YARGITAY (İLGİLİ) CEZA DAİRESİ’NE

Gönderilmek Üzere, 

İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. CEZA DAİRESİ’NE

DOSYA NO              : 2023/310 E., 2023/494 K.

SUNAN                     : Adnan OKTAR

MÜDAFİ                   : Av. Mert YETİŞİR

KONU                        : İddianameye çarpıtılmış şekilde konu edilen ve şu anda da basında bir karalama kampanyası dahilinde sıklıkla yer bulan müvekkilin, 2018 öncesi İsrailli politikacı ve hahamlarla yaptığı görüşmelerin, devletimizin menfaatine görüşmeler olduğunun çok iyi bilindiği ve bu görüşmelerin bir suç olmadığının en büyük delilinin, hükümet yetkililerimizin aynı minvalde yaptığı görüşmeler ve İsrail ile yakın ticari ilişkiler olduğunu gösteren dilekçemizin sunumudur.

 

AÇIKLAMALAR:

Müvekkil Adnan Oktar ve arkadaş çevresi, 40 yıldan bu yana gerek ülkemizde gerekse dünya çapında çok kapsamlı ilmi, fikri, sosyal ve kültürel faaliyetler gerçekleştirmişlerdir. Bu faaliyetler çerçevesinde, kamuoyunun da yakından şahit olduğu üzere, yerli ve yabancı çok sayıda bilim, fikir ve din adamı, akademisyen, siyasi ve sosyal kimliğe sahip kişilik, kanaat önderi, STK mensubu, vb. gibi kendi alanlarında söz sahibi olan kimselerle ülkemiz ve milletimizin yararı için yakın ilişkiler ve güçlü dostluk bağları geliştirmişlerdir. Bu kişilerle karşılıklı ziyaretler ve fikir alışverişlerinde bulunmuşlardır. Bu sohbet ve görüşmelerin büyük bölümü, müvekkilin de katıldığı A9 TV'deki canlı yayın programlarında tüm kamuoyuna açık olarak yapılmıştır. Görüşmelerin fotoğrafları milyonlarca kişinin takip ettiği şahsi sosyal medya hesaplarında ve faaliyetler çerçevesinde hazırlanan internet sitelerinde paylaşılmıştır.

Müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşlarının, İsrail'den ve dünyanın çeşitli ülkelerinden Musevi camiasına mensup önde gelen din adamlarını, kanaat önderlerini, siyasileri ve sivil toplum kuruluşları temsilcilerini ülkemize davet ederek ağırlamaları, kimi zaman bu misafirlerin A9 TV'deki canlı yayın sohbet programlarına konuk olarak katılmaları da aynı ilmi, fikri ve sosyal faaliyetler kapsamında gerçekleşmiştir. Hatta bu görüşmelerin dördü, 2018 yılı öncesinde İsrail'in Gazze ve İran'a saldırma planlarını yaptıkları dönemlerde gerçekleştirmiştir. Müvekkil, İsrail'den yetkili hahamları stüdyoda ağırlayarak onlara Kuran ayetleri ve Tevrat sözleri okuyarak, bu saldırıların haram olduğunu, konunun barışçıl şekilde çözümlenebileceğini söylemiş ve toplu dua etmelerini istemiştir. Hahamlar, ülkelerine döndüklerinde toplu duada bulunmuşlar ve hükümet yetkilileriyle görüşerek bu saldırıları durmasını istemişlerdir. (İsrail'de Sanhedrin hahamları hükümetin aldığı kararlar üzerinde etkilidir)

Dolayısıyla, müvekkilin bu yönde yaptığı görüşmeler, özellikle bölgedeki Müslümanların güvenliği için manevi içerikli hayati görüşmeler olmuş ve muhtemel saldırılar bu etkili konuşmalar neticesinde sonlandırılmıştır. Hatta bu saldırı hazırlıklarından bir tanesinde İsrail, Gazze sınırına tanklarını dayayacak kadar ileri gitmiş, ancak müvekkilin yetkili hahamlarla görüşmeleri neticesinde bu harekattan vazgeçilmiştir. Hahamların ve İsrail hükümet yetkililerinin ülkemize gelişi, Dışişleri Bakanlığımızın bilgisi dahilinde gerçekleştiğinden (başka ülkelerin hükümet yetkililerinin ülkemize gelişinde Dışişleri Bakanlığı mutlaka haberdar edilir) bu görüşmeler ve alınan bu hayırlı sonuçlar, hükümetimiz tarafından da yakından takip edilmiştir.

Ancak huzurdaki dava dosyası kapsamında hazırlanan iddianamede İsrail’den gelen bir kısım kişilerle yapılan bu görüşmeler bir SUÇ GİBİ GÖSTERİLMEYE ÇALIŞILMIŞTIR ve konu hakkında herhangi bir suç unsuru yer almamasına rağmen bu kara propaganda halen basında yer almaktadır.

Öncelikle çok iyi bilinmektedir ki, insanlığın manevi gelişimi, Allah'ın varlığını anlatma, iman hakikatlerini anlatma ve ülkemizin milli menfaatleri için müvekkil ve arkadaşları, dünyanın çok çeşitli ülkelerinden çok çeşitli insanlarla bağlantıdadırlar. Bunun için hiçbir şahsi fayda gözetilmediği de açıktır. İsrail bu ülkelerden yalnızca bir tanesidir. Filistin dahil olmak üzere, birçok ülkenin fikir önderleri, akademisyenleri, bilim insanları veya siyasetçileriyle görüşmeler mevcutken, iddianameye sadece İsrail vatandaşlarıyla bağlantıların alınmış olması, özel bir algı yaratmak, sanki sadece İsrail ile özel bir ilişki varmış imajı vermek amaçlıdır. Bu durum art bir niyet olduğu izlenimi vermektedir.

