YARGITAY 1. CEZA DAİRESİ’NE 

Gönderilmek Üzere, 

İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. CEZA DAİRESİ’NE 

DOSYA NO : 2024/365 E. 

SUNAN : Adnan OKTAR 

MÜDAFİ : Av. Mert YETİŞİR 

KONU : Müvekkil Adnan Oktar'ın, Hülagü Han'ın yıkım stratejilerinin, ancak derin devletlerin politikası olabileceği, Devletin, imha etme, yok sayma veya yok etme diye bir stratejisinin asla olmayacağına dair dilekçesinin sunumudur.  

  

AÇIKLAMALAR: 

Müvekkil Adnan Oktar, devlet ahlakının "merhametsizliği" asla kabul edemeyeceğini, merhametsiz ve acımasız yok etme stratejilerinin ancak ve ancak derin devletlere ait olabileceğini, dolayısıyla şu an izlediğimiz acımasız politikaların ülkemizin bekası adına tehlike teşkil ettiğini anlatan dilekçesini Sayın Dairenizin takdirine sunuyoruz: 

 

  

Devlet Merhametlidir; İmha Edip Yok Saymak,  
Asla Devletin Stratejisi Olmamalıdır 

Türk neslinin, Osmanlı'dan itibaren yaşattığı üstün bir devlet terbiyesi vardır. Türkler, tarihleri boyunca bu devlet terbiyesinden asla taviz vermemişler, devletin varlığını daima üstün tutmuşlar, devlet menfaatine aykırı düşen şeyleri de hızla düzeltme azminde olmuşlardır. Yedi cihana yüzyıllar boyunca hükmeden bir imparatorluk olmak, başta Türklerin dini ve manevi değerlerine sıkı sıkıya bağlılıkları ve ardından bu üstün devlet terbiyesi sayesindedir.  

Osmanlı'dan beri ecdadımız, daima kendi milletini koruyup kollayan bir "devlet baba" oluşturmuştur. Bu nedenle Türk Milleti, daima üstünlük gururunu üzerinde taşımıştır. Buradan hareketle ne Osmanlı döneminde ne de Cumhuriyet Türkiye'sinde "devlet baba", asla ve asla milletine yönelik olarak imha etme, yok etme, yok sayma veya üstünü çizme gibi bir zihniyet içinde OLMAMIŞTIR.  

Osmanlı'da yanlışa sürüklendiği düşünülen kişiler ulema tarafından yönlendirilir, doğru olan kendisine gösterilir, konuşarak, iletişim kurarak bir eğitim ve uzlaşı sağlanırdı. Dolayısıyla, uzlaşı ve şefkatle doğruyu bildirme, geçmişten bu yana Türk devletinin düsturu olmuştur. Gerek Osmanlı gerekse Cumhuriyet Türkiye'si, daima bu düsturu güçlü tutarak ayakta kalmayı başarmıştır. Çünkü bu düstur, milleti ve devleti dimdik tutan, temel bir düsturdur.  

Hülagü yasalarına göre hareket etmek ise, istemediğini yok etme azminde olan sinsi derin devletlerin yöntemidir. Hatırlanacağı gibi Hülagü, hükmetmek üzere ele geçirdiği topraklarda asla affedici olmamış, asla devletlerle veya halklarla uzlaşıya yanaşmamış, barış veya ittifaktan uzak durmuş, sadece YIKIP YOK EDEREK bir hükümranlık kurmak istemiştir. Oysa Hülagü'nün yok etme stratejisi, sadece kendisine değil bütün toplumuna yıkım getiren dehşetli bir stratejidir. Onun izinden yürüyen, onun yöntemleriyle hükümdarlık kurmayı hedefleyen tüm liderler yok edilmiş, tüm devletler yok olmuştur. Şiddet şiddeti, acımasızlık acımasızlığı getirdiğinden, Hülagü kafasını bir güç gösterisi zannedenler, kendi oluşturdukları zulüm sisteminin içine düşerek yenilgiye uğramışlardır.  

GERÇEK DEVLET AHLAKI BÖYLE BİR STRATEJİYİ ŞİDDETLE REDDEDER. Gerçek devlet ahlakında ŞEFKAT hakimdir; devlet, halkına KÜSMEZ, onu SİLMEZ, YOK SAYMAZ, YOK ETMEK İSTEMEZ. Devlet, halkına ULAŞMAK ister, halkıyla UZLAŞMAK ister. Devlet; HALKINI KAZANMAK ister, onu EN İYİ ŞEKİLDE EĞİTMEK, GÜÇLENDİRMEK ister.  

