YARGITAY
(İLGİLİ) CEZA DAİRESİ’NE
Gönderilmek
Üzere
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. CEZA DAİRESİ’NE
DOSYA NO : 2023/310
E., 2023/494 K.
SUNAN : Adnan OKTAR
MÜDAFİ : Av. Mert
YETİŞİR
KONU : Zoraki bir
örgüt profili oluşturabilmek için camiaya mensup bazı kişiler iddianamede,
"akıl erdiremeyen, iradesini yitirmiş, kendi kendine karar veremeyen,
sorgulayamayan, zayıf kişilikte insanlar" olarak nitelendirilmiştir. Bunun
ise "dini telkin yoluyla" olduğu iddia edilmiş, açıkça
"din" suçlanmış ve bu sözde telkini alan kişilerin irade ve
akıllarını yitiren, kendi kararlarını kendileri veremeyen, soruşturmayan,
sorgulamayan insanlar oldukları iddiası ortaya atılmıştır. Müşteki ve sanık
profilleri ve adli tıp raporları ile tamamen yalanlanan bu iddia ile ilgili
olarak müvekkil Adnan Oktar'ın Kuran ayetleri ışığında yapmış olduğu
açıklamaların sunumudur.
AÇIKLAMALAR :
Huzurdaki
dava iddianamesi tümüyle, düşünemeyen, akledemeyen, iradesini yitirmiş
insanların tarifinin yapıldığı, topyekün herkesin kandırıldığı bir insan
toplululuğu profili sunmuştur. Bunun elbette tek nedeni, hiçbir şartta
oluşturulamayan "örgüt" iddiasını kendilerince bir temele bağlamak ve
camiaya şu anda veya geçmişte mensup olan kişilerin "kandırıldığı"
yalanını ortaya atarak müvekkili her bakımdan tek suçlu haline getirebilmektir.
Yargılama da bu esas üzerinden yapılmış ve kandırılmış akletmeyen insanlar
topluluğu yalanı sistematik olarak devam ettirilmiştir.
Ancak sorun,
bu iddiada bulunan ve vaktinde bu camiayla bir gönül birliği olmuş kişilerin ve
hali hazırda bu davada yargılanan şahısların profillerinin bu tarife hiç
uymamasıdır. Normal şartlarda bu iddia, sosyal toplumdan uzak, eğitim seviyesi
düşük bir aileye mensup, küçük izole bir kasabada yaşayan, kendi aile
hayatından başka hayat bilmemiş, teknoloji ile buluşmamış, sosyal bir kişilik
edinmemiş insanların oluşturduğu toplumlarda geçerli bir iddia olabilir. Ancak
bu iddia, Türk toplumu içinde elit tabakayı temsil etmeleriyle tanınan,
eğitim seviyesi hayli yüksek, kalifiye ve sosyal, metropol içinde ve halka mal
olmuş sektörlerde varlığını gösteren bu gruba ait kişiler için tercih edilecek
en yanlış iddiadır. Zaten bu nedenledir ki hiçbir aşamada altı doldurulamamıştır.
Bu konuda en sakıncalı
konu da, iradenin fesada uğratılması yalanı için iddianamede "dinin"
suçlanmasıdır. Gerek iddianame gerekse yargılama, "bir insana din
tebliğ edildiğinde aklını yitirdiği, iradesini külliyen kaybettiği, akledemez,
sorgulayamaz, karar veremez hale geldiği" gibi olağanüstü sakıncalı bir
zihniyet üzerine kurgulanmıştır. Öyle ki bu iddia ile aslında, her kim
dindar olursa, Kuran'a uyarsa, kendi öz iradesi ile Allah için yaşamaya karar
verirse, tüm iradesini yitirir gibi bir anlam çıkmaktadır ki, bu iddia başlı
başına bir Müslüman toplumu imandan uzaklaştıracak, toplumu İslam'dan
soğutacak güce sahip bir iddiadır. Tarihte Müslüman toplumları zayıflatmak
için derin devletlerin kullandığı yöntemlerden de farksızdır.
Bu konu
yargılamalar esnasında, gerek bu iddiayı ortaya atan müşteki ve etkin pişman
profilleri, gerekse sanık profilleri ile ortadan kalkmıştır. Özellikle bu
suçlamaların yöneltildiği sanıkların duruşmalardaki tutum ve davranışları, yaptıkları
savunmalar ve gösterdikleri üstün kişilik örnekleri dikkate alındığında, teoride
hiçbir geçerliliği olmayan bu konunun pratikte de hiçbir varlığı olmadığı
ortaya çıkmıştır.
