YARGITAY 1. CEZA DAİRESİ’NE
Gönderilmek Üzere,
İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. CEZA DAİRESİ’NE
DOSYA NO : 2024/365 E.
SUNAN : Adnan OKTAR
MÜDAFİ : Av. Mert YETİŞİR
KONU : Müvekkil Adnan Oktar'ın, mafyaya sesini çıkaramayan, ancak masum insanlara, kız çocuklarına sayısız iftirayı manşet manşet yayınlayan bir kısım basının bu tavrının dahi, gerçek suçlu ile suçsuzları ayıran bir gösterge olduğunu anlattığı dilekçesinin sunumudur.
AÇIKLAMALAR:
Müvekkil Adnan Oktar, günümüzde bir kısım basının tavırlarından yola çıkarak suçlu-suçsuz ayırımının kolaylıkla yapılabileceğini, söz konusu basının, gerçek suç örgütleri veya mafya hakkında tek bir haber bile çıkaramadığını ama suç örgütü olarak yaftalanan masum insanlara olmadık iftiraları manşet manşet yayınlayabildiğini hatırlatmaktadır. Müvekkil, söz konusu durumun, kendilerine yönelik suçlamaların da asılsızlığını teyit ettiğini ifade etmektedir. Müvekkilin aşağıdaki görüşlerini Sayın Dairenize sunuyoruz:
Gerçek Bir Suç Örgütünün Varlığını Anlamak İçin, Bir Kısım Basının Onlardan Nasıl Bahsettiğine Bakmak Gerekir
Medya, propagandanın en büyük savaş aracı olarak görülmeye başlandığı ve oldukça etkili kullanıldığı 1. Dünya Savaşı'ndan bu yana, özellikle "dezenformasyon" yoluyla kamuoyunu yönlendirmek için en büyük malzeme olmuştur. Savaş zamanı görülen bu etki, zaman içinde bir kısım idareciler ve özellikle de ülkelere ve toplumlara sinsice müdahil olmak isteyen derin devletler tarafından en büyük silah olarak kullanılmıştır. Medya sektörünün her alanda yaygınlaşması, televizyon ve internetin devreye girmesi, ardından medyanın yaydığı spekülasyonlarının sosyal medya yoluyla adreslerini bulması, provokatörlerin işini çok kolaylaştırmıştır.
Günümüz dünyası, ne acıdır ki, kötülüklerin sadece tasarlandığı değil, kötülükleri yayan kişilerin de rahat temin edilebildiği bir dönemdir. Deccalin hakimiyet dönemi olan içinde bulunduğumuz ahir zaman, insanların büyük kısmının kendi menfaatleri peşine düştüğü, egoistleştiği, fedakarlık, sevgi, dayanışma gibi güzel değerlerini kaybettiği, "bana dokunmayan yılan bin yaşasın" mantığıyla hareket ettiği, "başıma iş gelmesin de kime ne olursa olsun" diyerek bencilce hayatta kalma içgüdüsü taşıdığı korkunç bir dönemdir. Böyle bir dönemde, basit menfaatler uğruna, tüm değerlerini, ilkelerini, kişiliğini ve namusunu satmak, hatta bu uğurda kendi ailesini, yakınlarını, dostlarını bile harcamak bazı kişiler için çok kolaylaşmıştır. Bu sebeple de sinsi kumpasçılar kirli planları için, küçük menfaatler uğruna her şeyi yapabilecek tıynette olan bu insanları seçerler.
Durum böyle olunca, ilkeli, vicdanlı, vefalı, demokrat ve adaletli insanları bulmak ZORLAŞMAKTADIR. Zaten deccalin hakimiyet dönemi olan ahir zamanın özelliği de budur. Bu durum ahir zamanda özellikle basın-yayın sektöründe ayyuka çıkmış durumdadır. Bunun en temel sebebi kuşkusuz bu sektörün 4. kuvvet olarak anılması ve provokasyon için en temel araç olmasıdır. İkinci sebep de, bu sektördeki bir kısım insanların, kişilik ve yetişme özellikleri nedeniyle haset ve kin hisleriyle hareket etmeleri; mutluluğa, zenginliğe veya güzelliğe karşı tavırlı olmalarıdır. (Gazetecilik mesleğini hakkıyla yerine getiren, ilkeli duruş gösteren, dürüst ve saygın olan çok fazla sayıda gazetecimizin olduğu iyi bilinen bir gerçektir. Burada hedeflenen kişiler, görevlerini hakkıyla yerine getiren ilkeli basın-yayın insanları kuşkusuz ki değildir.)
