YARGITAY (İLGİLİ) CEZA DAİRESİ’NE

Gönderilmek Üzere,

İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. CEZA DAİRESİ’NE

DOSYA NO: 2023/310 E., 2023/494 K.

SUNAN: Adnan OKTAR

MÜDAFİ: Av. Mert YETİŞİR

KONU: Müvekkil Adnan Oktar'ın sadece kendi çevresindeki değil, tüm dünyadaki kadınları koruma hedefinde olduğunu ve bu sebeple İslam adına yanlış bilinenlere karşı Kuran ayetleriyle mücadele verdiğini, özellikle İslami çevrelerde "kadının dövülmesi"şeklinde yanlış bilinen uygulamanın müvekkilin çabaları sonucu çürütüldüğünü beyan eden ve tüm bunların dosyadaki eziyet suçlamalarını geçersiz kıldığını belirten dilekçemizin sunumudur. 

 

AÇIKLAMALAR:

Huzurdaki kumpas davasında müvekkil Adnan Oktar'a yönelik asılsız suçlamaları haklı çıkarabilmek adına, çoğunluğu zorlama ve baskı yoluyla şikayetçi olmuş bir kısım müştekiler, müvekkil hakkında eziyet iddiasını ortaya atmışlardır. Bu şekilde zorla tutulma ve taciz gibi hiçbir delili ve aslı olmayan iddiaların da kendilerince altını doldurabileceklerini düşünmüşlerdir. Bunu haklı çıkarmak adına müşteki birkaç kadın, fiziksel şiddete uğradıklarını dahi iddia etmişlerdir. Ancak dosyada adı geçenlerin %99'u da bu iddiayı yalanlamıştır. 

Her şeyden önce, duruşmalar esnasında defalarca dile getirildiği gibi, söz konusu camia binlerce kişinin gelip sonra ayrıldığı bir camiadır. Binlerce kişinin bu kadar kolay ayrıldığı ve kendi hayatlarını kurduğu bir gerçek iken, bu sözde eziyetlerden bahseden birkaç kişinin iddia ettikleri eylemlere rağmen neden hala kalmayı tercih ettiği meçhuldür. 

Bu konuda adı geçen kişilerden (veya başkalarından) daha önce HİÇBİR ŞİKAYETİN SÖZ KONUSU OLMAMIŞTIR. Bu konu ilk defa olarak, huzurdaki kumpas davasının başlangıcında, bir kısım kişiler gerekçesiz olarak emniyete çağırılıp "YA ŞİKAYETÇİ OLURSUN YA DA ŞÜPHELİ" SEÇİMİYLE BAŞ BAŞA BIRAKILDIKLARINDA dile getirilmiştir. Bu suçlama da, daha önce delilleriyle açıklamış olduğumuz gibi,ŞABLON VE ÖĞRETİLMİŞ ifadelerle dava dosyasında yer almıştır. Tüm bunlar, söz konusu isnadın BÜYÜK BİR YALAN olduğunu ortaya koymaktadır. 

Asıl olarak belirtilmesi gereken husus ise şudur: Müvekkilin inanç ve yaşam anlayışı, bu iddialarla taban tabana zıttır. Öncelikle müvekkil, sevgi ve gönül birliği içindeki bir toplulukta zorla bir kişiyi tutmanın, hem savunduğu inanca ters düştüğünü hem de sadece nefret ve ihanet ürettiğini duruşmalarda çok defa belirtmiştir. Müvekkilin yakın çevresi de müvekkilin inanç şeklini ve sevgi anlayışını duruşmalarda teyit etmişlerdir. Mahkemeler esnasında da salonda bulunan herkes tarafından net şekilde gözlemlendiği gibi, gönül birlikteliği esasına dayanan böyle bir topluluk içinde nefret dolu ve kin ve ihanet hisleriyle hareket eden kişilerin varlığı hem tehlikelidir hem de bu camia için hiç de tercih edilmeyecek bir durumdur. Dahası, Kuran'ın sevgi, ittifak ve barış esasına dayandığını yaklaşık 40 yıldır anlatan ve İslam adına gerçekleştirilen her türlü şiddeti ve vahşeti reddeden, tüm dünyanın sevgi esası üzerine yaratıldığını dile getiren, bu konuda yayınlar yapan, makaleler yazan, kitaplar çıkaran müvekkilin,anlattıklarına ters bir yaşam tarzını tercih ettiğini iddia etmek abesle iştigaldir. Bu ilk başta, müvekkilin inancına göre, Kuran'a aykırıdır. Dolayısıyla bu iddia, müvekkilin hem inancı hem savunduğu idealler hem de yaşam şekli ile taban tabana zıttır. 

