YARGITAY 1. CEZA DAİRESİ’NE 

GÖNDERİLMEK ÜZERE 

İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. CEZA DAİRESİ’NE 

  

  

İSTİNAF DOSYA NO : 2023/310 E., 2023/494 K.  

YARGITAY DOSYA NO: 2024/365 E.  

SUNAN : Adnan OKTAR  

MÜDAFİİ : Av. Mert YETİŞİR  

KONU : Müvekkilin, Allah ile bağlantı kurmanın ne demek olduğu, bu bağlantının hiç olmadığı veya tam olduğu durumların insanları nasıl etkilediği ile ilgili görüşlerinin sunumudur. 

  

AÇIKLAMA: 

Müvekkil Adnan Oktar’ın görüşlerine göre insanların birçoğu Allah'a inandıklarını, Allah'ı bildiklerini söylerler. Ancak gerçekte Allah'ı gereği gibi tanıyıp takdir edemezler. Çünkü büyüklerinden veya yakın çevrelerinden Allah hakkında edilen bilgiler ya eksiktir ya da yanlıştır. Mesela pek çok insan Allah’ı -haşa- evreni yaratan ama sonra bir kenara çekilerek hiçbir şeye müdahale etmeyip bulutların üzerinden dünyayı izleyen bir varlık gibi düşünür. Fakat unutulmamalıdır ki, insan yanılabilen, cahillik edebilen bir varlıktır ve çoğu zaman Allah hakkındaki fikir ve kanaatleri çoğu zaman ya eksik veya yanlıştır. 

Şu halde bize, Allah'ı en doğru tanıtacak kaynak, O'nun bizlere indirdiği hak kitap Allah’ın sözü olan Kuran’dır. Allah Kuran'da kendisini insanlara tanıtmış ve insanların öğrenmesi gereken şeyleri açıklamıştır. Bu açıklamaları öğrenenler her şeyi Allah'ın yarattığını bilirler. Allah bu temel gerçeği bize “Kendilerine verdiğimiz Kitabı gereği gibi okuyanlar, işte ona iman edenler bunlardır” (Bakara Suresi, 121) ayetiyle haber vermiştir. 

İnsanlara nimetleri ulaştıran, hastalandığımızda şifa veren, dualarımızı kabul eden, bizi koruyan, gözeten, en güzel şekilde var eden, tüm varlıklara şekil ve suret veren, merhamet eden, her şeyi kontrol eden, yardım eden, rızık veren, tehlikelerden, belalardan koruyan, güzellik veren Allah`tır. Bir Kuran ayetinde Allah göklerdeki ve yerdeki her işi kendisinin evirip düzenlediğini haber vermiştir: 

Allah O'dur ki, gökleri dayanak olmaksızın yükseltti; onları görmektesiniz. Sonra arşa istiva etti ve güneş ile aya boyun eğdirdi, her biri adı konulmuş bir süreye kadar akıp gitmektedirler. Her işi evirip düzenler, ayetleri birer birer açıklar. Umulur ki, Rabbinize kavuşacağınıza kesin bilgiyle inanırsınız. (Ra'd Suresi, 2) 

Allah sadece yerin göğün ve bunlardaki doğa olaylarını değil bizim ile ilgili her olayın yaratıcısıdır. Hastalandığımızda bize şifa veren, türlü türlü yiyecekler yaratarak karnımızı doyuran, bizi öldüren ve yeniden diriltecek olan odur.  

Her işin Allah’ın eseri olduğunu düşünmek, Rabbimiz hakkında derin derin tefekkür etmek, bizim hiçbir şeye gücümüzün yetemeyeceğini kavramak, Allah`a karşı derin bir saygı ile yönelerek Onun ile aramızda bir bağlantı kurmamıza ve her şeyi Rahman olan Rabbimiz'den istememize vesile olur. Bu da insanın samimi bir mümin olması için gerekli bir ibadettir. 

Yüce Rabbimiz’in büyüklüğünü, yüceliğini takdir edebilmek her Müslümanın görevidir. Ancak Allah ile her an olması gereken bağlantı zayıf olduğu veya hiç olmadığında bu görevi ifa etmek imkansızdır. Allah bu durumu “bir ucundan ibadet edenler” nitelemesi yaparak şöyle tarif etmiştir: 

İnsanlardan kimi, Allah'a bir ucundan ibadet eder, eğer kendisine bir hayır dokunursa, bununla tatmin bulur ve eğer kendisine bir fitne isabet edecek olursa yüzü üstü döner. O, dünyayı kaybetmiştir, ahireti de. İşte bu, apaçık bir kayıptır. (Hac Suresi, 11) 

Allah ile bağlantının önemini okula yeni başlayan bir öğrenci ve onun ilk öğretmeni örneği ile canlandırmak mümkündür. Yeni öğrenci ilk defa okul denen mekanla ilk defa karşılaşmaktadır. İlk olarak burada eğitimine devam etmesi için uyması gereken kurallar olduğunu öğrenir. Ait olduğu bir sınıf var ve bu sınıfta uyması gereken kurallar vardır. Sınıfta iken canı istediği gibi gezip dolaşamaması, sınıftan çıkmak için izin alması, derste söz almak için parmak kaldırması, arkadaşları ile iyi geçinmesi hep okul hayatında uyması zorunlu olan kurallardır. Her an okulda okuduğunun farkında vararak hareket etmek öğrencinin burada rahat etmesi için son derece önemlidir. Derslerine kendisini tam vermesi mümkün olmayacak bir ucundan okumaya çalışırken aklı evinde, sokakta oynamakta ya da eğlence de olacaktır. Evindeki keyfiliği okulda da uygulamaya çalışırsa burada rahat edemeyecek, azar işitecek hatta belki ceza bile alacaktır. Sonuçta okul hayatı ona bir eziyete dönüşecektir. 

Oysa ona daha ilk günden okulun kurallarını anlatan ve denetleyen bir öğretmen vardır. Çocuğun kuralları öğrenmiş olması okuldaki hayatının başarılı geçmesi için tek başına yeterli değildir. Öğrenci uyması gereken temel kuralları öğrendikten sonra öğretmeni ile sürekli irtibat halinde olmalı onun tavsiye ve yönlendirmelerini dikkate almalıdır. Öğretmeninin verdiği ödevleri yapmalı, hazırladığı sınavlarda istenen doğru cevaplar vermelidir. Bu durumda okuldaki eğitimini başarı ile tamamlayacak ve bunun için ödüllendirilecektir.  

İşte dünya bu örnekteki gibi bizim için bir okul ve imtihan yeridir. Bu yerin kurallarını belirleyen ve çeşitli imtihanlar vesilesiyle burada başarılı olup olmadığımızı tespit eden de bizi buraya gönderen yüce Allah’tır. 

Örnekteki öğrencinin öğretmeni ile gerekli bağı kuramaması gibi her insanın Allah ile kurulması gereken bağ sağlam bir biçimde olmadığında bunun iki çok önemli sonucu olmaktadır. Bunlardan ilki dünya hayatının son derece sıkıntı verici bir yer halini almasıdır. Diğeri ise kişinin ahiret hayatının mahvolup sonsuz bir azaba kapı aralanmasıdır. 

