8 Mart tarihinde Beyaz TV’de yayınlanan “Söylemezsem Olmaz” isimli programda, “Taş, Kağıt Makas” isimli güncel bir TV dizisinde geçen kadınları aşağılayıcı, küçük düşürücü çirkin görüntüler tartışma konusu yapılmıştır. 


Ancak tartışma esnasında, dizide canlandırılan karakter hakkında hakaret içeren ifadelerin kullanılmasının ardından program sunucusu Yağmur Çelik tarafından, -konuyla herhangi bir ilgi veya alakası bulunmamasına rağmen- müvekkil Adnan Oktar hakkında da, gerçekdışı itham ve iftiralarda bulunulmuştur. Bu sebeple yayında geçen gerçek dışı itham ve iddialara ilişkin cevaplarımızı değerli kamuoyunun dikkatlerine vekaleten sunarız.  

  

BİRİNCİSİ: 

Her şeyden önce müvekkil Adnan Oktar, çevresinde nezaketi, centilmenliği ve beyefendi kişiliğiyle tanınmakta olup müvekkilin tartışma konusu dizideki izansız, görgüsüz karakter ile en ufak bir benzerlik veya alakası ise bulunmamaktadır.  

Ayrıca müvekkili tanıyan, bir kez olsun kendisinin kitaplarını, makalelerini okuyan ya da televizyon programlarını izleyen hemen herkes bilir ki, müvekkil HER ZAMAN ve HER KOŞULDA HEP KADINLARI EL ÜSTÜNDE TUTMUŞ, KORUYUP KOLLAMIŞ ve KADINLAR KONUSUNDA POZİTİF AYRIMCILIK YAPILMASI GEREKTİĞİNİ SAVUNMUŞTUR. Kadına yönelik şiddetin önüne geçilebilmesi için konuya nasıl yaklaşılması gerektiğini her fırsatta anlatmış; KADININ DÖVÜLMESİNİ SAVUNAN BAĞNAZLARA KARŞI DA, “BUNUN BİR HURAFE OLDUĞUNU ve KUR’AN’DA YÜCE ALLAH’IN BÖYLE BİR HÜKMÜNÜN BULUNMADIĞINIsayısız kereler ayetleri de açıklayarak  dile getirmiştir.  

Müvekkilin bu konulardaki sayısız röportajından aşağıda alıntıladığımız sadece birkaçı bile bu gerçeğin açık birer delili hükmündedirler. 

  

1- Adnan Oktar ile Hoş Sohbetler – A9 TV - 07 Ekim 2017 – 10:00 

VTR: Bir kadın dayak yiyorsa neden halk buna engel olmuyor?  

Adnan Oktar:  

Bu zulüm başka bir şey değil zulüm yani çok ayıp, çok çirkin. Sokakta mesela bir kadın dövülüyor. Bir delikanlı kardeşim ölümü göze alırsın hiç fark etmez. Her ne olursa olsun hapsi de göze alırsın o kadını kurtarırsın. Ondan sonra sen yaşasan ne olur? O kadını sen gözünün önünde dövdürdükten sonra, onu ezdirdikten sonra yahut ölümüne göz yumduktan sonra yaşasan ne olur? “Ya bana bir şey olursa” diyor. Asıl sana ondan sonra olmuş oluyor. Ondan sonra senin için hayatın anlamı kalıyor mu? Onurun, şerefin, namusun nereye gitmiş oluyor 

Bir kere kadın kutsaldır. Kutsal bir varlıktır. Senin kız kardeşini, senin anneni, senin nişanlını, senin sevgilini birisi öyle öldürmeye, dövmeye kalksa ne yaparsın? Herhalde seyredecek anladığım. Sen nasıl delikanlısın, sen nasıl kabadayısın, sen nasıl insansın? Ne olur? En fazla hapse girersin. En fazla yaralanırsın veyahut şehit olursun. Hepsi şereftir. Çünkü bazen yanlış anlaşılma oluyor hapse girebiliyor, gir. Doğrusu anlaşılır ne derdine düşüyorsun. Bir can var orada bir canı kurtarmış oluyorsun. Hadi hapse girmedin veyahut yaralanmadın yaşıyorsun. Sürünüyorsun ondan sonra. Bir insanın ölümüne sebep olmuş oluyorsun, onu seyretmiş oluyorsun.  

