T.C. ADALET BAKANLIĞI'NA 

SUNAN: Adnan OKTAR  

VEKİLİ: Av. Mert YETİŞİR  

KONU: Cezaevindeki insanların perişan olup mahvolmalarını isteyen, bu olmadığında da devlete hesap soran kişilerin varlığının açıkça devlete savaş açmak olduğu ve bu konunun ciddi şekilde üzerinde durulması gereken bir beka meselesi olduğuna dair açıklamalarımızın sunumudur.  

  

Son dönemlerde Türkiye'de izlediğimiz pek çok hak ihlali bakımından, cezaevleri adeta bir zulüm mekanlarına dönüştürülmüş haldedir. Bu durum, eğitilme, daha iyi bir insan olma ve kendini geliştirme adına devlete emanet edilmiş cezaevindeki insanları, sevgisizliğe, bir kısmını daha fazla kriminal hale sokmaya sevk etmekte, bu insanların ruh hallerini çökertmeye ve her an öfke ve zulümle karşılık bulur hale gelmelerine neden olmaktadır.  

Cezaevleri ÖLÜM KAMPLARI DEĞİLDİR. Cezaevlerinin amacı insanların daha iyi olmasını sağlamaktır. Oraya gelen kişiler düşünsünler, tefekkür etsinler, manevi anlamda güçlensinler, iç dünyalarını keşfetsinler, manevi arınmaya gitsinler diye oluşturulmuş EĞİTİM VE TEFEKKÜR mekanlarıdır. "Buraya gelen insanlar suçludur; bunların kafasını ezelim, onları süründürelim, çökertelim" zihniyeti doğru değildir; kimsenin haddine de değildir.  

Belki oraya gelen insan işlediği suçtan duyduğu pişmanlıkla daha iyi, daha maneviyatlı bir insana dönüşecektir. Belki ona orada zulmedenden çok daha mübarek ve kıymetli bir insan haline gelecektir.  

Belki, oraya gelen insanın aslında hiçbir suçu yoktur. 2021 yılında yapılan bir araştırmada, cezaevinde kalanların yaklaşık %40'ının davalarının beraat ile sonuçlandığı, hatta terör davalarında mahkumiyetten daha fazla beraat kararı verildiği ortaya çıkmıştır.[1] Bu oran, cezaevindeki insanların neredeyse yarısı demektir. Onlara "suçlu" diyerek zulmeden, demek ki bu suçsuz insanların vebalini ciddi şekilde üstlenmiştir.  

Herkesin birbirine kolaylıkla iftiralarda bulunabildiği, kumpaslar, tuzaklar kurabildiği bugünkü ortamda, kimsenin kimseyi "kesin suçludur" diye yaftalayacak bir durumu yoktur. Dahası, bu dünyada imtihan devam ettiği sürece, herkesin düzelme, değişme, üstün bir insan olma imkanı her zaman vardır. Bu anlamda kimse, kimsenin yargılayıcısı değildir.  

Cezaevleri, TÜRK NESLİNİ BOZMAK, BEDENİNİ AKLINI RUHUNU ZEDELEMEK İÇİN DEĞİL, Türk neslini geliştirmek, tefekkürünü güçlendirmek, Allah'ı daha fazla düşünmeye sevk etmek için faaliyet göstermelidir. Oradaki insanları daha iyiye iletmek, topluma saygınlıkları ve nezaketleriyle dahil olacak kişiler haline getirmek cezaevlerinin düsturu olmalıdır.  

Örneğin, bir mahkum ile infaz memuru arasında güler yüzlü, saygılı bir selamlaşmanın teşvik edilmesi, nezaketin yaygınlaştırılması güzel bir eğitimdir. Mahkumlar ile infaz memurlarının birbirlerine surat asmaları, ters davranmaları cezaevlerinin bir kanunu, bir zorunluluğu haline gelmemelidir. Cezaevleri, etkili güzel kurslar açmakta, etkinlikler düzenlemektedir ki bu güzel bir uygulamadır. Ancak bu kurslarda ve etkinliklerde birbirlerine surat asan memur-mahkum ortamının olması, sevgisizliğin ve merhametsizliğin hissedilmesi vahim bir durumdur.  

Bir mahkum illa siyah-gri giymek zorunda bırakılmamalıdır; tertemiz, sarı, yeşil, renkli kıyafetleri olabilmeli, ruhu besleyen bir güzelleşmeye doğru gidilebilmelidir.  

Cezaevindeki bir insanın genç, dinç, mutlu görünüyor olmasının; nezih, temiz ve güzel kıyafetler giyiyor olmasının kamuoyunda tepkili şekilde gündeme getiriliyor olması oldukça anormal bir durumdur. Özellikle müvekkil Adnan Oktar'ın basına yansıyan fotoğraflarını gündem yaparak "bu nasıl oluyor, nasıl genç kalıyor, cezaevinde nasıl böyle iyi giyinebiliyor" diye bazı husumetlilerin gündem yapabilmesi, akıl alır gibi değildir. Bu kişiler açıkça, cezaevinde olduğu için müvekkilin çökmesini, hastalanmasını, sağlığının bozulmasını istemektedirler. "Çökmesi lazımdı, neden böyle iyi görünüyor" diye bağıra bağıra gündem yapabilmeleri ve bu konuyu açıkça dile getirebilmeleri açıkça ahlaksızlıktır.  

