YARGITAY (İLGİLİ) CEZA DAİRESİ’NE

Gönderilmek Üzere,

İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. CEZA DAİRESİ’NE

DOSYA NO              : 2023/310 E., 2023/494 K.

SUNAN                     : Adnan OKTAR

MÜDAFİ                   : Av. Mert YETİŞİR

KONU                        : Müvekkil Adnan Oktar, sayısız hukuksuzlukla geçen 6 yılı esas alarak, kendilerine yönelik duyulan öfkenin sebepleri konusunda bir analizde bulunmuştur.

 

AÇIKLAMALAR:

2018 yılındaki polis operasyonu sonrasında tüm ilginç aşamalarına şahit olduğumuz huzurdaki kumpas dosyası, aradan geçen 6 yıllık zaman içinde karşımıza şaşırtıcı hukuksuzluklar getirmiştir. Hiçbir delilimizin dikkate alınmadığı yerel mahkeme kararları, 10 bin yıllarla telaffuz edilen cezaların verilmesi, doğal hakim heyetinden farklı bir heyetin dava için görevlendirilmesi, segbis görüntülerinden verilecek kararlara kadar her şeyin basına servis edilmesi, müştekilerin tehdit yoluyla elde edilmesi, istinaf kararının tanınmaması, anında bozdurulması ve bunun basındaki bazı isimlerin sosyal medya üzerinden tehditleri sonucunda yapılması, verilen karar hoşa gitmediği için istinaf heyetinin dağıtılması, ardından soruşturulması, yerel mahkeme heyetinin ve savcılarının sanıkları cezaevinden aldırıp özel konuşmalarla ifade değiştirmeleri için zorlamaları, en temel savunma delillerinin bir türlü dava dosyasına getirilmemesi ve her aşamada yerel mahkeme hakimlerinin tarafgir olduklarını göstermekten çekinmemeleri yaşanan bu garip davada sayılabilecek hukuksuzlukların sadece en başlıca olanlarıdır.

Huzurdaki dava çok açık şekilde bir KUMPAS DAVASIDIR.

Kumpas davaları, bir kişiyi veya topluluğu yok etmek ya da elimine etmek amaçlı olarak uygulamaya geçirilirler. Bu dava da bir kumpas hareketi olduğundan, Adnan Oktar camiasını elimine etme, dağıtma ve yok etme politikasının da bir sebebi olmalıdır.

Müvekkil Adnan Oktar, buradan yola çıkarak, kumpası kurgulayanların, bu camiayı yok etmek isteyecek kadar derin bir öfkeye sahip olduklarının ve bu öfkenin kaynağının anlaşılması gerektiğinin üzerinde durmaktadır. Çok iyi bilindiği gibi, öfke oldukça sığ bir kavramdır. Basit bir sebep, öfkeyi gereksiz ve anlamsız şekilde alevlendirebilir. Ancak öfkenin kaynağı olan konuların açıklanması, oradaki mantıksızlığı da gözler önüne serecektir.

Bu sebeple müvekkil, bu öfkenin muhtemel sebepleri üzerinde bir değerlendirme yapmış ve bu konularda ihmal edilen, düşünülmeyen, üzerinde durulmayan bazı detayları Sayın Dairenizin takdirine sunmak istemiştir.

Akla gelen ilk sebepler şöyle maddelenebilir:

1.     Dekolte bayanların canlı yayınlara çıkması

2.     Mehdiyetin müvekkil ve arkadaşları tarafından savunulması

3.     Haset ve kıskançlık hisleri

4.     Devletin camiayı tanımak istemesi

 

Müvekkil ve arkadaşlarına yönelik duyulan öfkenin muhtemel sebepleri hakkında açıklamalarımız şöyledir;

 

1- Dekolte Bayanların Canlı Yayınlara Çıkması Öfke Sebebi mi?

Müvekkil ve arkadaşları, bir kısım sağ basın tarafından hedef alınmış, "dekolteyi savunduğunuz için Türk aile yapısını bozuyorsunuz" suçlamasıyla karşı karşıya kalmışlardır. Ülkemizde dekolte oldukça yaygın olarak tercih edilen bir giyim şekli olmasına rağmen, söz konusu basının infial yaratan yayınları sonrasında sağa yakın bazı kesimlerde bir öfke oluşmuştur.

