YARGITAY (İLGİLİ) CEZA DAİRESİ’NE

Gönderilmek Üzere,

İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. CEZA DAİRESİ’NE

DOSYA NO              : 2023/310 E., 2023/494 K.

SUNAN                     : Adnan OKTAR

MÜDAFİ                   : Av. Mert YETİŞİR

KONU                        : Bağnaz zihniyetin tahribatına karşı müvekkil Adnan Oktar'ın sürdürdüğü fikri mücadele kapsamında müvekkil, kadınların Kuran'a göre üstün olduklarını her vesile ile anlatmış bulunmaktadır. Buna dair açıklamaların yer aldığı dilekçemizin sunumu ile müvekkil hakkındaki eziyet iddialarının geçersizliğini Sayın Dairenize sunuyoruz.

 

AÇIKLAMALAR:

Müvekkil Adnan Oktar, Kuran ayetleri ışığında bağnaz zihniyete karşı etkili bir ilmi mücadele başlatmış ve din adına dehşet, sevgisizlik ve iftira yayan güruhların tahribatını ortadan kaldırmaya çalışmış, bu konuda da son derece başarılı olmuştur. Özellikle kadınların 2. Sınıf vatandaş olarak gösterilmesi, ezilip hor görülmesi, aşağılanması ve bir meta olarak kabul edilmesi, bunun sonucunda da özellikle kadınlara öfkeli toplumlar gelişmesi konusunun tehlikesine dikkat çekmiş ve özellikle Kuran ve din adına yalan söyleyenlerin bu konudaki zihniyetine ilmi olarak büyük bir darbe vurmuştur.

Daha önce "İslam'da kadının dövülmesi" iftirasına karşı müvekkilin açıklamalarını sunduğumuz dilekçemizde de görüldüğü üzere, müvekkil, çok geniş ve çoğunlukla tehlikeli bir çevreyi tamamen karşısına alarak kadınlara yönelik bu ithamların geçersizliğini kapsamlı olarak açıklamış ve bu nedenle de söz konusu çevrelerden tehditler almıştır.

Müvekkil, "Karanlık Tehlike: Bağnazlık" kitabında, kadınlarla ilgili özel bir bölüme yer vermiş ve bu bölümde, bağnaz çevrelerin iddialarının aksine, kadının üstün tutulduğunun delillerini vermiştir. Kadının üstünlüğünü Kuran'dan delillerle izah eden, bu konuda söz konusu çevrelerin tepkisini çekmekten asla çekinmeyen ve hatta bu çevrelerden bazılarının tehditlerine maruz kalan müvekkilin, "kadına eziyet", "hürriyeti tahdit" gibi suçlamalarla karşı karşıya kalması, iddiaların geçersizliğini anlamak için yeterlidir. Söz konusu iddiaların delillerle desteklenmediği, huzurdaki davada adı geçen müştekilerin büyük bölümünün Emniyete çağırılarak veya operasyon sırasında gözaltına alınarak "ya şikayetçi olursun ya da şüpheli" koşuluyla baş başa bırakıldıkları ve üzerlerindeki baskı neticesinde şikayetçi oldukları dikkate alındığında, iddianın sadece iddianamedeki suçlamaları güçlendirmek amacıyla özellikle uydurulduğu açıktır.

Burada, söz konusu baskıya dayanamayan oldukça az sayıda şikayetçi kadın olduğunu, 200'e yakın kadının tüm iddiaları yalanlayıp, bulundukları ortamda sadece sevgi ve saygı gördüklerini sözlü ve yazılı beyan ettiklerini de göz ardı etmemek gerekmektedir.