Dahası, müvekkilin özellikle -hükümetimizin bilgisi altındaki- İsrail bağlantılarının ne kadar büyük hayırlara vesile olduğu da ortadadır. Keza, müvekkilin cezaevine konulduğu 2018 yılında İsrail'in Gazze saldırıları alevlenmiş ve bu konuda arabuluculuk çalışmaları hiçbir sonuç vermemiştir. Şu an ise bölgede sivillerin hedef alındığı ürkütücü, insanlık dışı bir savaş yaşanmaktadır. Masum insanlar, çocuklar tüm dünyanın gözleri önünde katledilmektedir. Moşiyah'ın gelişi için açıkça bir savaş başlatmış olan İsrailli yetkililere kimse, Kuran ayetleri ve Tevrat sözleri üzerinden Moşiyah'ın gelişinin savaş değil de barış yoluyla olacağını ANLATMAMAKTADIR. Çünkü tüm bunları vaktinde yapmış ve savaşları engellemiş olan müvekkil cezaevindedir. (Musevilerin beklediği Moşiyah ve Müslümanların beklediği Mehdi aynı kişidir. Meydana gelen bu korkunç saldırıların ardından İsrail Başbakanı Netanyahu "Hamas'a karşı Yeşaya kehanetini göreceğiz" demiş ve Moşiyah'ın gelişine işaret etmiştir.[1] Yani bu savaşı açıkça dini amaçlarla başlatmış olduklarını itiraf etmiştir)

Şu anda bu korkunç savaş alevlenmiş durumdadır ve bölge ülkelere sirayet edecek gibidir. Hal böyleyken, müvekkilin barış konusundaki çabalarını hala bir suç gibi göstermeye çalışmak akıl alır gibi değildir. Tüm Müslümanların ve dünyanın faydasına olan hayırlı faaliyetlerin dahi suç gibi gösterilmesi, bütün bunların durdurulması, Müslüman aleminin gün geçtikçe felaketlerle daha da sarılmasına neden olmaktadır.

Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, İsrail ile verimli ve olumlu ilişkilerin sürdürülmesi, her şeyden önce geçmişten bugüne HÜKÜMETİMİZİN UYGULADIĞI BİR POLİTİKADIR. Özellikle AK Parti hükümetinin iktidarda olduğu 21 yıllık dönemde, İsrail ile özellikle ekonomik, ticari, kültürel ve askeri ilişkilerimiz SÜREKLİ İYİLEŞME ve İLERLEME GÖSTERMİŞTİR. Özellikle müvekkilin söz konusu suçlamalardan dolayı cezaevine konulduğu ve İsrail ile görüşmeler konusunun basın yoluyla kara propagandaya maruz bırakıldığı dönemde, hükümetimiz İsrail ile iyi ilişkiler konusunda önemli hamleler yapmış ve bu konuda, özellikle karşılıklı büyükelçilerin görevlendirilmesine varan özverili ilişkiler yaşanmıştır.

Geçmişten bugüne bu konuyla ilgili bazı örnekler şu şekildedir:


 

Sayın Cumhurbaşkanımız ve AK Parti Hükümeti Her Dönemde İsrail ve Musevi Camiasıyla Yakın İlişkiler İçinde Bulunmuştur

2005 yılında dönemin Başbakanı Sn. Recep Tayyip Erdoğan, dönemin İsrail Başbakanı Ariel Sharon ile görüşmüş ve "antisemitizm (Musevi karşıtlığı) insanlık suçudur" ifadelerini kullanmıştır. Bu ziyaret sırasında askeri ve ticari anlaşmalar yapılmış ve sonraki yıllarda gelişecek ticari-ekonomik ilişkilerin temelleri bu görüşmede atılmıştır. 

Haziran 2005’te ABD merkezli ırkçılık ve ayrımcılık karşıtı Musevi sivil toplum kuruluşu Anti-Defamation League (ADL), soykırım döneminde Musevileri kurtaran tüm Türk diplomatlar adına Sn. Erdoğan’a bir ödül vermiştir. Sn. Erdoğan burada yaptığı konuşmada Antisemitizmin Türkiye’de yeri yoktur” ve “Yahudi soykırımı tarihteki en büyük suçtur” demiştir. 

2007 yılında Türkiye'yi ziyaret eden İsrail Devlet Başkanı SHIMON PERES’İN TBMM’DE KONUŞAN İLK İSRAİL DEVLET BAŞKANI OLMASI, iktidardaki AK Parti hükümeti döneminde gerçekleşmiştir. Bu durum, dönemin Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın o dönemde Türkiye-İsrail ilişkilerine verdiği önemi gösteren örneklerden yalnızca biridir.


2009 yılında Davos'ta Sn. Erdoğan'ın İsrail saldırılarını eleştirmesinin ardından gerilen Türkiye-İsrail ilişkileri sonrasında, Türkiye’de İsrail mallarının ve şirketlerinin boykot edilmesi çağrıları popüler destek bulmuştur. Bunun üzerine dönemin Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, 13 Şubat 2009’da okullara yeni bir genelge göndererek Türkiye’nin bir ekonomik kriz içinde olduğunu ve yabancı yatırımcıya ihtiyaç duyduğunu belirterek İsrail mallarının boykot edilmemesini istemiştir.



Hükümetimizin İsrail ile olan ilişkilere gösterdiği hassasiyetin bir diğer önemli örneği de 2013 yılında İsrail Şas Partisi kurucusu Haham Nissim Zeev ve Ekonomi Bakan Yardımcısı Haham Yitzhak Kohen’in İstanbul ve Ankara'da bir dizi toplantıyı içeren ziyaretleridir. Güvenliğin ne kadar hassas bir unsur olduğunu bilmek açısından, bu ziyaretin 2010'daki MAVİ MARMARA OLAYININ SONRASINDAKİ gergin ortamda gerçekleştiğini de hatırlatmak gerekir. Bu nedenle, söz konusu ziyaret Türk ve İsrail emniyet ve istihbarat teşkilatlarının ortak iş birliği içinde olağanüstü güvenlik önlemleri altında gerçekleştirilmiştir.

