Allah'ın Veli Kullarına Yapılan Zulüm, Allah'ın Gücüne Gider 

Müvekkil Adnan Oktar'ın, peygamberlere ve Allah'ın veli kullarına yapılan zulümlerin nasıl karşılık bulduğu ile ilgili basın duyurusunu, kamuoyunun takdirine sunuyoruz.  

Allah, Kendisini sevenleri sever. Kendi yolunda fekadarlık, sabır, cesaret ve sadakat gösterenleri korur. Dünya bir imtihan yeri olduğundan, iyilerle kötülerin mücadele alanı olduğundan, imtihana Allah için güzellikle göğüs gerenler daima Allah'ın sevdikleridir.  

Bazı insanlar Allah için imtihanlara sabır göstermeyi çoğu zaman anlayamaz, çoğu zaman da bunu başaramazlar. Bu, ancak ve ancak Allah'a kesin bir iman ve güven ile mümkün olacak bir şeydir. Öyle ki kişi, her olayın kontrolünün Allah'a ait olduğunu bilerek ve bu imtihanın hayırla sonuçlanacağına inanarak yaşamalıdır. Bunda en küçük bir şüphe, o kişiyi o imtihana mutlulukla, rıza ve sabır ile, teslimiyetle göğüs germekten alıkoyacaktır.  

Bu nedenledir ki, Allah için zorluklara güzellikle sabredenlerin sayısı azdır. Çünkü insanların büyük kısmına hayat, cezbedici ve oyalayıcı; zorluklar ise ağır gelir.  

Allah için zorluklara sabreden gerçek iman sahipleri, işte bu yüzden Allah için çok kıymetlidir. Allah tarafından daima sevilir; daima korunurlar. Onların Allah tarafından korunması, hiçbir zaman imtihan ve zorluklarla karşı karşıya gelmeyecekleri anlamına gelmez. Hatta onlar, belki de imtihanların en ağırlarıyla karşılaşırlar. Ancak Allah'ın sevgisine ve korumasına sahip olmak, şartlar ne olursa olsun, hep korunmak, hep nimetlerle donatılmak demektir. Allah'ı çok sevenler, bu sırrı çok iyi bilirler.  

Allah, bu kişilerin dünyada da ahirette de Allah'ın koruması altında olacaklarını ayetinde bildirmiştir: 

Şüphesiz Biz elçilerimize ve iman edenlere, dünya hayatında ve şahidlerin (şahidlik için) duracakları gün elbette yardım edeceğiz. (Mümin Suresi, 51) 

Bu nedenledir ki, ALLAH'IN KORUDUĞU VE SEVDİĞİ MÜSLÜMANA KARŞI YAPILAN ZULÜM, ALLAH'IN GÜCÜNE GİDER. Bu aslında Kuran'da çok fazla kıssa ile anlatılmış bir gerçektir. Allah, seçtiği peygamberlerine, velilerine, sevdiği iman sahiplerine yapılan zulme rıza göstermez. Yapılan zulüm, Allah Katında, yapanın dünyada da ahirette de mutlaka karşılık bulduğu büyük bir suç haline gelir.  

Kimi zaman Allah, peygamberlerine ve veli kullarına yapılan zulüm karşısında, başkaldırı ve zulüm içindeki tüm halka dehşetli azaplar göndermiş, yapılan zulme olan buğzunu bu şekilde ifade etmiştir.  

Sonra birbiri peşi sıra elçilerimizi gönderdik; her ümmete kendi elçisi geldiğinde, onu yalanladılar. Böylece BİZ DE ONLARI (YIKIMA UĞRATIP YOK ETMEDE) KİMİNİ KİMİNİN İZİNDE YÜRÜTTÜK VE ONLARI (TARİHİN ANLATIP AKTARDIĞI) BİR OLAY KILDIK. İman etmeyen kavim için yıkım olsun. (Müminun Suresi, 44) 

Kuran'a baktığımızda, Kuran'da adı geçen neredeyse tüm peygamberlerin benzer bir başkaldırı ve öfkeyle karşılandıklarını, Allah'ın da onların kavimlerine büyük felaketler yaşattığını görürüz. Örneğin Allah, Hz. Musa (as) ve Hz. Harun (as)'ın yaptığı tebliğe kibir ve saldırganlıkla karşılık veren Firavun'u kavmiyle birlikte felakete uğratmıştır.  