Müvekkilin bu yöndeki görüşlerini içeren "Karanlık Tehlike: Bağnazlık" kitabındaki bazı bölümleri Sayın Dairenizin dikkatine sunuyoruz:

2 Kadın = 1 Erkek Yanılgısı

Bir kısım kişiler tarafından İslam'a karşı delil gibi kullanılan ve yanlış bilinen konulardan biri de "Kadının erkeğe göre yarım hakkı olduğu" iddiasıdır. İslam karşıtı bir kısım kişiler, "Bir erkeğin şahitliği ve hakkı iki kadına eşittir" yorumunu ortaya atmışlardır. Bağnazlar da bu yanlış yorumu fırsat bilerek hemen uygulamaya geçirmiş ve kadına "yarım" damgası vurmuşlardır. Oysa İslam karşıtları da söz konusu bağnazlar da pek çok konuda olduğu gibi bu konuda da ciddi bir yanılgı içindedirler.

ALLAH KURAN'DA, KADIN İLE ERKEĞİN ŞAHİTLİĞİNİ BİR TUTAR. Kuran'ın hiçbir yerinde "bir erkeğin şahitliği iki kadına eşittir" diye bir ifade yoktur. Örneğin, zinanın tespitinde 4 şahit gerekir ve Kuran'da bu şahitler 4 kadın veya 2 erkek, 4 erkek veya 8 kadın gibi ifadeler kullanılmadan 4 şahit diye belirtilir. Yani kadın veya erkek herhangi 4 şahit tanık olarak yeterlidir, KADIN-ERKEK AYRIMI YOKTUR.

Şahitliklerin çeliştiği durumlarda ise her konuda olduğu gibi yine Kuran'da kadın üstün tutulmuş ve onun sözüne güvenilmiştir. Örneğin, kadınlara yapılan zina suçlamasında, kadınla kocasının şahitliklerinin birbirleriyle çeliştiği bir durumda kadının şahitliği daha önde tutulur. Öyle ki kadın, kendi şahitliğine uygun olarak masum kabul edilir. Konuyla ilgili ayetler şu şekildedir:

Kendi eşlerine (zina suçu) atan ve kendileri dışında şahidleri bulunmayanlar ise, onlardan da her birinin şahidliği, Allah adına dört (kere yemin) ile kendisinin hiç şüphesiz doğru söyleyenlerden olduğuna şahidlik etmektir.

Beşinci (yemini) ise, eğer yalan söyleyenlerdense, Allah'ın lanetinin muhakkak kendi üzerinde olması(nı kabul etmesi)dir.

Onun (kadının) da dört kere Allah adına (yeminle) onun (kocasının) hiç şüphesiz YALAN SÖYLEYENLERDEN OLDUĞUNA ŞAHİDLİK ETMESİ KENDİSİNDEN CEZAYI UZAKLAŞTIRIR. (Nur Suresi, 6-8)

Kadının Kuran'da şahitlik bakımından erkekten üstün tutulduğu, oldukça az bilinen, çok önemli bir gerçektir. Bu durum, Kuran'ın kadına bakışını anlatır. Fakat İslam karşıtları ve bağnazların bildikleri bundan çok farklıdır. Kadının şahitliği ve miras hukuku konusunda kadını yarım gören bağnazların kendilerince delil kullandıkları ayetleri inceleyerek bu hükümlerin gerçek anlamlarını görelim:

Kadın ve Vadeli Borçlanmada Şahitlik

Kadının şahitliği meselesinde Kuran'da tek istisnai konu vadeli borçlanma konusudur. Buradaki istisnai durumu anlamak için borçlanma konusunun tarif edildiği Bakara Suresi 282. ayeti inceleyelim:

Ey iman edenler, belirli bir süre için borçlandığınız zaman onu yazınız. Aranızdan bir katip doğru olarak yazsın, katip Allah'ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan kaçınmasın, yazsın. Üzerinde hak olan (borçlu) da yazdırsın ve Rabbi olan Allah'tan sakınsın, ondan hiçbir şeyi eksiltmesin. Eğer üzerinde hak olan (borçlu), düşük akıllı ya da za'f sahibi veya kendisi yazmaya güç yetiremeyecekse, velisi dosdoğru yazdırsın. Erkeklerinizden de iki şahid tutun; eğer iki erkek yoksa, şahidlerden rıza göstereceğiniz bir erkek ve biri şaşırdığında öbürü ona hatırlatacak iki kadın (da olur). ŞAHİDLER ÇAĞIRILDIKLARI ZAMAN KAÇINMASINLAR. Onu (borcu) az olsun, çok olsun, süresiyle birlikte yazmaya üşenmeyin. Bu, Allah Katında en adil, şahitlik için en sağlam, ŞÜPHELENMEMENİZ İÇİN DE EN YAKIN olandır. Ancak aranızda devredip durduğunuz ve peşin olarak yaptığınız ticaret başka, bunu yazmamanızda sizin için bir sakınca yoktur. Alış-veriş ettiğinizde de şahid tutun. YAZANA DA, ŞAHİDE DE ZARAR VERİLMESİN. (Aksini) Yaparsanız, o, kendiniz için fısk (zulüm ve günah)tır. Allah'tan sakının. Allah size öğretiyor. Allah her şeyi bilendir. (Bakara Suresi, 282)

Borçlanma hükmünün tarif edildiği bu ayette, "Borçların yazılması ve yazıcı ile şahitlerin bu görevden kaçmamaları" söylenir. Ayrıca ayetin sonunda "yazıcıya ve şahitlere zarar verilmemesi gerektiği" geçer. Görüldüğü gibi maddi menfaatlerin söz konusu olduğu bir konuda şahitlik, insanların kaçındığı, dahil olmak istemedikleri bir sorumluluktur.

Allah ise bu kaçınılan görevi tümüyle erkeklere yükleyip, borçlanma sırasında "iki erkek şahit bulunmasını" ister. Dikkat edilirse ayette, "iki erkek veya dört kadın şahit bulun" ifadesi geçmez, doğrudan "iki erkek şahit bulunması" istenir. Riskli, külfetli ve kaçınılan bu sorumluluk doğrudan erkeklere yüklenmiştir. Böylece baskılara karşı daha hassas olan kadın, bu kaçınılan vazifeden korunur.

Ayetin hükmüne göre, ancak ve ancak iki erkek bulunamaz ve bir erkek bulunursa, o zaman "bir erkek ve iki kadın bulunması" şartı vardır. Böylelikle borçlanma gibi maddi çıkarların söz konusu olduğu durum karşısında kadın yalnız bırakılmamış olur. Olumsuz bir durumun ortaya çıkması ihtimalinde bir erkekle bir kadının karşı karşıya kalması en baştan önlenip KADIN KORUNUR.

Örneğin, ortaya borcun miktarı veya ödeme şekli konusunda bir yanlış anlama çıktığını düşünelim. İki şahidin farklı şahitliği durumunda kadın, erkekle karşı karşıya kalacak ve iki taraftan birinin yalancı olduğunun kesin olduğu bu ortamda yoğun stres ve baskı altında kalacaktır. Allah, tüm dış baskılara karşı Kuran'da koruma altına aldığı kadının böyle bir duruma maruz kalmasını önlemiştir. Kadının yanında ona destek olacak ikinci bir şahit buradaki baskıyı ortadan kaldırır. Bir erkek ve iki kadının şahit olduğu durumda, şahit sayısı üçe çıkınca sorumlululuk dağılacağı için şahitlikteki stres azalacak ve baskı yapmak isteyen art niyetli kimselerin bu sefer iki kişiden birini değil, üç kişiden ikisini kandırmaları gerektiği için işleri zorlaşacaktır.

