YARGITAY (İLGİLİ) CEZA DAİRESİ’NE
Gönderilmek Üzere,
İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. CEZA
DAİRESİ’NE
DOSYA NO : 2023/310 E., 2023/494 K.
SUNAN :
Adnan OKTAR
MÜDAFİ : Av. Mert YETİŞİR
KONU : Müvekkil Adnan Oktar'ın kendinden
olmayanları adeta yok etme güdüsüyle hareket etmekte olan, bir kısım komünist
kökenli gazetecilerin savundukları zulüm sisteminin korkunçluğunu anlattığı ve
bu sistemi bize de uygulamakta olduklarını tarif ettiği dilekçesinin sunumudur.
AÇIKLAMALAR:
Müvekkil Adnan
Oktar, vahşi komünist zihniyete sahip bir kısım gazetecilerin, insanların
hapsedilerek adeta ölüme terk edilmeleri stratejisine alkış tuttuklarını, bunun
ülkemiz için dehşetli bir sorun olduğunu, bu konuda huzurdaki dava sanıklarını
da yok etme politikasının istikrarlı şekilde devam ettirildiğini beyan
etmiştir. Müvekkilin söz konusu açıklamaları aşağıda takdirinize sunulmaktadır:
Bir Kısım
Komünist Tetikçilerin Kendilerinden Olmayanları Cezaevinde Ölüme Terk Etme
Stratejileri
Marksizm, temelinde, anarşiyi, öldürmeyi, baskın ve saldırıyı
esas alan bir felsefedir. Bir kısım günümüz komünistleri bu fikirde olmasalar da,
Marksist görüşün vahşet ve anarşi stratejisini eleştirseler de, genel olarak
barışçı ve demokrat bir politika izleseler de, bu durum Marksist felsefenin vahşet
üzerine kurulu olduğu gerçeğini değiştirmemektedir. Günümüzde barışçıl
komünistler ve solcular çoğunlukta olsa da, Marksist felsefenin bu dehşetli
stratejisini kendisine görev bilen bir kısım komünistlerin varlığı da
dikkatlerden kaçmamaktadır. Bu kişiler, bir kısım basını temsil etmektedirler
ve kimisi ideolojik olarak kimisi de maddi menfaat karşılığında, çeşitli
felaket senaryolarının tetikçiliğini yapmaktadırlar.
Komünist lider Lenin, Marksizm'in terör ve anarşiyi esas alan bu
felsefesini, şöyle tarif edilmiş ve uygulanmıştır:
"...Bizim ilgilenmekte
olduğumuz olgu, silahlı mücadeledir; bu mücadele, bireyler ve küçük
gruplar tarafından yürütülmektedir... Silahlı mücadele, birbirlerinden kesinkes
olarak ayrılması gereken, farklı iki amaca yöneliktir; önce, bu mücadele kişilere, liderlere ve ordu ve polisteki görevlilere
SUİKAST yapmayı amaçlar, ikinci olarak hem hükümete ait, hem de özel kişilere
ait para kaynaklarına el koyar."[1]
Polisleri, askerleri, devlet memurlarını ÖLDÜRMEK, devlet
kurumlarında YANGINLAR ÇIKARTMAK... Devletin hazinelerinden paraları almak... Devrimci
komünist güçler yenilmez silahlı bir
güç olarak ortaya çıkmalı, İNSANLARI ÖLDÜREREK, BOMBALAYARAK, BİNALARI
HAVAYA UÇURARAK KORKU YAYMAK ve bu şekilde toplumun üzerinde
komünist diktatörlüğünü teşkil etmek iktidara ulaşmamızın önemli
unsurlarındandır.[2]
1906 yılında, Proletari dergisinde yayınlanan “Moskova Ayaklanmasından
Dersler” isimli makalesinde Lenin şunları belirtmektedir:
"Eğer önümüzdeki devrim hareketinin acil olarak KORKUNÇ, KANLI
BİR İMHA gerektirdiğini kitlelerden saklarsak hem kendimizi hem de halkı
kandırmış oluruz."
