YARGITAY 1. CEZA DAİRESİ’NE
Gönderilmek Üzere,
İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. CEZA DAİRESİ’NE
DOSYA NO : 2024/365 E.
SUNAN : Adnan OKTAR
MÜDAFİ : Av. Mert YETİŞİR
KONU : Müvekkil Adnan Oktar'ın son dönemlerde bir kısım basında sürekli aynı şeyleri tekrarlayan husumetli müştekiler ve onların kiraladığı bir kısım basın hakkında hazırlamış olduğu basın duyurusunun Sayın Dairenize sunumudur.
AÇIKLAMALAR:
Müvekkil Adnan Oktar'a yönelik olarak özellikle davanın Yargıtay aşamasında olduğu şu günlerde, açıkça yargı kararlarını etkilemek ve sözde gözdağı vermek adına, husumetli müştekiler tarafından kiralanmış bir kısım basında çeşitli mesnetsiz haberler ve karalama kampanyaları yer almaktadır. Müvekkil, söz konusu mesnetsiz haberlere hayatının hiçbir döneminde prim vermemiştir, şu anda da ciddiye almamaktadır. Ancak bu haberleri pervasızca yapabilen, bu yöntemi kullanarak yargıyı etki altına alacağını zanneden ve özellikle de devletin çeşitli birimlerini tehdit edebileceğine sanan bu kişilere ses çıkarılmamasını, bu kişilerin istedikleri her kişiyi tehdit ve şantaj yoluyla yola getirebileceklerini zannetmelerine yol açın tavizlerin veriliyor olmasını büyük bir beka sorunu olarak görmektedir. Bu kişilerin kendilerini mutlak akıllı, müvekkil ve arkadaşlarını da mutlak suç işleyen kişiler gibi göstermelerinin neye dayandığını ve bu konuda neden tedbir alınamadığını anlamak, sadece bu dava açısından değil, tüm Türkiye bakımından önem teşkil etmektedir. Bu sebeple, müvekkil Adnan Oktar'ın bu önemli konuyla ilgili hazırlamış olduğu basın duyurusunu Sayın Dairenizin de dikkatine sunuyoruz:
Tarihin En Büyük Yalancıları, Yalanını Delice Tekrar Eden ve İftira Attıklarıyla Yüzleşmekten Kaçınanlardır
2018 yılında camiamıza yönelik polis operasyonu gerçekleştiği andan itibaren, bir kısım basının kullanılmasıyla bir linç stratejisi başlamış oldu. Aslında amaç, bizlere hükmün, suç delilleriyle değil, infial ile verilmesini sağlamaktı. Nitekim öyle de oldu. Yüzlerce iddia hakkında TEK BİR ALEYHTE DELİL GETİRİLEMEDİĞİ, HATTA SUÇLARIN DELİLLERLE YALANLANDIĞI gündeme dahi gelmedi. Kamuoyu üzerinde, bir kısım basın yoluyla suçlu olduğumuza dair algı oluşturulmuştu ve astronomik ceza hükümleri bize oluşturulan bu algı üzerinden verildi.
Doğal hakim ilkesine aykırı olarak oluşturulmuş hakim heyeti, bizlere hukukla ilgisi alakası olmayan trajikomik sorular yöneltiyor, suç örgütü suçlamasıyla ilgili tek bir konu geçmezken, koskoca Silivri duruşma salonlarında sadece hayatımız merak ediliyordu. Söz konusu yargılama, önümüzdeki yıllarda çok konuşulacak ve adaletin ayaklar altına alınması hususunda İBRETLE İZLENECEKTİR.
Bizlere hakkaniyetle ve hukuki deliller üzerinden beraat ve bozma veren İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi hakimlerinin alelacele görev yerlerinden sürülmesi, haklarında soruşturma başlatılması zaten OYNANAN OYUNUN İMZASIDIR. Özel olarak görevlendirilmiş İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi hakimlerinin, 732 klasörlük dava dosyasının kapağını dahi açmadan 1,5 hafta içinde KANUNA AYKIRI ŞEKİLDE BAM 1 Ceza Dairesinin 1,5 yıl inceleyerek hukuki deliller neticesinde verdiği kararını bozması yine OYNANAN OYUNUN İMZASIDIR. İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesinde yine talimatlı ve bizlere son derece husumetli bir hakim heyetinin seçilmesi ve yine 3 ay gibi kısa bir zamanda SANKİ BAM 1. CEZA DAİRESİNİN KARARI HİÇ YOKMUŞ GİBİ, önceki yerel mahkeme kararlarını ezberden tekrar etmesi OYNANAN OYUNUN İMZASIDIR. Hakim heyeti değiştirilen BAM 1 C.D.'nin, kararı müthiş bir telaş ve acele ile onaması ve kararın TÜRKİYE CUMHURİYETİ TARİHİNDE GÖRÜLMEMİŞ BİR HIZLA TEBLİĞ EDİLEREK Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi başvurularının engellenmeye çalışılması OYNANAN OYUNUN İMZASIDIR.
