MÜVEKKİL ADNAN OKTAR’DAN CNN TÜRK TELEVİZYONUNA TEKZİP 

MÜVEKKİLİN BİR AYDA YÜZLERCE KADIN AVUKATLA GÖRÜŞTÜĞÜ İDDİASI GERÇEK DIŞIDIR 

Müvekkilin, 10 Şubat 2024 tarihinde cezaevinde çektirdiği aşağıdaki fotoğrafının basına yansımasının, sosyal medyada, yazılı ve görsel basında çok büyük yankıları oldu.  

 

Müvekkile husumetli çevreler, fotoğrafta müvekkilin sağlıklı, dinç, bakımlı olduğunu görünce, hem kendisi hem de cezaevi yönetimi aleyhinde kapsamlı bir linç kampanyası başlattılar. Sırf müvekkil dinç ve giyimine, görünümüne özenli göründüğü için, müvekkile rahatsızlık verebilmek amacıyla sanki cezaevinde kendisine iltimas geçiliyormuş, normal düzen dışında imkanlar sağlanıyormuş gibi iftiralarda bulunmaya başladılar.  

Müvekkile husumetli bu çevreler, aynı zaman da müvekkille görüşe gelen avukatlara yönelik de çok ağır ve çok çirkin ithamlarda bulundular. Bunun amacı ise avukatları tehdit edip, korkutup, müvekkili bırakmalarını sağlamak ve müvekkilin savunmasını akamete uğratabilmektir.  

Bu linç, karalama ve iftira kampanyasını organize şekilde yürüten bir ekibin müvekkile ideolojik olarak karşıt olan TV kanallarına çıkıp, aleyhte propaganda yaparak, asılsız itham ve çirkin iftiralarda bulunmasıyla başlayan süreç, tek yanlı bir iftira ve karalama kampanyasına dönüştürüldü. 

Kimi sırf izlenmek ve takipçi sayılarını artırıp gelir elde edebilmek, kimi gündeme gelip kendi reklamını yapabilmek kimi ise müvekkilin yargılandığı temyiz aşamasındaki ana davada  karar verecek Yargıtay hakimleri üzerinde baskı oluşturarak MÜVEKKİL HAKKINDA BERAAT KARARI VERİLMESİNE ENGEL OLABİLMEK gibi amaçlarla bu tek yanlı iftira kampanyasına hiç düşünmeden ve araştırmadan katılmışlardır.   

1 Mart tarihli CNN Türk Televizyonu haber sunucusu Semiha Şahin ile muhabir Çağdaş Evren Şenlik de, en küçük bir araştırma yapmadan hazırladıkları haberde bu linç kampanyasının bir parçası olmuşlardır.   


Ancak Semiha Şahin ile muhabir Çağdaş Evren Şenlik’in yayında geçen “görüş odasındaki kameraların yönlerini değiştiriyorduşeklindeki fantastik iddialar ile “1 Ayda 21 Kadın avukatla yüzlerce kez görüşüyordu ya dadarp edildiği iddia edilen kadının darp raporunda saç telinden ayak tırnağına kadar şiddetin izleri var” şeklindeki GERÇEK DIŞI İDDİALARIN AKSİNE, GERÇEKLER ELBETTEKİ ÇOK FARKLIDIR.   

BİRİNCİSİ: 

Müvekkil Adnan Oktar’ın Erzurum’daki Dumlu Cezaevinde gerçekleştirdiği avukat görüşlerine ilişkin Dumlu 1 No.lu YGCİK yönetimi tarafından hazırlanan ziyaret raporuna bakıldığında,  

  • Müvekkilin 1 AY İÇİNDE HEP AYNI 5 AVUKATLA görüşme yaptığı;  

  • FARKLI 5 AVUKATIN DA BİRKAÇ KEZ görüş yaptığı,   

  • Yani MÜVEKKİLİN TOPLAMDA SADECE 10 (ON) AVUKATLA görüşme yaptığı kolayca görülecektir.  

Raporda 339 satır görünmesinin sebebiyse, avukatların görüş için cezaevine her giriş ve çıkışının ayrı ayrı kaydedilmiş olmasıdır. Avukatlar görüşler sırasında yemek yemek, ihtiyaçlarını karşılamak, mola vermek, diğer işleriyle ilgilenmek veya acil olan dilekçeleri sunmak, adliyeye gitmek gibi sebeplerle görüşmeye ara verip, tekrar geri geldiklerinde, cezaevi her seferinde yeni kayıt açmaktadır. Bu her kayıt, husumetli kişilerce sanki farklı bir avukat görüşmesi gibi yansıtıldığı için, müvekkil sanki 339 avukatla görüşmüş algısı oluşturulmuştur.  

İKİNCİSİ: 

Müvekkille görüşmeye gelen avukatların çoğunun kadın olmasının savunma kapsamında görüşme yapılmadığına dair bir gerekçeymiş gibi gösterilmesi hem hukuka, akla ve mantığa aykırı hem de cinsiyetçi bir yaklaşımdır. 

