YARGITAY (İLGİLİ) CEZA DAİRESİ’NE

Gönderilmek Üzere,

İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. CEZA DAİRESİ’NE

DOSYA NO              : 2023/310 E., 2023/494 K.

SUNAN                     : Adnan OKTAR

MÜDAFİ                   : Av. Mert YETİŞİR

KONU                        : Samimi Müslümanların mutlaka zulüm ve tuzaklarla karşılaşacakları, bu tuzakları kuranların, tıpkı Nemrud veya Firavun gibi, Allah'ın kaderini yaşayan, bu konuda görevli kişiler oldukları, tek başlarına hiçbir güçlerinin olamayacağına dair müvekkil Adnan Oktar'ın açıklamalarının yer aldığı dilekçemizdir.

AÇIKLAMALAR:

Müvekkil Adnan Oktar, daha önce "müminin iman boyutu" ile ilgili fikir ve düşüncelerini ayrı bir dilekçe ile Sayın Dairenize sunmuş ve şu an yaşadığı imtihanları, yüz yüze geldiği haksızlıkları bu iman boyutu içinde değerlendirdiğini, peygambere ve samimi Müslümanlara da tarih boyunca hep aynı imtihanların geldiği ve onların da hep benzer haksızlıklarla yüzleştiklerini, dolayısıyla mevcut durumunu tevekkülle, Allah'a şükürle ve imtihanın kıymetini bilerek karşıladığını bildirmiştir.

Müvekkil, bu dilekçesi ile, gerçek anlamda samimi bir Müslümanın hayatında hep karşıtların olacağını, mücadele ortamının sürekli olarak karşısına çıkacağını, bunun tüm peygamberler ve tarihe geçmiş samimi Müslümanlar için geçerli olduğunu, dolayısıyla kendisiyle mücadele içinde olan odakları da bu şekilde değerlendirdiğini açıklamak istemiş, bu konudaki düşüncelerinin Sayın Daireniz tarafından bilinmesini önemli görmüştür.

Müvekkilin konuyla ilgili yorumları şu şekildedir:

*****

Hayra Karşı Mücadele Tarih Boyunca Hep Var Olmuştur

Dünya hayatı bir oyalanma veya rahat etme alanı değildir. Yüce Allah, bunu ayetinde açık şekilde bildirmiştir:

Biz, bir 'oyun ve oyalanma konusu' olsun diye göğü, yeri ve ikisi arasında bulunanları yaratmadık.

Eğer bir 'oyun ve oyalanma' edinmek isteseydik, bunu, Kendi Katımızdan edinirdik. Yapacak olsaydık, böyle yapardık. (Enbiya Suresi, 16-17)

Eğlenmek ve oyalanmak için yaratılmamış olan hayatın gerçek amacı ise Mülk Suresinde açıklanmıştır:

O, amel (davranış ve eylem) BAKIMINDAN HANGİNİZİN DAHA İYİ (VE GÜZEL) OLACAĞINI DENEMEK İÇİN ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır. (Mülk Suresi, 2)

Demek ki dünya hayatının amacı eğlenme ve oyalanma değil, bir denemedir. Her insan, bir denemeden geçirilmek için bu dünyaya gelmiştir ve imtihanını vermektedir. Bu imtihanın bilincinde olan ve Allah'a yakınlık ve teslimiyet konusunda kararlı olanlar için ise bu imtihan oldukça çetin olacaktır. Allah bunu ayetinde bildirmiştir:

Andolsun, Biz sizi BİRAZ KORKU, AÇLIK VE BİR PARÇA MALLARDAN, CANLARDAN VE ÜRÜNLERDEN EKSİLTMEKLE İMTİHAN EDECEĞİZ. Sabır gösterenleri müjdele. (Bakara Suresi, 155)

Bu çetin ve zorlu imtihanlara göğüs gerebilen, o zorlu şartlarda Allah'a şükredebilen, Allah'ın yardımından emin olup bu imtihanı güzellik olarak görebilen insan sayısı AZDIR. Bu, Allah'a tam sevgi, Allah'a tam güven ve kesin bir iman gerektirir. Bu erdeme erişenler, tüm olayları farklı bir boyuttan izlerler; üzücü, zorlu, meşakkatli görünen hiçbir imtihanın zorluğundan etkilenmezler.