"Kitlelerin sloganı savunma değil saldırı, görevleri düşmanın
ACIMASIZ OLARAK ORTADAN KALDIRILMASI olmalıdır. "
"Büyük bir kitle mücadelesi yaklaşmaktadır. Bu SİLAHLI BİR
AYAKLANMA olacaktır, olabildiğince de eş zamanlı. Bu kitleler silahlı, KANLI
VE KORKUNÇ BİR MÜCADELEYE girdiklerinin bilincinde olmalıdırlar. Yaygın
olarak ÖLÜME AŞİNALIK kazanılması zaferi kesinleştirecektir."
"... Sosyal demokrasi bu KİTLE TERÖRÜNÜ tanımalı ve kendi
yöntemlerine dahil etmelidir. Kitle terörünü organize etmeli, kontrol altında
tutmalı ve terörü, işçi sınıfı hareketi ve genel devrim mücadelesinin çıkar ve
koşullarından daha önemli saymalıdır."[3]
1 Eylül 1918'de yayınlanan Bolşevik Krasnaya gazetesinde yer alan şu
satırlar da Lenin önderliğindeki komünist vahşet ruhunu çok açık bir dille
ortaya koymaktadır:
"Kalplerimizi... özgürlük için mücadele eden kana susamış
savaşçılara çevireceğiz. Kalplerimizi ZALİMLEŞTİRECEĞİZ; sert ve yerinden
oynamaz hale gelecekler ki içine hiçbir şekilde MERHAMET GİRMEYECEK, düşmanın
KAN DENİZİNDE YÜZDÜĞÜNÜ gördüğünde kılı kıpırdamayacak... Hiçbir MERHAMET
HİSSETMEDEN, HİÇ KAÇINMADAN, DÜŞMANLARIMIZI YÜZER YÜZER ÖLDÜRECEĞİZ. Bırakın
kendi kanlarında boğulsunlar. Lenin ve Uritsky, Zinovief ve Volodarski’nin
kanı için burjuvanın kanları seller gibi aksın- daha çok kan, mümkün olduğu kadar
çok kan…"
Lenin, Marks'ın ortaya attığı şiddet ve terör fikrini
ilk, açık ve acımasız olarak hayata geçiren lider olmuştur. Onu Stalin, Mao,
Pol Pot, Che gibi terör ve acımasızlığı devlet politikası haline getirmiş olan
liderler takip etmiştir.
Harvard Üniversitesi'nden tarihçi James Reeve Pusey, China and Charles
Darwin (Çin ve Charles Darwin) adlı kitabında "Mao'nun fikirlerinin,
Darwinist ironi ve çelişkilerin güçlü bir karması olduğunu"[4]
belirtmekte ve şöyle yazmaktadır:
"Mao Tse-tung, 1964 yılında 'bütün aşağılık hayvanlar
yok edilecektir' diye tehdit savurmuştu. Bununla, düşmanlarını insanlıktan
çıkarıyordu, bu kısmen Çin geleneğindeki abartıya, kısmen de Sosyal
Darwinist "realizm"e dayanıyordu. Aynen anarşistler gibi, devrime
tepki duyanları evrimsel başarısızlıklar olarak görüyor ve soylarının
tükenmesini hak ettiklerini düşünüyordu. Halkın düşmanları insan değildi ve
insan olarak muamele görmeyi hak etmiyorlardı."[5]
Jon Lee Anderson'un kitabından alıntılanmış Ernesto "Che"
Guevara'nın aşağıdaki sözleri de komünist vahşet ruhunun yansıtması bakımından
anlamlıdır:
“İnsanları idam mangasına göndermek için hukukî delil GEREKSİZDİR.
Bu prosedürler modası geçmiş burjuvazi detaylarıdır."
"Bir adamı İDAM ETMEK İÇİN KANITA İHTİYACIM YOK. Sadece onu
idam etmenin gerekli olduğuna dair kanıta ihtiyacım var."
"Milyonlarca atom bombası kurbanına mal olsa bile kurtuluş
ve devrim yolunda ilerlemeliyiz."
