Gitgide Yaygınlaşan Hapsetme Cinneti
Toplumsal Bir Belaya Dönüşebilir
Müvekkil Adnan
Oktar'ın, son günlerde toplum içinde yaygınlaşan "zulmü alkışlama" ve
"hapsetme cinneti"nin, toplumumuz için de devletin bütünlüğü için de
büyük bir bela olduğuna dair basın duyurusunu, aşağıda dikkatinize sunuyoruz:
Tüm toplumun kötülüklerden, korkulardan, öfkeden, nefretten, kin ve
intikamdan zevk alır hale getirilmesi, deccalin ahir zamandaki vaatlerindendir.
Bu nedenledir ki, ahir zamanın en şedit dönemlerinde, toplumlar içine öfke ve
nefret yaygınlaştırılacak ve insanlar kendi dostlarına, akrabalarına,
komşularına dahi acımayacak hale gelecektir.
Deccali sistem, tüm dünyada tahribatını son yıllarda çok kapsamlı
şekilde hissettirmektedir. Acı olan ise, bu tahribatın günümüzde ülkemizde
de hissedilir olmasıdır. Deccal, yöntemlerini, genellikle telkinle, çeşitli
manipülasyonlarla, basın ve görsel yayınlar yoluyla kolaylıkla telkin
ettiğinden ve kitleleri en olmayacak fikirlere bu şekilde alıştırabildiğinden, toplumlar
içinde bunu yaygınlaştırması da hiç zor olmamaktadır. Ülkemizde de yaygın
provokasyon yapan yayınlar, sosyal medya, TV programları, diziler yoluyla öğretilen
ve teşvik edilen bu acımasızlık, Türk toplumu gibi manevi hisleri ve
fedakarlık güdüleri güçlü bir toplumu dahi ablukası altına almış
görünmektedir.
Şu anda ülkemizde, verilen bu acımasız telkin nedeniyle insanları
hapsetme cinneti dehşet verici boyutlara ulaşmış durumdadır. İnsanlar, başka
insanları hapse attırmak için adeta yarışmakta, birkaç TV kanalının, hakkında
provokasyon yaptığı kişi, bir cinnet şeklinde karalamalara maruz kalmakta
ve bu insanların EN KÖTÜYÜ YAŞAMALARI, hatta bir nevi YOK OLMALARI istenmektedir.
Geçmişte darağaçlarına asılan insanları meydanlarda seyreden ve buna alkış
tutan topluluklar gibi, toplumun bir kısmı da galeyana kapılmış şekilde hapsedilenleri
alkışlamaya, yenilerini hapsettirmeye karşı doyumsuz bir özlem duyar hale
gelmiştir. Hapsedilmesini istedikleri insanların kim olduğunu dahi
bilmemekte, bu insanları hiç tanımamakta, gerçekten suçlu olup olmadıklarına
dair hiçbir bilgiye sahip olmamakta ama yine de bu insanların en ağır cezaya
çarptırılmalarını istemektedirler. Bu kitle nefreti, şu anda akıl almaz
boyutlara gelmiş durumdadır. Öyle ki, basında sesi çıkanların telkiniyle
halkın bir bölümü, adeta cezalandırmaya doyamayan kişiler haline
getirilmektedir. Toplum içinde kime yönelik nefret geliştirilmesi istenirse,
bu provokasyon kolaylıkla yapılabilmekte, insanlar bir güruh şeklinde bu öfke
seline kapılabilmektedirler.
Dikkat edilirse bu insanlar adaletten, masumiyet karinesinden,
yargısız infazın hukuka aykırılığından hiç BAHSETMEMEKTEDİRLER. Adalet
adeta onları ilgilendirmemektedir. Kişinin gerçekten suçlu olup
olmadığını soruşturmamaktadırlar bile. Galeyana kapılarak yok etmeyi istemek,
insanlara daha cazip hale gelmeye başlamıştır. BİR
DEVLET İÇİN BUNDAN DAHA ÖNEMLİ BİR BEKA SORUNU MUHTEMELEN YOKTUR.