Basın-yayın sektöründe herkesin malumu olan bu vahim durumu, özellikle yargıya sirayet eden konularda izleyebilmek çok daha mümkün hale gelmiştir. Ülkemizde, derin devletler tarafından YIPRATILIP YOK EDİLMESİ İSTENEN grup ya da toplulukların "SUÇ ÖRGÜTÜ" olarak yaftalandığı ve bu aşamadan sonra her türlü suçun bu topluluklara yüklenebildiği artık ezbere bilinmektedir. Suç tanımı yapılmadan, suça dair delil gösterilmeden kamuoyu önünde sürekli olarak yeni yeni suni suç örgütleri oluşturulmakta ve bu iddiaya maruz kalan kişiler hakkında olmadık haberler yaygınlaştırılmaktadır. Bu sahte propagandalar için de en büyük iş, bahsini ettiğimiz basın mensuplarına düşmektedir. Onlar, kendilerine servis edilen tüm yalan haberleri, bir çırpıda ve büyük provokatif manşetlerle halka yayma görevini üstlenmişlerdir.
Suçla hiçbir alakası olmayan bir topluluk "suç örgütü" olarak yaftalandığında ve bu topluluğa her türlü suçlama yüklenip, bu toplulukta varlık gösteren kişiler toplu halde tutuklandığında, bu kurguyu yapanlar tarafından, bu toplulukla herhangi bir bağı olmuş kişilere bir seçenek sunulur. "Onlar gibi tutuklanmak istemiyorsanız etkin pişman olun" denir. Zaten toplu tutuklama, ortaya etkin pişmanlar çıkarmak için bir gözdağıdır. Bu seçenekle karşı karşıya kalan kişiler cezaevine girmemek, cezaevine girmiş kişiler de bir an önce tahliye edilebilmek için o sırada kendilerine tek çıkış yolu olarak gösterilen etkin pişmanlığı kabul etmek zorunda kalırlar.
Ancak bunu kabul etmek yeterli olmayacaktır. Bu kişilerin, suni bir "suç örgütü" oluşturabilmek için iftira atmaları gerekmektedir. Genelde bu iftiralar bu kişilerin önlerine kağıt üzerinde hazır sunulur. Yalanlar, üretilen suça uydurulur; etkin pişmanlar DOST BİLDİKLERİ İNSANLARA İFTİRA ATAR ve bu sistem DEVLETİN, MİLLETİN, HUKUKUN GÖZLERİ ÖNÜNDE FÜTURSUZCA GERÇEKLEŞTİRİLİR.
Bu aşamaların hepsinde, yukarıda bahsini ettiğimiz BASIN devrededir.
Söz konusu basın, etkin pişman olmak zorunda kalmış kişileri "suç örgütünün itirafçısı" olarak lanse eder ve onların söylemek zorunda kaldıkları yalanları manşet manşet haber yapmaya başlar. Bu aşamada haksızca iftiraya uğramış ve hapse konulmuş kişilerin hiçbir yerde hiçbir hakları yoktur; kendilerini savunamaz, gerçekleri açıklama imkanına hiçbir şekilde sahip olamazlar.
Bu organize çalışma, tümüyle yalan, entrika, iftira üzerine kurulu olmasına rağmen, dikkat edilirse, kimsenin sonuçlarından çekinmediği, pervasız bir çalışmadır. Burada devreye giren herkes bu topluluğa iftira atıp, onları olmadık yalanlarla içeride tutma peşindedir ama bundan dolayı en ufak bir çekince ya da korku DUYMAMAKTADIRLAR.
Oysa burada gerçekten bir suç örgütü olsa, durumun böyle olmayacağı açıktır. Hiçbir basın mensubu gerçek bir suç örgütü hakkında en ufak aleyhe haber YAPAMAZ; hiçbir mafya mensubunu yerden yere VURAMAZ. Hiçbir basın mensubu, değil iftira atmak veya yalanları manşet yapmak; mafyanın, ispatlanmış sabit suçlarından bile BAHSEDEMEZLER. Adeta onlar hakkında bir konu yokmuş gibi davranırlar; konuyla ilgili haber dahi yapmazlar. BAŞLARINA GELECEKLERİ tahmin ettiklerinden, açıkça suç örgütünden KORKTUKLARINDAN, yani karşılarındakinin gerçekten BİR SUÇ ÖRGÜTÜ OLDUĞUNU ÇOK İYİ BİLDİKLERİNDEN seslerini dahi çıkarmazlar. İşte mevzu bahis "gerçek bir suç örgütü" olduğunda, korku, dağları beklemektedir.