Öncelikle müvekkil ile görüşmeye gelen avukatların tamamına yakını müvekkilin vekaletli avukatlarıdır. Ayrıca listede yer alan avukatlar, müvekkilin 2018 yılındaki polis operasyonundan bu yana davasını takip eden, dosyada tecrübeli avukatlar olmaları sebebiyle uzun süreli ve sık görüşler yapmaktadırlar.   

Ayrıca müvekkilin sadece tek bir dava dosyası değil, şu an açık olan 100’e yakın (sanık veya müşteki olarak bulunduğu) dosyası bulunmaktadır. Tüm bu dosyalarda yer alan evrak hacmi çok fazladır, milyonları bulan sayfa evrak söz konusudur. Kaldı ki müvekkilin yargılanmakta olduğu ana dava da Yargıtay aşamasında olup son iki hafta içinde müvekkil hakkında iki ayrı iddianame daha hazırlanmıştır.  

Dolayısıyla toplamda milyonlarca sayfalık dava dosyalarının incelenmesi ve savunma hazırlanması gibi konuların uzun zaman alacağı da ortadadır.  

Bunların dışında tıpkı bu tekzip duyurumuza konu sözde haber gibi müvekkil hakkında her gün sosyal medyada ve basında onlarca gerçek dışı habere yer verilmektedir. Bunlar için hazırlanan tekzip ve şikayetler için de müvekkilin avukatlarıyla görüşmesi gerekmektedir.  

Sadece Yargıtay aşamasındaki ana dava dosyasına müvekkil adına giren dilekçe sayısı dikkate alındığında dahi, yapılan görüşmelerin savunma kapsamında olduğu açıkça görülecektir.  

Kadın avukatların oranından yola çıkarak, savunma kapsamında görüşülmediği sonucuna varmak, SON DERECE CİNSİYETÇİ ve GERÇEKLERLE BAĞDAŞMAYACAK BİR ÇIKARIMDIR. Kadın ve erkek avukatların yetenek, bilgi ve tecrübe açısından cinsiyetlerine göre birbirlerinden bir farkı olmayacağı açıktır. Kaldı ki müvekkille en sık görüşen, VEKALETLİ 4-5 hanım avukatı da, müvekkilin dosyalarında tecrübeli ve özellikle ana dava dosyasına hakim olan avukatlarıdır.  

ÜÇÜNCÜSÜ: 

Müvekkile husumetli çevrelerin asıl amacı müvekkile eziyet edip sağlığını bozmak, -kanunların her tutukluya tanıdığı- her türlü sosyal imkandan müvekkili mahrum bırakmak ve bir cezaevinden başka bir cezaevine sürekli sürgün edilerek avukatlarıyla görüşme ve etkin bir savunma yapabilmesinin önüne geçebilmektir.  

Müvekkilin Erzurum Dumlu cezaevinde çektirdiği fotoğraflarda sağlıklı, dinç, temiz, bakımlı ve şık görünümü husumetli çevreleri son derece rahatsız etmiştir. Fotoğrafların yayınlanmasından itibaren, cezaevindeki rahatını kaçıracaklarına, kendisine huzur vermeyeceklerine, koşullarını zorlaştıracaklarına, kendisini hasta edene kadar uğraşacaklarına dair birçok paylaşım yapan bu çevreler, daha sonra cezaevi yönetimini de hedef almışlardır.  

Oysa müvekkil tutuklu bulunduğu 6 yıl süresince, zaten birçok hakkından mahrum bırakılmış; diğer mahkumlara tanınan birçok sosyal hak kendisine tanınmamıştır. Cezaevi koşulları zaten son derece zorlu ortamlardır. Bunun üzerine mevcut hakların da kısıtlanmasıyla, müvekkil daha da güç koşullara 6 yıldır sebat göstermektedir.  

Tüm bu olağan dışı baskılara, eziyet verici uygulamalara rağmen müvekkil bunların hepsinde bir hayır ve güzellik görmektedir; Allah’tan ve devletinden daima razı olduğunu belirterek, bu yoksunlukları bir kez bile şikayet etmemiş, hatta dile dahi getirmemiştir.  

  

DÖRDÜNCÜSÜ: 

Yayında iddia edildiğinin aksine ne müvekkilin yargılanmakta olduğu ana dava dosyasında ne de sonradan iddianamesi hazırlanan diğer davalarda müvekkil tarafından darp edildiği iddia edilen kişilerce sunulmuş TEK BİR DARP RAPORU DAHİ YOKTUR.  

Farklı yayınlarda farklı şekillerde geçen ve güya “saç telinden ayak tırnağına kadar şiddetin izlerinin” bulunduğu şeklinde tarif edilen bu sözde eziyet iddialarının tamamı, AÇIK BİR YALANDAN İBARETTİR.   