Bu infiali başlatan söz konusu sağ kesim, müvekkil ve arkadaşlarını "Türk aile yapısını bozuyorsunuz" diye suçlarken, kendi anlatımına tam tezat bir şekilde Marksist görüştekilerle aynı safta yer almış ve karşıt propagandasını onlarla birlikte sürdürmüştür. Oysa, radikal Marksist görüşteki kişiler, baştan AİLE KAVRAMINI KABUL ETMEYEN kişilerdir.

Komünist içerikli yayınlarda yer alan aşağıdaki açıklamalar, Marksizm'in özünde ailenin nasıl değerlendirildiğine birkaç örnek sunar:

Marks ve Engels’in ilk sınıflı toplum yapısı olarak çözümlediği aile içerisindeki çatışmanın yansımalarının toplumsal boyuta ulaştığını söyler. Ailedeki iş bölümü kadının baskılanmasına zemin hazırlamıştır. Erkek hem mülkiyetin hem de çocukların denetimine sahiptir. Bu da sömürünün aile içerisinde başladığını bize göstermektedir.[1]

İnsanlığın hafızasındaki tüm korkuların benliğimize taşındığı, tarih boyunca ezilenlerin en sinsice sömürüldükleri, kendini inkâr boyutuna getirildikleri bir düzendir kapitalizm. Bu düzende kişi, AİLE KURUMU ARACILIĞI İLE, anne, baba, kardeşler, eş, çocuklar ve tüm akrabalar gibi görünmez bağlarla topluma yani kapitalist düzene bağlıdır. Burjuvazinin aile kurumu gibi ideolojik araçları karşısında güçlü duramayan, ona karşı doğru temellerde savaşamayanlar, aslında kapitalist sisteme karşı mücadele ettiklerini zannetseler de yalnızca kendilerini kandırırlar.[2]

Bahsettiğimiz infiali başlatan söz konusu sağ kesim, müvekkil ve arkadaşlarına karşı omuz omuza mücadele verdikleri bir kısım Marksistlerin gerçekte kendilerinin aile kavramını kabul etmediklerini bilmemektedirler ya da umursamamaktadırlar. Çünkü konu ettikleri şey aslında Türk aile yapısının bozulması falan değildir. Türkiye gibi demokratik bir ülkede birkaç tane dekolteli bayanın televizyonda görünmesi ile Türk aile yapısının bozulmayacağını onlar da gayet iyi bilirler. Tüm TV yayınlarının, magazin programlarının, dizilerin ve filmlerin dekolte bayanlarla dolu olduğunu çok iyi bilmektedir. Türkiye plajlarında her yaz milyonlarca bikinili bayanın bulunduğunun, bunların magazin programlarında sürekli olarak yer bulduğunun oldukça farkındadırlar.

Ayrıca ülkemizin %50'sini temsil eden dekolte bayanların, devletin de desteği ve korumasında olduğunu da görmektedirler. Nitekim Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, katıldığı davetlerde ve açılışlarda DEKOLTELİ SANATÇILARIMIZLA GÖRÜNTÜ VERMEKTE, ONLARLA TOKALAŞMAKTA, BİRLİKTE FOTOĞRAF ÇEKTİRMEKTE, Türk hükümetinin hem kapalı bayanlara hem de dekolte bayanlara sahip çıktığını birinci elden göstermektedir:












Görüldüğü gibi Sayın Cumhurbaşkanımız dahi dekolteden rahatsız olmamış, bunu bir tehdit olarak görmemiştir. Durum böyleyken, bir kısım sağ cenahların Türkiye'de dekolte giyen hanımları sanki ilk defa A9 TV'de görüyormuş gibi davranmaları ve Türk aile yapısını bozma iddiasını muhalefetleri için gerekçe göstermeleri, inandırıcı değildir.