Yabancı devlet büyüklerini korumak ile görevli Emniyet Müdürlüğü Koruma Şube Müdürlüğü tarafından 24 saat yakın koruma ve çakarlı polis eskort araçları tahsis edilmiş, transferler Emniyet Müdürlüğü'nün gözetimindeki zırhlı araçlarla gerçekleştirilmiştir. İsrail emniyetine bağlı resmi yakın korumalar da ziyarete eşlik etmiştir. Devletimiz misafirperverliğini göstererek, İsrailli üst düzey yetkilileri İstanbul'daki devlet konukevinde ağırlamıştır.

Yine Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Mart 2016 tarihinde ABD'ye yaptığı bir ziyaretinde ABD Musevi Lobisi'nin ileri gelen temsilcileriyle görüşmelerde bulunmuştur. Konu basında da şöyle yer almıştır:

"Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Washington temasları 'sürprizlerle' dolu… Erdoğan’ın temasları kapsamında en ilgi çekenlerden biri de, ABD’DEKİ MUSEVİ LOBİSİ İLE GÖRÜŞMESİ oldu... Foxman’ın mensup olduğu ADL (Anti Defamation League) dışında, Erdoğan’la görüşen Amerika’daki etkin Musevi kuruluşları arasında, B’nai B’irth, Başkanlar Konferansı, Dünya Musevi Kongresi, AIPAC, Baltimore Musevi Konseyi üyeleri de bulunuyor."[2]


İsrail ve Türkiye Arasında Sayısız Resmi Ziyaret Gerçekleşmiştir

Başta Cumhurbaşkanlığı düzeyinde olmak üzere Başbakan, Genel Kurmay Başkanı ve bazı Bakanlar farklı zamanlarda ülkemizi temsilen İsrail’e resmi ziyaretlerde bulunmuşlardır. Aynı şekilde İsrailli bir kısım üst düzey yetkililer de ülkemize konuk olarak gelmişlerdir. Karşılıklı yapılan bu ziyaretlerden bazıları şöyledir:

– 2005 yılında Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın İsrail ziyareti,

– 2006 yılında Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer’in İsrail ziyareti,

– 2006 yılında Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Sayın Tzipi Livni’nin Türkiye ziyareti,

– 2007 yılında Başbakan Sayın Ehud Olmert’in Türkiye ziyareti,

– 2007 yılında İsrail Devlet Başkanı Sayın Shimon Peres’in Türkiye ziyareti ve TBMM konuşması. (TBMM’de konuşan ilk İsrail Devlet Başkanı),

– 2007 yılında Dışişleri Bakanı Sayın Ali Babacan’ın İsrail ziyareti,

– 2008 yılında Başbakan Yardımcısı ve Savunma Bakanı Sayın Ehud Barak’ın Türkiye ziyareti,

– 2008 yılında Savunma Bakanı Sayın Vecdi Gönül’ün İsrail ziyareti,

– 2008 yılında Başbakan Sayın Ehud Olmert’in Türkiye’yi ziyareti,

– 2009 yılında Sanayi, Ticaret ve Çalışma Bakanı Sayın Binjamin Ben-Eliezer’in Türkiye’yi ziyareti,

– 2009 yılında Savunma Bakanı Sayın Ehud Barak’ın Türkiye’yi ziyareti,

– 2016 yılında Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Sayın Feridun Sinirlioğlu ile İsrail Başbakanı Sayın Netanyahu'nun danışmanı Sayın Joseph Ciechanover ve İsrail Ulusal Güvenlik Danışmanı Sayın Jacop Nagel’in İsviçre'nin Cenevre şehrinde bir araya gelmesi,

– 2017 yılında Turizm Bakanı Sayın Nabi Avcı’nın İsrail ziyareti.

– 2017 yılında Enerji Bakanı Sayın Yuval Steinitz’in Türkiye’yi ziyareti.


 

AK Parti Döneminde İsrail ve Türkiye Arasındaki İlişkilerin Ulusal ve Uluslararası Basındaki Yansımaları

Ortadoğu’da kritik öneme sahip olan Türkiye ve İsrail devletleri, ulusal olduğu kadar uluslararası basının da yakından takip ettiği iki ülke olmuştur. Tarafların birbirleriyle yaptıkları bir kısım görüşmeler yerli ve yabancı basında şu şekilde yer almıştır:

·        "13 Kasım 2007 Salı günü İsrail Devlet Başkanı Şimon Peres, Türkiye Büyük Millet Meclisi`nde Ankara Forumu kapsamında bir konuşma gerçekleştirdi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Filistin Yönetimi Ulusal Lideri Mahmud Abbas ve Peres barış için bir araya gelerek bir mutabakat imzaladılar. Peres, TBMM'de söz alan ilk İsrail Devlet Başkanı oldu." (Şalom Gazetesi, 9 Ocak 2008)[3]

·        "İsrail Başbakanı Ehud Olmert, çalışma ziyareti kapsamında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından kabul edildi ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile bir araya geldi." (BBC Türkiye, 23 Aralık 2008)[4]

·        "Türkiye-İsrail Karma Ekonomik Komisyonu (KEK) 4. Dönem (ve bugüne kadarki son) toplantısı Milli Savunma eski Bakanı Sayın Vecdi Gönül ve İsrail Sanayi, Ticaret ve Çalışma Bakanı Sayın Ben Eliezer’in eş-başkanlığında 24 Kasım 2009 tarihinde Ankara’da gerçekleştirilmiştir." [5]

·        2009 yılında Davos Dünya Ekonomik Forumu toplantısındaki gerginliğe rağmen, iki ülke arasındaki ticari, askeri ve stratejik iş birliği devam etmiştir.