Merak ettiğimiz husus ise şudur: Türkiye'nin gözleri önünde ve son derece teveccüh gören bir topluluk iken, bizler, ACABA NEDEN 10 BİN YILLIK CEZALAR ALACAK KADAR BÜYÜK SUÇLARI İŞLEYEREK BAŞIMIZA BÖYLE BELALAR ALALIM? Tüm imkanlara sahipken, üstelik bu iddia edilen suçlar üzerinden hiçbir şey elde etme imkanı yokken, BAŞIMIZI NEDEN BÖYLE BİR DERDE SOKALIM?
Türkiye, cinselliğin son derece özgür yaşandığı bir ülke. Arkadaşlarımız hem görünüm hem de maddi anlamda, bunu istedikleri şekilde yaşama imkanına sahip insanlar. Eğer konu iddia edildiği gibi gözü dönmüş bir cinsellik arayışı ise arkadaşlarımız için anında kolayca ulaşılabilecek bir unsur adına ACABA NEDEN SUÇ İŞLEMEYE İHTİYAÇ DUYALIM? Üstelik bunu, dini kullanmak gibi zahmetli ve sonuç alma imkanı son derece düşük bir sebep ile niye yapalım?
Konu, iddia edildiği gibi Mehdiyet inancını kabul etmek ise -ki bunun hangi yönden suç teşkil ettiği halen tarafımızca anlaşılamıyor- bu zaten bizim hadisler ışığında sürekli olarak anlattığımız bir konudur; bununla nasıl ve neden bir suç işleyelim? Eğer bu konudan bahsetmek bir suçsa, o zaman Mehdiden bahseden, hatta mehdiliğini doğrudan ilan eden kişilere yönelik neden bir girişimde bulunulmuyor?
Eğer konu, canlı yayınlar esnasında dans etmekse, o zaman Türkiye'deki bütün kanallar yasaklanmalı değil mi? Ayrıca bundan nasıl bir menfaat elde etmiş olabiliriz ki, böyle delicesine suçlanıyoruz? Hiç dinmeyen kin ve öfke neden üzerimize salınmış durumda?
Üstelik dejenerasyonun en uç örneği olan homoseksüellik dahi ülkemizde birçok TV kanalı ve organizasyon tarafından desteklenmekte ve teşvik edilmekteyken, gece gündüz her yerde izlediğimiz dans, neden "biz yapınca" hapisle karşılık buluyor?
Bizleri, hala, CEZAEVİNDEYKEN BİLE SUÇ İŞLEYEN kişiler olarak göstermeye çalışıyorlar. Zorumuz nedir, neden suç işleyelim? Nasıl delice bir suçlu gösterme çabasıdır ki bu, hiç durulmuyor dinmiyor.
İşin daha da ilginç yanı, bizi tüm bunlarla suçlayan iftiracı ve husumetli müştekiler, bu yönde bilirkişi gibi televizyonlara çıkanlar, anlatılan iftira ve zırvaları iştahla onaylayan bir kısım spikerler/haberciler neden ÇOK AKILLI, ÇOK BİLEN, ÇOK MÜKEMMEL TEŞHİSLER YAPAN VE HATTA BİZE AKIL VEREN kişiler oluyorlar da, bizler sürekli hatalı, sorunlu suç makineleri oluyoruz? Neden aramızdan ayrılıp bize duydukları husumetten dolayı öfkeleri ağızlarından ve tavırlarından taşan, nefret ve zulüm dışında bir şey konuşmayan husumetli müştekiler hep doğruyu söyleyen oluyorlar da, bizler yanlış yapan taraf oluyoruz? Bir kısım basın, böylesine MANTIKSIZ VE AHLAKSIZCA bir şeye neden böyle kolay alet olabiliyor?
Bu algıya kapılıp giden, sadece para ve menfaat için yalan söyleyen bu insanlara süper akıllılarmış gibi davranan bir kısım haberciler, bunu nasıl kendilerine yedirebiliyorlar? Neden vicdanlarının üzerini bu kadar rahat örtebiliyorlar?