 

2. Mehdiyeti Savunmak Öfke Sebebi mi?

Müvekkil ve arkadaşlarına göre ikinci muhtemel sebep, müvekkilin Mehdiliğini iddia ettiğini düşünmeleri olabilir. Oysa MÜVEKKİL HİÇBİR ZAMAN MEHDİ OLDUĞUNU İDDİA ETMEMİŞTİR; BÖYLE BİR İDDİADA BULUNMAYACAĞINA DAİR DE YEMİN ETMİŞTİR. Ayrıca müvekkilin arkadaşları da hem operasyon öncesinde hem de yargılama esnasında, müvekkil ile bir gönül birliği içinde olmalarının nedeninin kendisinin Mehdi olduğuna inanmaları olmadığını, dostluklarının, fikir ve inanç birliğine bağlı olduğunu ısrarla belirtmişlerdir.

Mehdilik konusunu biraz araştıran bir kişi bile, Hz. Mehdi'nin kaderde yaratılan kişi olacağını, Mehdiliğin iddia değil ispat makamı olduğunu çok iyi bilir. Kaderdeki kişiden başkası Mehdiliğini iddia edip buna göre yaşayamayacağı gibi, kaderdeki Mehdi'yi de durdurabilecek yoktur. Dolayısıyla, böyle bir iddiayı gerekçe göstererek öfkelenmek olağanüstü derecede mantıksız olacaktır.

Ayrıca müvekkil ve arkadaşları, 2018 yılı öncesi canlı TV yayınlarında da, 2018 sonrasında duruşmalar esnasında da, kaderde yaratılan Mehdi ortaya çıktığında, sevgi, barış, adalete vesile olduğunda bu kişinin ardından gideceklerini, ona ellerinden geldiği kadar yardımcı olacaklarını defaatle belirtmişlerdir.

Şu da çok iyi bilinmektedir ki, Hz. Mehdi'nin gelişi, sadece müvekkil ve arkadaşları tarafından beklenen bir durum değildir. Dünyada 2 milyarı aşkın Müslümanın çok büyük bir kısmı Hz. Mehdi'yi beklemektedir. Sadece 250 milyon Şii Hz. Mehdi'nin gelişi için sürekli dua etmektedir.

Örneğin, İran eski Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, 2020 yılına girerken, Mehdi'nin gelişi ile ilgili şu ifadeleri kullanmıştır:

"Umuyorum ki 2020’de İsa Mesih’in öğretilerini hayatımızda uygulamayı öğreniriz. İnşallah. Bu yıl, İsa Mesih’in (aleyhisselam) desteklediği İmam Mehdi gelip insanlara yardım edecek, adaletsizliği bitirecek ve dileklerimizi gerçekleştirecek. Allah’a emanet olun."[3]

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi de, 19-23 Eylül 2023 tarihlerinde yapılmış olan BM 78. Genel Kurulu görüşmelerinde Hz. Mehdi'nin gelişini şu şekilde haber vermiştir:

"DÜNYA BİR KURTARICI BEKLİYOR. SEMAVİ DİNLERİN HEPSİ BUNU VADETTİ. BU KURTARICI VAR VE ŞU AN HAYATTA (YAPTIKLARIMIZA ŞAHİTLİK EDİYOR). Biz iman ediyoruz ki, İlahi İrade, peygamberlerin de vadettiği üzere, adalet yeryüzünü kaplayacaktır. Ve Allah'ın salih kulları tüm yer yüzünde hakimiyet sahibi olacaklardır. Beşeriyet, bilinçlenmenin artması ve cehaletin yok olmasıyla ayağa kalkacaktır. Dünya ilahi buyruğun yerine gelmesini bekliyor."[4]

Ayrıca şu an dünyada 14,8 milyon Musevi Hz. Mehdi'yi (Moşiyah) beklemektedir. Moşiyah'ın gelişi hem Tevrat'ta hem de 2000 yıllık Musevi kaynaklarda haber verilmiştir:

Hz. Mehdi (as)`ın davranışının temeli adalet ve sadakat olacak. (Yeşaya, 11:5)

O, [Hz. Mehdi (as)] adil kurtarıcı ve alçakgönüllüdür... (Zekeriya, 9:9)

Moşiyah dönemi (Altınçağ) doğru ve dürüst bir kral olan Moşiyah [Hz. Mehdi (as)] ... tarafından yönetilecek... (Maimonides, Mişna Tora, Sanhedrin 10:1)