·        11 Mayıs 2010’da Türkiye’nin onayı ile İsrail OECD’ye resmen kabul edilmiştir. Türkiye, Filistinlilerin tüm girişimlerine rağmen, İsrail’in OECD üyeliğini veto etmemiş, 1,5 yıldır gergin olan ilişkiler Türkiye’nin önemli bir jestiyle yumuşama yoluna girmiştir.[6]

·        31 Mayıs 2010’da Gazze’ye insani yardım götüren Mavi Marmara feribotumuza İsrail askeri güçlerinin yaptığı operasyon ile 9 vatandaşımızın şehit olması sonrasında, büyükelçiler geri çekilmiş, diplomatik temsil karşılıklı olarak maslahatgüzar seviyesine indirilmiştir.[7] Bu gelişmelere rağmen, iki ülke ilişkileri kesintiye uğramamış, resmi yetkililerinin görüşme ve toplantıları devam etmiş, ticaret hacmi katlanarak artış göstermiş, turizm ise ilk başta azalsa da sonrasında ivme kazanarak artışa geçmiştir.[8]

·        2010 diplomatik krizinin ilk günlerinden itibaren, iki ülke dışişleri yetkilileri yine bir araya gelmişlerdir. Dışişleri Bakan Müşavirimiz Sayın Feridun Sinirlioğlu ve İsrail Başbakanlık özel temsilcisi Sayın Joseph Ciechanover Cenevre’de diplomatik krizin sonlanmasına yönelik iki ayrı toplantı yapmışlardır.[9]

·        İsrail Başbakanı Netanyahu 22 Mart 2013 tarihinde, dönemin Başbakanı Sayın Erdoğan’ı telefonla arayarak; İsrail tarafından Mavi Marmara saldırısıyla ilgili olarak yürütülen ve bir dizi operasyonel hatanın yapıldığına işaret eden soruşturma ışığında, can kaybına veya yaralanmaya yol açan her türlü hatadan dolayı İsrail adına Türk halkından özür dilemiştir. Sayın Erdoğan bu özrü Türk halkı adına kabul etmiştir.[10]

·        27 Haziran 2016’da ilan edilen “Tazminata İlişkin Usul Anlaşması” çerçevesinde İsrail devleti Mavi Marmara baskınında hayatını kaybeden ve yaralanan vatandaşlarımıza 20 milyon ABD doları fidye ödemeyi taahhüt etmiştir. Türkiye saldırıyı düzenleyen İsrail komandoları hakkındaki davaları düşürmüş, Hamas’ın Türkiye’deki siyasi faaliyetleri sınırlandırılmıştır. Gazze’ye yapılacak yardımların İsrail toprakları üzerinden yapılması şartı getirilmiş, ilişkilerin normalleşmesi amacıyla tekrar büyükelçilerin atanmasına karar verilmiştir.[11] Bu antlaşma İsrail Güvenlik Kabinesi ve TBMM tarafından onaylanmış, Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından da 31 Ağustos 2016’da imzalanmıştır.[12]

·        Temmuz 2017’de Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak, İsrail Enerji Bakanı Sayın Yuval Steinitz ile İstanbul'da bir araya gelmiş ve iki ayrı boru hattı projesiyle ilgili görüşmeler yapmıştır. İsrail Enerji Bakanı hem Türkiye'nin iç tüketimi hem de Avrupa'ya doğalgaz iletimi için İsrail'den Türkiye'ye uzanan bir boru hattı döşemek istediklerini belirtmiştir.[13]

AK Parti Döneminde Türkiye-İsrail Arasındaki Ticari ve Ekonomik İlişkiler

2010 yılında yaşanan Mavi Marmara meselesinden sonra İsrail-Türkiye arasında 6 yıl süren diplomatik kriz baş göstermiştir. Söz konusu krize rağmen bu 6 yıllık dönemde İsrail ile aramızda ticari, ekonomik, kültürel, turistik, askeri pek çok alanda ilişkilerimiz ARTARAK VE GENİŞLEYEREK devam etmiştir.

İki ülke arasındaki ticaret hacmi 2,5 milyar USD’den tam 2 katına, 5 milyar USD düzeyine çıkmıştır. İsrail ile ticaret hacmimiz günümüzde ise 6 milyar USD’yi bulmaktadır. İkili ticari ilişkilerimiz politik olumsuzluklara rağmen hiçbir şekilde gerilememiş, istikrarlı bir şekilde artarak devam etmiştir. Ticari ilişkilerimiz karşılıklı olarak imzalanan anlaşmalarla güvence altına alınmıştır. İsrail'le olan ticari ilişkilerimizin yasal dayanağını oluşturan ve bu zamana kadar HİÇBİR ŞEKİLDE KESİNTİYE UĞRATILMADAN yürürlükte tutulan anlaşmaları şu şekilde sıralayabiliriz:

1.      Serbest Ticaret Bölgesi Mutabakatı, 14/03/1997

2.      Ticari Ekonomik Sınai Teknik ve Bilimsel İş Birliği Anlaşması, 24/01/1996

3.      Çifte Vergilendirmenin Önlenmesi Anlaşması, 24/01/1996

4.      Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunması Anlaşması, 24/01/1996

5.      Gümrük İdarelerinin Karşılıklı Yardımlaşmasına İlişkin Anlaşma, 23/12/1996

6.      Askeri Endüstri alanında İş Birliği Anlaşması (1996)

7.      Tarımda İş Birliği Anlaşması (1999)

8.      Türkiye-İsrail Karma Ekonomik Komisyon I. Dönem Mutabakat Zaptı, 08/02/2000

9.      Türkiye-İsrail Karma Ekonomik Komisyon II. Dönem Mutabakat Zaptı, 15/07/2004

10. Ar-Ge Anlaşması, 01/05/2005

11. Türkiye-İsrail Karma Ekonomik Komisyon III. Dönem Mutabakat Zaptı, 2007

12. Türkiye-İsrail Karma Ekonomik Komisyon IV. Dönem Mutabakat Zaptı, 2009
(Kaynak: Dış Ticaret Müsteşarlığı)

 