Müvekkil, bağnaz zihniyetteki kişilerin özellikle kadına yönelik nefret ve öfkesi ile uzun yıllardır mücadele etmektedir ve buna tüm Türkiye şahittir. Onların İslam adına getirdikleri tüm yalanları Kuran'dan delillerle ortadan kaldırmıştır. Bu konudaki fikri mücadelesini de, bağnaz topluluklardan, hatta İŞİD gibi radikal gruplardan tehditler almasına rağmen sürdürmüştür. 

Müvekkilin bu hususta en çok üzerinde durduğu konulardan biri, "Kuran'da kadınların dövülmesi emri var" iftirasıdır. Müvekkil, bunun İslam adına ortaya atılmış bir yalan olduğunu Kuran'dan delillerle ortaya koymuş ve bu konuyu ısrarla dile getirmiş belki de tek kişidir. Konuk olduğu canlı yayınlarda bu zihniyetin çarpıklığına özel olarak yer vermiş ve bu konuda çok fazla sayıda kişinin konuşmasını örnek olarak göstermiştir.

Bunlardan kişilere bazı örnekler, aşağıda takdirinize sunulmaktadır:

Nurettin Yıldız'ın konuşması:

“Allah böyle diyor, mesela bir erkeğe kadını dövebilirsin diyor. Yüzüne vurmayacaksın diyor. Boyundan yukarısına vurmak yasak. Göğüs kısmına vuramıyorsun. Beline vuramıyorsun. İşkence yapmak, acıtmak için değil, DEŞARJ OLMAK İÇİN vurdurtturuyor Allah-ı Teala. Çünkü erkeğe burasına kadar geldikten sonra DOKUNMA BU KADINA DERSEN, BAŞKA YOLLA RAHATLAR. O da o kadını delirtir aslında. KADINLARIN ALLAH ERKEKLERE DÖVÜN RAHATLAYIN DİYE MÜSAADE ETMESİNDEN DOLAYI SABAHA KADAR ŞÜKRETMELERİ GEREKİYOR, kumadan rahatsız oluyorlarsa.”



 

Yusuf Kavaklı'nın konuşması: 

Kadınsa benim çamaşırımı yıkayacak bir, yemeğimi yapacak iki, evladıma bakacak üç, evladımı temizleyecek dört, evimi temizleyecek beş, yatağımı serecek altı. ALLAH EMRETMİŞ BUNLARI BE NE KONUŞUYORSUN SEN. Siz hanımlar böyle süs biberi gibi oturacaksınız, yemek yapmayacak, çamaşır yıkamayacak, bulaşık yıkamayacak ee ne yaparsın niye geldin? Niye geldin niye söyle. Anan aynısını yapmıyor mu evde, yapmıyor muydu? (Nur Viral, Hayatta Herşey Var Programı)



Timurtaş Hoca'nın konuşması:

Bir Müslüman kadın sabah olduğu zaman evinin bütün işlerini görecek. Kocasının ve çocuklarının bütün hizmetlerini ifa ve icra edecek. EVİN ERKEĞİNE, KOCASINA İTAAT EDECEK. Eğer kocası müsaade etmemişse, eğer kocası izin vermemişse HİÇBİR KOMŞUYA GİDEMEYECEK, HİÇBİR ÇARŞIYA GİDEMEYECEK. Kocasından izin almadan KAPIDAN DIŞARIYA BİR ADIM ATAMAYACAK. Atarsa ne olur bak itikat sistemi geliyor Resulullah buyuruyor ki: “Bir kadın kocasından izinsiz herhangi bir yere giderse, kocasının müsaade etmediği bir komşuya giderse, kocasının müsaade etmediği çarşıya giderse evine dönünceye kadar bütün arşı alanın melekleri, semavatın melekleri, yeryüzünün melekleri vallahi o kadına lanet ederler” diyor. Müslüman kadın bunu bilecek.

 

İbrahim Gadban Hoca'nın konuşması:

Kocasına teşekkür etmeyen kocasına şükran duyguları beslemeyen, kocasının yaptığı iyiliklere kendini muhtaçmış gibi görmeyen bundan dolayı kocasının gönlünü almayı bilmeyen NANKÖR KADINLAR. Kıyamet gününde Allah aslında kendisine muhtaç olduğu halde kocasına teşekkür etmeyen bir kadına nazar etmeyecektir. Kocasından bağımsız değil, KOCASINA MUHTAÇ. Onun getireceği ekmeğe, onun vereceği suya, onun barınağına, onun alacağı elbiseye MUHTAÇ. Kocasından bağımsız bir hayat yaşayamıyor aslında. Ama buna rağmen kocasına teşekkür etmiyor.

Ömer Döngeloğlu'nun konuşması:

“Bey” diyor “sen dolapta var ısıtır yersin” diyor. “Sen yemeği ısıt ye” diyor. E ne olacak? “Biz yasin okuyacağız”. Çarpar o yasin seni. Evlilik bu hemi. Kadın erkeğe erkek kadına, sen bana ben sana dum duma kim kime. Yok öyle bir şey. Çek tesbihi dur. Lailahe illallah, lailahe illallah. Suratına şamar gibi vurur. Senin kocan orada zinaya yönelecek, senin adam yemeği buzdolabından soğuk soğuk yiyecek sen tesbih çekerek evliya olacaksın öyle mi? Memleketin bütün evliyaları peşine düşse seni bir derece yukarı çıkaramazlar.




Cübbeli Ahmet Hoca'nın konuşması:

Kadınların çalışması çok büyük bir fitne fesat ve günah. Misli yok.

Kadının erkeklerin ortamında çalışması, kadınlar kendi aralarında çalışsın okul kursun ama erkek sinek girmeyecek. Ama kadının erkek ortamında çalışması BÖYLE BİR FESAT VARKEN memleket düzelebilir mi? Her şey buna bağlı. İşsizlik buna bağlı erkeklerin maaşının düşüklüğü buna bağlı, ekonominin bozukluğu buna bağlı. Bir Allah’ın buyurduğunu yapsalar düzeleceğiz.



 

MEMRİ TV – Ortadoğu Medya Araştırma Enstitüsü TV kanalında bir hocanın konuşması:

Allah dayak cezasını bahşederek kadını onurlandırmıştır.

Peygamber Muhammed demiştir ki: “Kadının yüzüne vurma ve onu çirkinleştirme” demiştir. Görüyor musun ne kadar onurlandırmış. Erkek karısını döverse kesinlikle yüzüne vurmaması gerekir. Dövüyorken dahi kadına küfür etmemelidir. Bu inanılmazdır. Kadını disipline etmek için dövmektir. Bunun yanı sıra 10 kereden fazla dayak (darbe) olmamalıdır. KEMİKLERİNİ DE KIRMAMALI, YARALANMAYA SEBEBİYET VERMEMELİDİR. DİŞLERİNİ KIRMAMALI YA DA GÖZÜNÜ ÇIKARMAMALIDIR. Dayak atmanın bir yönergesi vardır. Kadını disipline etmek için dövüyorsa elini çok yükseğe kaldırmamalıdır. Göğüs hizasında dövmelidir. Bütün bunlar kadını onurlandırır (yüceltir). Kadının terbiye edilmeye ihtiyacı vardır. E bu durumda koca karısını nasıl terbiye edecektir? Nasihat vererek. Bu etkili olmuyorsa karısıyla yatağı paylaşmayı reddetmelidir. Hala inat ediyorsa KADINI DÖVMELİDİR. Ancak kadını dövmenin kuralları vardır. Kadının çirkinleşmesine neden olmak ya da yüzüne vurmak yasaktır. Kadını döverken ona küfür etmemelisin. İslam bunu yasaklamıştır.