Onun [Hz. Mehdi (as)`ın] fevkalade doğruluğu ve vesile olacağı harikalıklar (şaşırtıcı güzellikler) nedeniyle insanlar onunla barış yapacak... (Maimonides, Mişna Tora, Sanhedrin 10:1)

Moşiyah dönemi (Altınçağ)... akılda olağanüstü olan... Moşiyah [Hz. Mehdi (as)] tarafından yönetilecek... (Maimonides, Mişna Tora, Sanhedrin 10:1)

Moşiyah [Hz. Mehdi (as)] döneminde... savaşlar olmayacak ve bir millet diğer bir millete kılıç kaldırmayacak... (Maimonides, Mişna Tora, Sanhedrin 10:1)

Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın askeri başdanışmanı ve SADAT'ın kurucusu Adnan Tanrıverdi de, 3. Uluslararası ASSAM İslam Birliği Kongresi'nde "İslam Birliği olacak mı olacak. Nasıl olacak Mehdi Hazretleri geldiği zaman. Peki Mehdi ne zaman gelecek? Allah bilir. Peki bizim bir işimiz yok mu, ortamı hazırlamamız gerekmez mi? İşte ASSAM bunu yapıyor" ifadelerini kullanmıştır. Buradan, hükümetimizin de beklentilerinin bu yönde olduğu anlaşılmaktadır.

Cumhurbaşkanı Başdanışmanının müjdelediği, sırf Şiiler ve Museviler toplamında 250 milyon insanın beklediği Hz. Mehdi'nin gelişinin, sadece müvekkil söz konusu olduğunda suça dönüştürülmeye çalışılması mantıksızdır. Dolayısıyla, müvekkil ve arkadaşlarına yönelik öfkenin sebebinin bu olması da mantık dışı olacaktır.

3. Öfkenin Sebebi, Haset ve Kıskançlık mı?

Müvekkil ve arkadaşlarının değerlendirmelerine göre kendilerine yönelik öfkenin muhtemel üçüncü sebebi, insan nefsinin en acımasız ve gaddarane duygularından biri olan, insanları normal şartlarda yapmayacakları anormalliklere sürükleyen, nefret, öfke ve kinin en temel gerekçesini oluşturan "KISKANÇLIK" hissidir.

Bunun çok çeşitli sebepleri vardır.

Bazen kimi insanlar, küçük yerleşim yerlerinde, zor ortamlarda, sevgisiz kapalı çevrelerde yetişmiş olmalarından dolayı, bazı imkanlara sahip olamayabilir, içine kapalı yalnız bir hayat yaşıyor olabilirler. Kimi zaman bu insanlar, etraflarında pek arkadaşları olmayan, sosyal çevre edinemeyen, sevgisiz ortamlarda yetişmelerinden dolayı insanlara genellikle öfke duyan, geçim telaşı içinde yaşayan insanlar haline gelebilmektedirler.

Gün gelip de bu kişilerin bazıları devlet kurumlarında görev aldıklarında, bir memuriyet hakkı elde ettiklerinde (örn. hakim, savcı, polis, müdür olduklarında), karşılarına güzel, neşeli, eğlenceli, sevgi dolu, imkanları güçlü insanlar çıktığında ÖFKELENEBİLMEKTEDİRLER. Geçmiş yıllarından kalan, hayata ve insanlara yönelik öfke, elde edemedikleri imkanlara sahip insanlar karşılarına çıktığında daha da pekişebilmektedir. Bu ruh halindeki kişinin, kendisinin sahip olamadıklarına bu kişilerin sahip olması, kendisi sevgiyi yaşayamazken sevgiyi yaşayan kişiler görmesi, kendisi hiç mutluluğu tatmamışken mutluluğu yaşayan insanların karşısına çıkması ve bu insanların hayatında hiç ulaşamadığı maddi manevi imkanlara sahip olması bu haset duygusunu pekiştirebilir. Bu aşamada kişi, elindeki tek güç olan MEMURİYET GÜCÜNÜ BU KİŞİLERE KARŞI KULLANMA hatasına düşebilir.

Müvekkile göre bu, hiç de yadsınmayacak bir ihtimaldir. Özellikle huzurdaki davada, pek çok devlet memurunun dahil olduğu kapsamlı hukuksuzluklar dikkate alındığında bu ihtimalin oldukça güçlü olduğu söylenebilir.