Yıllara Göre Türkiye-İsrail Ticaret hacmi
Türkiye İstatistik Kurumu - Dış Ticaret İstatistikleri Veri Tabanı

2008

3,5 Milyar Dolar

2009

2,5 Milyar Dolar

2010

3,4 Milyar Dolar

2011

4,4 Milyar Dolar

2012

4,0 Milyar Dolar

2013

5,1 Milyar Dolar

2014

5,8 Milyar Dolar

2015

4,4 Milyar Dolar

2016

4,4 Milyar Dolar

2017

5,0 Milyar Dolar 

2018

5,7 Milyar Dolar 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

İsrail'le olan siyasi ilişkilerimizde zaman zaman inişler ve çıkışlar olsa da ticari ve askeri anlaşmalar hiçbir dönemde askıya alınmamış, ekonomik iş birliğimiz hep artarak devam etmiştir. Hatta, 15 Mayıs 2018’de HDP tarafından İsrail ile tüm anlaşmalarının sonlanması ve İsrail'e ekonomik yaptırım uygulanması amacıyla TBMM'ye verilen önerge, AK Parti ve MHP oylarıyla reddedilmiştir. [14]

Türkiye, İsrail ile istikrarlı bir şekilde hep artan bir ticaret hacmine sahip olmuştur. 2009’daki Davos krizi ve 2010’daki Mavi Marmara baskınına rağmen iki ülke arasındaki iş birliği hep artarak devam etmiştir. Yukarıdaki tabloda listelenen TÜİK verileri yıllara göre artan ticaret hacmini sayısal olarak göstermektedir.

Türkiye, İsrail’in en çok ihracat yaptığı ülkeler listesinde 6’ncı sırada yer almaktadır. Türkiye İsrail’den yüksek teknoloji savunma ekipmanları ithal ederken, İsrail’e askeri bot ve üniforma satmaktadır.[15] Bot ve üniforma üreticisi olan firma, iki ülke arasındaki zaman zaman ortaya çıkan siyasi sorunlara rağmen ticaretlerinde herhangi bir kesinti olmadığını özellikle belirtmiştir.[16]

İsrail Ticaret Odası başkanı Uriel Lynn de Mavi Marmara olayından sadece bir yıl sonra yaptığı bir açıklamada, politik çekişmelere rağmen ticari ilişkilerimizin daha da GÜÇLENDİĞİNİ, TÜRKLERİN VE İSRAİLLİLERİN BİR SAVAŞ İÇİNDE OLMADIKLARINI, karşılıklı ticaretin ve yatırımların HİÇBİR ŞEKİLDE ETKİLENMEDİĞİNİ, TİCARETTEKİ PATLAMANIN da bunu kanıtladığını aktarmıştır.[17]

Türkiye halen İsrail’in Ortadoğu coğrafyasındaki en büyük, dünyada ise ABD’den sonra ikinci büyük ticaret ortağıdır. İnşaat sektörümüz bugüne dek hiç ara vermeden İsrail’de büyük yatırımlara imza atmıştır.

Ayrıca Türkiye’nin önde gelen önemli holdinglerinin de İsrail’de bir kısım projeleri bulunmaktadır. Örneğin enerji sektöründe faaliyette bulunan bir Türk holdingine ait Ramat Negev kojenerasyon santrali 2015’ten itibaren İsrail’de üretim yapmaktadır. [18]

Cumhurbaşkanlığı ekonomi danışmanı Hatice Karahan'ın açıklamalarına göre Türkiye ve İsrail, aralarındaki ticari ilişkiyi de güçlendirebilmek için milyarlarca dolarlık AKDENİZ BORU HATTI PROJESİNİ hayata geçirmektedirler. Bu boru hattı ile elektrik, doğalgaz, ham petrol ve su ticareti yapılması planlanmaktadır.[19]

AK Parti’nin iktidara geldiği 2002 yılında 1,4 milyar USD olan Türkiye-İsrail dış ticaret hacmi, 2018’de 5,7 milyar Amerikan doları seviyesine ulaşmıştır. Son 16 yıldaki artış oranı yüzde 350’yi aşmıştır.[20] İsrail ile olan ticaret hacmimiz bu hızda artmaya devam ederse ülkemizin, İsrail için, yakın zamanda ticari ilişkiler açısından ABD’nin yerini alabileceği öngörülmektedir.

AK Parti Döneminde İki Ülke Arasındaki Turizm

İsrail havalimanları yönetiminin yaptığı açıklamaya göre 2013 ve 2014’te Türk Hava Yolları, İsrail’de diğer yabancı havayollarından daha fazla yolcu taşımıştır. İsrail vatandaşlarının sık ziyaret ettiği ülkelere bakıldığında ise, Türkiye ABD’nin hemen ardından ikinci sırada gelmektedir. Türk Hava Yolları İsrail’de 2013 ve 2014’te iki yıl arka arkaya en popüler havayolu seçilmiştir.[21]

İkili ilişkilerdeki siyasi kriz turizme geçici olarak yansımışsa da İsrail’den ülkemize gelen turist sayısı sonrasında tekrar yükselmiştir. 2010 yılındaki Mavi Marmara krizinden sonra gerileyen turizm, kısa bir süre sonra tekrar canlanmış, iki ülke arasındaki charter seferlerinin devreye girmesiyle eskisinden daha aktif hale gelmiştir. Resmi verilerine göre, 2021 Ocak-Eylül döneminde Türkiye’ye 115 bin 256 İsrailli gelirken, bu sayı 2022’nin aynı döneminde beş kattan fazla artarak 631 bin 669’a çıkmıştır.[22]

Görüldüğü üzere, iki ülke siyasilerinin zaman zaman birbirlerine karşı yaptıkları çıkışlara rağmen, arka planda İsrail ve Türkiye arasındaki ticari ve sosyal ilişkiler hiçbir zaman kesintiye uğramamıştır.

