma delilleri bile dikkate alınmamış. Hiçkimse ama hiçkimse böyle bir yaftalama-hedef gösterilme telaşı ile karşı karşıya bırakılamaz. Bu hem suçtur hem de hiçbir etik anlayışına sığmaz.

 

Yargılaması devam eden bir dosya hakkında ve yargılamanın nasıl yapıldığını, hangi delil ve savunmaların dikkate alınıp alınmadığını yok sayarak, sadece müşteki beyanlarını ve tek taraflı yorumları esa alıp bir "belgesel" yapmışsınız.

 

Peki, savunmaları ve sanıkların beyanlarını, iddialara verilen cevapları, sunulan delilleri de araştırmayı düşünmediniz mi? "Gerçek" diye kamuoyuna sunduğunuz şeylerin ne kadarının gerçek olup olmadığını araştırmadan "hüküm kurmaktaki" amaç nedir durup dururken? YARGIYI ETKİLEMEYE ÇALIŞMAK DEĞİL Mİ bu yapılan?

 

Ülkede bu kadar can yakan hukuksuzluklar yaşanırken, ötekileştirdiğiniz insanların kişilik haklarına saldırıyor, gerçeğin taraflı ağızlardan çarpıtılmasına alet oluyorsunuz farkında mısınız? ADNAN OKTAR ve ARKADAŞLARI ADİL BİR YARGILANMAYI HAK ETMİYORLAR MI? BU İKİYÜZLÜ HAK ANLAYIŞINI içinize sindirebiliyor musunuz?”

Ama haksızlık, hukuksuzluk ve en önemlisi İKİYÜZLÜLÜK BUMERANG GİBİDİR, DÖNER HERKESİ VURUR…



“Mesela siz gazeteci değil misiniz @Nagehanalci? …… 64 klasörden oluşan dava dosyasını, savunmaları, savunma delillerini ve bunların nasıl yok sayıldığını falan inceleme gereği duymadınız mı? Hadi bu işe en başından her ne sebeple ise taraf olan gazetecileri anladım da, ya siz? Tek taraflı müşteki beyanıyla yapılan bir işe iştirak edip adınızı koymadan "ben bir de karşı taraf ne diyor, bakayım" demediniz mi?



Ayrıca ülkemizin tanınmış hukukçularında Sayın Av. Kavilli de, Sayın Av. Çiğdem Koç’un bu paylaşımları altında yapmış olduğu “Dürüst yargılama insanlık onurudur” şeklindeki paylaşımıyla Çiğdem Hanım’a katıldığını ifade etmiştir.



Bununla birlikte güncel bir örnek olması sebebiyle önemli olduğunu düşündüğüm bir diğer olay ise, geçtiğimiz günlerde Antalya Film Festivali seçki listesinde yer alan “Kanun Hükmü” isimli belgesel sebebiyle önce Kültür Bakanlığı’nın festivalden çekildiğini açıklaması, ardından Festival’in iptal edildiğinin kamuoyuna duyurulmasıyla birlikte yaşanmıştır. Bir kısım medya ve basın mensubu “Kanun Hükmü” belgeselinde “adı geçen bir kişinin henüz yargılamasına devam edildiği”nden bahsetmeye başlamış ve bu belgesel ile AÇIKÇA YARGIYA MÜDAHALE EDİLMEYE ÇALIŞILDIĞINI yüksek bir sesle dile getirmişler; konuya ilişkin sayısız paylaşım ve açıklamada bulunmuşlardır.

Ancak ne var ki her zaman olduğu gibi konu müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşları olduğunda aynı medya ve basın mensupları BU KEZ DERİN BİR SESSİZLİĞE BÜRÜNMÜŞLER; müvekkil Adnan Oktar ve onlarca arkadaşının tutuklu yargılanmakta oldukları dava dosyanın tam da YARGITAY BAŞSAVCILIĞINCA İNCELEMEYE ALINDIĞI ŞU GÜNLERDE 140Journos isimli Youtube hesabından yayınlanan “KEDİCİK” isimli sözde belgesel yoluyla ALENEN YARGIYA MÜDAHALE EDİLMEYE ÇALIŞILMASI HAKKINDA TEK BİR SÖZ DAHİ SARF ETMEMİŞLERDİR.