Bunlardan birkaç örnek şöyledir: 



Devlet himayesindeki bir insanın çökmesini, mahvolmasını, sağlığını kaybetmesini, daha kötü görünmesini istemek DEVLETE YÖNELİK BİR EYLEMDİR. Açıkça devlete, "neden ona iyi baktın, ölüme terk etmeliydin" denmektedir.  

Bu kişiler, daha da ileri giderek devlet memurlarını doğrudan hedef almakta, cezaevlerinde görev alan veya oradan sorumlu memurları TEHDİT ETMEKTE, onları tedirgin etmek için ŞİKAYETLERDE BULUNMAKTA, görevini yapan cezaevi fotoğrafçısını dahi şikayet edecek kadar gözü dönmüş davranmaktadırlar. İşin en vahim tarafı da, husumetten gözü dönmüş olan ve bu sebeple de parayla tutulmuş basını kullanarak devlet memurlarını tehdit eden, bu şekilde gündem olan bu kişilerin, tehditleri karşılık bulmakta ve tehdit edilen memurlar bu konularda açıklamalar yapmak zorunda bırakılmakta, töhmet altında kalmaktadırlar.  

Hiçbir gücü olmayan, sadece kiraladıkları basının gücünü kullanan bu kişilerin, DEVLETİ BÖYLESİNE PERVASIZCA TEHDİT ETMELERİ NE ZAMAN DURDURULACAKTIR?  

Söz konusu kiralık basının, küçücük bir maddi menfaat uğruna SEVGİSİZLİĞİ, MERHAMETSİZLİĞİ, ÖFKEYİ, HAPSEDİLMEYİ, HATTA ÖLÜMÜ TEŞVİK ETMESİ NE ZAMAN DURDURULACAKTIR? Kiralık basının, CEZAEVLERİNİN ADETA CEHENNEM GİBİ YERLER OLMASINA YÖNELİK TEŞVİKİ NE ZAMAN DURDURULACAKTIR?  

Müvekkilin her zaman belirttiği gibi, Allah, Hz. Yusuf'u çöksün, güç kaybetsin, sağlığı bozulsun diye cezaevine koymadı. Hz. Yusuf'un cezaevine konulması SABRETMEK, GÜÇLENMEK VE YÜKSELMEK içindi. Hz. Yusuf, cezaevinde çok daha GÜZELLEŞTİ, çok daha OLGUNLAŞTI. Devlet hazinelerinin başına geçecek kadar BİLGELİK VE ZİNDELİK elde etti.  

Müvekkilin her zaman örnek aldığı Üstad Bediüzzaman Hazretleri de 30 yılını çeşitli illerde farklı cezaevlerinde geçirdi. Üstad, o cezaevlerinde çok büyük bir şeref kazandı, hürmet gördü. Kendisi cezaevindeyken sayısız keramet gerçekleşti. Bugün kitlelerin imanına vesile olan kıymetli külliyatının büyük bölümünü cezaevindeyken yazdı.  

Cezaevleri, manevi derinleşmenin gerçekleşmesi ve tüm güzel özelliklerin gelişip güçlenmesi için çok güzel bir vesile olabilir. Bunun için cezaevlerinin iç açıcı yerler olması önemlidir. Devletin; MİLLETİNİ SEVDİĞİNİ hissettirmesi önemlidir. O zaman cezaevlerinde kalan insanlar, devlete ve mevcut hükümete öfkelenmeyi bırakıp, DEVLETLERİNİ SEVER HALE GELECEKLERDİR.  

Osmanlı'da devlette şefkat hakimdi. Osmanlı'nın 600 yıl ayakta kalmasının ve geniş topraklara hakim olmasının sebebi kendi milletini sevmesi, insanlar arasında ayırım yapmaması, farklı dinlerden farklı toplumlardan insanlara dahi merhametle davranması idi. OLMASI GEREKEN DEVLET AHLAKI BUDUR.  

Şayet bir devlet, herhangi bir yerde veya durumda, kendi milletini dışlanmış gibi bırakırsa, bir kesimi sahiplenip bir kesimi unutmuş gibi davranırsa, bu durum acı bir biçimde bir kesimin devlete yönelik öfkesini perçinleyen, devlet-millet zincirini kıran bir felakete dönüşebilir. Uzun vadeli ve istikrarlı devletler, kendi milletlerini her zaman koruyup kollayan, cezaevinde dahi olsa ona sahip çıktığını gösteren, ona en iyi şartları vererek "senin tarafındayım ve daha iyi olmanı istiyorum" mesajı veren şefkat üzerine kurulu devletlerdir. Böyle devletler, halklarını güzelliğe, temizliğe, dinçliğe, zindeliğe, güzel söze teşvik eden, onları her daim kazanmak için uğraşan, SEVGİ DOLU devletlerdir. Cezaevinde insanlarımızın devlete öfkeli hale gelmesi değil; "devlet hayrımıza çalışıyor" diye sevinmesi gerekir. Bu, sadece yemek, su vermekle sağlanacak bir şey değildir. Müvekkilin her zaman hatırlattığı gibi, DEVLETİN MUTLAKA SEVGİ VE MERHAMETLE YÖNETİLMESİ GEREKİR.  