Müvekkil
Adnan Oktar, bu iddianın gerçekte tarih boyunca tüm Müslümanlara
yöneltildiğini, aslında geçmişteki samimi Müslümanların yaşadıklarının bir
benzerinin şu anda yaşandığını Kuran'dan örneklerle izah etmeyi önemli
görmüştür. Müvekkilin, iddianamenin en temel konularından birine yönelik
Kuran'a dayalı açıklamalarını takdirinize sunar, saygılarımızla bilgilerinize
arz ederiz.29.07.2023
Adnan Oktar
müdafi,
Av. Mert
Yetişir
Müvekkil
Adnan Oktar'ın, Müslümanlara Düşük Akıllı Tanımlaması Yapan Topluluklarla
İlgili Açıklamaları
Kuran'ı
Kerim, çok büyük mucizelerle doludur. Geçmiş kavimlerde yaşanan olaylar,
özellikle de samimi Müslümanların başına gelenler, çok detaylı olarak tarif
edilmiştir. Bugün samimi Müslümanların başlarına gelenlere bakıldığında,
geçmişteki örneklerden çok fazla izler görünür.
Müslümanlara
"düşük akıllı" olma iftirası geçmişten beri atılmış bir iftiradır. Bunun
sebebi, kıskanılan, öfke duyulan ve bir kesim tarafından daima elimine edilmeye
çalışılan Müslümanların, toplum içinde kendilerince küçük düşürülmesini
sağlamak, başkalarının onlara meyletmesini engellemek ve onlara yönelik
kıskançlığın acısını bu sözlerle çıkarmaktır. Bu kıskançlığı hisseden
kişiler, genellikle Müslümanları kendince ne kadar küçük görürse, onları ne
kadar akılsızlıkla, iradesizlikle suçlarsa o kadar güçlü ve galip olacaklarına
inanırlar. Oysa tarih boyunca HEP YANILMIŞLARDIR.
Konuyla
ilgili Kuran'daki bazı ayetler şu şekildedir:
Ve (yine) kendilerine: "İnsanların iman ettiği gibi siz de
iman edin" denildiğinde: "DÜŞÜK AKILLILARIN İMAN ETTİĞİ GİBİ Mİ İMAN
EDELİM?" derler. Bilin ki, gerçekten ASIL DÜŞÜK-AKILLILAR KENDİLERİDİR;
AMA BİLMEZLER. (Bakara Suresi, 13)
Nuh kavmi de gönderilen (peygamber)leri yalanladı.
Hani onlara kardeşleri Nuh: "Sakınmaz mısınız?" demişti.
"Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir
elçiyim."
"Artık Allah'tan korkup-sakının ve bana itaat edin."
"Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; ücretim
yalnızca alemlerin Rabbine aittir."
"Artık Allah'tan korkup-sakının ve bana itaat edin.
Dediler ki: "SANA, SIRADAN AŞAĞILIK İNSANLAR UYMUŞKEN İNANIR
MIYIZ?" (Şuara Suresi, 105-111)
Görülebildiği
gibi imana direnen kişiler, kendilerine bahane olarak iman edenlerin
"düşük akıllılar" olduğunu öne sürmekte, hem kendi imansızlıklarına
bir kılıf bulmakta hem de kendilerince Müslümanları küçük görerek bu konuda
vicdanlarını rahatlatmaya çalışmaktadırlar. Oysa Allah, bu kişiler için
"ASIL DÜŞÜK AKILLILAR KENDİLERİDİR; AMA BİLMEZLER" diyerek bu
kişilerin asıl kendi düşük akılılıklarının farkında olamadıklarını açıkça
belirtmektedir.
Aslında
buradaki iddiada çok büyük bir tezat vardır. Çünkü gerçek anlamda samimi
olan ve Kuran'ı tam olarak anlayan bir kişi, Allah'ı ve O'nun yarattıklarını
çok iyi görebilen, dünya hayatının sırrını mükemmel kavrayan, yaratılanlar
üzerine düşünüp tefekkür edebilen, düşünce ve kavrama gücü açık ÇOK AKILLI bir
insan olmalıdır. Bu kişi, düşünerek, düşündüklerini algılayarak ve
bunlardan etkilenerek, YERDE VE GÖKTE ESERLER GÖRÜP ONLARI ALLAH'IN ÜSTÜN
SANATI OLARAK YORUMLAYARAK aslında çok güçlü bir akıl göstermektedir. Bu
nedenledir ki Allah ayetlerinde, gerçekten iman eden bu insanları TEMİZ AKIL
SAHİPLERİ olarak adlandırmaktadır:
Şüphesiz GÖKLERİN VE YERİN YARATILIŞINDA, GECE İLE GÜNDÜZÜN ART
ARDA GELİŞİNDE TEMİZ AKIL SAHİPLERİ İÇİN GERÇEKTEN AYETLER VARDIR.