Firavun dedi ki: "Bırakın beni, Musa'yı öldüreyim de o (gitsin) Rabbine yalvarıp-yakarsın. Çünkü ben, sizin dininizi değiştirmesinden ya da yeryüzünde fesat çıkarmasından korkuyorum." (Mümin Suresi, 26) 

Firavun (alayla) dedi ki: "Ey Haman, bana yüksek bir kule bina et; belki o yollara ulaşabilirim,"  

"Göklerin yollarına. Böylelikle Musa'nın ilahına çıkabilirim. Çünkü ben, onun yalancı olduğunu sanıyorum." İşte Firavun'a, kötü ameli böyle çekici kılındı ve yoldan alıkonuldu. FİRAVUN'UN HİLELİ-DÜZENİ, 'YIKIM VE KAYIPTA' OLMAKTAN BAŞKA (BİR ŞEY) OLMADI. (Mümin Suresi, 36-37) 

Sonunda ALLAH, ONLARIN KURDUKLARI HİLELİ-DÜZENLERİNİN KÖTÜLÜKLERİNDEN ONU KORUDU VE FİRAVUN'UN ÇEVRESİNİ DE AZABIN EN KÖTÜSÜ KUŞATIVERDİ. (Mümin Suresi, 45) 

Hz. Nuh (as)'a, inkar, alay ve zulüm ile karşı koyan kavmi, dehşetli selden kurtarabilen olmamıştır.  

Hani onlara kardeşleri Nuh: "Sakınmaz mısınız?" demişti. 

"Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim." (Şuara Suresi, 106-107) 

Dediler ki: "Eğer (bu söylediklerine) bir son vermeyecek olursan, gerçekten taşa tutulup kovulacaksın." 

Dedi ki: "Rabbim, şüphesiz kavmim beni yalanladı." 

"Bundan böyle, benimle onların arasını açık bir hükümle ayır ve beni ve benimle birlikte olan mü'minleri kurtar." 

Bunun üzerine, onu ve onunla birlikte olanları (insan ve hayvanlarla) yüklü gemi içinde kurtardık. 

Sonra bunun ardından GERİDE KALANLARI DA SUDA-BOĞDUK. (Şuara Suresi, 116-120) 

Hz. Lut (as) ve Hz. İbrahim (as)'ın tebliğini kendilerince alaya alan, onlara düşmanlık ve nefretle yaklaşan kavim de afetlere uğratılmıştır.  

Hani onlara kardeşleri Lut: "Sakınmaz mısınız?" demişti. 

"Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim." (Şuara Suresi, 161-162) 

"Siz insanlardan (cinsel arzuyla) erkeklere mi gidiyorsunuz? 

"Rabbinizin sizler için yaratmış bulunduğu eşlerinizi bırakıyorsunuz. Hayır, siz sınırı çiğneyen bir kavimsiniz." 

Dediler ki: "Ey Lut, eğer (bu söylediklerine) bir son vermeyecek olursan, gerçekten (burdan) sürülüp çıkarılanlardan olacaksın." 

Dedi ki: "Gerçekten ben, sizin bu yaptığınıza öfke ile karşı olanlardanım." 

"Rabbim, beni ve ailemi bunların yaptıklarından kurtar." 

Bunun üzerine onu ve bütün ailesini kurtardık. 

Yalnızca geri kalanlar içinde bir kocakarı hariç. 

Sonra geride kalanları yerle bir ettik. 

Ve ÜZERLERİNE BİR YAĞMUR YAĞDIRDIK; UYARILIP-KORKUTULANLARIN YAĞMURU NE KÖTÜ. (Şuara Suresi, 165-173) 

Ad kavmine gönderilen Hz. Hud (as), aynı şekilde yalanlanmış, geri çevrilmiş, susturulmuş ve bunun karşılığında tüm kavim azapla karşılaşmıştır: 

Ad (kavmi) de gönderilen (elçi)leri yalanladı. 

Hani onlara kardeşleri Hud: "Sakınmaz mısınız?" demişti. 

"Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim." (Şuara Suresi, 123-125) 

"Siz, her yüksekçe yere bir anıt inşa edip (yararsız bir şeyle) oyalanıp eğleniyor musunuz?" 

"Ölümsüz kılınmak umuduyla sanat yapıları mı ediniyorsunuz?" 

"Tutup yakaladığınız zaman da zorbalar gibi mi yakalıyorsunuz?" 