Ortamları sevgisiz hale getirmek, orada kalan kişinin çöküp yok olmasını istemek, insani bağlantıyı ortadan kaldırıp bu kişiyi sevgisizliğe daha fazla itmek, tüm yaşam sevincini, iyileşme ve değişme ihtimalini ortadan kaldırmak, zulümden başka bir şey değildir. Bugün cezaevlerinden tahliye olan bir kısım suçluların, benzer suçlara geri döndükleri bilinen bir gerçektir. Oysa bu kişiler, hazır devletin himayesi altındayken çok farklı insanlara dönüştürülebilirler. Güzellikle eğitilebilir, tüm hatalarından tövbe etmeleri sağlanabilir, yaşam sevinçleri teşvik edilebilir ve iyi insanlar olmanın yolları gösterilebilir. İnsanlar, sevgi ve şefkat ile bambaşka olurlar. Bu yolla, devletini seven tertemiz iyi insanlar topluma kazandırılabilir.  

BU ZOR BİR ŞEY DEĞİLDİR. Almanya'da Fuhlsbuettel Hapishanesi, İsviçre'de Champ-Dollon Hapishanesi, Yeni Zelanda'da Otago Hapishanesi, İskoçya'da Addiewell Hapishanesi, Avusturya'da Justice Center, İsveç'te Sollentuna Hapishanesi, Endonezya'da Pondok Bambu Hapishanesi, Norveç'te Halden Hapishanesi, İspanya'da Aranjuez Hapishanesi, Norveç'te Bastoy Hapishanesi İNSANA DEĞER VEREREK, kendi insanların en iyi şartlarda kalmasını sağlayarak, aynı zamanda onları eğiterek, değişmeleri ve gelişmeleri için imkan vererek iyileştiren örnek hapishanelerdir. Bunların bir kısmı oldukça kalabalık ve yakın geçmişe kadar salgın hastalıkların ve isyanların sıklıkla olduğu hapishanelerdir. Ancak zaman içinde cezaevlerinin yönetim zihniyeti değiştiğinden, salgın hastalıklar ve isyanlar kesilmiş, cezaevinde kalanlar topluma iyi bireyler olarak kazandırılmak için hem insani hem de mesleki eğitimler almışlardır.  

Cezaevlerinin kalabalık olması veya şartları önem teşkil etse de, bu durum, insaniyeti, şefkat ve merhameti, sevgi esaslı bir eğitim şeklini oluşturmak için engel değildir.  

Cezaevlerini bir ölüm kampı haline sokmak; orada kalanların perişan olmasını, hastalanmalarını, sağlıklarını ve dinçliklerini kaybetmelerini dilemek; sevgiden ve güzelliklerden, gülen yüzden, temiz, renkli kıyafetlerden, mutlu olmaktan ve kendini geliştirerek daha iyi insan olmaktan mahrum kalmalarını istemek DEVLETE SAVAŞ AÇMAKTIR. Cezaevinde sağlıklı ve iyi durumda olanların, sanki çökmeleri, perişan olmaları gerekiyormuş gibi haberler gündeme getirmek, bundan dolayı devlete hesap sormak, bunun için bir kısım kiralık basını kullanmak DEVLETİ AÇIKÇA ÇÖKERTMEYE YÖNELİK BİR HAREKETTİR. AÇIKÇA, DEVLETİN EMANETİNDEKİ BİR İNSANIN mahvolması, sağlığını kaybetmesi, mutsuz olması, ölüme yaklaşması istenmektedir. Bu, DEVLETİ SUÇLAMA GİRİŞİMİDİR. Aynı zamanda bu, devletimizin üzerinde durması gereken büyük bir BEKA SORUNUDUR.  

Sevgisizlik, muhabbetsizlik, merhametsizlik, adaletsizlik, hürriyeti gasp etmek DEVLETİ ÇÖKERTİR. Soğuk bir dünya istemek DEVLETİ FELAKETE SÜRÜKLER. DEVLET KUTSALDIR; DEVLET ÖFKE DUYMAZ, ÖÇ ALMAZ, KISKANÇLIK DUYMAZ. DEVLET; GÜCÜNÜ MERHAMET, ŞEFKAT, MUHABBET İÇİN KULLANIR. DOLAYISIYLA, DEVLETE YÖNELİK BU İTHAM, ÜSTELİK HESAP SORARAK VE TEHDİT EDEREK YAPILIYORSA, MÜTHİŞ ÇİRKİN BİR CESARETTİR.  

Saygılarımızla, Sayın Bakanlığınızın bilgisine sunar ve bu konuda ivedilikle bir çözüm alınmasını talep ederiz.03.02.2024 

Adnan Oktar vekili,  

Av. Mert Yetişir 

  

 

 

  

Daha yeni Daha eski