Böyle insanlar tarih boyunca hep bulundukları ortamın veya yaşadıkları toplumun en zorlu, en karşıt ve en gaddar kişileriyle karşı karşıya gelmişlerdir. Bunun en önemli sebebi, Allah'a güvenleri neticesinde mutlu ve rahat bir hayat yaşayan, sevgi gücü yüksek olan, bu nedenle insanlar arasında teveccüh gören, güçlü ve güvenilir olan bu Müslümanların, özellikle kendisini üstün gören önde gelenler tarafından KISKANILMALARIDIR. Allah, Müslümanlara karşı bu mücadeleyi veren söz konusu "önde gelenleri" ayetinde şu şekilde tanıtmıştır:

Böylece Biz, her ülkenin önde gelenlerini -orada hileli- düzenler kursunlar diye- oranın suçlu-günahkarları kıldık. Oysa onlar, hileli-düzeni ancak kendilerine kurarlar da bunun şuuruna varmazlar. (Enam Suresi, 123)

Tarihte peygamberlerin hayatlarına baktığımızda, hep bu önde gelenlerin peygamberleri hedefleyerek şiddetli bir mücadele içine girdiklerini görürüz. Örneğin, Hz. İbrahim (as), sadece yaptığı tebliğ ve putlarına başkaldırısı nedeniyle dönemin önde gelen lideri Nemrud tarafından tehdide uğramıştır. Nemrud'un Hz. İbrahim (as)'a karşı büyüklenmesinin tek sebebi ise aşağıdaki ayetten anlayabileceğimiz gibi, mal, mülk ve iktidar sahibi olmasıdır:

Allah, KENDİSİNE MÜLK VERDİ DİYE Rabbi konusunda İbrahim'le tartışmaya gireni görmedin mi? Hani İbrahim: "Benim Rabbim diriltir ve öldürür" demişti; o da: "BEN DE ÖLDÜRÜR VE DİRİLTİRİM" demişti. (O zaman) İbrahim: "Şüphe yok, Allah Güneş'i doğudan getirir, (hadi) sen de onu batıdan getir" deyince, o inkarcı böylece afallayıp kalmıştı. Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez. (Bakara Suresi, 258)

Burada inkarcı olarak nitelendirilen (Tevrat'ta Nemrud olarak geçen) kişinin büyüklenmesinin yegane sebebi, mal ve iktidar elde etmiş olmasıdır. Kendisini üstün görme zaafı onu, Hz. İbrahim (as)'a karşı büyük bir kıskançlık ve öfke beslemeye yöneltmiş, hatta bununla da kalmamış, öfke ve kıskançlığından dolayı Nemrud, Hz. İbrahim (as)'ı ateşe atmaya yeltenmiştir.

Hz. İbrahim (as)'ın, halkın tapınmakta olduğu putları paramparça etmesinin ardından Nemrud ve diğer ileri gelenler tarafından ateşe atılması, Kuran'da şu şekilde tarif edilir:

Dediler ki: "Eğer (bir şey) yapacaksanız, ONU YAKIN ve ilahlarınıza yardımda bulunun."

Biz de dedik ki: "EY ATEŞ, İBRAHİM'E KARŞI SOĞUK VE ESENLİK OL."

Ona bir düzen (tuzak) kurmak istediler, fakat Biz onları daha çok hüsrana uğrayanlar kıldık. (Enbiya Suresi, 68-70)

Dikkat edilirse, Nemrud ve onun yandaşlarının bir türlü dikkate almadıkları şey, Allah'ın mutlak gücüdür. ONLAR EN BÜYÜK TUZAĞI KURDUKLARINI ZANNEDERKEN, ASLINDA ALLAH O TUZAĞI ÇOKTAN YOK ETMİŞTİR.

Müslümanların bu özel imtihanına bir başka örnek, Hz. Musa (as)'ın Firavun ile mücadelesidir.

Firavunun ayetlerde vurgulanan en önemli özelliği büyüklenmesidir. Kendince Hz. Musa (as)'ı herhangi bir insan olarak görmekte, üstünlüğü olmadığını iddia etmekte, Hz. Musa (as)'ın mensubu olduğu İsrailoğullarını da kendisine köle yapmasından dolayı aşağılamaktadır:

Sonra Musa ve kardeşi Harun'u ayetlerimizle ve apaçık bir delille gönderdik.

Firavun'a ve ileri gelen çevresine; FAKAT ONLAR BÜYÜKLENDİLER. ONLAR, 'BÜYÜKLENEN-ZORBA' BİR TOPLULUKTU.

Dediler ki: "BİZİM BENZERİMİZ OLAN İKİ BEŞERE Mİ İNANACAKMIŞIZ? Kaldı ki, ONLARIN KAVİMLERİ BİZE KULLUKTA (KÖLELİKTE) BULUNMAKTADIRLAR." (Müminun Suresi, 45-47)

Hz. Musa (as), Mısır'da bulunduğu süre boyunca Firavuna karşı mücadelesine devam etmiş, her fırsatta ona tebliğ yapmıştır:

Musa dedi ki: "Ey Firavun, gerçekten, ben alemlerin Rabbinden (gönderilme) bir elçiyim."