"Artık Allah'tan korkup-sakının ve bana itaat edin." 

"Bildiğiniz şeylerle size yardım edenden korkup-sakının." 

"Size hayvanlar, çocuklar (vererek) yardım etti." 

"Bahçeler ve pınarlar da." 

"Doğrusu, ben sizin için büyük bir günün azabından korkuyorum." 

Dediler ki: "Bizim için fark etmez; öğüt versen de, öğüt verenlerden olmasan da." 

"Bu, geçmiştekilerin 'geleneksel tutumundan başkası değildir." 

"Ve biz azap görecek de değiliz." 

Böylelikle onu yalanladılar, BİZ DE ONLARI YIKIMA UĞRATTIK. Gerçekten, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler. (Şuara Suresi, 128-139) 

Semud kavmine gönderilen Hz. Salih (as) da kavminden aynı itirazları duymuş, öfkeyle karşılık bulmuştur. Bu inkarları ve peygamberi dışlamaları sebebiyle tüm kavim, felaketlerle karşılaşmıştır: 

Semud (kavmi) de, gönderilen (elçi)leri yalanladı. 

Hani onlara kardeşleri Salih: "Sakınmaz mısınız? demişti. (Şuara Suresi, 141-142) 

"Siz burada güvenlik içinde mi bırakılacaksınız?" 

"Bahçelerin, pınarların içinde," 

"Ekinler ve yumuşak tomurcuklu göz alıcı hurmalıklar arasında?" 

"Dağlardan ustalıkla zevkli evler yontuyorsunuz." 

"Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin." 

"Ve ölçüsüzce davrananların emrine itaat etmeyin." 

"Ki onlar, yeryüzünde bozgunculuk çıkarıyor ve dirlik-düzenlik kurmuyorlar (ıslah etmiyorlar)." 

Dediler ki: "Sen ancak büyülenmişlerdensin." 

"Sen yalnızca bizim benzerimiz olan bir beşerden başkası değilsin; eğer doğru sözlü isen, bu durumda bir ayet (mucize) getir-görelim." 

Dedi ki: "İşte, bu bir dişi devedir; su içme hakkı (bir gün) onun, belli bir günün su içme hakkı da sizindir." 

"Ona bir kötülükle dokunmayın, sonra büyük bir günün azabı sizi yakalar. 

"Sonunda onu (yine de) kestiler, ancak pişman oldular." 

BÖYLECE AZAP ONLARI YAKALADI. Gerçekten, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler. (Şuara Suresi, 146-158) 

Hz. Şuayb (as)'ı yalanlayan, ona büyülenmiş diyen, onu kendilerince alaya alan halk, yine bu inkarları ve zulümleri sonucunda yıkımla karşılık bulmuşlardır: 

Eyke halkı da, gönderilen (peygamber)leri yalanladı. 

Hani onlara Şuayb: "Sakınmaz mısınız?" demişti. 

"Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim." (Şuara Suresi, 176-178) 

"Ölçüyü tam tutun ve eksiltenlerden olmayın." 

"Dosdoğru olan terazi ile tartın." 

"İnsanların eşyasını değerden düşürüp-eksiltmeyin ve yeryüzünde bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın." 

"Sizi ve önceki yaratılmışları yaratandan sakının”. 

Dediler ki: "Sen ancak büyülenmişlerdensin”. 

"Sen, yalnızca benzerimiz olan bir beşerden başkası değilsin ve biz senin gerçekte yalancılardan olduğunu sanıyoruz." 

"Eğer doğru sözlü isen, bu durumda gökten üstümüze bir parça düşürüver." 

Dedi ki: "Rabbim, yaptıklarınızı daha iyi bilir. 

Sonunda onu yalanladılar, BÖYLECE ONLARI O GÖLGELİK-GÜNÜNÜN AZABI YAKALADI. Gerçekten o, BÜYÜK BİR GÜNÜN AZABIYDI. (Şuara Suresi, 181-189) 

Yalanlanan, alaya alınan, öfkeyle karşılık gören, büyülenmiş denilen, zulmedilen her peygamber, her samimi Müslüman, daima Allah'ın koruması altında olmuş, tuzaklardan korunmuş, galip gelmiş; fakat bu zulmü yapan koskoca kavimler Allah'ın tek bir emri ile yerle bir edilmiştir. Bu, kuşkusuz ki Allah için çok kolaydır. Peygamberin ihtarına rağmen deveyi yıkıp öldüren Semud halkına Allah, bu çirkin cesaretlerine karşı şiddetli azap vermiş ve ardından şu ayet gelmiştir: 

Fakat, onu yalanladılar, deveyi yere yıkıp öldürdüler. Rableri de günahları dolayısıyla 'onları yerle bir etti, kırıp geçirdi'; orasını da dümdüz etti. (Şems Suresi, 14-15) 

(ALLAH, ASLA) BUNUN SONUCUNDAN KORKMAZ. 