7 Şubat 2017’de dönemin Turizm Bakanı Sayın Nabi Avcı, İsrail’in başkenti Tel Aviv’de gerçekleşen 23. Uluslararası Akdeniz Turizm Fuarı’na bizzat katılmış, İsrail ile olan ilişkilerimizin sadece ticari değil komşuluk ve dostluk esası üzerine de kurulu olduğu mesajını vermiştir.

Dönemin Turizm Bakanı, aralarında sektör temsilcilerinin de bulunduğu kalabalık bir heyetle fuara katılmış, İsrail Turizm Bakanı Sayın Yariv Levin ile görüşerek “Turizm Ortak Komisyonu”nun tekrar toplanması yönünde mutabakata varmışlardır. Ayrıca Sayın Nabi Avcı, Musevi halkıyla bugün tanışmış değiliz, 500 yıllık bir ortak tarihimiz var. Bu ORTAK TARİHİN BİRİKTİRDİĞİ GÜZEL ANILAR VAR. Ortak tarihin içinden süzülüp gelen bir mutfağımız var. PEK ÇOK GÜZELLİĞİ BİRLİKTE ÜRETTİK, PAYLAŞTIK, zaman zaman ARAMIZDAKİ DÜŞÜNCE AYRILIKLARINA RAĞMEN BU GÜZELLİKLERİ PAYLAŞMAYA DEVAM EDECEĞİZ." diyerek İsrail ile olan ilişkimizin uzun bir geçmişe sahip olduğunu ve iyi ilişkilerin devam edeceğini vurgulamıştır.[23]

AK Parti Döneminde İki Ülke Arasındaki Askeri Alanda İş Birliği

Türk ve İsrail orduları arasındaki stratejik ortaklık, siyasiler arasında zaman zaman meydana gelen fikir ayrılıklarına rağmen askeri anlaşmalar temelinde resmi olarak devam etmektedir.

İki ülke arasında, Sayın Tansu Çiller'in Başbakan olduğu 1994 yılında "Savunma İş Birliği Anlaşması", Refahyol koalisyonu döneminde ise “Askeri Eğitim İş Birliği Anlaşması" imzalanmıştır. İsrail'in kazandığı askeri ihaleler bu dönemden sonra hızla artış göstermiştir. Ak Parti iktidarının ardından 2010 yılı itibariyle, savunma alanında 13 proje tamamlanmıştır, 6 proje ise devam etmektedir. İki ülke basınında da geniş yer bulan askeri iş birliklerinin başlıcaları şunlardır:

·        İsrail'den ilk etapta 15 milyon Amerikan dolar karşılığında iki İnsansız Hava Aracı (Heron) kiralanmış, 2008'de ise Heron ihalesini İsrail'in milli savunma şirketi IMI (İsrail Aerospace Industries) kazanmıştır. 10 Heron için Türkiye, IMI şirketine 183 milyon Amerikan doları ödemiştir. 2009’da teslim alınan Heronlar Türkiye'nin Kuzey Irak'a yaptığı sınır ötesi operasyonlarda etkin bir şekilde kullanılmıştır.

·        Türkiye'nin M-60 tankları ile F-4 ve F-5 savaş uçaklarının modernizasyonu İsrail Devleti tarafından yapılmıştır. Türkiye, 54 tane F-4 savaş uçağının modernizasyonu için İsrail'le bir milyar doları aşan bir anlaşma yapmıştır. 170 tane M-60 tankının modernizasyonu için 650 milyon dolarlık anlaşma imzalanmıştır.[24]

·        F-4 uçaklarının hareket eden cisimleri algılamasını sağlayan, Sentetik Açıklıklı Radar (SAR) sistemleri ihalesi 160 milyon Amerikan dolarına İsrail'e verilmiştir.[25]

·        F-4 ve F-16 uçaklarından alınan görüntülerin yere indirilmesini sağlayan Datalink 16 projesinin ihalesini de yine İsrail kazanmış; Türkiye bunun için İsrail'e 120 milyon Amerikan doları ödeme yapmıştır.

·        Mayına karşı korumalı "Yürüyen Kale" (Kirpi) kara araçları ihalesini Türk BMC firması İsrail Hatehof firması ortaklığıyla yüklenmiştir.

·        Türkiye, İsrailli savaş pilotlarına Konya Hava Üssü'nde uçuş eğitimi vermiştir.

·        Askeri istihbarat alanında 167 milyon dolarlık anlaşma imzalanmıştır.

Hali hazırda Türkiye, İsrail'den yüksek teknoloji gerektiren savunma sanayisi ürünleri satın almaktadır. Eylül 2011’de iki ülke arasındaki askeri anlaşmaların karşılıklı olarak askıya alındığı ilan edilmiş olsa da yüksek teknoloji ürünü savunma gereçlerinin alımı, AR-GE aktarımı ve mühendislik projeleri devam etmiştir. Örneğin, ordumuzda halen yaygın olarak kullanılan ve yerli BMC firması tarafından üretilen mayına karşı korumalı “Kirpi” isimli kara araçları İsrail Hatehof firması ortaklığıyla üretilmiş, aracın zırh ve kapsül sisteminin malzemesi ile mühendisliği İsrailli firma tarafından temin edilmiştir. Patlama testleri ve dayanıklılık testleri ise Savunma Sanayi Müsteşarlığı yetkilileri ile BMC yetkililerinin gözetiminde İsrail'de gerçekleştirilmiştir.[26]

Aynı şekilde, BMC tarafından üretilen VURAN zırhlı aracı da İsrail Hatehof firması tarafından tasarlanıp projelendirilmiş bir araçtır.[27]

Bir diğer Türk firması OTOKAR ise İsrail menşeli Rafael marka “Baş Üstü Silah İstasyonları”nın distribütörü olup, başta “Kobra” zırhlı araçları olmak üzere TSK ve Emniyet güçlerimiz için ürettiği modern personel taşıyıcılarında bu kule atış sistemlerini kullanmaktadır. İsrail firması tarafından üretilen Rafael marka “Baş Üstü Silah İstasyonu” gelişmiş teknolojisiyle güvenlik güçlerimizin teröre karşı göstermiş olduğu başarıda büyük önem taşımaktadır.

