YARGITAY (İLGİLİ) CEZA DAİRESİ’NE
Gönderilmek Üzere,
İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. CEZA
DAİRESİ’NE
DOSYA NO : 2023/310 E., 2023/494 K.
SUNAN :
Adnan OKTAR
MÜDAFİ : Av. Mert YETİŞİR
KONU : Müvekkil Adnan Oktar'ın, savaş ve
çatışmalara karşı Müslüman üslubunun her zaman barış yanlısı olması gerektiği
ile ilgili basın duyurusunun Sayın Dairenize sunumudur.
AÇIKLAMALAR:
Müvekkil Adnan
Oktar'ın, son dönemlerde İsrail-Filistin arasındaki çatışmalara değindiği ve İslam'a
uygun olanın, hamasi nutuklarla çatışmaları desteklemek değil, mutlaka her
şartta barışı tesis etmek olduğunu açıkladığı basın duyurusunu, Sayın
Dairenizin dikkatine sunuyoruz.
Dünyada Savaş Dursun İsteniyorsa,
Sadece Barıştan Bahsetmek Gerek
Allah sevmeyi sever; barışı beğenir. Bu yüzden de tüm kainatı sevgi
için yaratmıştır. Tüm varlıkların özü sevgidir. Sevgisiz
beden de yaşayamaz, hücre de, ruh da. Bu kainat, ancak sevgi ve barışla ayakta
kalabilecek gibi yaratılmıştır.
İnsanlar sevgi ve barıştan uzaklaştıkça, kainat da çürümeye ve yok olmaya
doğru gider. Çünkü Allah'ın sevgisizliğe rızası yoktur.
Tüm semavi dinler, sevgiyi öğretmek ve barışı egemen kılmak için
gönderilmişlerdir. Konuyla ilgili bir akademik yayında bu konu şöyle
anlatılmaktadır:
"İslâm barış dinidir. Hz. Âdem’den beri gönderilen tüm
peygamberler barışı tavsiye etmiş, tüm ilahi dinler özünde barışı emretmiştir.
İslâm kelimesi, Arapça S-L-M kökünden türemiş olup, barış anlamını
ifade etmektedir. Bu yüce dine inanan kimselere MÜSLÜMAN
denilmiştir. Bu da, BU DİNE İNANAN KİMSELERİN DE BARIŞÇI OLDUKLARINI ifade
eder. Kur'an-ı Kerîm’de, SLM kökünden türeyen ve insanlığa barışı
tavsiye eden yaklaşık 150 ayet vardır. Hz. Peygamber de, altmış küsur yıl
süren örnek hayatı boyunca daima barış ve uzlaşma yanlısı bir tavır
sergilemiştir. … Kur'an'ın savaşmayı emreden ayetlerinin tamamı savaş ortamında
indirilmiştir. Bu ayetlerde kendileriyle savaşılması istenilenler ise, o
dönemde Müslümanlarla fiilen savaşmakta olan gruplardır. Yine Kur'an'ın
savaş emrinin temel gerekçesi, gayr-i müslimlik değil, saldırganlıktır. İSLÂM,
KILIÇ DİNİ DEĞİL, BARIŞ VE SEVGİ DİNİDİR. Hz. Muhammed de bazen savaşmak
zorunda kalmasına rağmen, İslâm’ı kılıç zoruyla yaymamış, gönüllere girerek
insanlığa tebliğ etmiştir. Kur'an'a göre, dinde zorlama yoktur. HZ.
PEYGAMBER, KOMUTANLARINA SAVAŞTAN ÖNCE DÜŞMANA BARIŞ TEKLİF ETMELERİNİ
EMRETMİŞTİR."[1]
Bir başka akademik kaynakta ise İslam'ın bu üstün özelliği şöyle tarif
edilmiştir:
"GÜVENİN KAYNAĞI OLAN BİR YARATICININ GÖNDERDİĞİ DİNİN, BARIŞI
BOZACAK ÖZELLİKLER TAŞIMASI MÜMKÜN DEĞİLDİR. Bu yüzden din adına barışı
bozmaya kalkışanlar, gerçekte onu doğru anlamamış olan kimselerdir. Nitekim
barış anlamına gelen “selam” kökünden türeyen İslam’ın şiddet ve terörün
kaynağı olamayacağını gösteren açık ayetlerden biri şöyledir: “Ey İnananlar!