ALLAH’I UNUTANLARIN YAŞADIĞI MUTSUZLUK 

Tamamen veya kısmen Allah’ı unutarak yaşayanlar için hayat büyük bir mutsuzluk kaynağıdır. Çünkü bu kimseler dünya hayatını kendi başına çözmeleri gereken bir sorunlar yumağı olarak görürler. Kendilerine sürekli olarak bir takım maddi hedefler edinirler ve başkalarını da bu hedefler önünde bir engel veya rakip olarak gördükleri için hayatlarını hiç bitmeyecek bir mücadele ortamına çevirirler. Böyle kişiler Allah’ın bu dünyayı bir imtihan yeri olarak yarattığını ve olumlu veya olumsuz olarak gördüğü her olayın esas müsebbibinin Allah olduğunu akıllarına getirmezler.  

Sözgelimi geçim sıkıntısı ile karşılaştıklarında nimeti verenin de alanın da azaltanın da artıranın da Allah olduğunu unuturlar. Bundan dolayı da nimet kaybına uğradıklarında büyük bir hayal kırıklığına kapılırlar. Oysa bu Allah`ın bir denemesidir ve insanın elindeki nimetlerin kıymetini anlaması için önemli bir eğitim fırsatıdır. Çoğu zaman böyle kişileri zenginlik de tatmin etmez. Hep daha fazlasını edinmek için Kendilerince yeni mücadelelere girişmeleri gerekir. Bu mücadele sırasında yaşanan şüpheler, hayıflanmalar, tatminsizlikler, stresler ve paniklemeler yeni mutsuzluk kaynaklarıdır. İster zengin ister fakir olsun Allah’ı unutan kişinin akıbeti dar ve sıkıntılı bir hayat sürmektir:  

Allah, kimi hidayete erdirmek isterse, onun göğsünü İslam'a açar; kimi saptırmak isterse, onun göğsünü, sanki göğe yükseliyormuş gibi dar ve sıkıntılı kılar. Allah, iman etmeyenlerin üstüne işte böyle pislik çökertir. (En'am Suresi, 125) 

Yaşamın insana sıkıntı veren bir hal almasının en temel sebebi yaşanan her anı yaratanın Allah olduğunu unutmaktır. Bu gerçekten habersiz olan kişi giderek daha evhamlı bir hale gelir. Her durum için kendince çare üretmeye çalışır ve çabalarının bir sebeple bozulma ihtimali ile korku ve endişeye düşerler. Birinin istemediği bir şeyi görmesi, beklemediği bir şeyi söylemesi veya beklentilerinin tam zıddı bir iş yapması ondaki gerilimi giderek arttırır.  

Allah unutuldukça şeytan daha çok devreye girmeye başlayarak kişi üzerinde daha çok etkili olmaya başlar. Bu nedenle sıklıkla akıl kapanır ve vicdan gitgide körelir. Allah’ı unutan kişi zamanla sevgisiz, öfkeli, hırslı ve kıskanç biri haline gelir. Allah “içi öfkeyle-taşarak yüzü simsiyah kesilir. (Nahl Suresi, 58) ayeti ile öfkenin yarattığı etkiyi tarif etmiştir. Sürekli gerginlik ve öfke hali nedeniyle bulundukları ortamlarda negatif elektrik yayarlar. Allah’ı unutan böyle kişilerin mantık örgüleri bozuk olur ve genellikle tutarsız, samimiyetsiz konuşmalarda bulunurlar.  

Ayrıca sürekli şikayet ederler. Hiçbir şeyden hoşnut olmaz, her şeyde bir kusur ararlar. Bardağın dolu yerini değil hep boş yerini görür ve bunu sık sık dile getirdikleri için kendilerini mutsuz ettikleri gibi başkalarına da bu mutsuzluğu yayarlar. Sonuçta kimse onunla olmak istemez. Yalnızlık Allah’ın unutan kişilerin pek çoğu yalnızdır.   

Şeytan bu gibi kimselere doğruyu yanlış, yanlışı doğru göstererek hata yaptırır.  Dahası Allah’ı unutan insanlara şeytan işledikleri kötülükleri, yaptıkları hataları ve sahip oldukları olumsuz özellikleri bile süslü ve çekici gösterir. 

(İblis) dedi: “Öyle ise beni azdırmandan dolayı (ben de) mutlaka onlar(ı saptırmak) için, senin dosdoğru yoluna oturacağım!” (Araf Suresi,16) 

Allah’ı unutan insan yaşadığı her problemin kendi çabası ile çözüleceğini düşündüğü için çözdüğü her problemde kendisine verdiği benlik daha da güçlenir ve kibirli bir insan olur. Çözülemeyen problemler ve aksaklıklarda ise hep başkalarını sorumlu tuttukları için öfkeli olurlar. Mesela birisi hatırlatma yaptığında bu ağrına gider hatasını kabul etmez, sinirlenir öfkelenir çünkü o anda büyüklük hissi onu kuşatmıştır. Veya başka birisi bir hata yaptığı zaman, o hatanın   onun kaderinde olduğunu düşünmez, affedici olmak yerine onun hatasını yüzüne vurur, karşısındakini küçük düşürmeye çalışır.  Allah’ı unutan insanlar bu ruh halleri nedeniyle asık suratlı ve kibirli olurlar. Onların bu haline şu ayet örnek teşkil eder:  

Sonra kaşlarını çattı, suratını astı.  
Sonra arkasını döndü ve büyüklük tasladı.  
(Müddesir Suresi, 22-23) 

Allah’ı unutan kişilerin yaşadıkları gerilimler ve mutsuzluklar yüzlerine asık suratlılık olarak yansır. Sürekli haklı çıkma isteği sıklıkla güçlü yüz mimikleri ve el kol hareketleri ile desteklenir. Kaş göz hareketleri, seyirmeler ve kasılmalar görülür. Bunların hepsi zamanla yüzde derin çizgilere ve deformasyona yol açar. Cilt bozulur yüz çirkinleşir. Allah unutulduğunda, İnsanın yaratılış amacına aykırı davrandığı için bağışıklık sistemi zayıflar, kişi daha çok hasta olmaya başlar. Yaşanan aşırı stres dolaşım ve sindirim sistemlerinde bozulmalara yol açar. Son radde de hücreler kendi kendilerine saldırır ve birçok organ hasta olur. Allah’ı unutmak mutsuzluğu besler, mutsuzluklar da sağlıksız olmayı... Bu kesintisiz bir çevrim olarak sürer gider ta ki kişi Allah’ın varlığını hatırlayıp ona tam bir teslimiyet ile teslim olana kadar. 

  

Allah‘ı Unutan Bir Kişide Görülebilecek Karakter ve Davranış Bozuklukları 

Allah'tan korkup-sakınmayan kişi "doğruyu yanlıştan ayıran nur ve anlayış"tan mahrumdur. Çok zeki olabilir, çok zengin veya çok güzel olabilir. Toplum içinde "saygın kişi" dahi olabilir. Ama, gerçek vicdandan ve dolayısıyla gerçek akıldan yoksun olacağı için güzel ahlaklı iyi bir karakterli biri olması imkânsız olacaktır. Böyle kişilerin bazı özellikleri şunlardır: 

  1. - Aşırı ve kontrolsüz heyecan, panik hali. 