Halkın bu kadar acımasızlaştırıldığı, acımasızlığa doğru kolaylıkla
yönlendirilebildiği bir toplum, bugün bir tarafı yok etmek isterken, ertesi gün
karşı tarafı yok etmek için daha şiddetli bir haz duyabilir. Unutulmamalıdır
ki, nükleer silahlar, korkunç savaşlar, dehşetli saldırılar ülkeleri ve
şehirleri yıkıma uğratabilir; ancak devletleri ve milletleri yıkıma
uğratamazlar. DEVLETLERİ VE MİLLETLERİ YIKAN UNSUR, O
ÜLKE HALKININ SEVGİYİ TERK EDİP GADDARLIĞA YÖNELMESİDİR. HALKIN MANEVİ
BÜTÜNLÜĞÜNÜ VE BİRLİKTELİĞİNİ KAYBETMESİ, BİR ÜLKEYİ YOK OLUŞA GÖTÜREBİLECEK EN
BÜYÜK BELADIR.
İşin ilginç yanı, demokraside öncü olma iddiasında olan bir kısım solcular
da, İslam'ın öngördüğü sevginin temsilcisi olması gereken bir kısım sağcılar
da, sevgisizlikte ve merhametsizlikte müşterek hareket etmektedirler. Kimileri,
adeta aç kargalar gibi, güçsüz ve gariban olanları özellikle seçmekte ve
saldırıda sınır tanımamaktadırlar. Bu kişiler, gerçek dolandırıcılarla,
gerçek suç örgütleriyle hiçbir şekilde uğraşmamakta, güçlerinin
yetebileceği, merhametsizliklerini sergileyebilecekleri, ezip yok edebilecekleri
kişilere yönelmekte, kendi zalim duygularını tatmin etmekte, bir başarı
göstermiş gibi de ön plana çıkmaktadırlar. Gerçek dolandırıcılar ve gerçek
suç örgütleri, bir kısım haber kanallarını da ilgilendirmemektedir. Zalimane
bir şekilde ezebilecekleri ve gündem yapabileceklerini seçmekte, kendi egolarını
tatmin etmekte, kazançlarını, insanlara yaptıkları zulümden elde
etmektedirler.
Adalet savunuculuğu yaptığını iddia eden bir kısım solcular da,
başkalarının müebbet hapis yatması için ellerinden gelen her şeyi yaparken, ne
hikmetse kendileri cezaevlerine girdiklerinde yaygara koparmaktadırlar. Sabahtan
akşama kadar kendinden olmayanların tutuklanması için canla başla çabalayan,
aleyhe haber yapan, iftira yayan, insanları provoke eden bu kişiler, adaletsizlik
kendilerine değince mağduru oynamaktadırlar. Yaşadıkları bu mağduriyetler
de genellikle kısa süreli olduğundan, o süre sonunda kaldıkları yerden devam etmektedirler.
Kendilerine değen adaletsizliğin günün birinde yakalarını bırakmayacağını,
daha büyük felaketlerin kapılarını açacağını hiç düşünmemektedirler.
Oysa yeryüzündeki düzen, Yüce Allah'ın adetullahına bağımlıdır. Bu
adetullaha göre adaletsizlik, mutlaka yapanı vurur.
İnsan ruhu, şefkat ile yaratılır. Vicdan, insanların tahliyesiyle,
cezaevinden kurtulmalarıyla rahatlık ve huzur bulur. Vicdana göre insanlar, affetmekten
daha fazla zevk alırlar; insanların mağduriyetinden, sevdiklerinden
ayrılmasından değil, onların mutlu olmalarından mutlu olurlar. İnsanların
cezaevlerine girmelerini istemek, onları çocuklarından, ailelerinden, sevdiklerinden
ayırmak, genç kadınların, çocukların mağdur olmalarına alkış tutmak, onları
orada adeta ölüme terk etmek, onlar kilit altında olduklarında rahatlamak, keyfe
gelmek, bundan zevk alan insanlarla aynı safta olmak, tam anlamıyla deccaliyet
özellikleridir.