Söz konusu haberciler, eminiz ki, televizyona çıkarıp iftiralarını saygıyla dinledikleri bu kişilerin birer SUÇ MAKİNESİ olduklarını, KUMPAS VE KİRLİ PLANLAR için kiralandıklarını, husumetleri uğruna KENDİ ÇOCUKLARINI, YAKINLARINI DAHİ HEMEN HARCAYAN, MAFYA YÖNTEMLERİYLE hareket eden, işlerini genellikle TEHDİTLE halleden kişiler olduklarını biliyorlardır. Buna rağmen onları Türkiye'nin bilirkişileri gibi ekranlara çıkarıp, karşılıklı bu sahtekarlığı nasıl sürdürebildiklerini gerçekten merak ediyoruz.
Ben ve arkadaşlarım son derece AKILLI VE AKILCI insanlarız. Nerede ne yapılması gerektiğini gayet iyi biliriz; ALLAH'IN İZNİYLE İDEALİMİZ DE SAHİP OLDUKLARIMIZ DA MÜTHİŞ BEREKETLİDİR. Böylesine delice suçların içine girecek insan profilini aramızda aramak müthiş bir akıl tutulmasıdır. Zaten televizyonda ahkam kesen ve her anlattığı doğruymuş gibi gece gündüz ekranlara çıkarılan kişilere kiralık basının verdiği prim, konuyu delice gündemde tutma isteği, bizleri suçlu göstermek için NASIL GARİBANCA BİR ÇABA HARCANDIĞINI gözler önüne sermektedir. Bu konuda görevlendirilmiş vasıfsız 5-6 kişinin, gece gündüz tek işlerinin bizlere iftira atmak olması, kanal kanal gezip hakkımızda AYNI husumeti konuşmaları, tutuşmuş bir şekilde, adeta OYUNDA KAYBEDEN ÇOCUK GİBİ tekrar edip durmaları, basitçe kurgulanmış bir kumpasın ayakta tutulmaya çalışıldığının açık kanıtıdır. Ve tüm bunları yaparken hukukun tamamen yok sayılması, adalet mekanizmasının külliyen çiğnenmesi de risk oluşturmaktadır.
BİZİM HİÇBİR AŞAMASINA DAHİL EDİLMEDİĞİMİZ, SÖZ HAKKINA DAHİ SAHİP OLAMADIĞIMIZ, AVUKATLARIMIZIN DAHİ ENGELLENDİĞİ bu tek taraflı tiyatro oyunu, kendisini süper akıllı gösterenler, onlara kafa sallamakla görevlendirilenler arasında dönüp duruyor. Para ile çalışan birkaç kiralık kanal, bozacı-şıracı misali, aynı kişileri çıkarıp aynı cümleleri tekrar ettirip duruyorlar. Karşılıklı birbirlerini alkışlıyor, övüp göklere çıkarıyorlar. Birbirlerini sürekli en doğru yapan, en akıllı, en konunun hakimi, en çözümcü göstererek müthiş bir zafer kazandıkları kanaatinde oluyorlar. Ellerine davayla ilgili sahte bilgiler verilen bir kısım spikerler de, konuyu araştırıp doğru habercilik yapmak yerine, ezberi tekrarlıyorlar.
Tarihin en büyük yalancılarının en büyük özelliği, YALANLARINI DELİCE TEKRAR ETMELERİ, yalanları ortaya çıkacak diye SÜREKLİ PANİK HALİNDE YAŞAMALARI ve mat edileceklerini bildiklerinden KARŞI TARAFA HİÇ SÖZ HAKKI VERMEMELERİDİR. İşte şu an, TARİHİN EN BÜYÜK YALANCILARININ SAHNEDE OLDUĞU BİR DÖNEMİ YAŞIYORUZ. Biz, her zaman olduğu gibi çok rahatız. Çünkü Allah'ın yalanı yerle bir etmesi sadece bir an kadardır ve BU MUTLAKA OLUR. Sabah akşam bu yalan için delice çırpınanlar ise dehşetli bir mağlubiyet içinde kalakalırlar; kalacaklardır.
Kamuoyunun bilgisine sunarız.
Adnan Oktar
Sonuç:
Müvekkilin görüşlerini ve bu yönde yapmış olduğu basın duyurusunu Sayın Dairenizin takdirine sunar, bilgilerinize arz ederiz.13.03.2024
Adnan Oktar müdafi,
Av. Mert Yetişir