2- Adnan Oktar ile Sohbetler – A9 TV - 06 Haziran 2017 - 22:00 

VTR: Merhaba ben Efe. Kadına şiddet niye bu kadar arttı? 

Adnan Oktar:  

Genellikle eğitim düzeyi düşük olan ülkelerde işte Hindistan’da, Pakistan’da, Ortadoğu ülkelerinde kadına şiddet daha yüksek. Türkiye’de de çok yüksek kadına şiddet. Kadını öldürmeyi, kadın yaralamayı bir erkeklik, bir üstünlük olarak görüyor adamlar. Eğitimin bozukluğundan kaynaklanıyor. Kadına eziyet etmek mesela kadını vurmak, öldürmek falan adam “erkeklik yaptı” diyor.  

Gelenekçi eğitime bakıyoruz “Annenin diz kapağının üstüne bakarsan tahrik olursun” diyor. “Üç yaşında çocuğun bacağına amcası bakmaması lazım” diyor.  Kadına karşı bir kere bakış açısı çok korkunç bazı kişilerde. Dehşet verici.  

Bir kısmı da mesela diyor ki “biz kadını dövmeye alıştığımız için” diyor “dövmek isteriz” diyor. Adamlar gülüyor. “Hz. Ömer de döverdi”  diyor alkışlıyorlar. Halbuki Hz. Ömer (ra)’in kadınları dövdüğüne dair hiçbir beyan yok. Peygamberimiz (sav)’in kadınları dövdüğüne dair hiçbir beyan yok. Tamamen hurafe.  

Ama bunu teşvik eden bir zemin var. Gelenekçi Ortodoks bir zemin var. “Kadınların dediğinin tersini yapın” işte “kadınlar yarımdır, yarım varlıktır.” Bunlar dehşet verici çünkü kadın üstün ve güzel bir varlık. Yani dünyanın süsü. Çok büyük bir nimet, en büyük nimettir dünyadaki. Ama adam bunu tam tersine çevirmiş şeytanın etkisiyle bunun düzeltilmesi gerekiyor.  

Mesela diyor ki “Allah” diyor “dayak cezasını bahşederek kadını onurlandırmıştır” diyor. “Dayak cezası bir nimettir” diyor. Kadının dövmesi kadın için bir nimetmiş. Onlar da alkışlıyor toplantıda. Mesela diyor “Allah erkeğe kadını dövebilirsin diyor deşarj olmak için vurdurtuyor Allah-u Teala” diyor. Halbuki öyle bir şey yok, Allah’ın öyle bir şey dediği yok. O zaman işte adam diyor ki “Eğer zina ederlerse taşlayarak öldürün” adam bakıyor mesela kızının zina ettiği kanaatinde, belinden çekiyor silahı çocuğun kafasına ne kadar kurşun varsa yağdırıyor. “Allah’ın emri taşlayarak öldürülmesi gerekmiyor mu?” diyor. “İşte ben kurşunlayarak öldürüyorum” diyor. “Bu kadar” diyor. “Taş yerine kurşunla öldürüyorum” diyor. Sen öyle bir mantığı savunursan adam da işte onu yapıyor. O sistemin, gelenekçi Ortodoks sistemin Türkiye’nin üstünden kaldırılması gerekiyor. Türkiye’nin üstünden kalkıp giderse bu sistem bütün İslam alemi kurtulacak. Gelenekçi Ortodoks sistem bela olmuş durumda. 

3- Adnan Oktar ile Sohbetler  - A9 TV - 9 Temmuz 2017 

VTR: Kadına şiddet ve tacizin kesin çözümü nedir? 

  

Adnan Oktar: 

Cezayla netice pek alınamıyor. Yani Dünyanın her tarafında çok ağır cezalar uygulanıyor. En güzel çözüm kadına sevginin, saygının yüceltilmesidir. Kadın sevgisi Allah sevgisinden bağımsız olmaz. Allah’ı coşkuyla seven bir insan Allah’ın en mükemmel tecellisi olan kadına müthiş değer verir ve saygı duyar.  

Bir kere kadını korumayı bütün toplumun yapması lazım. Yani adamın eylemini yapamaması lazım.  