  1. - Tevekkülsüzlüğün neden olduğu şiddetli ölüm korkusu. 

  1. - Üzüntü ve sürekli gerilim hali. 

  1. - Şiddetli çözümsüzlük. 

  1. - Hayattan bıkkınlık. 

  1. - Yoğun çaresizlik hissi. 

  1. - Kavgacı geçimsiz zor kişilik özellikleri.  

  1. - Yalnız kalma eğilimi. 

  1. - Kendine ve başkalarına maddi manevi zarar verme eğiliminin güçlü olması. 

  1. - Halden anlamama. 

  1. - Bencillik hiçbir şeyden zevk almama yönlerinin güçlü olması. 

  1. - Güzelliklere karşı duyarsızlık ve beğenmeme ve güzel şeylere bile eleştirel bakma huyları vardır. Bu nedenle olumsuzlukları öne çıkarır olumlu yönleri görmemeyi tercih ederler.  

  1. - Olaylardaki hikmetlerini fark edememe gibi bir hastalığa kapılmışlardır.  Bu nedenle de hep sıkıntı ve umutsuzluk içinde bocalayıp dururlar. Hatta bu gibi nedenlerle güzel bir olayda sevinmek, mutlu olmak, neşelenip gülmek bile onlar için sözde uğursuzluk getirir. Bu nedenle çok gülen çok ağlar diye batıl bir inançla hareket ederler.  

  1. - Kötülük planlama ve sinsilik yapma eğilimlerinin yüksek olması. 

  1. - Yapıcı değil yıkıcı ve zarar verici karakter. 

  1. - Kin ve nefret eğilimi. 

  1. - Olaylara hep tersten bakma ve olumsuz yön üretme. 

  1. - Her olayı Allah'ın yarattığını ve tüm kontrolün baştan sona kadar Onda olduğunu unutmanın verdiği panik hali. 

  1. - Yaşanan olayları Allah'ın kontrolü dışında olduğunu sanmak ve bunları yaşamın içinde kendiliğinden süregelen “hayatın gerçekleri” gözüyle değerlendirme. 

  1. - Şiddetli zahiriliğin neden olduğu “hayatın gerçekleri mantığına” bir nevi iman etme. 

  1. - Kadere imanı güya masalsı bir inanç gibi görme ve haşa alaya alma. 

  1. - Maddi dünyaya çıkar edinmeye karşı aşırı bağlılık. 

  1. - Dünyayı iyi yaşamanın tek gaye olarak görülmesi. 

  1. - Umutsuzluğa kapılma eğilimlerinin çok güçlü olması. Bu nedenle çabuk demoralize olma. 

  1. - Çok hassas ve duygusal olma.  

  1. - Olaylardan aşırı etkilenmeleri hikmetleri hayırları görememenin bir sonucu olarak ruhlarında bu olayların büyük tahribat yaratması. 

  1. - Geçmişe aşırı takılı kalmaları ve kişiliklerinin o dönemde etkilendikleri olayların şiddetli etkisinde kalmaları. Ezmişlerse ezikliğin kalması, hain kindar insanlara karşı nefret dolu bir kişilik geliştirip bunu zaman içinde iyilikle yenememesi. 

  1. - Yokluk içinde yaşayanın aç gözlü, tamahkar fırsatçı ve kim daha çok verirse onun yanında yer alması ve ahlak dışı tercihleri kolay yapar hale gelmesi.  

  1. - Kişilik yenilemede Allah’ın istediği; güzel gördüğü ruh haline geçmekte aşırı zorluk çekmeleri. 

  1. - İçe dönük, korkak, hassas, hainliğe aşırı yatkın, bencil yalana dolana çok eğilimli, plancı sinsi bir kişilikleri olması. 

  1. - Dostluk anlayışlarının pamuk ipliğine bağlı olması. Vefa sadakat, dostluk hatta kardeşlik hislerinin bile aşırı zayıf olması. 

  1. - Ancak zorda kaldıklarında yardım alabilmek için iyi gibi görünmeye ihtiyaç duyması. 

  1. - Her şey kendilerince yoluna girdiğinde kibirlenip üstlerindeki ılımlı kişiliği bırakarak hızlı bir şekilde azgın bir kişiliğin ortaya çıkması. 

  1. - Allah'a ancak çok zorda kaldığında yardıma muhtaç olduğunda sığınıp dua etme. 

  1. - Bir başarı kazandığında bunun kendisinden olduğunu sanıp büyüklenme hissine kapılma. 

  1. - Allah'ı unutmanın verdiği şeytani bir özgürlük, sınırsızlık, “istediğimi yaparım kimse karışamaz” mantığı ile hareket etme.  

  1. - İfrat - tefrit dediğimiz; insanı haramdan, günahtan, suçtan ve kötülükten uzak tutan vicdana dayalı davranışlardan kaçınırlar,  

  1. - Kuran'da Allah’ın belirtilmiş olduğu sınırları çiğnemede bir sakınca görmeme, insanlardan ayıplamasından çekinerek bunu zaman zaman gizlice yapma. 

  1. - Ahiretin varlığını kabul etmediklerinden dünyayı dibine kadar yaşanması gereken tek yer gibi düşünürler. Bu uğurda harama girmekten bir kısmı da suç işlemekten çekinmezler, 

  1. Kuran'a iman etmediklerinden en uçlardaki düşünceleri ve eylemleri yapmamak için karşılarında herhangi bir engel görmezler. Kuralsızlığı sınırsızlığı ölçüsüzlüğü bir nimet gibi görürler. “Kim demiş”, “bu dünyaya bir kere gelmişim neden yapmayayım” mantığıyla yaşarlar. 

  1. - Allah'ı unuttuklarından kontrolsüz; sözde tesadüflerin hakim olduğu bir dünya ile baş başa olduklarını ve mücadele vererek ayakta kalmaları gerektiğine inanırlar,  

  1. Yapayalnız olduğunu bu nedenle de çok güçlü ve dirençli olması gerektiğini dünyanın tüm aksilikleri, zorlukları, kötülükleri ile baş başa kaldığını ve bunlarla sürekli mücadele etmesi gerektiğini düşünür.  

  1. - Umut etme yetenekleri ya hiç yoktur ya da yok denecek kadar zayıftır. Tüm yaşamları ümitsiz olmanın verdiği sıkıntılı, içe dönük, yoğun üzüntü dolu ve güçlükler içinde geçer. Bu nedenle sinirli, gerilimli, agresif, anında hainlik yapabilecek karakterde, kötülük yapmaya müthiş yatkın, sevgiden korkan, iyiliği sorgulayan, her olayda art niyet arayan güvensiz, insanlara karşı aşırı savunmacı olurlar. 