Onlar, AYAKTA İKEN, OTURURKEN, YAN YATARKEN ALLAH'I ZİKREDERLER VE
GÖKLERİN VE YERİN YARATILIŞI KONUSUNDA DÜŞÜNÜRLER. (Ve derler ki:)
"Rabbimiz, Sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından
koru." (Al-i İmran, 190-191)
İşte bu (Kur'an) uyarılıp korkutulsunlar, gerçekten O'nun yalnızca
bir tek İlah olduğunu bilsinler ve TEMİZ AKIL SAHİPLERİ İYİCE ÖĞÜT ALIP
DÜŞÜNSÜNLER diye bir bildirip-duyurma (bir belağ)dır. (İbrahim Suresi, 52)
(Bu Kur'an,) AYETLERİNİ, İYİDEN İYİYE DÜŞÜNSÜNLER VE TEMİZ
AKIL SAHİPLERİ ÖĞÜT ALSINLAR diye sana indirdiğimiz mübarek bir Kitap'tır.
(Sad Suresi, 29)
Temiz akıl,
derin düşünebilen, zahirde kalmayıp batını görebilen, doğru ve yanlışı ayırt
edebilen, Allah'ın yarattığı sırları anlayabilen, yaşanan olayları doğru
değerlendirip doğru kararlar alabilen bir akıldır. Vicdanın
yönlendirmesiyle Allah'ı doğru anlayan kişi, yaratılışın sırrını da herkesten
daha berrak görebilendir. İMAN, ANCAK TEMİZ AKILLA OLUR. Bunun
dışında bir zihniyete sahip kişinin iman edebilmesi Allah dilemedikçe mümkün
değildir.
Dolayısıyla
Allah'ı kavramış, Allah'ın sanatını anlayan, Kuran'ı algılayabilen kişiler
"temiz akıllı" kişilerdir. TEMİZ AKILLI İNSANLAR İSE BU KAİNATIN EN
AKILLI İNSANLARIDIR. Çünkü zahirdeki tüm sebeplerden kopmuş, batında var olan
asıl gerçeği anlamışlardır.
İddianamede
yakıştırılanların tam aksine temiz akıllı bir Müslüman, en fazla sorgulayan,
en doğruyu bulmak için kafa yoran, bunun için Kuran'ı en derinden anlamaya
çalışan insandır. Zaten sorgulayarak, araştırarak, anlamaya çalışarak
Müslüman olmuştur. Yaptığı sorgulamalar, derin analizler onu Müslüman
olmaya ve Kuran'a uymaya yöneltmiştir. Zaman ilerledikçe, imtihanlar
şekillendikçe, Kuran'daki ayetlerin tezahürlerini bizzat kendisi gördükçe, bu
kanaati daha fazla güçlenmekte ve seçtiği yolda ne kadar haklı olduğuna daha
fazla kanaati gelmektedir. Çünkü o, yaşadıklarını hep temiz aklıyla
değerlendirmektedir.
Gerçekte ise
kendisini akıllı zanneden, samimi Müslümanlar hakkında bilgisizce ve haddi
aşarak ahkam kesen ve Müslümanlara "düşük akıllı" tanımlamasını
yapanlar akılsızlıkları içinde boğulmuş kişilerdir. Kendilerini fark
edemezler. Kendilerince çok üstün teşhisler koyduklarını zannederek böbürlenirler.
Oysa Müslümanları anlayamamışlardır. Olayların batınından kopmuş, sadece
zahiri görür hale gelmiş, basit bir dünya anlayışına sahip olmuşlardır.
Peygamberimiz
(SAV) döneminde müşrikler, sırf Müslümanların Peygamberimiz (SAV)'e olan itaati
nedeniyle onları düşük akıllı olarak tanımlıyorlardı. Bu kişilerin, doğruyu
açıkça fark eden, Kuran'ı mükemmel anlayan ve aklederek doğruları gören kişiler
olduklarını görmezden geliyorlardı. Onların Peygamberimize (SAV) olan
bağlılığının ve itaatinin ise "sorgulayamamalarından" değil, mürşide
uymanın güzelliğini gördüklerinden, bunun Kuran'a uygunluğundan kaynaklandığını
anlayamıyor, peygambere uymanın kendilerine daha güçlü bir akıl ve algılama
biçimi verdiğini göremiyorlardı. Gitgide körelen akıllarıyla, Müslümanları
"sırf itaat ettikleri için" iradesiz olarak tanımlıyorlardı.