Çok iyi bilinmektedir ki, parayla ilgili yükümlülükler, özellikle günümüz toplumlarında bir insanın diğerine kolaylıkla iftira atabileceği, karşı tarafı umarsızca suçlayabileceği, zan altında bırakabileceği oldukça riskli konulardır. Dolayısıyla, burada kadını korumak için alınmış tedbir, pek çok açıdan kadın için güvencedir. Bazı insanlara göre kadınları kendilerince güçsüz görüp iftira yöneltmek kolaydır. Paranın devreye girdiği bu tip durumlar da, söz konusu kimselerin kadına suç ve iftira atmak için kullanacağı muhtemel ortamlardan biridir. Fakat iki kadının birden borçlanmaya şahit tutulması, bu iftira riskini ortadan kaldırmaktadır.

Bu, aynı zamanda kadın için psikolojik anlamda da bir rahatlama sağlar. Borç şahitliğinde borç miktarı, alacak-verecek gibi detayların unutulması oldukça riskli olabilir. Özellikle Müslümanlar, adil şahitlikte bulunmakla sorumlu tutulduklarından, borç hakkındaki detayların tümünü tam anlamıyla bilmek ve unutmamakla sorumludurlar. İşte burada, kadının alacağı bu sorumluluk ikiye bölünmüş olmaktadır. Kadın, hafızası güçlü olsa ve unutmamak için gerekli tedbirleri almış olsa da –ki, bu konuda kadınlar erkeklerden her zaman daha titiz ve tedbirlidirler- bir başkasının da varlığı onu psikolojik yükümlülükten kurtarmış olur.

Bu psikolojik yükümlülük ve unutma ihtimali erkek için de geçerlidir elbette. Fakat Kuran'da psikolojik ve maddi anlamda korunan ve itina edilen taraf daima kadınlardır.

Rabbimiz, kadınları, özellikle detaylara önem veren, küçük yükümlülükleri dahi ciddiye alarak üstlenen, titiz ve sorumluluk sahibi varlıklar olarak yaratmıştır. Dolayısıyla, özellikle maddi bir borçlanma esnasında kadının üzerinde hissettiği yük, yaratılışı gereği çok daha büyük olur. İşte bu yükü azaltmak, onu korumak ve psikolojik baskı altına girmesini önlemek için Yüce Allah, böyle rahatlatıcı bir tedbir yaratmıştır. Bu yine, Rabbimiz'in kadına verdiği üstün değerin bir tezahürüdür.

Şu unutulmamalıdır ki, Kuran'da DEVLET BAŞKANI olarak bir kadın –Sebe Melikesi- örnek verilmekte ve Sebe Melikesi'nin kararları alan güçlü bir kişi olduğu vurgulanmaktadır. Bunun anlamı Kuran'a göre kadınların devlet yöneticisi olabilecek kadar akıllı ve güçlü bir kişiliğe sahip olduklarıdır. Dolayısıyla, borçlanma konusunda kadınları açıkça koruyan söz konusu ayeti "kadınların eksik akıllı oldukları" şeklinde yorumlayan kişiler, Kuran'daki hükmü göz ardı ederek, kendi istedikleri yorumu yapmaktadırlar. Bizim ise ölçümüz sadece Kuran'dır.

Kadınların Mirastaki Hakkı

Miras hukukunda kadının erkeğin yarısı kadar pay alması konusu da genellikle pek çok kişinin yanlış değerlendirdiği bir konudur. Kuran'ın ruhunu, İslam'ın temel esaslarını ve Rabbimiz'in kadınlara karşı koruyuculuğunu, şefkatini kavrayamayan bir kısım kişiler, mirasın paylaşımını tarif eden ayeti Kuran'ın bütünü ile değil tek başına değerlendirerek kendi iddialarına delil kılmaya kalkarlar. Oysa miras hukuku, yine, Kuran'da kadının nasıl korunduğunun bir diğer göstergesidir.