  1. - Allah'ın yarattığı kadere bağımlı yaşadıkları halde bunu inanç olarak reddettiklerinden dünyanın tüm yükünü üzerlerinde taşıyormuş gibi zor bir hayat yaşarlar. Aynı yoluna devam eden bir geminin içinde tüm bavullarını yüklerini kucağında taşıyan yol boyunca yere bırakmamakta direnen bir insan gibi… 

  1. - Allah'ın varlığını ve gücünü, olaylardaki mutlak hakimiyetini unutmuş olduklarından her olayı tesadüfi yani Allah’ın kontrolü dışında aniden meydana gelen olaylar gibi görürler. Bu nedenle de başlarına gelen olaylardaki hikmetleri, hayırları görme gibi bir kabiliyetleri ya hiç olmaz ya da körelir. 

  1. - Dıştan kötü, olumsuz, aleyhte gibi görünen durumların kendileri için taşıdığı güzellikleri, hayırları ve hikmetleri hiçbir zaman yakalayamazlar. Fark edemezler.  

  1. - Allah'ı unutan insan kendisine saygısını da kaybeder. Mededi, övgüyü, yardımı sevgiyi insanlardan bekler hale gelir. Ancak insanlardan gelen karşılık hiçbir zaman insan nefsini tatmin edemez. Hep eksik kalır.  Bu durumun sıklığı ve şiddeti arttıkça kişinin ruhunda onu intihara sürükleyebilecek kadar önemli bir hasar meydana getirir.  
     
      
     
    HER AN ALLAH İLE BAĞLANTIDA OLMAK 
     
    Pek çok kişi mutsuzluğunun sebebinin Allah ile bağlantısının olduğunu anlamadan hayatını sürdürür. Çözümü uyuşturucuda veya alkolde arayan pek çoktur. Bazıları ise yoga yaparak, kumar oynatarak veya gezerek mutluluğa ulaşılacağını düşünür. Bunlar anlık tatminler sağlasa da hiçbiri Allah’a gönülden bağlı olmak kadar kesin ve sürekli bir sonuç vermez.  
     
    Allah her nimeti insanların ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde ve en kusursuz detaylarla yaratmıştır. Bu nedenle insanın, dünyaya geldiği ilk andan itibaren sahip olduğu her nimet çok önemli ve değerlidir. Fakat insan yaşamı boyunca hangi nimete sahip olursa olsun hiçbiri, Yüce Allah’la kuracağı derin, samimi ve kesintisiz bir bağlantıdan daha önemli ve değerli değildir. Ancak kişiyi gerçek kurtuluşa ve katıksız samimiyete yöneltecek olan bu nimete sahip olabilmek için birtakım ahlaki özelliklerin kazanılması gerekmektedir. İçten bir niyet, dua ve samimi bir çaba ile kazanılabilecek olan bu özellikler nelerdir? 
     
      
     
    Tek Güç Sahibi Olan Allah’ı Dost ve Veli Edinmek 
     
    Rabbimiz kullarının sıkıntı duyduğu, zorda kaldığı, mutluluk ve sevinç hissettiği olayları yaratarak onları imtihan eder. Bu nedenle insanın, hayatı boyunca karşılaştığı her şeyi Yüce Allah’ın yarattığını unutarak, Allah'ın dışındaki varlıklara mal etmesi, onlardan yardım dilemesi ve onlarla paylaşması kişiyi hiçbir sonuca ulaştırmaz, sadece kayba uğratır. Çünkü canlı cansız her varlığı Allah yaratmıştır ve bu varlıklar O’nun kontrolü dışında asla hareket edemezler. Kısacası Allah'tan başka her şey ve herkes, sonsuz aciz, sonsuz fakir ve sonsuz muhtaç varlıklardır. Bunların kendilerine ait bir güçleri, kabiliyetleri yoktur; öyle ki kendilerine bile yardıma güç yetiremezler. O halde, açıktır ki Allah'tan başka güvenilecek, yardım umulacak bir varlık yoktur. Bu nedenle salih Müslümanlar, yalnızca Allah'tan yardım diler, sadece O'na güvenirler. Sebeplerden, aracılardan, insanlardan yardım ummazlar, Allah'ın yarattıklarını Allah'tan bağımsız bir güç, irade ve etki sahibi olarak görmezler. Çünkü Kuran’da Yüce Allah kullarına “şahdamarından daha yakın olduğunu” (Kaf Suresi, 16), “gizlinin gizlisini de bildiğini” (Taha Suresi, 7) buyurmuştur. İnsanın kendisini yaratan ve herkesten gizlediği sırlarını dahi bilen Yüce Allah’a sığınması ise samimi bağlılığın önemli bir sonucu ve göstergesidir. 
     
    Allah’a gönülden bağlı olan müminler, sadece Yüce Allah’a yakın olunması, sadece O’nun dost ve veli edinilmesi gerektiğini bilerek hareket ederler. Bu üstün ahlakları da onlara derin bir akletme ve kavrama yeteneği verir ve onların Allah’la derin bir bağlantı kurmalarına vesile olur. 
     
      
     
    Dua Etmek 
     
    “... Sizin duanız olmasaydı Rabbim size değer verir miydi?...” (Furkan Suresi, 77) ayetiyle haber verildiği gibi Yüce Allah’a samimi olarak dua etmek son derece önemlidir. Çünkü dua, Yüce Rabbimiz karşısında son derece aciz olan insanın O'na yöneleceği, hataları konusunda O'na itirafta bulunacağı ve sadece O'ndan yardım dileyeceği, O’nun varlığını ve gücünün büyüklüğünü hissedeceği ve günlük yaşantısının her anında bu bilinci koruyabileceği çok önemli bir vesiledir. 
     
    Çarşıda, sokakta, otomobilin içinde, okulda, işyerinde, kısacası her mekânda ve her zaman dua edilebilmesi, bunun için belli bir sınırın konulmamış olması Allah’la bağlantının kesintisizce sürmesini sağlar. Nitekim Allah ile yakın bir bağlantı kurarak samimi bir dua ile güne başlayan müminin gün içinde Allah'ın rızasını unutması ya da Allah'ın sınırlarını göz ardı etme ihtimali Allah’ın izniyle ortadan kalkmış olur. Güne dua ile başlayan insan, gün boyunca Allah'ın kendisini izlediğinin bilinci ile hareket eder. Gece duası ise gün içinde dünyevi uğraşlarla vakit geçiren insanın kendi kendine bir vicdan muhasebesi yapmasına vesile olur. İnsanın gün içinde başına gelen ve zahiren olumsuz gibi gördüğü olayları daha hikmetli, tevekküllü ve şuurlu bir biçimde değerlendirmesini sağlar. Böyle bir tefekkür gün içinde yapılan hataların gözden geçirilmesine ve bu hatalardan dolayı tevbe edilmesine, bağışlanma dilenmesine ve günlük uğraşıların insan ruhunda oluşturabileceği muhtemel olumsuzlukların önüne geçilmesine vesile olur. 
     
    Her İşte Allah’a Yönelmek 
     
    Yüce Allah “...O, ne güzel kuldu. Çünkü o, (daima Allah'a) yönelip-dönen biriydi.” (Sad Suresi, 30) ayetiyle Hz. Süleyman’ın, Kendisi'ne olan derin bağlılığını överek tüm kullarına bu örnek ahlakı haber vermiştir. 
     