"Birçok insanı tamamen suçlu olup olmadığını bilmeden idam
mangalarında infaz ettik. Çünkü devrim soruşturma yürütmek için
duramazdı."
"...Mücadelenin bir unsuru olarak nefret, düşmanın
nefreti, bizi, insanın doğal sınırlarını aşan ve onun ötesine geçecek;
insanı etkin, şiddetli, seçici ve soğuk bir ölüm makinasına dönüştürmeye
zorlayacaktır. Bizim askerlerimiz böyle olmak zorundadır."
"Barut ve kanın keskin kokusunun zevkini aldığımda burun
deliklerim genişliyor. İtiraf etmek isterim ki Baba, şu anda öldürmeyi
gerçekten sevdiğimi keşfettim."
Komünist felsefenin acımasızlık ve yok etme stratejisi, bu felsefenin
başlangıç aşamalarından itibaren temel unsurlarındandır. Günümüzde bir kısım
solcuların ve komünist ideolojiyi benimseyen kişilerin, şiddet fikrinden
uzaklaşmış olması elbette sevindiricidir. Ancak ideolojik anlamda şiddeti
savunan Marksist bakış açısına sahip bir kısım komünistlerin ülkemizde bazı
kilit noktalarda görevde olması oldukça tedirgin edicidir.
Bu zihniyetteki kişilerin bir kısım basında boy gösterdiği
bilinmektedir. Bu kişiler zaten fikirlerini ve yaklaşımlarını
saklamamaktadırlar ve özellikle zengin, neşeli, hayat dolu kişilerin
tutuklanmaları ve hapsedilerek ölüme terk edilmeleri için etkin rol
oynamaktadırlar. Adeta yok edilmesini istedikleri kişiler aleyhine
yaptıkları propaganda çalışmaları, dile getirdikleri inanılmaz iftira
suçlamalar, toplum içinde bir algı oluşturmak ve toplumun genelinin bu
nefrete ortak olmasını sağlamak içindir. Bu kişiler, basında kilit yerlerde
kendilerini gösterdiklerinden ve özellikle derin devlet tarafından
kullanıldıklarından, hatırı sayılır bir çevreye de hitap edebilmektedirler.
Bu nedenledir ki, söz konusu kişilerin kinleri ve öfkeleri bir anda
her yandan ülkeyi kaplar hale gelmektedir. Bugün sevilen ve takdir gören
bir kişi, söz konusu güruhun propagandası sonucunda herkesin lanetlediği,
tutuklatmak istediği, yerden yere vurduğu insanlar haline gelebilmektedir.
Söz konusu kişilerin ideolojisi acımasız bir şekilde elimine etmek
üzerine kurulu olduğundan, yaydıkları iftiraların, söyledikleri yalanların,
yaptıkları yaygaraların şiddet, öfke ve kin gibi sonuçlar vermesi, onlar için sevindiricidir.
Bunun hesabı da sorulmamaktadır.
Örneğin bu kişiler, haksız ve hukuksuz şekilde bizlere 45 DEFA
MÜEBBET HAPİS CEZASI verilmesini alkışlayarak, aslında ölüm cezası
verilse ne kadar mutlu olacaklarını da hissettirmektedirler. Çünkü 45 defa
müebbet hapis cezasının anlamı; "idam edemiyorum, öldüremiyorum, ölüme
mahkum etmeye çalışıyorum, bunu bile isteye ve zevk alarak yapıyorum ve bunun
için de defalarca müebbet ile rahatlamaya çalışıyorum" demektir. Bu, bir
kısım komünist Marksist zihniyetli kişilerin tam olarak zihniyetini
yansıtmaktadır.
Bu zihniyetler HAPSETME CİNNETİ içindedirler. Tıpkı Mao gibi, ne
kadar çok kişi hapse girerse o kadar mutlu olurlar. Tutuklanan kişinin asla
tahliye olmasını istemezler. Tahliye ihtimali söz konusu olduğunda hemen yeni
yalanlar, yeni iftiralar ve yeni tehditlerle süreci durdurmaya çalışırlar. Kamuoyunu
kendi kinlerine ortak ederler.