"Benim üzerimdeki yükümlülük, ALLAH'A KARŞI ANCAK GERÇEĞİ SÖYLEMEKTİR. RABBİNİZDEN SİZE APAÇIK BİR BELGE İLE GELDİM. ARTIK İSRAİLOĞULLARI'NI BENİMLE GÖNDER." (Araf Suresi, 104-105)

Hz. Musa (as), Firavuna giderek kendisinin elçiliğini ona bildirmekte ve Firavunun kendisine köle edindiği İsrailoğullarını kendisiyle göndermesini istemektedir. Firavun ise Hz. Musa (as)'ın elçiliğine inanamamakta, Hz. Musa (as)'dan bir ispat, bir mucize beklemektedir. O mucize de yaratılmaktadır:

(Firavun) Dedi ki: "Eğer gerçekten bir ayet getirmişsen ve doğru sözlülerden isen, bu durumda onu getir (bakalım)."

Böylelikle (Musa) asasını fırlatınca, anında apaçık bir ejderha oldu.

(Bir de) Elini sıyırdı, o da anında bakanlara bembeyaz (göründü).

Firavun kavminin önde gelenleri dediler ki: "Bu gerçekten bilgin bir büyücüdür.";

"Sizi topraklarınızdan sürüp-çıkarmak istiyor. Bu durumda ne buyuruyorsunuz?"

Dediler ki: "ONU VE KARDEŞİNİ ŞİMDİLİK BEKLET (VERECEĞİN CEZAYI ERTELE), ŞEHİRLERE DE TOPLAYICILAR YOLLA";

"Bütün bilgin büyücüleri sana getirsinler." (Araf Suresi, 106-112)

"Şehirlere toplayıcılar gönderilmesi" dikkat çekicidir. Kuran'ın çeşitli yerlerinde Peygamberlere ve Müslümanlara kurulan tuzaklarda, karşıdaki kişilerin hep insanları toplayarak halkın huzurunda tuzaklarını ve sinsi planlarını sergilediklerini görürüz. Kendi akıllarınca Müslümanları halkın önünde küçük düşürmeyi ve kendi üstünlüklerini sergilemeyi planladıklarını anlarız. Bu, şu an basın yayın yoluyla yapılan kara propagandanın o dönemki halini yansıtmaktadır.

Hz. Musa (as)'a karşı kurulan tuzak hayata geçirilirken, dönemin güç sahibi kişilerinin Firavuna yandaş oldukları, ondan menfaat bekledikleri de ayetlerde dikkat çekmektedir:

Sihirbazlar Firavun'a gelip dediler ki: "Eğer biz galip olursak, herhalde bize bir karşılık (armağan) var, değil mi?"

"Evet" dedi. "(O zaman) Siz en yakın(larım) kılınanlardan olacaksınız." (Araf Suresi, 113-114)

Güç sahibi Firavunun, elindeki imkanlar, mallar, hükmettiği topraklar ve insanlar dikkate alındığında, yenilgi elbette hiç beklemediği bir şeydir. Onun çevresindekiler de, bir yenilgiye ihtimal dahi vermemişlerdir. Ancak Hz. Musa (as)'ın, büyücülerin sihirlerini yenmesi, Firavuna karşı üstünlük elde etmesi, Firavunun hakimiyeti altında olan o toplumu şaşırtmış ve kimilerinin iman etmesine vesile olmuştur:

Dediler ki: "Ey Musa (ilkin) sen mi atmak istersin, yoksa biz mi atalım?"

(Musa:) "Siz atın" dedi. (Asalarını) atıverince, insanların gözlerini büyülediler, onları dehşete düşürdüler ve (ortaya) büyük bir sihir getirmiş oldular.

Biz de Musa'ya: "Asanı fırlat" diye vahyettik. (O da fırlattı) bir de baktılar ki, o bütün uydurduklarını derleyip-toparlayıp yutuyor.

BÖYLECE HAK YERİNİ BULDU, ONLARIN BÜTÜN YAPMAKTA OLDUKLARI GEÇERSİZ KALDI.

ORADA YENİLMİŞ OLDULAR VE KÜÇÜK DÜŞMÜŞLER OLARAK TERSYÜZ ÇEVRİLDİLER.

Ve SİHİRBAZLAR SECDEYE KAPANDILAR. (Araf Suresi, 115-120)

Kendisini her şeyin hakimi olarak gören Firavunun bu yenilgisi, onu, Hz. Musa (as) ile, hayatının son anına kadar, daha da hırslı şekilde mücadele etmeye yöneltmiştir. Ona karşı tuzaklar kurmuş, sırf HIRS VE KISKANÇLIĞINDAN dolayı Hz. Musa (as)'ı ve yanındakileri ÖLDÜRMEYE YELTENMİŞTİR. Hz. Musa (as)'ı öldürmeye yeltendiği sırada da Allah onun canını almıştır.