    Her işte Rabbimiz’e yönelip dönmenin en güzel yolu bir işe besmele ile başlamaktır. Her zaman Allah’ın adını anarak bir işe başlamak kalplerde etki uyandırma bakımından daha sağlam bir güç oluştururken kişinin Allah’a olan yakınlığını da arttırır. Çünkü bir işe Allah’ın adıyla başlayan bir kişi her şeyin Allah’ın kontrolünde işleyeceğini, Allah dilerse yaptığı işte başarılı olacağını bilir. Kuşkusuz bu durum kul ile Allah arasında çok derin bir yakınlığın oluşmasına vesile olur. Böyle bir insan acizliğini anlamış Allah’ın izni olmaksızın hiçbir işi yapmaya güç yetiremeyeceğini kavramış ve kendini tamamen Yüce Allah’a teslim etmiştir. Müminlerin bu durumu Kuran’da şöyle haber verilir: 
     
    De ki: "Allah'ın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle hiçbir şey isabet etmez. O bizim Mevlamızdır. Ve mü'minler yalnızca Allah'a tevekkül etmelidirler.” (Tevbe Suresi, 51) 
     
    Allah’ı hatırlayıp Her işte Allah’a yönelmekte yaşananlarda hayır görmenin Allah’ı unutan bir kişi ile nasıl bir fark yarattığını şöyle bir örnek ile anlamak mümkündür: 
     
    Taşınması gereken bir kişinin iki arkadaşından yardım istemiş olsun. Yardım edecek kişilerden birinin başka işleri çıkıyor veya o gün kendini güçsüz ve yorgun hissederek yardıma gidemiyor. Bu durumda diğer yardım edecek kişi bu nedenle 2 kat iş yapması gereken bir durum ortaya çıkıyor. 
     
    Allah’ı unutmuş bir insan bu olayı “enayi yerine konma” olarak düşünecektir. Diğer kişinin gelmemesini muhtemelen uyanıklık, üşengeçlik bencillik, işine gelmemek gibi değerlendirecektir. Kendisinin enayi yerine konduğunu düşünerek “kendi başının çaresine baksın, ben neden yardım edeyim” diyecek ve kaytarmak için uygun bir mazeret arayışına girecektir.  Böyle bir durumda bu Allah korkusu olmayan bir kişiye bunu Kuran'la, anlatmak ona yanlış düşündüğünü fark ettirmek bir hayli güçtür. Çünkü düşünce tarzı, kurduğu mantık tamamen Kuran dışıdır. 
     
    Allah'ın varlığına iman etmiş Kuran ahlakını yaşama azminde olan bir insan aynı olaya bambaşka bir açıdan bakar. “Olsun bir hayır vardır” diyecektir. “Belki hastalanacaktı hem o hem biz bu nedenle hastalık tehlikesi yaşayacaktık” ya da “arkadaşım halsiz olmasına rağmen gelecek bu onun daha da ağır bir hastalık süreci geçirmesini tetikleyecekti” diye düşünecektir. Arkadaşının bitkin hali ile gelmesi durumunda taşınma sırasında düşmesi veya bir şeyi düşürmesi durumunu düşünecek kendine ya da arkadaşlarına zarar verecek bir olayla sonuçlanma ihtimalini dikkate alacaktır.  
     
    Allah’ı unutmayan kişi ”Biz bilemeyiz ama kaderin yaratıcısı olan Allah bilir. Kim bilir Allah bizi ve onu ne gibi musibetlerden korudu. Hem belki o arkadaşım; iyi niyetle gelmek istemesi ama gelememesinden dolayı, biz de niyetimizi yerine getirmekten yani sonuca ulaşmaktan dolayı Allah'ın sevgisini kazanacağız inşaAllah” diye düşünecektir. 
     
    Allah’ı unutmamak ve her işte bir hayır görmek için yapılması gereken basittir. Bu da her olayda; hoşumuza gitmeyen bir durum oluştuğunda ilk iş olarak bu olayın hayır yönlerinin listesini kafamızda şu şekilde seri olarak çıkarmaktır: 
     
    “Allah; bu olayla, bu hatırlatmayla, bu gelişmeyle bana; Şunun şunun için bir ortam sağlamış olabilir, Beni şunlardan korumuş olabilir. Beni ileride yoracak, sıkacak üzecek bir olayı en baştan engellemiş olabilir. İleride benim için büyük bir nimet haline gelecek bir olay için ortam hazırlıyor da olabilir Benim dünya ve ahiret için kişiliğimi geliştirmeme, derinleşmeme, aklımın görgümün gelişmesine vesile olacak olabilir. Allah kendisine yönelmemi; derinleşmemi, nefsimi dizginlemeyi öğrenmemi, akıllı davranmanın karşılığını görmemi istiyor”  
     
    Allah’ı unutmayan bir Müslümana yakışan Kuran’a uygun düşünce ve davranış şekli budur. 
     
      
     
    Her Zaman Şükretmek 
     
    Her türlü nimetin tek sahibinin Allah olduğunun ve her şeyin yalnızca O'ndan geldiğinin şuurunda olarak bunu kalple ve dille ifade etmek, imanın en büyük göstergelerindendir. Ayrıca Allah’la derin bağlantı kurmanın, "yalnızca O’na kulluk etme"nin de en samimi yollarından biridir.   
     
    Müminler yaratılış delillerini inceleyerek Dünya'nın atmosfer ile uzaydan gelen tehlikelerden korunduğunu, yerin altında kaynayan magma tabakasından ince bir yer kabuğu katmanı ile korunduğunu, içilecek suyun yaratılmasını, toprağın verdiği ürünleri, ulaşım araçlarını, gece ile gündüzün yaratılmasını, hayatını, sağlığını, aczini, aklını, şuurunu, beş duyusunu, nefes aldığı havayı ve bunlara benzer sayısız nimeti kendilerine her an kesintisiz bir şekilde Yüce Allah’ın sunduğunu düşünür ve tüm bunlar için Rabbimiz’e şükrederek yalnızca Allah’a yönelip dönerler. Nitekim Yüce Allah bir ayette Zatına şükredilmesinin O’na yaklaşmanın önemli bir vesilesi olduğunu şöyle haber verir: 
     
    ...Sizin Allah'tan başka taptıklarınız, size rızık vermeye güç yetiremezler; öyleyse rızkı Allah'ın Katında arayın, O'na kulluk edin ve O'na şükredin. Siz O'na döndürüleceksiniz. (Ankebut Suresi, 17) 
     
      
     
    ALLAH’I UNUTMAYANLARIN YAŞADIĞI MUTLULUK 
     
    Allah’ı unutarak yaşamak, başka bir şeyi unutarak yaşamaya benzemez. Mesela anahtarınızı unuttuğunuzda çilingir çağırıp durumu telafi edip yaşamınıza kaldığınız yerden devam etme imkanınız vardır. Veya iş yerinde bir belgeyi unuttuğunuzda en fazla o işi kaybeder yeni bir iş arayışına girebilirsiniz. 
     