Bununla birlikte, “Kedicik” isimli sözde belgesel içerisinde geçen hayali senaryolar ile gerçek dışı itham ve iftiralara ilişkin müvekkil adına  geçmişte bir çok kez detaylı açıklamalarda bulunmuş olduğumuzdan, burada çok fazla detaya girmeden ana hatlarıyla cevap vermekle yetineceğiz.

-1-

MEHDİYET İDDİASI GERÇEK DIŞIDIR

Müvekkil Adnan Oktar'ın, davanın bazı husumetli müştekilerinin art niyetli ve gerçek dışı beyanlarının aksine, hayatının hiçbir döneminde Mehdilik iddiasında bulunmadığına dair onlarca açıklaması ve dava dosyasına sunmuş olduğu çok sayıda dilekçesi bulunmaktadır. Müvekkil konuya ilişkin geçmiş açıklamaları ile dilekçelerinde özetle;

⟹ Hiçbir zaman Mehdilik iddiasında bulunmadığı gibi, Mehdilik imasında dahi bulunmadığını;

⟹ Aksine, canlı yayın sohbetleri, yerli ve yabancı medyaya verdiği röportajlar, yazılı eser ve makaleleri, vb. gibi birçok farklı mecrada, "hiçbir zaman böyle bir iddiasının olmadığını" her vesileyle dile getirdiğini;

⟹ Yine A9 TV'deki canlı yayın sohbetlerinde ve yerli-yabancı medya röportajlarında milyonlarca izleyicinin karşısında, "ömrünün sonuna kadar böyle bir iddiada bulunmayacağına dair yemin ettiğini";

⟹ Bir insanın, kendisinin Mehdi olduğunu iddia ya da ima etmesinin, "gaybı bildiğini iddia etmek" anlamına geleceği için Kuran'a, sünnete ve İslam fıkhına göre alenen haram, hatta küfür sayılacağını belirttiğinikendisinin Allah'tan korkan, Kuran'a sıkısıkıya bağlı, helal ve harama son derece titiz, dindar bir Müslüman olarak böyle bir küfri davranışa tevessül etmesinin mümkün olmadığını;

⟹ Gerek ahir zaman ve Mehdiyet konularında kapsamlı araştırma ve eserleri olmasından gerekse Hz. Mehdi'nin hadislerde bildirilen fiziki özelliklerine benzerliklerden yola çıkarak kendisine Mehdilik yakıştırmasında bulunan bazı sevenlerine yönelik bunun çok hatalı ve fıkhen son derece sakıncalı bir davranış olduğunu defalarca belirttiğini;

⟹ Mehdiliğin bir iddia değil, bir ispat makamı olduğunu, fiziki benzerliklerin bir insanın Mehdi olduğunun ispatı olmadığını, Mehdi'ye benzemenin asla Mehdi olmak olmadığını, başta seyyit ve şerifler olmak üzere Peygamber Efendimiz (sav)'in soyundan gelecek olan Hz. Mehdi'yle benzer genetik özellikleri taşıdığı için dünya üzerinde ona fiziken benzeyen yüzbinlerce insan olduğunu her vesileyle anlattığını;

⟹ Mehdiyeti müjdelemek bizzat Peygamber Efendimiz (sav)'in emri olduğu için ve özellikle de İslam aleminin her türlü fitne, fesat, saldırı ve yıkıma maruz kaldığı günümüzde bu müjdeyi yaymanın ve canlı tutmanın önemine binaen Mehdilik konusunu sık sık anlattığını ve sürekli gündemde tuttuğunu;