Onların gücü, SUÇ ÖRGÜTÜ OLMADIĞINDAN EMİN OLDUKLARI ama rahatça ezebildiklerini düşündükleri KIZ ÇOCUKLARINA, MASUM İNSANLARA, kendilerine karşı gelmeyecek kadar NEZAKETLİ TOPLULUKLARA YETMEKTEDİR. Allah korkusu nedeniyle hakkını hakkaniyetle arayanlara, onun dışında bir yola tevessül etmeyenlere, güzel kaderine tevekkülle teslim olanlara yetmektedir. Söz konusu basın, karşılarındakinin gerçekten suç örgütü olduğuna inansa, değil iftiraları ballandırarak, manşet manşet sunmayı, bu topluluk hakkında tek bir kelime dahi edemeyecektir. Ancak, karşısındakinin kendilerince savunmasız ve gariban olduğuna inandıkları için, iftiraları yaygınlaştırmakla kalmamakta, bu kişilerin ömür boyu hapiste kalmalarını, en ağır cezaevi şartlarında bulunmalarını büyük bir iştiyakla desteklemektedirler.
Gerek hukukçular gerekse söz konusu basın, mafyanın içinden etkin pişman diye birilerinin ÇIKMAYACAĞINI da çok iyi bilirler. Tehlikeli mafya yapılanmalarında, bugün "etkin pişman olacağım" diye ortaya çıkan kişilerin, yarın canına kast edilerek karşılık göreceği sır değildir. Zaten mafya, bu korkutma stratejisi üzerine kurulu bir yapılanmadır. Bu nedenledir ki, mafyavari hiçbir suç örgütünün içinden tek bir tane dahi etkin pişman çıkmaz. Etkin pişmanlık müessesesi, günümüzde, SUÇ ÖRGÜTÜ OLMAYIP O ŞEKİLDE YAFTALANACAK topluluklar için malzeme halini almıştır.
Şayet bugün gerek bizim hakkımızda gerekse suç örgütü olarak gösterilmek istenen diğer gruplar hakkında etkin pişmanlar sıra sıra boy gösterebiliyorsa, bu kişiler korkusuzca çıkıp olmadık iftiraları ardı ardına sıralayabiliyorsa, onların ifadeleri tüm detaylarıyla bir kısım basında bir başarı edasıyla yer bulabiliyorsa; bu, başlı başına, ORTADA SUÇ ÖRGÜTÜ OLMADIĞININ kanıtıdır.
Söz konusu basının temsilcileri, mafyaya ayrı, masumlara ayrı davranarak, aslında kendilerini aşağılamaktadırlar. Mafyadan korkup ses çıkaramamakta, masum insanlar hakkında ise olmadık yalanları marifetmiş gibi sıralamaktadırlar. Bunu yaparak, usta gazeteci görünümüne bürünmeye çalışmaktadırlar. Gerçek suçlulara gücü yetemeyen, masum insanlara iftira atmayı ise bir rant kapısı olarak gören bir basın mensubunun gerçekte yancılık ve riyakarlık dışında hiçbir vasfı yok demektir.
Buradan hareketle, davamızda rahatlıkla etkin pişman üretilebilmesi, bu kişilere istenilen her türlü iftiranın söylettirilebilmesi, bir kısım basının aleyhimizde bu kadar rahat, pervasız ve korkusuzca iftira yaygınlaştırabilmesi, bizim yok edilmemiz için rahatlıkla ve iştahla kulis yapabilmeleri, BİR SUÇ ÖRGÜTÜ OLMADIĞIMIZIN ve KİMSENİN DE BU SUÇLAMAYA İNANMADIĞININ çok açık kanıtıdır. Söz konusu basının hedeflediği ve kaçtığı kişiler, bize gerçek suçluların adreslerini vermektedir.
Sonuç:
Müvekkilin yukarıdaki açıklamalarını Sayın Dairenizin dikkatine sunar, saygılarımızla bilgilerinize arz ederiz.18.01.2024
Adnan Oktar müdafi,
Avukat Mert Yetişir