    Peki Allah’ı unutarak geçirilen bir ömrü telafi etmek mümkün mü? Elbette ki hayır. İnsan kendisini yaratan Allah'a karşı sorumludur; er veya geç ölümü tadacak, yapayalnız Rabbimiz'in huzuruna çıkarak hesap verecek ve bunun sonucunda sonsuza kadar cennet veya cehennemde yaşayacaktır. "Biz bir oyun ve oyalanma konusu olsun diye göğü, yeri ve ikisi arasında bulunanları yaratmadık" (Enbiya Suresi,16) ayetiyle haber verildiği üzere, insan da dahil olmak üzere var olan her şey bir amaç üzerine yaratılmıştır. Dolayısıyla insan başıboş bir varlık değildir; ancak "Allah'a kulluk etmek" (Zariyat Suresi, 56) için yaratılmıştır. Ama kişi günlük işlerin koşuşturmasına kapılıp, aklını kullanmazsa bu büyük gerçeği unutabilir. Yalnız çevrelerindeki olaylar ve varlıklar üzerinde derin derin düşünenler bu önemli sonuca ulaşabilirler. 
     
      

Allah’la Bağlantının Kopması Nasıl Engellenir? 

İnsan sadece kendi yaratılışını düşünse dahi, Allah'ın ona bağışladığı nimetlerin farkına varacak ve buna karşılık, Rabbimiz'e olan bağlılığını göstermek için çaba harcaması gerektiğinin bilincine erişecektir. Öyle ki, insan daha hiçbir şey değilken, gözle bile görülemeyecek kadar küçük tek bir hücre olarak hayata başlamış, ardından bu hücrenin bölüne bölüne milyarlarca kere çoğalması sonucu, tüm organlarıyla mükemmel bir insan oluvermiştir. Fakat en önemlisi, bu varlık hiçbir şey değilken, bir can yani ruh kazanmıştır. Bir damla su, et parçasına, ardından da düşünebilen, konuşabilen bir varlık haline dönüşmüştür; yani Allah insanı yoktan inşa etmiştir. Fakat böyleyken insanlardan kimileri kendi yaratılışlarını unutarak Allah'a karşı misaller getirmeye, Rabbimiz'i inkâr etmeye kalkar (Allah'ı tenzih ederiz). Allah ayetlerinde bu durumu şöyle bildirir: 

Kendi yaratılışını unutarak Bize bir örnek verdi; dedi ki: "Çürümüş-bozulmuşken, bu kemikleri kim diriltecekmiş?" De ki: "Onları, ilk defa yaratıp-inşa eden diriltecek. O, her yaratmayı bilir." (Yasin Suresi, 78-79) 

Eğer siz de bu duruma düşmek, Rabbimiz'e karşı nankörlük etmiş olmak istemiyorsanız, o zaman kendinizi günlük hayatın akışına kaptırarak Onu unutmayın. Çünkü insan ancak düşünürse Allah'ı hatırlar, O'na karşı sorumlu olduğunun bilincine varır; ancak düşünürse bu dünyanın kendisi için çok kısa süreli bir konaklama yeri olduğunu, burada yaptığı her şeyin hesabını vereceğini hatırlar. Ve ancak düşünürse unutmaz… 

Allah’ı hatırlamak gün içinde "unutmasam iyi olur" deyip geçebileceğiniz bir şey değildir. Allah’ın her an sizi gördüğü ve sizin gördüğünüz her ve görmediğiniz her şeyi var ettiğini bir an bile aklınızdan çıkarmamanız gerekir. Allah ile bağlantı kurmanın en iyi yollarından biri en basit şeyleri dahi Allah’tan istemek ondan yardım dilemektir. Mesela bir şeyini kaybeden insan “Allah’ım sen bana buldur” dediğinde veya dalgınlığın üstesinden gelmek için “dikkatimi aç” diyerek talepte bulunulduğunda Allah ile bağlantı kurulmuş olur. Bu tarz bir bağlantı kurulduğunda kişinin sadece yüz ifadesi değil karakteri dahi değişmeye başlar. Bu kişi daha şuurlu bakar, daha anlamlı konuşur.   

Allah’ı ne kadar çok hatırlarsak Ona gereği gibi kulluk edebilir, O'nu razı edebilirsiniz. Ve unutmayın ki ancak bu şekilde dünyada ve ahirette kurtuluş bulabilirsiniz. Allah sizi, karşınıza iki yol çıkararak denemektedir; bunlardan birini seçmekte özgürsünüz, ama unutmayın ki bu yollardan birisi sonsuz azaba, diğeri ise sonsuz mutluluğa gidiyor… 

Biz ona 'iki yol-iki amaç' gösterdik. Ancak o, sarp yokuşa göğüs germedi. Sarp yokuşun ne olduğunu sana öğreten nedir? Bir boynu çözmek (bir köleye özgürlük vermek)tir. Ya da açlık gününde doyurmaktır, yakın olan bir yetimi veya sürünen bir yoksulu. Sonra iman edenlerden, sabrı birbirlerine tavsiye edenlerden, merhameti birbirlerine tavsiye edenlerden olmak. İşte bunlar, sağ yanın adamlarıdır (Ashab-ı Meymene). Ayetlerimizi inkâr edenler ise, sol yanın adamlarıdır (Ashab-ı Meş'eme). "Kapıları kilitlenmiş" bir ateş onların üzerinedir. (Beled Suresi, 10-20) 

Nasıl ki Allah’ı unutan insanlar bazı özel alametler taşıması ve mutsuzluk yaşıyorlarsa, Allah’ı sürekli hatırlayanların da kendilerine özgü alametleri vardır. Allah bu alametleri bize Kuran ayetlerinde sıkça belirtmiş ve bu kişilerden razı olduğunu söyleyerek onlara cenneti vaat etmiştir. 

  

ALLAH’I UNUTMAYANLARIN VASIFLARI 

Allah’ı unutanlar ile hatırlayanlar arasındaki en önemli alametlerinden birisi yüz ifadeleri ile ilgilidir. Elbette yüz ifadelerindeki bu farklılığın nedeni cilt bakımı veya başka fiziki bir neden değildir. “Yanlarına vardıkları zaman, birbirlerine kaş-göz ederlerdi. Kendi yakınlarına döndükleri zaman neşeyle dönerlerdi.” (Mutaffifin Suresi, 30-31) ayetinde haber verildiği gibi alaycı oldukları ve kaş göz hareketlerini sıklıkla yapmaları fark yaratan bir nedendir. İnkar ederek Allah’ı unutanların içine düştükleri öfke ve gerilimin yüzlerine yansıdığı ve ulaşacakları son ayette şöyle haber verilmiştir: 

Onlara karşı apaçık olan ayetlerimiz okunduğu zaman, sen o inkâr edenlerin yüzlerindeki 'red ve inkarı' tanıyabilirsin. Neredeyse, kendilerine karşı ayetlerimizi okuyanın üzerine çullanıverecekler. De ki: "Size, bundan daha kötü olanını haber vereyim mi? Ateş... Allah, onu inkâr edenlere va'detmiş bulunmaktadır; ne kötü bir duraktır." (Hac Suresi, 72) 

İman ederek Allah için yaşayanların yaşadıkları mutluluğun etkisi yüzlerine yansır. Nitekim Yüce Allah, Müslümanların vasıflarını açıkladığı bir ayetinde peygambere “Sen onları yüzlerinden tanırsın.” (Bakara Suresi, 273) diyerek bu ayırt edici özelliği bize haber vermiştir. Allah’ı unutanların sıklıkla yaşadıkları yaşadıkları öfke, gerilim, endişe gibi duyguların yüzde oluşturduğu olumsuz etkiler onlarda yoktur.  