⟹ Kaldı ki Mehdiyet konusunu anlatmanın, savunmanın, gündemde tutmanın TCK'na göre bir suç teşkil etmediği gibi, bu konunun yalnızca kendisi değil 1400 yıldır her mezhepten yüzlerce İslam alimi, muhaddis, müçtehid tarafından kaleme alınan binlerce eserde anlatıldığını, hem Diyanet yayınlarında yer aldığını hem İlahiyat Fakülteleri'nde okutulduğunu hem de bizzat Sayın Cumhurbaşkanımızın teşvikleriyle Diyanet tarafından bastırılan Risale-i Nur Külliyatı'nda çok geniş anlatıldığını;

⟹ Mehdiyetin, aslında Türk-İslam Birliği ülküsü, aynı zamanda Türk Devleti'nin resmi ideolojisi olduğunu, Sayın Cumhurbaşkanımızın Askeri Başdanışmanı Sayın Adnan Tanrıverdi Beyefendi'nin de bu gerçeği açıkça dile getirdiğini

ve bunlar gibi konuyla ilgili çok sayıda önemli savunma mantığını ve delilini, geçmişte yaptığı konuşmalarından, sohbetlerinden ve anlatımlarından da belgeleyerek son derece kapsamlı ve ayrıntılı olarak açıklamıştır.

 

 

 

 

-2-

MÜVEKKİLİN GÜYA MEHDİYET İDDİASINDA OLDUĞUNUN ÖNE SÜRÜLMESİNİN AMACI “ZORAKİ BİR ÖRGÜT PROFİLİ” OLUŞTURABİLMEK ve SÖZDE “İRADE FESADI İDDİASINA” SAHTE BİR DAYANAK OLUŞTURMA ÇABASIDIR

“Kedicik” isimli bu sözde belgeselde olduğu gibi müvekkil ve arkadaşlarının yargılanmakta olduğu dava dosyasının iddianamesinde de, ZORAKİ BİR ÖRGÜT PROFİLİ OLUŞTURABİLMEK İÇİN camiaya mensup bazı kişiler, GÜYA “akıl erdiremeyen, iradesini yitirmiş, kendi kendine karar veremeyen, sorgulayamayan, zayıf kişilikte insanlar” olarak nitelendirilmişlerdir. Bunun ise GÜYA "dini telkin yoluyla" olduğu iddia edilmiş, açıkça “din” suçlanmış ve bu sözde telkini alan kişilerin irade ve akıllarını yitiren, kendi kararlarını kendileri veremeyen, soruşturmayan, sorgulamayan insanlar oldukları iddiası ortaya atılmıştır. 

Dava iddianamesinde olduğu gibi bu sözde belgeselde de tümüyle, GÜYA düşünemeyen, akledemeyen, iradesini yitirmiş insanların tarifinin yapıldığı, topyekün herkesin kandırıldığı bir insan toplululuğu profili sunmuştur. Bunun elbette tek nedeni, hiçbir şartta oluşturulamayan “örgüt” iddiasını kendilerince bir temele bağlamak ve camiaya şu anda veya geçmişte mensup olan kişilerin “güya kandırıldığı” yalanını ortaya atarak müvekkili her bakımdan tek suçlu haline getirebilmektir. Davanın ilk derece yargılaması da yine BU SAHTE KABUL üzerinden yapılmış ve GÜYA KANDIRILMIŞ AKLETMEYEN BİR İNSAN TOPLULUĞU OLDUĞU YALANI sistematik olarak günümüze kadar devam ettirilmiştir.

ANCAK BU İDDİANIN MANTIKSIZLIĞIN EN AÇIK DELİLİ BU DAVADA YARGILANAN ŞAHISLARIN PROFİLLERİNİN BU TARİFE HİÇ UYMAMASIDIR.