Devlet; hiçbir zaman halkını sorgusuz sualsiz bir zindanın içine atmaz, orada unutulmuş şekilde bırakmaz. Onun orada yok olması için uğraşmaz. Onu gerekçesiz olarak müebbet cezalarla cezalandırmaz, onun zarar görmesine müsaade etmez. Çünkü Devlet, merhametin temsilcisi olmalıdır. Özellikle Türk Devleti, tüm devletlerin üzerinde bir merhamet gücüne sahiptir; koruyuculuğu da o oranda olmalıdır.  

Şayet bazı kişiler veya gruplar, sorgusuz sualsiz, gerekçesiz ve delilsiz toptancı zihniyetle tutuklanıyorsa, haklarında gerekçesiz şekilde müebbet cezalar veriliyorsa ve toplum nezdinde bundan hiç çekinilmiyorsa, o zaman orada gerçek devlet anlayışı HÜKÜM SÜRMÜYOR demektir. Orada artık devreye, devlete de sorun olan mafyavari sistemler dahil olmuş demektir. Şayet bu içten pazarlıklı ve ikiyüzlü sistem, halkı ezmek için üstelik bir de devletin imkanlarını kullanıyorsa, devletin birimlerini devreye sokuyor, devletin memurlarını görevlendiriyor, hatta onları kendi sistemine uygun şekillendiriyorsa, o zaman bu sorun, artık ciddi bir BEKA SORUNUNA dönüşmüş demektir.  

O zaman güçlü devletin himayesinden çıkmış olan bu sinsi yapılanma, devlet adına hareket ederek halkına Hülagü sistemlerini uyguluyor demektir.  

Bizler, yargılamamız esnasında da suç olan tek bir fiil, Türk Ceza Kanunu'nda suç olarak belirlenmiş tek bir eylem dahi olmamasına ve tamamen masum olduğumuz ispatlanmış olmasına rağmen, 6 yıldır devam eden esaret ve asla durdurulmayan zulüm ve yıldırma sistemine maruz kalmış kişiler olarak, saklandığı yerden sistemini dehşetli şekilde yürüten derin devletin Hülagü yöntemlerine teslim edilmiş durumdayız. Defalarca sormamıza rağmen, bizlere, NEYİ YANLIŞ YAPTIĞIMIZ, NEYİN DÜZELMESİ GEREKTİĞİ, SORUNUN NE OLDUĞU ASLA SÖYLENMEMİŞTİR. Oysa düzeltilmesi gereken bir şey varsa, devletin şefkatle yaklaşıp düzeltilmesini istediği şeyi bildirmesi gerekir. Karşılıklı uzlaşıyı sağlaması gerekir. Ancak bu hiçbir aşamada olmamıştır. Gerekçesiz şekilde konulduğumuz cezaevlerinde, yıldırma, susturma, dağıtma ve hatta yok etme stratejilerinin ise ardı arkası kesilmemektedir. Bizlere yaşatılanlar, üzerimizde beklendiği gibi etkilerde bulunmamış, bizleri sadece güçlendirmiştir; çünkü bizler sahip olduğumuz imanla, Allah'tan gelen her şeye gönülden razı yaşayan ve bunun da hep bereketini gören insanlarız. Ancak bu durum, devletin bekasını ilgilendiren büyük bir sorun olduğu için, devleti adeta hiçe saydığı için, devletin üstün niteliklerine rağmen yeraltı yöntemleri kullandığı için sakıncalıdır. Kendisini devletten üstün gören bir mafya zihniyetinin ülkenin kamu birimlerine ve yargı sistemine sızabilmesi, kendi istediğini pervasızca gerçekleştiriyor olması, devletimiz ve milletimiz için dehşetli bir durumdur.  

Ayrıca bilinmelidir ki bu etki, sadece bizimle kalmayıp, çığ gibi önüne gelen herkesi içine alıp ezme tehlikesi gösterir.  

Şu an ülkemiz açısından çok vahim bir manzara ile karşı karşıyayız. Ülkeyi, devletin kontrolü dışındaki bir Hülagü zihniyetine teslim etmek, kaçınılmaz bir yıkımı da beraberinde getirir. Ülkemiz, milletimiz ve devletimiz için böyle bir şeye asla rızamız yoktur.  

  

Sonuç: 

Müvekkilin yukarıdaki görüşlerini Sayın Dairenizin takdirine sunar, saygılarımızla bilgilerinize arz ederiz.18.01.2024 

Adnan Oktar müdafi,  

Avukat Mert Yetişir 

 

Daha yeni Daha eski