Hep birden barışa (silme) girin, şeytana ayak uydurmayın, o sizin apaçık
düşmanınızdır”. (Bakara, 2/208). Bu bakımdan, İslam’ın esaslarını kabul
eden kimse, bir anlamda BARIŞIN, HUZUR VE GÜVENİN KAYNAĞI olacağına dair söz
vermiş demektir. Bununla birlikte günümüzdeki bazı din anlayışlarına
baktığımızda, İslam’ın bu açık hedefinin aksine bir yaklaşım sergilendiği,
şiddet ve terör faaliyetlerine Kur’an’ı dayanak yapma gayreti içerisine
girildiği gözlemlenmektedir. Hâlbuki Kur’an’da savaş hukuku ile ilgili ayetlere
bir göz attığımızda, savaşmanın barışı, inananların huzur ve güvenliğini
sağlamanın ötesinde bir amacının bulunmadığına tanık oluruz. Kur’an, açık
bir saldırganlık durumu ya da ciddi bir tehdit algısı söz konusu olmadığı
sürece gayri Müslimlere adaletle davranmakta, onlarla iyi geçinmekte ve
beraberce barış ve güven içerisinde yaşamakta hiçbir sakınca görmez. Aksine
bu durumun adil bir tutum olduğunu açıkça belirtir."[2]
Bu açıklamalar son derece doğrudur. İslam, tüm diğer semavi dinler
gibi BARIŞ için yeryüzüne tebliğ edilmiştir. Dolayısıyla, İslam dininin
temsilcisi olan Müslümanlar da tüm dünyada barışı tesis etme misyonunu
üstlenmeli ve bu uğurda ellerinden geleni yapmalıdırlar. Çünkü
Müslümanların tüm dünyaya İslam'ın güzelliğini getirmek ve buna ortam
hazırlamak gibi önemli bir misyonu vardır.
İşte bu nedenle Müslümanların, şu an dünyada meydana gelen çatışmalara
hep UZLAŞTIRICI, DİNDİRİCİ, BARIŞI TESİS EDİCİ olarak müdahil olmaları
gerekir. Savaş, kimi zaman bir tarafın haksızken hak iddia etmesi üzerine
çıkabilir. Kimi zaman bir ülke liderinin diktatörlüğünün sonucu olabilir. Bazen
taraflardan birisi, savaş hukukuna aykırı şekilde aşırı güç kullanmış olabilir.
Haksızca saldırılar söz konusu olabilir. Ancak böyle durumda bile Müslümanın
yapması gereken şey, tarafgirlik yapmak değil, ÇÖZÜM BULMAKTIR.
Haksız olan tarafı suçlamak, bu duruma karşı öfkeli topluluklarla
birlikte hareket etmek elbette en kolay yoldur. Ancak Müslüman, eğer barış
sağlayacaksa, tüm bu faktörleri göz ardı edecek ve sakinleştirici,
uzlaştırıcı ve ortak yola yöneltici bir üslup bulmayı öncelikli görecektir.
Bu olmadığında, bir tarafı kollayıp bir tarafa tehditler yağdırıldığında, artık
barışı sağlamanın hiçbir yolu kalmamış olacaktır.
Şu anda gerçekleşen İsrail-Gazze çatışmaları, konu hakkında
açıklamalar yapan Müslüman ülke liderlerinin, özellikle de Türkiye'nin çok
dikkatli bir üslup kullanmasını gerektirmektedir. Bir kısım Ortodoks
Müslümanlar, saldırıya uğrayan Müslümanları kendilerince koruma içgüdüsüyle
karşı tarafa lanetler yağdırsa da, "İsrail'i yok edeceğiz",
"bunların karşılığını vereceğiz", "size orayı cehennem
edeceğiz" tarzında yüksek cümleler kursalar da, gerçekte kendileri Filistin
adına slogan atmak dışında hiçbir şey yapmadıkları gibi, nefret ve tehdit
söylemleriyle barış yollarını tıkamaktadırlar. Söz konusu kişiler, azınlığı
temsil ediyor olsalar da, ülkemizde sesleri hayli sık çıkmaktadır.