Normal şartlarda böyle bir iddia belki, sosyal toplumdan uzak, eğitim seviyesi düşük bir aileye mensup, küçük izole bir kasabada yaşayan, kendi aile hayatından başka hayat bilmemiş, teknoloji ile buluşmamış, sosyal bir kişilik edinmemiş insanların oluşturduğu toplumlarda geçerli bir iddia olabilir. Ancak bu iddia, Türk toplumu içinde elit tabakayı temsil etmeleriyle tanınan, eğitim seviyesi hayli yüksek, kalifiye ve sosyal, metropol içinde ve halka mal olmuş sektörlerde varlığını gösteren bu gruba ait kişiler için tercih edilecek en yanlış iddiadır. Zaten bu nedenledir ki hiçbir aşamada altı doldurulamamıştır.

Bu konuda en sakıncalı konu da, iradenin fesada uğratılması yalanı için iddianamede “dinin” suçlanmasıdır. Gerek iddianame gerekse yargılama, “bir insana din tebliğ edildiğinde aklını yitirdiği, iradesini külliyen kaybettiği, akledemez, sorgulayamaz, karar veremez hale geldiği” gibi olağanüstü sakıncalı bir zihniyet üzerine kurgulanmıştır. Öyle ki bu iddia ile aslında, her kim dindar olursa, Kuran'a uyarsa, kendi öz iradesi ile Allah için yaşamaya karar verirse, tüm iradesini yitirir gibi bir anlam çıkmaktadır ki, bu iddia başlı başına bir Müslüman toplumu imandan uzaklaştıracak, toplumu İslam'dan soğutacak güce sahip bir iddiadır. Tarihte Müslüman toplumları zayıflatmak için derin devletlerin kullandığı yöntemlerden de farksızdır.

Ancak bu konu yargılamalar esnasında, gerek bu iddiayı ortaya atan müşteki ve etkin pişman profilleri, gerekse sanık profilleri sebebiyle tamamen ortadan kalkmıştır. 

Özellikle bu suçlamaların yöneltildiği sanıkların duruşmalardaki tutum ve davranışları, yaptıkları savunmalar ve gösterdikleri üstün kişilik örnekleri dikkate alındığında, teoride hiçbir geçerliliği olmayan bu konunun pratikte de hiçbir varlığı olmadığı ortaya çıkmıştır.

 

 

 

 

-3-

MÜVEKKİL ADNAN OKTAR'IN AKIL SAĞLIĞININ SON DERECE YERİNDE OLDUĞUNU SAYIN SEFA SAYGILI DA ÇOK İYİ BİLMEKTEDİR. BU GERÇEĞİ BİZZAT KENDİSİ DE DEFALARCA DİLE GETİRMİŞTİR

Kamuoyu Dr. Sefa Saygılı’yı, 1987 yılında Adnan Bey'e düzenlenen "Akıl Hastanesi' Komplosu" vesilesiyle tanımaktadır. Dr. Sefa Saygılı, yaklaşık 30 sene önce, Akıl Hastanesi döneminden yakından tanıdığı ADNAN OKTAR'DA HİÇBİR AKLİ YETERSİZLİK OLMADIĞINA, AKLEN VE FİZİKEN SON DERECE SAĞLIKLI VE GÜÇLÜ BİR İNSAN OLDUĞUNA en başta bizzat kendisi şahittir.

Dr. Sefa Saygılı “Kedicik” isimli sözde belgeseldeki iddialarının aksine, geçmişte yapmış olduğu çeşitli basın açıklamalarında, MÜVEKKİL ADNAN OKTAR’IN AKIL SAĞLIĞININ TAMAMEN YERİNDE OLDUĞUNU BİZZAT ve DEFALARCA İFADE ETMİŞTİR. Bunların sadece birkaçını şöyle sıralayabiliriz:

– Sabah Gazetesi / 14.7.2018 :

Sabah Gazetesinin, 11 Temmuz 2018 operasyonundan birkaç gün sonra kendisiyle yaptığı röportajda Sefa Saygılı, Adnan Bey'in “AKLEN SAĞLAM OLDUĞUNU” şu ifadelerle belirtmektedir:

“Şimdi Bakırköy Akıl Hastanesine paranoya teşhisi ve ceza ehliyeti yok raporu ile geldi ve yattı. Ancak bilinmeyen bir durum daha var: ADNAN OKTAR'IN BU RAPORUNU ADLİ TIP KURUMU'NUN ÜST MERCİ BOZDU ve o şekilde serbest kaldı...”