Kişilere verilen cezaları da bir türlü yeterli bulmazlar. Suçlu
olsun olmasın, her ceza en üst hadden verilmelidir. Biraz bile az olsa
razı olmazlar.
Açıkça, hedefledikleri kişilerin YOK OLMASINI isterler. Aslında
amaçları, Lenin'inkinden, Mao'nunkinden, Che'ninkinden farksızdır;
sadece aynı yöntemleri izleyemezler. Bu nedenle de hapishaneyi, bir yok etme
aracı olarak kullanırlar.
İlginç olan, bir kısım SAĞCILARIN bu politikaya aynı şekilde destek
çıkmaları, bu ACIMASIZ İDAM MANGASINA ORTAK OLMALARIDIR. Normal şartlarda
ideoloji ve inanç bakımından iki uç kesimi temsil eden bir kısım sağcılar ve
solcular, söz konusu ortak bir hedefse, ezilmesi gereken zengin, güçlü,
mutlu kişiler varsa, ilginç bir şekilde el ele verirler. Buna körü körüne
destekçi çıkmış bir kısım sağcılar, burada nasıl bir oyun döndüğünü, idam
mangasının ne amaçla görevlendirildiğini, yok etme stratejisinin ne amaçla
uygulandığının farkında dahi değillerdir. Buna rağmen idama eşlik eder; yandaş
olurlar.
Yıllardır Allah rızası için sayısız hayırlı iş, Darwinizm'in
geçersizliği ve devletin bekası adına kıymetli çalışmalar yapmış böyle bir
topluluğa karşı, söz konusu sağcıların, vahşet yanlısı komünist basın
tetikçileri ile el ele vermesi ciddi anlamda akıl tutulmasıdır. Normal
şartlarda ikinci aşamada kendilerine karşı aynı idam yöntemlerini kullanacak
olan bu kişilerle yandaş olup Müslümanlara karşı mücadele vermek,
onların hapiste ölüme terk edilmeleri beklentisine destek çıkmak, Allah'ın
Katında vebali olacak büyük bir hatadır. Söz konusu sağcılar, temsil
ettiğimiz yaşam biçimine olan öfkelerinden, KENDİ DİNLERİNE VE İNANÇLARINA
ÖFKE DUYAN KİŞİLERLE iş birliği içine girmekten şaşırtıcı şekilde
çekinmemektedirler. Şu an farkına varamasalar da, bu yaptıkları, özellikle Müslümanların
ezilmesi adına çabalar yürüten bu kişilerin işlerini kolaylaştırmakta, onların
önünü açmaktadır.
Gitgide genişleyen bu zulüm sisteminin önüne geçmek ise devletin
elindedir. Bir kısım derin güçlerin kontrolünde yapılan bu yok etme
stratejisinin acilen durdurulması ve bu tehlikeli oyunun önüne geçilmesi
gerekmektedir. Aksi takdirde, toplum içinde bizler dahil pek çok insanın yok
edilme fermanı bu kişiler tarafından imzalanmış ve toplum da buna ortak edilmiş
olacaktır.
Sonuç:
Müvekkil Adnan
Oktar'ın görüşlerini Sayın Dairenize sunar, saygılarımızla bilgilerinize arz
ederiz.19.12.2023
Adnan Oktar
müdafi,
Av Mert
Yetişir
[1] Proletari Dergisi, "Gerilla Savaşı", Vladimir İlyiç Lenin,
30 Eylül 1906
[2] "Teorik ve Pratik Terör Hakkında", Vladimir İlyiç Lenin,
Homizuri G.P., Moskova 2005
[3] Proletari
Dergisi, "Gerilla Savaşı", Vladimir İlyiç Lenin, Nr. 5, 30 Eylül 1906
[4] James
Reeve Pusey, China and Charles Darwin, s. 456
[5] James
Reeve Pusey, China and Charles Darwin, s. 455