Deccaliyetin böyle kıymetli bir toplumu bu denli hakimiyeti altına
almış olması, ahir zamanın buram buram yaşandığını göstermektedir. İnsanların
sevgisizliğe, merhametsizliğe bu denli kaptırmış olmaları bir kabustur; günü
geldiğinde bunu tetikleyenlere de vuracaktır. Çünkü deccaliyet, belasını her
yere ulaştıran şeytan sistemidir.
Deccali sistemin bu tahribatı, ancak ve ancak Mehdi'nin gelişi ile
ortadan kalkacak, dünyayı daha da fazla sarmış olan bu
merhametsizlik belası, ancak o zaman yeryüzünden silinecektir. Sevgili
Peygamberimiz Hz. Muhammed (SAV) bu gerçeği haber vermiştir:
“Ehli beytimden birisi yedi yıl hüküm sürüp, DAHA EVVEL ZULÜMLE
DOLU OLAN ARZI ADALETLE DOLDURMADIKÇA BU DÜNYA BİTMEZ.” (İmam-ı
Suyûtî)
Kıyametin kopması için zamanda sadece bir günden başka vakit kalmamış
da olsa Allah benim Ehl-i Beyt’imden bir zatı gönderecek yeryüzü zulümle
dolduğu gibi, O (HZ. MEHDİ (AS)) YERYÜZÜNÜ ADALETLE DOLDURACAK. (Sünen-i
Ebu Davud, 5/92)
Hz. Mehdi (as) bendendir, yeryüzü zulüm ve işkence ile dolduğu
gibi, ONU DOĞRULUK VE ADALETLE DOLDURUR. (Süneni-i Ebu Davud, 5/93)
İnsanlar, balarılarının beyleri etrafından toplanması gibi, Hz.
Mehdi’nin çevresinde toplanırlar. DAHA ÖNCE ZULÜMLE DOLU OLAN DÜNYAYI,
O (HZ. MEHDİ (AS)) ADALETLE DOLDURUR. ADALETİ O DENLİ OLUR Kİ, UYKUDA OLAN BİR
KİMSE DAHİ UYANDIRILMAZ VE BİR DAMLA KAN BİLE AKITILMAZ. DÜNYA, ADETA ASR-I
SAADET DEVRİNE GERİ DÖNER. (El-Kavlu’l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il
Muntazar, s. 29)
"Kâimimiz (Hz. Mehdi) kıyam edince İNSANLARIN KALBİNDEKİ
DÜŞMANLIK VE İHTİLAF SEBEPLERİNİ KÖKTEN KAZIYACAKTIR. Böylece genel bir
asayiş ve emniyet meydana gelecektir." (Bihar-ul Envar, cilt 52, s. 336)
HZ. MEHDİ (AS) BÜTÜN GAM VE ZULMETLERİ GİDERECEK GÜNEŞTİR.
İhsanda bulunduğu zaman pek bereketli bir yağmurdur. (Muhammed B. Resul El
Hüseyin El Berzenci, Kıyamet Alametleri, s. 188)
Hz. Mehdi, bu zulmü tamamen ortadan kaldıracaktır kuşkusuz. Ancak
şu anda yeryüzünü sarmış olan bu tahribatı en aza indirmek, Mehdiyetin
öncülüğünü yaparak tüm halka ve tüm dünyaya sevgi ve merhamet yaymak Devletin görevidir.
Toplumların mutluluğu, sevgi ve dayanışma içinde yaşaması isteniyorsa,
deccaliyetin yıkıcı etkilerinin ülkemize sirayet etmemesi hedefleniyorsa, Devletin,
sevgi ve merhamet üzerinde durması, halkını merhametle yönetmesi şarttır. Bu
yüce Devlete de bu yakışır.
Saygılarımızla,
kamuoyunun bilgisine sunarız.
Adnan Oktar
müdafi,
Av. Mert
Yetişir