“Ayrıca, BEN ONA AKLİ DENGESİNİN YERİNDE OLDUĞUNA DAİR RAPOR DÜZENLEYEN BİRÇOK PSİKİYATRİ UZMANI MESLEKTAŞIMDAN HABERDARIM.



– Habertürk Televizyonu / 05.08.2018 :

Habertürk televizyonuna verdiği 05.08.2018 tarihli röportajda, Sefa Saygılı, 1987 yılında “paranoid şizofren” tanısıyla kendisine gelen Müvekkil Adnan Oktar’ın gerçekte “AKLİ YÖNDEN HER DÖNEM SAĞLIKLI OLDUĞUNU” şu cümlelerle açığa vurmuştur:

“… Hekim arkadaşlarımdan akıl sağlığı yerinde raporu almış. TELEVİZYONDA GÖRDÜĞÜNÜZ GİBİ BUGÜN DE AKIL SAĞLIĞI YERİNDE...”

Görüldüğü gibi, Sefa Saygılı, Müvekkil Adnan Oktar’ın AKLEN GAYET SAĞLIKLI OLDUĞUNU açıkça itiraf etmekle birlikte Adnan Bey'in Mehdiyet konusuna önem vermesini ve gündemde tutmasını kendince bir anormallik, bir delilik çeşidi olarak değerlendirmektedir.  Oysa, bu psikiyatrik, tıbbi ya da bilimsel bir değerlendirme ya da teşhis değil, tümüyle Sefa Saygılı’nın kendi iç dünyasında geliştirdiği ve bir inanca yönelik son derece hatalı ve şahsi bir değerlendirme ölçüsüdür.

Müvekkilin inancına göre, “Mehdiyeti savunmayı, gündeme getirmeyi ve anlatmayı bir delilik türü olarak görmek, tarih boyunca bu konuya önem vermiş, anlatmış, müjdelemiş, başta (haşa) Peygamber Efendimiz (sav) olmak üzere sayısız salih Müslüman'a, alime, veliye çok büyük bir iftira yöneltmek anlamına gelecektir.”

Ayrıca geçtiğimiz yıllarda, cezai ehliyeti hakkında basına yansıyan gerçek dışı ve art niyetli bazı haberler üzerine Müvekkil Adnan Oktar, 5 kez tam teşekküllü devlet hastanesine ve ülkemizin önde gelen psikiyatrislerine başvurmuş ve sağlık kontrolünden geçmiştir. 

Adnan Oktar ile yüz yüze görüşen, kendisini bizzat muayene eden ve gerekli tıbbi tetkikleri yapan Türkiye’nin konusundaki en yetkin uzman psikiyatrisleri, kendisinin akıl ve ruh sağlığının yerinde olduğuna dair resmi rapor düzenlenmişlerdir. Yani müvekkil Adnan Oktar özel sağlık raporlarının yanı sıra 5 KEZ DE TAM TEŞEKKÜLLÜ DEVLET HASTANELERİNDE muayene olmuş ve AKIL SAĞLIĞININ YERİNDE OLDUĞUNA DAİR RESMİ RAPOR ALMIŞTIR. Müvekkilin “AKIL SAĞLIĞININ YERİNDE OLDUĞU”na dair geçmişte rapor veren hastanelerden biri de GATA ASKERİ TIP AKADEMİSİ HASTANESİ'dir.

 

Bununla birlikte Dr. Sefa Saygılı'nın, geçmişte Adnan Bey hakkında son derece olumlu, samimi ve övücü konuşmalar yaparken rüzgar tersten esmeye başlayınca bir anda müvekkil aleyhinde tavır ve konuşmalar içine girmesi, önce “akli dengesi yerinde”,  sonra “akli dengesi yok" şeklinde sürekli değişken, çelişkili ve tutarsız ifadelerde bulunması, bir öyle demesi bir böyle demesi doğru ve dürüst bir davranış değildir, bir hekim açısından etik de değildir.