Kadını dövecekse ATTIĞI DAYAK ŞİDDETLİ OLMAMALIDIR Kİ GERİDE DAYAK İZİ KALMASIN. KISA BİR SOPAYLA DÖVEBİLİR. Kadının suratına vurmak ya da kafasının acıtan yerlerine vurmaktan kaçınmalıdır. DAYAK GÖVDEYE UYGULANMALIDIR ve darbeler peşpeşe gelmemelidir. Bunlar bu süreçte uygulanan kararlardır. Ancak dayak son çare olarak başvurulması gerekendir. Kadını İslam'da şereflendirildiğinin kanıtı dayağın sadece tek bir durumda uygulanmasına izin verilmesi ile apaçık ortadadır. Kocasıyla yatmayı reddederse. Çünkü kocası başka nereye, kime gidebilir ki? Adam onu istiyor ama kadın reddediyor. Bu durumda nasihat tehditle başlamalıdır.



 

İşte müvekkil, yukarıda örneklerini verdiğimiz bu ürkütücü zihniyete karşı kesintisizolarak mücadele etmiştir. Kadınlara "erkek sizi dövüyorsa buna şükredin" diyen bir zihniyetin ülkemizde yaşam alanı bulmasını engellemiştir. Bu konuyu ısrarla konuk olduğu canlı yayınlarda dile getirmiş ve bu uğurda, hem Kuran'daki doğruları savunmak hem de kadınların haklarını korumak adına önemli bir kesimi karşısına almıştır. 

Müvekkil, Kuran'da kadınları dövme fiilinin yer ALMADIĞI gerçeğine, yayınladığı kitaplarda da yer vermiştir. Bu konuda müvekkilin "Karanlık Tehlike: Bağnazlık"kitabında yer alan bölüm, aşağıda Sayın Dairenizin takdirine sunulmaktadır:

"Kadınları Dövün" İddiasının Geçersizliği

Nisa Suresi 34. ayette geçen "Nüşuzundan (korktuğunuz) kadınlara (önce) öğüt verin, (sonra onları) yataklarda yalnız bırakın, (bu da yetmezse hafifçe) vurun." şeklindeki açıklamada pek çok mealde "kadınları dövün" şeklinde tercüme edilmiş olan kelimenin Arapçası "idribuhunne" kelimesidir. Kökeni ise "darabe" fiilidir. 

Darabe kelimesi Arapçada belki de en zengin anlama sahip kelimedir. Darabe, "dövmek" anlamına geldiği gibi, "Parayı darp etmek, parayı basmak" anlamlarına da gelir. "Greve gitmek", yine darb kelimesidir. 

Bunu, Türkçedeki "çalmak" kelimesiyle de kıyaslayabiliriz. Birisi bize "kapı çalınıyor" dediğinde, bir hırsızın kapıyı söküp götürdüğünü anlamayız genellikle. Bu, bir misafirimizin kapıyı açmamızı beklediği anlamına gelir. 

Dolayısıyla çok anlamlı kelimelerin kullanımında, kullanış biçimi, cümlenin anlamı ve akıl ve sağduyu ile kelimenin gerçek ifade ettiği şekli değerlendirmek gerekir. 