Ayrıca, müvekkile göre haset, insanları türlü belalara götüren çok büyük bir beladır. Hz. Adem'in çocukları, işte bu nedenle Kuran'da örnek verilmiştir. Kabil'in öz kardeşi Habil'i öldürmesinin tek sebebi kıskançlıktır. Kıskançlık hissi, Kabil'i kardeş katili yapmaya götürmüş, sonrasında da Kabil bu yaptığına pişman olmuştur:

Onlara Adem'in iki oğlunun gerçek olan haberini oku: Onlar (Allah'a) yaklaştıracak birer kurban sunmuşlardı. Onlardan birininki kabul edilmiş, diğerininki kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen) Demişti ki: "Seni mutlaka öldüreceğim." (Öbürü de:) "Allah, ancak korkup-sakınanlardan kabul eder."

"Eğer beni öldürmek için elini bana uzatacak olursan, ben seni öldürmek için elimi sana uzatacak değilim. Çünkü ben, alemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım."

"Şüphesiz kendi günahını ve benim günahımı yüklenmeni ve böylelikle ateşin halkından olmanı isterim. Zulmedenlerin cezası budur."

Sonunda NEFSİ ONA KARDEŞİNİ ÖLDÜRMEYİ (TAHRİK EDİP ZEVKLİ GÖSTEREREK) KOLAYLAŞTIRDI; BÖYLECE ONU ÖLDÜRDÜ, BU YÜZDEN HÜSRANA UĞRAYANLARDAN OLDU.

Derken, Allah, ona, yeri eşeleyerek kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini gösteren bir karga gönderdi. "Bana yazıklar olsun" dedi. "Şu karga kadar olup da kardeşimin cesedini gömmekten aciz miyim?" ARTIK O, PİŞMAN OLMUŞTU. (Maide Suresi, 27-31)

Müvekkil, bu konuda Kuran'da Hz. Yusuf'un kardeşlerinin örnek verildiğine de dikkat çekmektedir. Hz. Yusuf'un kardeşleri, sırf babalarının Yusuf'a olan sevgisini kıskandıkları için onu öldürmeye yeltenmişlerdir:

Onlar şöyle demişti: "YUSUF VE KARDEŞİ BABAMIZA BİZDEN DAHA SEVGİLİDİR; oysa ki biz, birbirini pekiştiren bir topluluğuz. Gerçekte babamız, açıkça bir şaşkınlık içindedir."

"ÖLDÜRÜN YUSUF'U VEYA ONU BİR YERE ATIP-BIRAKIN Kİ BABANIZIN YÜZÜ YALNIZCA SİZE (DÖNÜK) KALSIN. Ondan sonra da salih bir topluluk olursunuz." (Yusuf Suresi, 8-9)

Kuran ayetleriyle de dikkat çekildiği gibi, haset, kimi zaman insanları kardeşlerini dahi katletmeye götürebilecek kadar güçlü bir duygudur.

Huzurdaki davada, bir suç unsurundan ziyade sürekli olarak MAGAZİN konuşuluyor olması, zengin ve ihtişamlı hayatlar, güzel insanlar üzerinden basında prim yapılması dikkate alındığında, BU HAYAT TARZLARINA HASET EDEN KİŞİLERİN her türlü KUMPAS VE CEZA YÖNTEMİNDE DEVREDE OLMALARI çok da şaşırtıcı gelmemektedir.

4. Sebep Devletin Camiayı Tanımak İstemesi mi?

Müvekkil ve arkadaşları, son olarak, yaşadıkları bu kapsamlı imtihanın, devletin kendilerini anlamak; devlete bağlılıklarını, sadakatlerini, iman seviyelerini, dayanma güçlerini görmek anlamak amaçlı olabileceği ihtimali üzerinde durmaktadırlar.