Ciltleri daha parlaktır, yüz hatlarındaki çizgiler derin değildir, kırışıklar da daha azdır. Onların bu özellikleri “Nimetin parıltılı-sevincini sen onların yüzlerinde tanırsın.” (Mutaffifin Suresi, 24) ayetinde de işaret edildiği gibi cennette daha da belirgin hale gelmektedir.  

…Onları, rüku edenler, secde edenler olarak görürsün; onlar, Allah'tan bir fazl (lütuf ve ihsan) ve hoşnutluk arayıp-isterler. Belirtileri, secde izinden yüzlerindedir… (Fetih Suresi, 29) 

İman edenler, Allah’ı unutanlar gibi kibirli ya da kavgacı değildir. Onlar kendilerini var edenin Allah olduğunun farkındadır ve üstünlüğün fiziksel yapı veya maddi güçle değil takva ilgili olduğunu bilirler. Bu bilgi onları olur olmaz yerde kavgaya girmekten veya bir vasıfları nedeniyle insanlara karşı büyüklük taslamaktan korur. Bu sakin ve makul tavırlar onların sağlıklarına ve güzelliklerine doğrudan olumlu etki eder. Allah Müslümanların bu özelliğini bir Kuran ayetinde şöyle aktarmaktadır: 

O Rahman (olan Allah)ın kulları, yeryüzü üzerinde alçak gönüllü olarak yürürler ve cahiller kendileriyle muhatap oldukları zaman "Selam" derler. (Furkan Suresi, 63) 

Kin ve öfke, birçok insanın sıkıntı ve huzursuzluk içerisine düşmelerine neden olan tavır bozukluklarındandır. Her insan günlük hayat içerisinde hoşuna gitmeyen çeşitli olay ya da tavırla karşı karşıya kalabilir. Bazı insanlar bu tür durumlarda hemen öfkelenebilir ve hatta bu öfkeleri zamanla yerleşik bir kine dönüşebilir. Ayrıca öfke, insanlar üzerinde fiziksel anlamda da tahribat oluşturmaktadır; iç huzursuzlukları, baş ağrısı, mide ağrısı, uykusuzluk gibi hastalıkların temelinde genellikle öfke gibi ahlak bozuklukları vardır. 

İman edenler ise, şeytandan kendilerine böyle bir kışkırtma geldiğinde Allah (cc)`a yönelip güzel ahlakta kararlılık gösterirler. Çünkü Allah (cc), rızası ve cennetiyle müjdelediği kullarının özelliklerini ayette, "Onlar, bollukta da, darlıkta da infak edenler, öfkelerini yenenler ve insanlar (daki hakların)dan bağışlama ile (vaz) geçenlerdir. Allah, iyilik yapanları sever." (Al-i İmran Suresi, 134) sözleriyle bildirmektedir. 

Onlar, bollukta da, darlıkta da infak edenler, öfkelerini yenenler ve insanlar (daki hakların)dan bağışlama ile (vaz) geçenlerdir. Allah, iyilik yapanları sever. (Al-i İmran Suresi, 134) 

Müminler kadere iman ederler ve Allah'ın yarattığı kaderin en hayırlısı ve en güzeli olduğunu bilirler. Bundan dolayı da hayatlarının her anında tevekküllüdürler. Yani olayları Allah'ın belli bir hikmetle yarattığını ve şahit oldukları olay ne olursa olsun, Allah'ın bunda bir hayır dilediğini bilirler.  

Örneğin, ölümcül bir hastalığa yakalanmak, çok çetin ve acımasız bir düşman ordusu ile karşılaşmak, masum olmasına rağmen iftiralara uğramak veya insanın aklına gelebilecek en ürkütücü olaylar dahi, müminleri telaşa veya korkuya kaptırmaz. Onlar Allah'ın kendileri için yarattığını sabır ve metanetle beklerler. İman etmeyen bir insanın dehşete ve ümitsizliğe kapılacağı olaylar karşısında onlar büyük bir zevk alırlar. Çünkü en ürkütücü görüntü ve konuşma dahi, Allah Katında önceden takdir edilmiş ve insanın imtihanı için yaratılmıştır. Bunlara sabır ve tevekkülle karşılık verenler, Allah'a ve O'nun yarattığı kadere teslim olup güvenenler Allah'ın hoşnutluğunu ve sevgisini kazanacaklar, karşılığında sonsuza dek cennette yaşayacaklardır. Dolayısıyla, müminler hayatları boyunca tevekkülün konforunu ve imani neşesini yaşarlar. Bu, Allah'ın müminlere verdiği bir sır ve güzelliktir ve Allah Kuran'da tevekkül edenleri sevdiğini bildirir. (Al-i İmran Suresi, 159) 

Onların Allah’a tam olarak teslim olmaları Allah’ın yaşadıkları stres ve gerilimden uzak bir hayat sürmelerini sağlar. Bu da bağışıklık sistemlerinin zayıflamasına engel olur ve daha az hasta olurlar. Çabuk bedenen ve ruhen çabuk çökmezler, yaşıtlarına göre genellikle daha dinç ve genç bir görünümleri olur.  

Allah’ı sürekli hatırlayan, bulunduğu yer veya o an ki meşgalesine olursa olsun O’nunla her an bağlantıda olan kimselerin kalpleri mutmain olur yüzlerinde huzurlu mutlu dingin bir ifade olur. Allah’a dayanıp güvenmenin, her şeyin Allah‘ın kontrolünde olduğunu, bütün gücün Allah’ın olduğunu bilmenin, sadece Allah’ın rızasını düşünerek yaşamanın konforunu yaşarlar. 

Onlar, îmân edenler ve kalbleri Allah'ın zikri ile mutmain olan kimselerdir. Bilesiniz ki Kalpler yalnızca Allah’ı anmakla mutmain olur. (Rad Suresi,28) 

Allah’ın unutanlar için geçim derdi büyük bir problemdir. Bu problem çoğu zaman onları hasta edecek kadar veya yakın çevreleri ile çatışmalarına yol açacak kadar büyük etkilere sebep olur. Oysa Allah’ı hatırlayan bir kişi “Allah dilediğine rızkı genişletir-yayar ve daraltır da” (Ra'd Suresi, 26) ayeti gereğince daha huzurludur. Onların harcamalarında Allah’ı unutanların içine düştüğü cimri olma ya da israf etme gibi iki büyük hataya yer yoktur. Cimrilik etmezler çünkü vicdanları ve akılları kapanmadığı ve Allah’ın insanların mal sevgisi nedeniyle biriktirip yığmalarından hoşlanmadıklarını bilirler. İsraf da etmezler. Harcamalarında akılcı ve ölçülüdürler. Allah onların bu özelliklerini şöyle haber verir: 

Onlar, harcadıkları zaman ne israf ederler ne kısarlar; (harcamaları,) ikisi arasında orta bir yoldur. (Furkan Suresi, 67) 

Allah’ı sürekli hatırda tutmak dikkatimizi sürekli Allah’a vermek, vicdanımızı çok açar, bize doğru kararlar verdirir. 