Ceza ne zaman geliyor, eylem yapıldıktan sonra. Eylem yapıldıktan sonra cezayı versen ne olur vermesen ne olur. Ama adam yapıyor yani bunları. Ceza da eylemi durdurmuyor. Mesela kadını öldürüyor, şehit ediyor kadını. Cezası ne müebbet. Adam napıyor çekip vuruyor, istediğin kadar ceza ver, müebbet ver. Diyorlar ki müebbeti hücre hapsine çevirelim. Adamı istersen 1 metelik yerde tut sen yine yapıyor yani. İnsanların kadınlara karşı sevgisini, saygısını en yüksek noktaya getirmek için derin Allah sevgisini, derin Allah korkusunu insanların kalbine nakşetmek lazım. Bunun için de iman hakikatleri, kuran mucizelerinin anlatılması lazım. İnsanların imanlarının derinleştirilmesi lazım.  

İKİNCİSİ: 

Farklı yayınlarda farklı şekillerde geçen ve güya dava dosyasında çeşitli darp raporları olduğu ve bu raporlarda güya “şiddetin izlerinin” bulunduğu şeklinde tarif edilen sözde eziyet iddialarının tamamı, AÇIK BİRER YALANDAN İBARETTİR.    

Çünkü yayınlarda geçen iddiaların aksine ne müvekkilin yargılanmakta olduğu ana dava dosyasında ne de sonradan iddianamesi hazırlanan diğer davalarda güya darp edildiği iddia edilen kişilerce dosyaya sunulmuş TEK BİR DARP RAPORU DAHİ YOKTUR.  

Ayrıca 2018 senesinde müvekkil ve arkadaşlarına ait 200’ün üzerindeki ev ve işyeri adresine yüzlerce polis memurunun katılımıyla, eş zamanlı ve ansızın, sabaha karşı gerçekleştirilen operasyonda da, NE ZORLA TUTULUP ALIKONULAN NE DE DARP VEYA İŞKENCE EDİLEN İNSANLARA DA RASTLANMAMIŞTIR.  

Aradan geçen 6 yıllık süreçte de darp, işkence ya da  taciz, tecavüz iddialarını ispatlayacak nitelikte müvekkil ve arkadaşları aleyhinde herhangi bir adli tıp raporu veya somut belge ya da bulgu da ortaya konulamamıştır. 

Bugüne kadar müvekkilin tek bir hanım arkadaşının bile, darp sebebiyle bir tedavi görmemiş olması, vücutlarında travma kaynaklı herhangi bir iz ya da emare olmaması, herhangi bir hastane veya poliklinikten alınmış tek bir darp raporlarının dahi bulunmaması da, SABAH AKŞAM DAYAK ve EZİYET İDDİALARININ GERÇEK DIŞI OLDUĞUNUN BİR DİĞER GÖSTERGESİDİR. 

ÜÇÜNCÜSÜ: 

Müvekkil ve arkadaşlarının yargılanmakta oldukları dava dosyasında TEK BİR DOĞAL ŞİKAYETÇİ YA DA ETKİN PİŞMAN YOKTUR.  

Müvekkil ve arkadaşlarının dosyasındaki (sözde) şikayetçi kadınların tamamı, o dönem İstanbul Emniyet Müdürlüğü Mali Şube Müdürlüğü’nde görevli bazı polis memurları ve husumetli müştekiler tarafından aranarak “Haklarında yurt dışına çıkış yasağı getirildiği, emniyete gelip şikayetçi olmazlarsa kendilerinin de tutuklanacağıyla” KORKUTULUP TEHDİT EDİLEREK ZORLA ŞİKAYETÇİ YAPILMIŞLARDIR.   

SAYISIZ ANORMALLİKLERLE DOLU, ÖZEL KURGULANMIŞ BU KUMPAS SÜRECİ İSE ŞÖYLE İŞLETİLMİŞTİR : 

  1. Kimlik ve iletişim bilgileri olmayan bir kişinin (tıpkı diğer büyük kumpas dosyalarında olduğu gibi) asılsız ihbarı üzerine müvekkil ve arkadaşları hakkında bir soruşturma dosyası açılmıştır.   

  1. Uzunca bir süre hareketsiz kalan bu dosya, içinde hiçbir mali suç bulunmamasına rağmen, özellikle Emniyet Müdürlüğü’nde Mali Şube içindeki bir gruba verilmiştir.  