BEŞİNCİSİ: 

Müvekkilim, inancı gereği, cezaevini Hz. Yusuf (as)’ın bir sünneti, her türlü zorluğu ise  Allah’tan gelen güzel bir imtihan olarak görmekte ve güzel bir sabır ve dirayetle karşılamaktadır. Kendisi Kur’an-ı Kerim’de müminlerin türlü eziyetlerle sınandıklarını, bunlara güzel bir sabır gösterdiklerini, daima Allah’tan razı olduklarını aşağıdaki ayetlerle hatırlatmaktadır:  

Andolsun, mallarınızla ve canlarınızla imtihan edileceksiniz ve sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve şirk koşmakta olanlardan elbette çok eziyet verici (sözler) işiteceksiniz. Eğer sabreder ve sakınırsanız (bu) emirlere olan azimdendir. (Al-i İmran Suresi, 186) 

  

Kafirlere ve münafıklara itaat etme, eziyetlerine aldırma ve Allah'a tevekkül et. Vekil olarak Allah yeter. (Ahzab Suresi, 48) 

  

Mü'min erkeklere ve mü'min kadınlara irtikab etmedikleri (bir suç) sebebiyle eziyet edenler ise, gerçekten bir iftira ve açık bir günah yüklenmişlerdir. (Ahzab Suresi, 58) 

  

Sabret; senin sabrın ancak Allah(ın yardımı) iledir. Onlar için hüzne kapılma ve kurmakta oldukları hileli-düzenlerden dolayı sıkıntıya düşme. (Nahl Suresi, 127) 

Müvekkil tüm bu zorlukların, eziyetlerin ve iftiraların, Allah’ın rızasını, rahmetini ve Cennetini kazanmak için bir vesile olduğuna inanmaktadır. Zaten tarih boyunca tüm Müslümanlar da benzer eziyetlerle imtihan olmuşlardır. Yakın tarihimizde Bediüzzaman Hazretlerinin de çok benzer imtihanlar yaşadığını, o dönem kendisine ideolojik olarak husumet besleyen kişilerin  kendisine rahat, huzur vermemek için nasıl devletin memurlarına baskı yaptıklarını, Bediüzzaman  Hazretlerini de nasıl tecrit ettiklerini ve onun tüm bu eziyetlere nasıl güzel karşılık vererek ahiret sevabını artırdığını hatırlatmaktadır.  

Afyon Mahkemesinde Bediüzzaman Hazretleri şöyle demiştir:  

  • "On bir defa bana suikast eden ve dört defa mahkemeleri aleyhimize sevk edip üç defa hapse sokan gizli düşmanlarımızın Nurlar hakkında plânları akîm kaldığından, bütün desiseleriyle, ehemmiyetsiz şahsıma karşı sıkıntı, tecrid-i mutlak ve kimse ile temas etmemek ve damarıma dokundurmakla işkenceler verdirmeye çalışıyorlar. 

    (Tarihçe-i Hayat, Afyon Hayatı; Afyon Mahkemesi, s. 736) 

  • “Derler: "Said'in nüfuzu var. Eserleri hem tesirli, hem kesretlidir. Ona temas eden, ona dost olur. Öyleyse, onu her şeyden tecrid etmek ve ihanet etmekle ve ehemmiyet vermemekle ve herkesi ondan kaçırmakla ve dostlarını ürkütmekle nüfuzunu kırmak lâzımdır" diye hükûmeti şaşırtır, beni de dehşetli sıkıntılara sokarlar.  

Evet, beni her şeyden tecrid etmek, işkenceli bir azap ve katmerli bir zulümdür ve bu millete gadirli bir hıyanettir. Çünkü otuz-kırk sene, hayatımı bu millet içinde geçirdiğim halde, temasımdan hiç zarar görmediğine ve bu dindar millet çok muhtaç olduğu kuvve-i mâneviye ve tesellî ve kuvvet-i imaniye menfaatini gördüğüne kat'î bir delili, bu kadar aleyhimde olan şiddetli propagandalara bakmayarak her tarafta Risale-i Nur'a fevkalâde teveccüh ve rağbet göstermeleri, hattâ itiraf ederim, yüz derece haddimden ziyade lâyık olmadığım büyük iltifat etmesidir.  

     (Emirdağı Hayatı, 20 / 108. s.584) 

Özetle, 6 yıldır, müvekkil ve arkadaşlarına yönelik, dur durak bilmeyen, haksız ve hukuksuz saldırılar gözler önünde cereyan etmektedir. Müvekkilin en temel insani hakları, sosyal hakları dahi elinden alınmaktadır. Ancak müvekkil inancı  gereği daima Allah’tan razı olarak bunları karşılamış, devletinden de razı olduğu için bir kez dahi şikayette bulunmamıştır.  

Müvekkil, “VEKİL OLARAK ALLAH YETER” ayetine uygun olarak, her zorluğa metanetle sabır göstermektedir.  

Aynı Bediüzzaman Hazretlerinin Mektubatta söylediği gibi, tüm bu eziyet ve zorlukların nasıl rahmete dönüştüğünü Allah’tan razı olarak izlediğini belirtmektedir.  

“Dünyadan çekilerek bir dağın mağarasında (Van Erek Dağı) ahiretime çalışırken beni o mağaradan alıp zulmen sürgün ettiler. Hikmet ve rahmet sahibi Allah’ım o sürgünü benim için bir rahmete çevirdi.” 

Kamuoyunun bilgilerine saygılarımızla sunarız… 

  

Adnan Oktar vekili 

Av. Mert Yetişir 

  

 

Daha yeni Daha eski