DEVLET İSE, BÖYLE BİR ZİHNİYETLE YÖNETİLEMEZ. Gelenekçi
Ortodoks Müslümanlar şiddete şiddetle yürüyor ve devletten de bunu bekliyor
olabilirler; ancak devletin bunu yapma gibi bir lüksü yoktur. Hele ki,
Türkiye gibi Müslüman olan ve tüm dünyadaki Müslümanların koruyuculuğunu
üstlenmiş bulunan bir ülke, dünyanın herhangi bir yerindeki herhangi bir
çatışma karşısında ASLA TARAFGİR OLAMAZ. Söz konusu halk, kendi mahallelerinde,
yüksek sesle hamasi nutuklar atıyor ve devlet yetkililerinden de bunu bekliyor
olabilir; ancak devlet, dış politikasında bu hamasi nutukları esas alamaz.
Bunu en başta İslam'ın gereği olarak yapamaz. Çünkü MÜSLÜMAN TÜRKİYE,
DÜNYADAKİ HER SAVAŞI DURDURMAK, HER KÜSKÜNÜ BARIŞTIRMAK, ÇATIŞAN HER ÜLKEYİ EL
SIKIŞTIRMAK ZORUNDADIR.
Söz konusu hamasi nutukların, faydasız bir gövde gösterisinden öte bir
anlamı da yoktur. Gelenekçi Ortodoks Müslümanlar, "İsrail'i yok
edeceğiz" nutukları atarken, Gazze'de ölen çocukların sayısı 5000
olmuştur. İsrail'in askeri gücü, dünyada İsrail'i desteleyen ülkelerin nükleer
gücü malumdur. Dolayısıyla, askeri güçle karşılık verme tehditleri, yok edeceğiz
yaygaraları sadece ucuz kahramanlıktır. Filistinlilerin ölmesini önlemek
adına hiçbir işe yaramadığı gibi, ATEŞE KÖRÜKLE GİTMEKTEN başka bir şey
değildir.
Türkiye gibi önemli bir Müslüman ülke, şayet bu slogan zihniyetine
bağımlı kalırsa, en üst düzey temsilciler tarafından benzer hamasi nutuklara
başvurulursa, "bizden beklenen bu" diye düşünerek gelenekçi Ortodoks
Müslümanların zihniyetine uyulursa, o zaman Ortadoğu ve dünyada barışı tesis
etme misyonundan VAZGEÇMİŞİZ demektir. Daha da önemlisi bu, MÜSLÜMANLARI
KORUMAK DEĞİL, KURAN'A AYKIRI DAVRANMAKTIR. Kuran'a aykırı davranıldıkça, barış
yerine savaş körüklendikçe, asıl zarar görenler hep Müslümanlar olmaktadır.
Gerçekten barış isteniyorsa, hem barış üslubu kullanılmalı hem de tüm
savaşları ortadan kaldıracak olan kurtarıcı Mehdi'nin gelişi için dua
edilmelidir. Sadece bu dua ile bile, savaşın o ağırlığı ortadan kalkacak, bir
ümit ışığı belirecektir. Mehdi inancı olan devletler, liderleri ve halkı, sadece
kurtarıcının gelişine dua edip, barışı sağlamak adına niyet edip bunu Allah'tan
istediklerinde, taraflar artık savaş için güç bulamayacaktır. Allah,
tüm inananlardan o duayı beklemekte ve asla kan akıtmayacak olan Mehdi'nin
izinden gidip barış elçisi olmalarını istemektedir. Mehdi her kim ise, öncesinde
-barış yanlısı olarak- gelişine zemin hazırlamak, zuhur ettiğinde ise ardından
gidip barışın koruyucusu olmak bize düşen görevdir.
Sonuç:
Müvekkilin
yukarıdaki basın duyurusunu Sayın Dairenizin dikkatine sunar, saygılarımızla
bilgilerinize arz ederiz.20.12.2023
Adnan Oktar
müdafi,
Av. Mert
Yetişir
[1] https://dergipark.org.tr/tr/pub/cuilah/issue/4171/55049#:~:text=%C4%B0sl%C3%A2m%20bar%C4%B1%C5%9F%20dinidir.,dine%20inanan%20kimselere%20M%C3%9CSL%C3%9CMAN%20denilmi%C5%9Ftir.
[2] https://dergipark.org.tr/tr/pub/intjscs/issue/8670/108319