Allah, bunun sonucundan korkmaz, yani Allah için sadece bir an içinde azap göndermek, tüm kavmi yerle bir etmek çok kolaydır. Bu toplulukların tümünün özelliği, kendilerine gönderilmiş uyarıcılar tarafından uyarılmış, Allah'a ve doğruya çağırılmış ancak buna rağmen en şiddetli başkaldırı ile elçilere başkaldırmış, hatta onlara zulmetmiş olmalarıdır. Allah, bu toplulukların tümüne yine de zaman tanımıştır. Onların doğruyu anlamaları, alay ve zulüm içindeki tavırlarına son vermeleri, peygamber ve elçilere eziyeti durdurmaları içi süre vermiştir. Dehşetli azaplar; uyarılmış ve kendilerine düzelmek için süre tanınmış bu toplulukların inkar ve zulümde diretmeleri üzerine gelmiştir. Allah ayetlerinde şöyle belirtir: 

Kendisi için bir uyarıcı olmaksızın, Biz hiçbir ülkeyi yıkıma uğratmış değiliz. 

(ONLARA) HATIRLATMA (YAPILMIŞTIR); BİZ ZULMEDİCİ DEĞİLİZ. (Şuara Suresi, 208-209) 

Allah, veli kullarına zulmedilmesini büyük görmektedir. Kendilerini en üstün zannedenler, "bize azap dokunmaz" diyenler bu azabın dehşetini birlikte yaşamışlardır.  

Her yıkım ve her felaket elbette bir azap demek değildir. Bizler imtihan dünyasında yaşıyoruz ve afetler ve zorluklar bu imtihanın sabredilmesi gereken bir parçasıdır. İmtihanda güzellikler ve nimetler olabileceği gibi yıkımlar, afetler, hastalıklar, zorluk ve sıkıntılar da elbette olacaktır. Kimi zaman bu zorluklar, insanın eğitilmesine, imanlı bir hayata yönelmesine, nimetlerin değerini bilmesine vesile olur. O nedenle birer şer gibi görünseler de aslında hayırla yaratılmışlardır.  

Burada bahsini ettiğimiz ve azap veya helak olarak tabir edeceğimiz olaylar, Allah'ın buğzunu ve intikamını gösteren olaylardır. Bir topluluk psikolojisiyle neredeyse tüm kavmin Allah'ın elçilerine ve veli kullarına zulmettiği, onları alaya aldığı, onları yok etmek istediği ve onların tebliğine başkaldırdıkları durumlarda onları vurmuştur. Allah, sevdiği ve görevlendirdiği kuluna verdiği değeri ve önemi bu kıssalarla göstermiştir. Allah; Allah'ı anlattığı, insanları imana yönelttiği, hiçbir karşılık almadan canla başla Allah için çalıştığı bilinen iman sahibi kişilere zulmün karşılığının büyük olabileceğini hatırlatmıştır. Kavmin önde gelenlerinin veya onların etkisinde kalanların nasıl baktığı değil, Allah'ın o kula ne kadar değer verdiği önemlidir.  

Allah'ın süre tanıyor olması kimseyi aldatmamalıdır. Allah, gazaplandığında hemen karşılık vermeyebilir. Belki tanınan bu süre, zulmeden kişinin hayrına, yani zulmü terk etmesine vesile olacak veya zulmünü artırıp daha büyük azapla buluşmasına sebep olacaktır. Dolayısıyla, bir kişiyi suçlarken veya ona düşmanlık yaparken, insanın adaletli ve hakkaniyetli davranması daima en önemlisidir. Çünkü farkında olmaz belki; ama zulmettiği o kul, Allah'ın sevdiği bir kuldur.  

Saygılarımızla, kamuoyunun bilgisine sunarız.  

Adnan Oktar müdafi,  

Av. Mert Yetişir 

 

  

Daha yeni Daha eski