Ey iman edenler, Allah'tan korkup-sakınırsanız, size doğruyu yanlıştan ayıran bir nur ve anlayış (furkan) verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allah büyük fazl sahibidir. (Enfal Suresi, 29) 

Allah’ı sürekli hatırda tutan insanlar akıllı, ferasetli ve basiretli olur. Yüzleri aydınlık olur, konuşmaları tutarlı olur rahat huzurlu olurlar, pozitif olurlar yanındaki insanlara güven verirler, ferahlık verirler. Gergin olmazlar, Öfkeli olmazlar, hırslı olmazlar, kıskanç olmazlar. Çünkü karşısında gördüğü her şeyi Allah‘ın yarattığını ve beyninde bir görüntü olarak yarattığını bilirler. Allah’a dayanıp güvenirler tek ve mutlak varlığın Allah olduğunu, Allah‘ın yarattığı her şeyde  hayır olduğunu bilirler. Sürekli Allah’la muhatap olduklarını bildiklerinden çok dingin olurlar, ruh halleri sağlıklı olur, neşeli şevkli olurlar. Güler yüzlü olurlar.  

Allah’ı sürekli hatırda tutan insanların bir diğer güzel vasıfları da olaylara kendilerini kaptırmamaları, itidalli birisi olmalarıdır. Başkalarının ne dediği ne yaptığı nasıl düşündüğüne göre değil Allah‘ın rızasını düşünerek karar verirler. 

…Rablerine karşı içleri titreyerek-korkanların O’ndan derileri ürperir. Sonra onların derileri ve kalpleri Allah'ın zikrine (karşı) yumuşar-yatışır… (Zümer Suresi, 23)   

Allah’ı devamlı hatırda tutan insanlar, nezaketli, ince düşünceli olurlar etrafında olan biten olaylara karşı kayıtsız kalmazlar. Yardıma ihtiyacı olan bir insan gördüklerinde hemen ilgilenirler, bana ne demezler çünkü onu karşılarına Allah’ın çıkardığını ve bunun da imtihanlarının bir parçası olduğunu bilirler ve buna göre hareket ederler. Olaylar karşısında Allah‘ın razı olacağı düşündükleri tepki verirler. Bu nedenle dikkati şuuru da açık olur. Mesela yolda araba çarpan bir kişi gördüklerinde geçip gitmek yerine ona yardımcı olmak için çaba harcarlar. Böyle insanlarla çok kolay iletişim kurulur çünkü anlayışlı, sabırlı, samimi ve sevgi dolu olurlar. 

Güzel Ahlaklı, Güzel Karakterli Biri Olmak  

Allah’ı unutmadan yaşamanın en müspet örnekleri peygamberlerdir. Onlar yukarıda bir kısmına yer verdiğimiz mümin vasıflarının güçlü imanları vesilesi pek çoğuna sahip olurlar. Örneğin Hz. Eyüp son derece metanetli ve sabırlıdır.  Hz. İsa ise sevgi doludur, Hz. Süleyman güçlü ama şakacıdır, Hz. Musa kararlıdır, Hz. Muhammed dönemin müşriklerinin bile “emin” olarak isimlendireceği kadar güvenilirdir.  

Tüm bu vasıfları edinmenin yolu Allah'ın Kuran'da bildirdiği akıl ve ruh ile yaşayarak elde edilir. Yoksa kişisel gelişim dersleri veya nezaket dersleri insanı Allah’ın sevdiği kişi haline gelmesi için yeterli değildir. Allah, Kuran'daki pek çok ayette "akleden kalplerden" söz eder. Dolayısıyla gerçek akıl, beynin bir fonksiyonu olan zekadan çok farklıdır. Akıl, "vicdan"ın da yeri olan kalpte bulunur. Kuran ayetlerinde aklın kalpte olduğu ve "akılsız"ların kalplerinin kapalı olduğu için akledemedikleri şöyle haber verilmektedir: 

"Yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı, böylece onların kendisiyle akledebilecek kalpleri ve işitebilecek kulakları oluversin? Çünkü doğrusu, gözler kör olmaz, ancak sinelerdeki kalpler körelir." (Hac Suresi, 46) 

Kuran'da, "Hiç şüphesiz, bunda, kalbi olan ya da bir şahit olarak kulak veren kimse için elbette bir öğüt (zikir) vardır." (Kaf Suresi, 37)ayetinde ancak "kalbi olanlar"ın öğüt almaya ve dolayısıyla iman etmeye yatkın oldukları bildirilir: Allah'ın Kuran'da bildirdiği gerçek akıl, doğrudan kalple ve vicdanla ilgilidir ve sadece Allah ile bağlantıda olunduğunda elde edilir. 

Güzel ahlakla anılmanın, insanların özendiği bir karaktere sahip olmanın yolu Allah'tan korkup-sakınmak (takva) ve vicdanı güçlendirmektir. Bu sayede "doğruyu yanlıştan ayıran bir anlayış" kazanılır. Tümüyle "metafizik" olan bu sır, bir Kuran ayetinde şöyle bildirilir: 

"Ey iman edenler, Allah'tan korkup-sakınırsanız, size doğruyu yanlıştan ayıran bir nur ve anlayış (furkan) verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allah büyük fazl sahibidir. " (Enfal Suresi, 29) 

Müslümanım diyen her insan öncelikle Allah’ın her yerde olduğunu, bütün insanlara olduğu gibi bize de şah damarımızdan daha yakın olduğunu, her yaptığımıza şahit olduğunu, her şeyi gördüğünü, söylediğimiz tüm kelimeleri işittiğini, içimizden ettiğimiz tüm duaları bildiğini, her an yanımızda olduğunu, rızık verenin, hastalandığımızda şifa verenin O olduğunu, bizi yokluktan yarattığını anlar. Bu nedenle yalnızca O’na kulluk etmesi ve O’nun rızasını araması gerektiğini kavrar. Bunu anlayan bir kişi ise Yüce Allah’ın hoşnut olacağı amellerde bulunmak için büyük çaba sarf eder. Allah rızası için samimiyetle yapılan her amel ise kişiyi Yüce Allah’a yakınlaştıran, sizi hem fizik olarak hem de ahlak olarak güzelleşmeye önemli bir vesile olur. 

Tüm bu dava sürecinde müvekkil her zaman bütün olayların Allah’ın kontrolünde olduğunun bilincinde olmuş, Kuran’da iman edenlere vaad edilen olayların bir benzerinin yaşandığını, benzer şekilde iftiralarla karşılaştığını her yönüyle yargılama boyunca devlet yetkililerimize anlatmıştır. Huzurdaki dosyada oluşturulan kumpasın da mutlaka ortaya çıkacağına dair müvekkilin inancı tamdır. Bu konuda devletimizin hakikati ortaya çıkaracağına emindir.  

  

SONUÇ :   

Müvekkilin yukarıdaki görüşlerini Sayın Dairenizin takdirine sunar, saygılarımızla bilgilerinize arz ederiz.  18.03.2024 

Adnan OKTAR Müdafii   

Av. Mert YETİŞİR 

  

 

 

Daha yeni Daha eski