İsrail’in NATO Tatbikatlarına Katılması Türkiye Vesilesiyle Olmuştur

İsrail, Ortadoğu’daki güvenliğini NATO şemsiyesi altında devam ettirmek istemektedir. Bunun altyapısının hazırlanmasında ABD’nin olduğu kadar Türkiye’nin de katkısı büyük olmuştur. Türkiye, daha önceki veto kararını kaldırarak öncelikle İsrail’in NATO tatbikatlarına katılmasının önünü açmış, sonrasında ise NATO’nun Brüksel’de bulunan merkez ofisinde İsrail’in temsilcilik açmasına izin verilmesini sağlamıştır.[28]

İsrail Silahlı Kuvvetleri, ancak Türkiye’nin veto kararını kaldırması sonucunda NATO’nun Kasım 2016’da Karadağ'da düzenlediği büyük çaptaki askeri tatbikata katılabilmiştir.[29] Bu gelişmelerden sonra iki ülke arasında askeri alanda birçok üst düzey görüşmeler yapılmıştır. En önemlilerinden biri ise 17-18 Ocak 2017 tarihlerinde Brüksel’de düzenlenen NATO konferansında Genelkurmay Başkanımız Sayın Hulusi Akar ile mevkidaşı İsrail Genel Kurmay Başkanı Sayın Gadi Eisenkot’un ikili görüşme gerçekleştirmesidir.[30]

İsrail Hükümeti ile Türk Hükümeti Arasındaki İnsani Yardım Kapsamındaki İlişkiler

Siyasi anlamda iki ülke arasında gerginliklerin yaşandığı dönemde dahi, İsrail-Türkiye arasındaki insani yardımlar devam etmiştir. Nitekim, Mavi Marmara saldırısının gerçekleşmiş olduğu ve İsrail ile siyasi anlamda aramızın en gergin olduğu 2010 yılının Aralık ayında, İsrail'de çıkan dev yangına Türk Hükümeti tereddütsüz olarak yangın söndürme uçaklarını göndermiştir.

Yine siyasi ilişkilerin oldukça gergin olduğu 2011 yılında yaşadığımız Van depremi sırasında da İsrail Hükümeti hiç vakit kaybetmeden yardım teklifinde bulunmuştur.

Korona virüs salgını devam ederken de Türkiye, İsrail'e "insani sebeplerden ötürü" 3 uçak dolusu tıbbi ekipman satışı yapmıştır.[31]

6 Şubat 2023 Kahramanmaraş depremi sonrasında İsrail, Türkiye'ye ilk arama kurtarma ekibini gönderen ülkelerden biri olmuştur.

2016 Yılından Sonra 2 Kat Hızla Gelişen Türkiye-İsrail İlişkileri

Müvekkilin İsrailli siyasileri, yetkilileri ve üst düzey hahamları, tüm Türkiye'nin izlediği canlı yayınlarda konuk etmesi dava dosyasında suç gibi gösterilir ve müvekkil ve arkadaşları açıkça bu gerekçelerle İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi'nde sorgulanırken, müvekkil ve arkadaşları hakkında bu gerekçelerle soruşturma başlatıldığı 2016 yılından itibaren İsrail ile Türkiye ilişkileri, hem siyasi, hem askeri, hem kültürel hem de ekonomik alanda iki kat daha fazla ve hızlı bir gelişme göstermiştir.

Dışişleri Bakanlığının resmi sitesinde bu hızla gelişen ilişkiler şu şekilde özetlenmiştir:

“Mavi Marmara” olayı sonrasında, İsrail’in iki ülke ilişkilerinin yeniden normalleşmesi için ülkemizce talep edilen koşulların karşılanması yönünde attığı adımlar sonucunda, 26 Haziran 2016 tarihinde ikili ilişkilerin tekrar normale döndürülmesine yönelik mutabakata varılmıştır. Bu çerçevede iki taraf arasında yapılan “Tazminata İlişkin Usul Anlaşması” 28 Haziran 2016 tarihinde imzalanmıştır.

Sayın Cumhurbaşkanımız ile İsrail Devlet Başkanı Isaac Herzog arasında, Başkan Herzog’un göreve gelmesiyle başlayan olumlu temaslarla birlikte, iki ülke arasındaki ilişkilerin geliştirilmesine yönelik diyaloğun devamı konusunda mutabakata varılmış; takip eden süreçte, İsrail’le ülkemiz arasında tarafların karşılıklı iradeleriyle TAM NORMALLEŞMEYE GİDİLEREK, 17 Ağustos 2022 tarihinde KARŞILIKLI BÜYÜKELÇİ ATANMASI KARARI ALINDIĞI, Sayın Bakanımız ile dönemin İsrail Başbakanı Yair Lapid tarafından ayrı ayrı yapılan açıklamalarla duyurulmuştur.

İsrail Devlet Başkanı Isaac Herzog, SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZIN DAVETİNE İCABETLE, 9-10 Mart 2022 tarihlerinde ülkemize resmi bir ziyaret gerçekleştirmiştir. Söz konusu ziyaret, 2007 yılından bu yana İsrail’den ülkemize yapılan DEVLET BAŞKANI DÜZEYİNDEKİ İLK ZİYARET olmuştur.

Sayın Bakanımız, 25 Mayıs 2022 tarihinde İsrail’i ziyaret etmiştir. Böylece, 15 yıllık aranın ardından, ülkemizden İsrail’e Dışişleri Bakanı düzeyinde ilk resmi ziyaret gerçekleşmiştir.

İsrail Dışişleri Bakanı Yair Lapid ise 23 Haziran 2022 tarihinde ülkemizi ziyaret etmiştir.