Müslümanlar
akıllı oldukları için mürşide uymuş ve her daim üstün akıllı bir hayat sürmüş,
mutlaka galip olmuşlardır. Onlara bu suçlamaları yapanlar ise, daima kirli
akıllarıyla dedikodu ve fitne batağında yaşamış, kıskançlık ve öfke hisleri tüm
benliklerini sarmış, akledemeyen, göremeyen, düşünemeyen, sadece nefret eden
insanlar haline gelmişlerdir. Allah, onları ayetlerde şu şekilde tarif eder:
Allah'ın izni olmaksızın, hiç kimse için iman etme (imkanı) yoktur.
O, AKIL ERDİREMEYENLERİN ÜZERİNE İĞRENÇ BİR PİSLİK KILAR. (Yunus Suresi, 100)
Ve: "Biz işittik" dedikleri halde, GERÇEKTE İŞİTMEYENLER gibi
olmayın;
Gerçek şu ki, Allah Katında, YERDE DEBELENENLERİN EN KÖTÜSÜ, (BİR
TÜRLÜ) AKIL ERDİRMEZ OLAN SAĞIRLAR VE DİLSİZLERDİR. (Enfal Suresi, 21-12)
Ne zaman onlara: "Allah'ın indirdiklerine uyun" denilse,
onlar: "Hayır, biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye (geleneğe)
uyarız" derler. (Peki) Ya atalarının aklı bir şeye ermez ve doğru yolu da
bulamamış idiyseler?
İnkar edenlerin örneği BAĞIRIP ÇAĞIRMADAN BAŞKA BİR ŞEY İŞİTMEYİP
(DUYDUĞU VEYA BAĞIRDIĞI ŞEYİN ANLAMINI BİLMEYEN VE SÜREKLİ) HAYKIRAN (BİR
HAYVAN)IN ÖRNEĞİ GİBİDİR. ONLAR, SAĞIRDIRLAR, DİLSİZDİRLER, KÖRDÜRLER; BUNDAN
DOLAYI AKIL ERDİREMEZLER. (Bakara Suresi, 170-171)
Allah'ın
hidayet verdikleri dışında bu kişiler kendi durumlarını ancak ahirette fark
edeceklerdir:
Ve derler ki: "Eğer dinlemiş olsaydık ya da AKIL ETMİŞ
OLSAYDIK, ŞU ÇILGINCA YANAN ATEŞİN HALKI ARASINDA OLMAYACAKTIK."
Böylece KENDİ GÜNAHLARINI İTİRAF ETTİLER. Çılgınca yanan ateşin
halkına (Allah'ın rahmetinden) uzaklık olsun. (Mülk Suresi, 10-11)
Samimi
Müslümanlara kendilerince düşük akıllı tanımlaması yapan bu kişilerin, Müslümanlar
güçlü konumda olduklarında hemen yön değiştiren, içlerinden gelmediği halde Müslümanlardan
yana gözükmeye çalışan, onlara övgüler yağdıran ikiyüzlü özellik
gösterdiklerini de burada hatırlatmak gerekir. Onlar Müslümanlara yönelik bu
suçlamalarını Müslümanları kendilerince güçsüz gördükleri anda yapar, kendilerini
fırsattan istifade farklı ve üstün göstermeye çalışır, Müslümanların
akledemediklerini iddia ederek zahiri yenilgilerden onları sorumlu tutar, bu
yolla kendilerini kurtarmaya bakarlar. Müslümanın yoğun ve güçlü imtihanlara
tabi varlıklar oldukları gerçeğini dikkate dahi almazlar. İmtihanlar sona
erip de bu Müslümanlar galibiyet elde ettiklerinde hemen onlardan taraf
görünmeye çalışırlar. Daha önce düşük akıllı olarak gördükleri
insanların bir anda gözlerine girmeye çalışırlar. Çünkü onlar, imana değil,
güce göre hareket eden insanlardır.
Allah
ayetinde bu gerçeği bildirmiştir:
Onlar sizi gözetleyip-duruyorlar. Size Allah'tan bir fetih (zafer
ve ganimet) gelirse: "SİZİNLE BİRLİKTE DEĞİL MİYDİK?" derler. Ama
kafirlere bir pay düşerse: "Size üstünlük sağlamadık mı, mü'minlerden size
(gelecek tehlikeleri) önlemedik mi?" derler. Allah, kıyamet günü aranızda
hükmedecektir. ALLAH, KAFİRLERE MÜ'MİNLERİN ALEYHİNDE KESİNLİKLE YOL VERMEZ.
(Nisa Suresi, 141)