Darabe kelimesinin en yaygın olarak kullanılan anlamlarından biri seyahat etmek ve dışarı çıkmaktır. Kuran'da seyahat etmek, sefere çıkmak, bir yerden bir süreliğine ayrılmak manasına gelen ayetlerde "darabe" fiili kullanılmıştır. Örneğin; 

"Yeryüzünde sefere çıktığınızda, kafirlerin size bir kötülük yapmalarından korkarsanız, namazı kısaltmanızda sizin için bir sakınca yoktur..." (Nisa Suresi, 101) 

"Andolsun, Biz Musa'ya vahyetmiştik: "Kullarımı geceleyin yürüyüşe geçir, onlara denizde kuru bir yol aç, yetişilmekten korkmadan ve endişeye kapılmadan." (Taha Suresi, 77) 

(Sadakalar) Kendilerini Allah yolunda adayan fakirler içindir ki, onlar, yeryüzünde dolaşmaya güç yetiremezler... (Bakara Suresi, 273) 

Ey iman edenler, inkar edenler ile yeryüzünde gezip dolaşırken... (Al-i İmran Suresi, 156) 

Yeryüzünde adım attığınızda (yolculuğa çıktığınızda)... (Nisa Suresi, 101) 

Yukarıdaki ayetlerde SEFERE ÇIKMAK, YÜRÜYÜŞE ÇIKMAK, YERYÜZÜNDE DOLAŞMAK, YOLCULUĞA ÇIKMAK gibi ifadeler için kullanılan kelime DARABE kelimesidir. Bu ayetlerdeki darabe fiili, kuşkusuz kihiçbir şekilde "dövmek" anlamında kullanılamaz. 

Burada konumuz olan Nisa Suresi'nin 34. ayeti için de aynı şey geçerlidir. Darabe kelimesini bu ayete göre değerlendirdiğimizde kelimenin üç farklı anlamı üzerinde durmamız gerekir: 

1- Onları evden çıkarın, 
2- Onları bulundukları yerin dışına gitmek zorunda bırakın, 
3- Onları dövün. 

Darabe kelimesinin Nisa Suresi 34. ayetindeki kullanımını anlamak için ayetin başındaki ifadeye "Nüşuzundan (korktuğunuz) kadınlara" ifadesine dönmek gerekiyor. Nüşuz kelimesi pek çok mealde "şirretlik ve itaatsizlik" olarak tercüme edilmiştir. Sözde kadını aşağılama zihniyetini hemen her fırsatta kadınlarla ilgili ayet yorumlarına bir şekilde dahil etmek isteyen bir kısım mealciler, bağnaz zihniyetin şart koştuğu "Erkeğe itaat" zihniyetini ya parantez içinde ya da yönlendirici çevirilerle bir şekilde vermeye çalışmışlardır. Oysa nüşuz kelimesi, "Bir kadının kendi kocası dışında bir kişiyle, flörtten başlayarak gayrimeşru cinsel ilişkiye kadar uzanan SADAKATSİZLİĞİ" anlamına gelir. Dolayısıyla,ayetin devamında, EŞİNE SADAKATSİZLİK YAPAN BİR KADINA karşı kocanın nasıl davranması gerektiği tarif edilmektedir. 

Ayete göre erkek, önce kadına bu sadakatsizliği yapmaması için ÖĞÜT VERMEYE çağırılmaktadır. Bunun fayda etmediği durumda kocasının YATAĞINI AYIRMASI öğütlenmektedir. Fakat kadın buna rağmen gayri meşru ilişkiye devam eder ve işi zinaya kadar götürürse, bu durumda alınacak en iyi önlem olarak KADINI EVDEN UZAKLAŞTIRMANIN DENENMESİ bir yol olarak gösterilmiştir. 