Tüm peygamberler ve tüm samimi Müslümanlar, hayatları boyunca Nemrud ve Firavun gibi güç sahibi, zulüm ve iktidarı nedeniyle halk tarafından sahte bir itibar gören, hırslı, enaniyetli, sahip olduğu imkanlar nedeniyle kendisinden daha üst bir güç tanımayan, dolayısıyla Allah'ın gücünü takdir edemeyen, bu nedenle de KİBİR ZEHİRLENMESİ yaşayan zalimlerle karşı karşıya gelmişlerdir. Kimi zaman hayatları boyunca, kimi zaman en şiddetli imtihanları sırasında bu insanların hep tuzaklarıyla karşılaşmışlardır.

Ancak söz konusu peygamberlerin ve Müslümanların bildiği önemli bir sır vardır. Nemrud'un da, Firavunun da, zulmün temsilcisi olan tüm diğer Firavunların da KONTROLÜ ALLAH'A AİTTİR. Bu zalimler, kendilerinden daha üstün bir güç kabul etmezken, -Haşa- Allah'ın gücünü ve cezasını akıllarına dahi getirmezken, aslında ALLAH'IN BELİRLEDİĞİ KADERİN DIŞINA ÇIKAMADIKLARININ farkında bile değillerdir. Kendi kendilerine böylesine üstün güç atfeden bu insanların gerçekte HİÇBİR GÜÇLERİ YOKTUR. ALLAH DİLEMEDİKÇE DİLEYEMEZ, ALLAH İZİN VERMEDİKÇE ADIM DAHİ ATAMAZLAR.

Onlar sadece KADERLERİNDE KENDİLERİ İÇİN BELİRLENMİŞ GÖREVİ YERİNE GETİRMEKTEDİRLER. Her dönem samimi yolda yürüyen her Müslüman için kaderde yaratılmış böyle kişi/kişiler mutlaka vardır. Nemrud da Firavun da bu insanlara sadece birer örnektir. Özel olarak yaratılmışlar; Müslümanların kıymetini artırmak, mücadelelerini güçlendirmek, haklılıklarını ortaya çıkarmak, hak yolda olanların zulmedenlere karşı mutlaka galip olacağını göstermek için var edilmişlerdir. Bugün onların elim sonları, tüm insanlar için ibrettir. Galip olanlar, hep peygamberler ve samimi Müslümanlar olmuştur.

Her dönemde olduğu gibi bu dönemde de bir kısım deccal ve aveneleri ortaya çıkmıştır. Bunların, şu anda, ahir zaman Müslümanlarına karşı mücadele yürütmelerinin sebebi Allah'ın bu değişmeyen adetullahıdır. Bu adetullaha göre, onlar Müslümanlara karşı ellerinden geleni yapacaklar, her türlü tuzağı, sinsi kumpası planlayacaklar, türlü çeşit zulmü uygulayacaklar ancak en sonunda HAKSIZLIK ETTİKLERİ MÜSLÜMANLARIN GALİBİYETİNİ İZLEYECEKLERDİR. ADETULLAH ASLA DEĞİŞMEZ. DOLAYISIYLA BU, MUTLAKA OLACAKTIR.

Geçmiş tarihlerdeki zalimler nasıl kaderdeki görevlerini yapıyorlarsa, bugün Müslümanlara karşı zulüm uygulayanlar da aynı şekilde kaderdeki görevlerini yapmaktadırlar. Firavunların, Nemrudların yaptığı gibi aslında sadece Allah'ın emrini yerine getirmekte, Allah'ın izin verdiği tuzakları kurmakta, Allah istediği için geçici başarılar elde etmekte, mağlup olacakları o mutlak ana doğru hızla ilerlemektedirler.

Dolayısıyla tuzak, Müslümanların her devirde karşılaştığı bir şeydir. Tuzakları tasarlayanlar her zaman mutlaka var olacaklardır. Şu an tüm samimiyetimiz, hayırlı faaliyetlerimiz bilinmesine rağmen bizlere yönelik tuzakları kuranlar da aynı imtihanı bizlere yaşatmak için var edilmiş kişilerdir. Allah'ın dediğinin dışına çıkamazlar; kaderden farklı hareket edemezler. Samimi Müslümanların kaderi ise, HAKKANİYETLE, ADALETLE KAZANILACAK GÜZEL BİR BAŞARIDIR. Hakkaniyet tecelli edinceye kadar da bizlere düşen GÜZEL BİR SABIRDIR.

*****

Müvekkil Adnan Oktar'ın yukarıdaki görüşlerini takdirinize sunar, saygılarımızla bilgilerinize arz ederiz.20.11.2023

Adnan Oktar müdafi,

Av. Mert Yetişir

 


Daha yeni Daha eski