Kuran'da kadının mirastaki payıyla ilgili ayetler şu şekildedir:

Anne ve baba ile akrabaların bıraktıklarından erkekler için bir pay vardır; anne ve baba ile akrabanın bıraktıklarından kadınlar için de bir pay vardır. Bunun azından ve çoğundan farz kılınmış bir pay vardır. (Nisa Suresi, 7)

Çocuklarınız konusunda Allah, erkeğe iki dişinin hissesi kadar tavsiye eder. Eğer onlar ikiden çok kadın ise (ölünün) geride bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Kadın (veya kız) bir tek ise, bu durumda yarısı onundur. (Ölenin) Bir çocuğu varsa, geriye bıraktığından anne ve babadan her biri için altıda bir, çocuğu olmayıp da anne ve baba ona mirasçı ise, bu durumda annesi için üçte bir vardır. Onun kardeşleri varsa o zaman annesi için altıda bir'dir. (Ancak bu hükümler, ölenin) Ettiği vasiyet veya (varsa) borcun düşülmesinden sonradır. Babalarınız, oğullarınız, siz onların hangilerinin yarar bakımından size daha yakın olduğunu bilmezsiniz. (Bunlar) Allah'tan bir farzdır. Şüphesiz Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibi olandır. (Nisa Suresi, 11)

İslam'da miras, ilk ayette gördüğümüz gibi kadının da erkeğin de hakkıdır. İkinci ayette ise mirasın şekli tarif edilir ve buradaki tarife göre miras, kişilerin ihtiyaç ve sorumluluklarına göre bölünmüştür.

Kuran'ın geneline bakıldığında, anne, eş, kız çocuk veya kız kardeşin geçiminin kendisine ait olmayıp; oğul, koca, baba veya erkek kardeşin sorumluluğuna verildiğini görürüz. Bu kadının tüm yaşamı boyunca geçerli bir hükümdür. Yani oğul, koca, baba veya erkek kardeş, KORUMASI ALTINDAKİ KADINA HAYATININ SONUNA KADAR BAKMAKLA YÜKÜMLÜDÜR.

Örneğin evlenirken erkek kadına mehir verir. Mehir, Kuran'a göre kadının ailesine değil, doğrudan kadına verilir. Evlilik sonrasında ise kadının ve çocukların tüm maddi bakımı erkeğin üzerindedir. Boşanma durumunda da bu bakım ve maddi destek devam eder. Dolayısıyla KADINA YÜKLENMEYEN TÜM HARCAMALAR DAİMA ERKEĞİN ÜZERİNDEDİR.

Kadının maddi anlamda bakımının erkeğe yüklenmiş olmasının anlamı kadını kısıtlamak DEĞİLDİR. Bu, kadının muhtaç bir varlık olduğu anlamına da GELMEZ. Burada alınan tedbir, kadına verilen değerin simgesidir ve kadının hayatı boyunca herhangi bir şekilde mağdur olmasını engellemek içindir. Kadın istediği gibi yaşamakta, çalışmak veya çalışmamakta, para kazanmak veya kazanmamakta, iş kurmakta, şirket hatta devlet yönetmekte özgürdür. Bir erkeğin maddi anlamda daimi koruması altında olması, kadının sosyal hayatını kısıtlamak, özgürce yaşamasını engellemek veya onu eve kapatmak demek DEĞİLDİR. Bir erkeğin koruması altında olması o erkeğin kadın üzerinde bir söz hakkı olduğunun göstergesi de DEĞİLDİR. Kuran'ın hiçbir yerinde erkeğin kadına hükmedebileceğine dair bir izah GEÇMEMEKTEDİR. Erkeğe maddi sorumluluk yüklenmesi, KURAN'DA ÖZENLE KORUNAN KADININ HAYATI BOYUNCA MAĞDUR OLMAMASI İÇİNDİR.

Fakat Kuran'a göre kadının hiç kimseye karşı böyle bir sorumluluğu yoktur. Başkalarının geçimini sağlamakla mükellef olmadığı gibi, kendisini bile geçindirme gibi bir mecburiyeti yoktur. İstemezse çalışmaz, bu kadının üzerine bir yükümlülük değildir.