Kadının özenle korunduğu Kuran'da, kadının dövülmesi gibi bir uygulamanın YER ALMAYACAĞI açıktır. Akılcı değerlendirdiğimizde de, tüm uyarılara rağmen eşini aldatan bir kadını dövmek, zaten sadakati kalmamış bir kadını öfkelendirmekten başka bir işe yaramayacak, çözümden ziyade yeni zorluklar açacaktır. Fakat UZAKLAŞTIRMA BİR ÇÖZÜM YOLUDUR. Kadın, uzak kaldığı bu süre içinde daha mantıklı düşünebilir, alınan bu tavır karşısında pişman olabilir, olaylara daha sağlıklı bakabilir. Nitekim hatalarından vazgeçmeleri durumunda, eşinin onun aleyhinde bir yol aramaması da ayette belirtilmiş bir güzelliktir. 

"Size itaat ederlerse aleyhlerinde bir yol aramayın." şeklinde tercüme edilmiş söz konusu bölümde, yine "erkeğe itaat eden kadın" zihniyetinden yola çıkılarak bir yönlendirilmede bulunulmaktadır. Oysa gerçek tercümeye göre burada, "verdiğiniz öğüdü dinler ve sadakatli davranırlarsa" şeklinde bir açıklama yer almaktadır. Buradaki ölçü, kadının erkeğe karşı itaatli olması değil, evlilikte iki tarafın da sorumluluğunda olan "SADAKAT"tir.

 

Sn. Adnan Oktar'ın 7 Ocak 2017 tarihli A9 TV canlı yayınından:

Adnan Oktar: "Kadın dövmek haramdır. Kadını dövün demiyor Cenab-ı Allah. Diyor ki "Önce uyarın. Olmazsa yataklarınızı ayırın." Bunu kadın da yapabilir. "Yataklarını ayırdığı halde yine olmuyorsa evden uzaklaştırın." Mesela annesinin evine götürün, yahut babasının evine götürün. "Yine olmuyorsa hakem oluşturun; iki taraftan hakem insanlar getirin. Sizi bir araya getirip konuştursunlar, aranızı bulmaya çalışsınlar. Yine olmuyorsa boşanırsınız." diyor Allah. DÖVME DİYE BİR ŞEY YOK. İslam'ı karmakarışık yapmışlar. Başörtüsü diye bir şey yok, kadın dövme diye bir şey yok. KURAN'DA BÖYLE BİR ŞEY BULAMAZSIN, YOK.İslam'a iftira var, Kuran'a iftira var. Şeytan oyun oynuyor. İslam'ı çökertmek için oyun oynuyor. Allah'ın tek dinini, hak dini ortadan kaldırmaya uğraşıyor şeytan. Buna müsaade etmeyeceğiz."

Adnan Oktar (Harun Yahya), Karanlık Tehlike: Bağnazlık, 8. Baskı: Temmuz 2017 

 

Sonuç: 

İlk baskısı 2014 yılında yapılan Karanlık Tehlike: Bağnazlık kitabında müvekkil, kadına yönelik şiddet eyleminin Kuran'a tamamen aykırı olduğunu Kuran'dan deliller ile anlatmıştır. Bu kitapta ayrıca, kadını koruyucu ve üstün tutan tüm hususlar yine Kuran'dan delillerle anlatılmış ve radikal/bağnaz zihniyetin gerçek İslam'a olan aykırılığı müvekkil tarafından gözler önüne serilmiştir. 

Kadını böylesine koruyan ve hatta milyonların savunduğu yanlış zihniyete cesurca ilmi bir savaş açan müvekkil hakkında özellikle kadınlara yönelik eziyet suçlamasında bulunmak, eldeki maddi gerçeklerle uyuşmamaktadır. Söz konusu iddiaların delilsiz olması, iddiaları dile getirenlerin kişilik yapıları ve şikayetçi hale getirilme aşamaları da dikkate alındığında, huzurdaki kumpas davasında bu konuda da oyun oynandığı açıktır. 

Tüm bu hususları Sayın Dairenizin dikkatine sunar, saygılarımızla bilgilerinize arz ederiz.08.12.2023

Adnan Oktar müdafi, 

Av. Mert Yetişir 

8.12.2023 01:44 Sayfa 1 / 4 

Daha yeni Daha eski