Konuya ilişkin detaylı açıklamaları, belgeleriyle aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz.

https://adnanoktarbulten.blogspot.com/2022/09/muvekkil-adnan-oktarin-akil-sagliginin.html

-4-

SEGBİS GÖRÜNTÜLERİNİN DAVA DOSYASI DIŞINA SIZDIRILMASI ve “KEDİCİK” İSİMLİ SÖZDE BELGESEL İÇERİSİNDE BU GÖRÜNTÜLERE YER VERİLMİŞ OLMASI DA HUKUKA AYKIRIDIR

Müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşlarının yargılanmakta oldukları davanın çeşitli aşamalarında ADETA GİZLİ BİR EL TARAFINDAN dosyaya müdahale edildiğinin önemli bir göstergesi de, KANUNEN DAVA DOSYASINDA GİZLİ KALMASI GEREKEN GÖRÜNTÜLERİN RAHATÇA DOSYA DIŞINA SIZDIRILIYOR OLUŞUDUR.   

Nitekim, davanın başlangıcından bu yana DOSYA DIŞINA SIZDIRILMASI SUÇ OLAN PEK ÇOK GÖRÜNTÜ, BAZI BASIN MENSUPLARI TARAFINDAN ELDE EDİLEREK HUKUKA AYKIRI ŞEKİLDE YAYINLANMIŞTIR.

Bunlar arasında, “KEDİCİK” isimli SÖZDE belgeselde yer verilen dava duruşma görüntülerinin bulunduğu SEGBİS kayıtları da yer almaktadır. Bunlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz:

-         11.07.2018 TARİHLİ POLİS OPERASYONU SONRASINDA SAYIN ADNAN OKTAR’IN ADLİYE NEZARETHANESİNDE FOTOĞRAFI ÇEKİLMİŞ VE BASINA SIZDIRILMIŞTIR. (Bu illegal eylem sonucunda kamuoyu, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez bir insanın nezarethaneyken çekilmiş fotoğrafına şahit olmuştur)

  • BENZER ŞEKİLDE MÜVEKKİLİN HENÜZ TUTUKLANMADAN ÖNCE DURUŞMA SALONU ÖNÜNDE, SABAHA KARŞI, İÇERİDE VATANDAŞLARIN OLMADIĞI BİR SAATTE DE GÖRÜNTÜSÜ ALINMIŞ VE BASINA SIZDIRILMIŞTIR.
  • MÜVEKKİLİN 17.09.2019 TARİHLİ MAHKEME İFADESİNİN BAZI BÖLÜMLERİNE AİT DURUŞMA KAMERA KAYITLARI DA DOSYADAN İLLEGAL ŞEKİLDE SIZDIRILIP KAMUOYU İLE PAYLAŞILMIŞTIR:
  • YİNE MÜVEKKİLİN 09.09.2022 TARİHLİ MAHKEME İFADESİNİN BAZI BÖLÜMLERİNE AİT DURUŞMA KAMERA KAYITLARI İLLEGAL ŞEKİLDE BASINA SIZDIRILARAK BAZI GAZETECİLERİN SOSYAL MEDYA HESAPLARINDAN YAYINLANMIŞTIR

Ancak savunma avukatlarının tüm şikayet başvurularına rağmen, alenen suç teşkil eden dosya dışına çıkması yasak materyallerin nasıl ve kimler tarafından dosya dışına sızdırıldığına ilişkin resmi mercilerce nedense ısrarla herhangi bir soruşturma yapılmamış ve suçluların tespiti yoluna gidilmemiştir.

 Değerli kamuoyunun bilgilerine vekaleten sunarım… 03.10.2023

 

Adnan Oktar vekili,

Av. Mert Yetişir

 

 


Daha yeni Daha eski