Bu aşamada, yargılama boyunca sürekli olarak belirttiğimiz önemli hususu tekrar belirtelim: MÜVEKKİL VE ARKADAŞLARI, DEVLETE BAĞLILIKLARINDAN ZERRE KADAR TAVİZ VERMEMİŞLER VE DEVLETTEN GELEN HER ŞEYİ BAŞLARI ÜZERİNE KOYMUŞLARDIR. DEVLETE BAĞLILIK KONUSUNDA DA OLDUKÇA KARARLI OLMUŞLARDIR. DOLAYISIYLA, DEVLETİN UYGUN GÖRDÜĞÜNE DE ASLA DİRENÇ GÖSTERMEZLER, DAİMA RAZIDIRLAR.

Ancak tek talepleri vardır: ADİL YARGILANMAK! Onlar hiçbir zaman kendilerine ayrıcalık istememişlerdir. Onlar sadece, tarafsız bir mahkemede adilane yargılanmak istemektedirler. Kendileri hakkında Cumhurbaşkanımıza doğru bilgi verilmesini istemektedirler.

Şu anda huzurdaki davada genç bayanlara ve genç erkeklere 45 defa müebbet hapis cezası verilmiştir ve bu insanlar hapislerde unutulmuş durumdadırlar. Bu ferahlık, müvekkil ve arkadaşlarını, ayrıca biz müdafilerini şaşkınlığa sürüklemektedir. Bu anlamsız vurdumduymazlık anlaşılabilir gibi değildir. Böylesine kapsamı müebbet cezalarının normal karşılanması, cezaları veren hakimlerin hiçbir şey olmamış gibi bir kenara çekilmeleri, tüm yargı sisteminin ve tüm hakimlerin ortada bir suç olmadığını bilmelerine rağmen ortada öyle bir konu hiç yokmuş gibi davranmaları Türk devleti adına ÜRKÜTÜCÜ BİR MANZARADIR.

Acaba neden, SUÇ OLMAMASINA RAĞMEN, MÜVEKKİL VE ARKADAŞLARINA MUTLAKA CEZA VERMEK GEREKMEKTEDİR? Müvekkil ve arkadaşlarına yönelik açılan davaları NEDEN HİÇBİR MAHKEME KABUL ETMEK İSTEMEMİŞTİR? Neden SADECE İSTANBUL 30. AĞIR CEZA MAHKEMESİ BU DAVAYA BAKMAK İÇİN BU KADAR HEVESLİDİR? Neden, İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi'nin farklı iki hakim heyeti de tüm müştekileri, tanıkları ALEYHİMİZE YÖNLENDİRMEDE bu kadar kararlı ve rahat davrandılar? Neden onların ÇELİŞKİLERİNİ aleni şekilde ÖRTBAS ETTİLER? Neden SANIKLAR LEHİNDEKİ HİÇBİR ŞEYİ GÖRMEYİP astronomik cezalar vermede bu kadar kararlı oldular? Adil olması gereken bir mahkeme başkanı (Mahmut Başbuğ), acaba neden sanıklara hakaret etme ihtiyacı duydu? NEDEN BÖYLE BİR ÖFKE VAR?

Adil olduğuna inanmak istediğimiz bir yargı önünde, mahkemeler neden ısrarla müvekkil ve arkadaşlarına karşı adaletli davranmıyorlar?

Müvekkil, elbette bu sürecin, devlete kendilerini çok iyi tanıttığı kanaatindedir. Ancak müvekkil, yıllarca devlete faydalı çalışmalarla zaten kendilerini ispatlamış olduklarına da vurgu yapmaktadır. Yıllarca süren, İslam, millet ve devlet için hayırlı çalışmalar UMUYORUZ Kİ UNUTULUP GİTMİŞ DEĞİLDİR.

Müvekkilin sürekli hatırlattığı gibi, ezilmiş, küçük görülmüş, her türlü hakları ellerinden alınmış olan Müslümanların, BU ÜLKEDE DEĞER GÖRMELERİNİN, MUHATAP ALINMALARININ en büyük sebebinin müvekkil ve arkadaşları olduğu unutulmamalıdır. Müvekkilin temsil ettiği kaliteli, kültürlü, modern, özgüvenli, dışadönük ve saygın İslam modeli sayesinde, ülkede adeta ikinci sınıf vatandaş gibi görülen Müslümanların ön plana çıktığı, kaliteyi öğrendikleri, kültürlerinin arttığı, özgüven sahibi oldukları hatırlanmalıdır. Bu, Vatan Partisi başkanı, sosyolog Doğu Perinçek'in bizzat kendi teşhisidir.