Ayrıca kadın, kendi mal varlığında istediği gibi tasarruf kullanma hakkına da sahiptir. Kadın zengin olsa da, ailenin harcamalarına katılma mecburiyeti yoktur. Çocukların maddi harcamalarını üstlenmek gibi bir mecburiyeti de yoktur. Kadın erkekten daha zengin olsa da, erkeğin maddi mesuliyeti devam eder.

Kadın mirastan aldığı payı dilerse işletebilir, dilerse kendisi için kullanabilir, dilerse saklayabilir. Fakat erkek miras hukukunda aldığı payı kadının geçimi ve bakımı için harcamak zorundadır. Hem eşi, hem çocukları, varsa kız kardeşinin geçimi, iyi ve rahat yaşaması erkeğin sorumluluğundadır. Tekrar hatırlatalım bu, kadının buna ihtiyacı olduğundan değil, kadının hayat boyu muhtemel mağduriyetinin önlenmesi içindir.

Şayet miras hukukunda kadın ile erkeğe eşit pay verilseydi, hisseleri aynı olduğu halde erkek ailenin geçimini sağladığı, kadının ise böyle bir mesuliyeti olmadığı için denge erkek aleyhinde bozulmuş olacaktı.

Ayette belirtilen önemli bir husus da; "(Ancak bu hükümler, ölenin) Ettiği vasiyet veya (varsa) borcun düşülmesinden sonradır" şeklinde belirtildiği gibi vasiyetin önceliğidir. Eğer ölen kişi vasiyet bırakmışsa öncelikle vasiyete göre hareket etmek gerekir. Bu vasiyette ölen kişi tüm mal varlığını kadına bırakmış, ailenin erkeklerine hiç pay vermemiş olabilir. Şu durumda ayetin hükmüne göre vasiyet geçerli olacak ve tüm miras kadına kalacaktır.

Allah'ın, erkeği kadının maddi sorumluluğunu almakla yükümlü kılmasının özel hikmetleri vardır. Eğer Allah dileseydi, erkeğe böyle bir sorumluluk yükletilmez ve kadın hiçbir maddi güvencesi olmaksızın kendisinin hatta çocuklarının geçimini kendisi sağlamakla sorumlu olabilirdi. Fakat bu, bir kadın için büyük bir yük, psikolojik bir baskı ve ağır bir sorumluluktur. Maddi anlamda böyle ağır bir yük Kuran'da hiçbir şekilde kadın üzerine YÜKLENMEMİŞTİR.

Adnan Oktar (Harun Yahya), Karanlık Tehlike: Bağnazlık, 8. Baskı: Temmuz 2017

Sonuç:

Müvekkil, kadının Kuran'daki üstünlüğüne dair bu izahlarını yıllardan beri hem kitaplarında hem makalelerinde hem de konuk olduğu canlı yayınlarda yapmaktadır. Müvekkil, özellikle kadınlara sahip çıkmasıyla, bağnaz zihniyetin kadını değersizleştirme politikasını ortadan kaldırmak için canı gönülden çaba göstermesiyle hep ön plandadır. Huzurdaki davanın iddianamesi ise, kadınları tıpkı bağnazların baktığı yönden ele almış, açıkça onları değersizleştirmiş ve adeta bir eşya yerine koymuş bir iddianamedir. Kumpas davalarının gereği olarak, hedefteki kişinin üstlendiği misyondan ve maddi gerçeklerden taban tabana zıt bir görünüm ve zihniyet oluşmuştur. Bu nedenle de müvekkile isnat edilen suçlar, müvekkilin ve çevresindeki insanların profili ile uyuşmamış, doğal olarak iddialar hakkında da hiçbir delil getirilememiştir.

Tüm bu hususları Sayın Dairenizin dikkatine sunar, saygılarımızla bilgilerinize arz ederiz.11.12.2023

Adnan Oktar müdafi,

Av. Mert Yetişir

  

Daha yeni Daha eski