  1. Soruşturma gizli olmasına rağmen, 2018 yılının Mayıs ayında adeta bir düğmeye basılmış gibi, camia ile geçmişte veya halen görüşen çoğu kadın birçok kişi, ardı ardına bir ay içinde hepsi hedef gösterilen Mali Şube’ye giderek müvekkil ve arkadaşlarından şikayetçi olmuştur.   

  1. Bu sözde müştekiler, gizli dosyayı yürüten birimin Mali Şube Aklama Suçları Bürosu olduğunu bilmelerine imkan olmadığı halde, adeta tek bir merkezden organize edilip yönlendirilmişçesine bu büroya giderek, güya cinsel saldırıya uğradıklarını aynı şablon ifadelerle anlatmışlardır.   

  1. Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Furkan Sezer’in talebi ve İstanbul Cumhuriyet Savcısı Hasan Yılmaz’ın 06.07.2018 tarihli kararı ile bir kısım kişiler (bunlar ileride şikayetçi olmaya zorlanacak kişilerdir) usulsüz olarak şüpheli gibi gösterilmiş ve haklarında yurt dışına çıkış yasağı kararı verilmiştir.  

Ardından kararda adı geçen kişiler polis operasyonu sonrasında emniyete çağrılmış̧ ve kendilerine haklarındaki yurt dışına çıkış yasağı kararları gösterilerek SANIK HALİNE GETİRİLMEK ve TUTUKLANIP CEZAEVİNE GÖNDERİLMEKLE KORKUTULMUŞLARDIR. Bu hukuksuz yöntemle, müvekkil ve arkadaşları aleyhinde ifade vermeye zorlanmışlardır.   

  1. Davanın ilerleyen aşamalarında bazı sanıklar üzerlerine atılı suçlardan kurtulabilmek için işlemedikleri suçları kabul ederek etkin pişman olmuşlar, müştekilerin hayali ifadelerini destekleyen ifadeler vermek adına sadece kendilerine değil arkadaşlarına da iftira atmak zorunda kalmışlardır.  

Bu ifadeler karşılığı gerçekte işlemedikleri ama kabul etmek zorunda kaldıkları bu suçlarla ilgili ceza almayacakları garantisi almışlardır. Üstelik kendilerine tecavüz ettiklerini iddia eden müşteki kadınlar hepsi şaşırtıcı şekilde ağız birliği yaparak “bize tecavüz ettiklerini kabul ettikleri için onlardan şikayetçi değiliz” diyerek etkin pişmanlar hakkındaki şikayetlerini geri çekmişlerdir.  

Gerçekteyse TECAVÜZE UĞRAMIŞ BİR KADIN, SIRF SUÇUNU KABUL ETTİ DİYE, KENDİSİNE TECAVÜZ EDEN BİRİNİ ASLA AFFETMEZ. Dolayısıyla sırf bu durum bile, dosyadaki sözde müştekilerin baskı altında kaldıkları için bu taciz ve tecavüz iddialarını uydurduklarının, YANİ MÜVEKKİL VE ARKADAŞLARININ MASUM OLDUKLARININ AÇIK BİR DELİLİDİR.   

  1. Bütün şikayetçilerin ifadeleri mali şubede görevli aynı 3 polis memuru tarafından alınmıştır. Bu memurların çok sayıda hukuk dışı uygulaması olmuştur.   

  1. Söz konusu dava 12.07.2019 tarihinde açılmıştır. Bu tarihten 17 gün sonra, 29.07.2019 tarihinde “özel bir heyet” oluşturulmuş ve bu heyet bu tarihten Ocak 2021 tarihine kadar özel olarak bu davayla ilgilenmiştir.   

  1. Neredeyse 2 yıl boyunca sadece bu davaya bakan heyetin, 11.01.2021 tarihinde mahkumiyet hükmü açıklamasından hemen bir hafta sonra, 18.01.2021 tarihli HSK kararıyla dağıtılması ise, bu davaya özel olarak seçilmiş bir heyet olduğunun en açık göstergelerinden biridir.   