Darwinizm safsatası altında susturulan Allah inancı ve buna cevapsız kalan Müslümanlar, yine müvekkil ve arkadaşlarının Darwinizm'i yıkan fikri, ilmi, kültürel çabaları neticesinde kurtuluş bulmuşlardır. Dünyada hüküm süren ve dinsizliği her cenahta yaygınlaştıran Darwinistler, müvekkilin evrim teorisini yerle bir eden çalışmaları sonucunda tarihte görülmemiş bir darbe almış ve özgüvenlerini yitirmişlerdir. Yoktan var edilişin ve Allah inancının mutlak bir gerçek olduğu, bilimsel delillerle müvekkil tarafından ortaya konulmuştur. Bu, Müslümanların tüm dünyada söz sahibi olmalarının yolunu açmıştır.

Müvekkil ve arkadaşlarının oluşturduğu bu güçlü fikri zemin, Müslümanların lehine yapılmış belki de en büyük çalışmalardan biridir. Buna rağmen tüm bunlar unutulmuş gibi davranılması, vahim bir durumdur.

Özetle, müvekkilin inancına göre devletimiz, müvekkil ve arkadaşlarını tanıyabileceği netlikte tanımıştır. Müvekkil ve arkadaşlarının tek beklentisi, DEVLETE YAKIŞANIN YAPILMASI VE ADİL HAKİMLER ÖNÜNDE ADİL YARGILANMALARIDIR.


 

Sonuç:

Müvekkil ve arkadaşları, 6 yıldır bitmeyen bu zulüm sisteminin ideolojik zeminini ve muhtemel sebeplerini ön plana çıkararak, bu kumpasın muhtemel gerekçelerini de takdirinize sunmak istemektedirler. Çünkü 6 yıldır gerçekleşen tüm hukuksuzluklar, zulme varan uygulamalar, ancak ve ancak şiddetli bir öfke ile açıklanabilir. Suçsuz olduğu tüm yargı mensupları tarafından bilinen bir topluluğun astronomik müebbetlerle cezalar alması, sonra tekrar basına verilen segbis görüntüleriyle karalama çalışmaları yapılması, bu konuda hızını alamayan, sakinleşmeyen, öfkesini dile getirmeden duramayan devlet memurlarının ortaya çıkması, şaşılacak boyutta bir nefretin söz konusu olduğunu göstermektedir. 6 yıldır devlete bağlılıkta taviz vermeyen ve geçmişte sayısız hayırlı faaliyete imza atmış bu gruba karşı böylesine dehşetli bir NEFRET POLİTİKASININ KESİNTİSİZ DEVAM ETTİRİLMESİ VE BUNA HALEN İZİN VERİLMESİ anlaşılabilir gibi değildir. DUYULAN KİN NASIL BİR KİNDİR; NEDEN HALA SAKİNLEŞMEMEKTEDİR, ANLAMAK İMKANSIZDIR. Türk yargı sisteminin buna çare bulmak gibi ulvi bir görevi olması gerektiğine dair müvekkil ve arkadaşlarının beklentileri vardır.

Dileğimiz ve talebimiz, müvekkil ve arkadaşlarının adil hakimler huzurunda adil yargılanmalarıdır.20.11.2023

Saygılarımızla, bilgilerinize arz ederiz.

Adnan Oktar müdafi,

Av. Mert Yetişir



[1] Brown, H. (2016). Marx’ta Toplumsal Cinsiyet ve Aile, (çev. Gamze Rastgeldi), Ankara: Dipnot Yayınları (s. 66-68)

[2] https://marksist.net/aylin-dinc/aile-kurumu-sistemin-sinsi-ideolojik-aygiti

[3] https://www.indyturk.com/node/111701/d%C3%BCnya/ahmedinejaddan-yeni-y%C4%B1l-mesaj%C4%B1-2020de-mehdi-gelecek

[4] https://sputniknews.com.tr/20230920/iran-cumhurbaskani-reisi-dunya-bir-kurtarici-bekliyor-bu-kurtarici-var-ve-su-an-hayatta-1075610862.html


Daha yeni Daha eski