  1. Anayasa’nın 37. Maddesinde Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz. hükmüne aykırı olarak, dosya numarası belli olduktan (dosya tevzi olduktan) sonra sırf bu davaya bakmaları için özel olarak bir heyet oluşturulmuştur. Bu heyet, duruşmaların başladığı ilk günden itibaren en temel hukuk kurallarını dahi dikkate almayarak, taraflı olduğunu birçok karar ve davranışında aleni olarak göstermekten çekinmemiştir.  

  1. İddialarla ilgili savunma tanıkların dinlenmesi reddedilmiş, sanıkların suçsuzluğunu ispat edecek delillerin toplanması talepleri tümüyle reddedilmiştir, adil bir yargılama olması için gerekli hiçbir şart yerine getirilmemiştir.   

  1. Toplanan delillerin değerlendirilmesi yapılmamış, delil vasfı taşımayan sonradan uydurulmuş bir kısım materyal dosyadan tamamen çıkartılması gerekirken hükme esas alınmıştır 

  1. Haklarındaki binlerce sayfalık suçlamalara rağmen müvekkil ve arkadaşlarının savunmaları 10-15 dakika gibi sürelerle kısıtlanmış. Çok önemli konularla ilgili yaptıkları hayati savunmalar yarıda kesilmiş, duruşmalar sebebi anlaşılamayan bir hızda sanıkların sağlığı, yemek ve uyumak gibi temel ihtiyaçları bile hiçe sayılarak, telefon hakları kullandırılmadan, aileleriyle görüşmeleri gerçekleştirilmeden, savunma hazırlamak, avukatlarıyla görüşmek için hiçbir zaman tanınmadan devam ettirilmiştir. Müvekkil ve arkadaşlarının savunma yapamamaları için adeta özel şartlar meydana getirilmiştir.   

  1. Mahkeme kapısına gelen, ifade vermek için hazır bulunan tanıklar dahi kanunun emredici hükümlerine aykırı olarak dinlenmemiştir.   

  1. Sözde örgüt merkezi olduğu iddiasıyla operasyon yapılan Kandilli’deki evin güvenlik kamerası görüntüleri tüm taleplere ve girişimlere rağmen müvekkil ve arkadaşlarının savunma yapamamaları için verilmemiştir. Yargılama boyunca savcılık bu görüntülerin emniyette olduğunu oradan istediklerini, emniyet ise savcılığa görüntüleri gönderdiklerini söylemektedir ve bu yazışmalar bir kısır döngü haline gelmiştir. Ancak bu görüntülerden seçilen bölümler basına bile servis edilmesine rağmen iddialara açıklık getirecek bu çok önemli olan güvenlik kamerası görüntüleri halen söz konusu dosyaya getirilmemiştir.   

  1. Dosyadaki savunma yapılması için hayati önem taşıyan bilgi ve belgeler müşteki ve avukatlarına açık ancak sanık ve savunma avukatlarının göremeyeceği şekilde uyap sistemine yüklenmiş, savunma tarafının tüm taleplerine rağmen “herhalde sistemde sorun var” denilerek bu adaletsizlik yargılama boyunca devam ettirilmiştir.   

  1. Neticeten müştekilerin iddialarını doğrulayan hiçbir Adli Tıp Raporu veya resmi belge olmamasına rağmen hukuka alenen aykırı yürütülen taraflı bir yargılama sonucunda müvekkil ve arkadaşlarına toplamında on binlerce yıllık haksız ve hukuka aykırı mahkumiyet cezaları verilmiştir.   

Tüm bu tuhaf ve hukuka aykırı durumlar birlikte değerlendirildiğinde müvekkilimin ve arkadaşlarının suçlandığı söz konusu davanın şablonunun yakın tarihimizdeki önemli kumpas davalarının şablonlarıyla bire bir aynı olduğu da kolayca fark edilmektedir.    

Bu vesileyle müvekkil Adnan Oktar milletimizin, kendisi ve arkadaşları hakkında yapılan bu ve benzeri gerçek dışı haberlere rağmen, adaletin er ya da geç tecelli edeceğini, kendisinin ve arkadaşlarının masum oldukları gerçeğinin de yakın bir zamanda herkes tarafından açık şekilde görüleceğini bir kez daha hatırlatmaktadır. 

Kamuoyunun dikkatine saygılarımızla sunarız. 19.03.2024 

  

Adnan Oktar vekili 

Av. Mert Yetişir 

 

Daha yeni Daha eski