İsrail Ekonomi ve Sanayi Bakanı Orna Barbivay, 18-19 Ekim 2022 tarihlerinde ülkemizi ziyaret etmiştir. Bu vesileyle, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Sayın Mustafa Varank ve Ticaret Bakanımız Sayın Mehmet Muş, Bakan Barnivay’la ayrı ayrı görüşmüştür.

İsrail Savunma Bakanı Benjamin Gantz, Milli Savunma Bakanımız Sayın Hulusi Akar’ın davetine icabetle 26-27 Ekim 2022 tarihlerinde ülkemizi ziyaret etmiştir. Milli Savunma Bakanımız Sayın Hulusi Akar, Savunma Bakanı Gantz’la ikili ve heyetler arası görüşmeler yapmıştır. Sayın Cumhurbaşkanımız, Bakan Gantz’ı 27 Ekim 2022 tarihinde kabul etmişlerdir.

İsrail Turizm Bakanı Yoel Razvozov, 7-9 Kasım 2022 tarihlerinde “WOCE22: IATA Wings of Change” etkinliğine katılmak üzere ülkemizi ziyaret etmiş, bu çerçevede Kültür ve Turizm Bakanımız Sayın Mehmet Nuri Ersoy ile bir görüşme gerçekleştirmiştir.

Dışişleri Bakanlığının sayfasına özetle yansıyan bu gelişmeler, iki ülke adına büyük adımlar olmuştur.

Devletimiz Yakın Bağlantı İçindeyken, Müvekkil Adnan Oktar ve Arkadaşlarının İsrail ve Musevilerle Geçmişteki Hayır Amaçlı Görüşmelerini Suç Gibi Gösterme Çabası

Buraya kadar yalnızca bazı örneklerine yer verdiğimiz devletimizin yönetim kadrosunun, siyasilerimizin, bürokratlarımızın, iş adamlarımızın, resmî kurum ve özel sektör temsilcilerinin ve her kesimden vatandaşlarımızın özellikle AK Parti'nin iktidarda olduğu 21 yıllık süreç içinde gerçekleştirmiş olduğu görüşmeler, karşılıklı ziyaret ve davetler, ekonomik ve ticari anlaşmalar, askeri ortaklıklar vb. bize, İsrail ile Türkiye arasında her dönem süregelmiş olan güçlü bağlar olduğunu göstermektedir. Görülebildiği gibi bu bağlar zaman içinde güçlenerek hep gelişen bir ivme göstermiştir. Buradan da anlaşılmaktadır ki, siyasi ilişkiler zora girse de devletimiz İSRAİL İLE HER BAKIMDAN BAĞLANTILARIN DEVAM ETMESİNİ ÖNEMLİ VE GEREKLİ GÖRMÜŞTÜR.

Yukarıda saydığımız sıkı bağlantılardan anlaşılabileceği gibi İsrail ile ilişkilerin güçlendirilmesinde şimdiye dek ÜLKEMİZ, MİLLETİMİZ VE DEVLETİMİZ AÇISINDAN BİR SAKINCA OLMAMIŞTIR. Hal böyleyken, müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşlarının barış amaçlı faaliyetlerinin, NASIL VE HANGİ GEREKÇEYLE SUÇ KAPSAMINDA DEĞERLENDİRİLDİĞİ İZAHA MUHTAÇTIR.

Nitekim suç olarak değerlendirilen faaliyetlerin ne olduğuna dair iddianamede ve gerekçeli kararda hiçbir açıklama ve bilgi yoktur. Görüşmelerin içeriklerinin gerekçeli karara dahil edilmemesinin temel sebebi, müvekkil ve arkadaşlarının yaptıkları görüşmelerin içeriklerinin tümüyle DEVLET, HÜKÜMET YANLISI VE MÜSLÜMANLARI KORUMA AMAÇLI OLMASIDIR. Bu içerikteki vatanperver, iyi niyetli faaliyetlerin "SUÇ" OLARAK GÖSTERİLEMEYECEĞİ AÇIKTIR. O yüzden İÇERİKLER, KASITLI BİR BİÇİMDE İDDİANAMEDE DE GEREKÇELİ KARARDA DA YOKTUR.

İddianamede kasıtlı olarak yer verilmemiş olan söz konusu görüşmelerin tümüyle basına açık olarak yapılmış olan içeriklerini özetlersek:

·        İsrail'in Gazze’ye başlattığı veya başlatmayı planladığı her saldırı, Müvekkil Adnan Oktar’ın İsrail'den davet ettiği yetkili kişilerle görüşmesi sonrası veya İsrail gazetelerinde çıkan yazılarından sonra DURDURULMUŞTUR. Gazze’ye yönelik planlanan 2 kara harekâtı da İsrail tankları Gazze sınırına dayanmışken, bu görüşmeler vesilesiyle geri çekilmiştir.

·        İsrail'in İran'a füze atma veya İran ile savaşa girme kararları, müvekkil Adnan Oktar'ın İsrail'den davet ettiği yetkili kişilerle ve özellikle Sanhedrin'de yetkili hahamlarla görüşmesi sonucunda DURDURULMUŞTUR. Müvekkil, konuk ettiği hahamlara hem Kur’an-ı Kerim’den hem de Tevrat'tan saldırının haram olduğunu canlı yayın sırasında açıklamıştır.

·        Mavi Marmara krizi sonrasında İsrail Başbakanının özür dilemesi ve arkasından Türk hükümetine tazminat ödenmesi konuları, müvekkil Adnan Oktar'ın, İsrailli yetkililer ve hahamlarla görüşmesi üzerine gerçekleşmiştir. Müvekkil, yine Kur’an-ı Kerim’e ve Tevrat'a göre tazminatın verilmesi gerektiğini açıklamış, hatta tazminatın miktarını dahi buna göre tayin etmiştir. Sonrasında da aynen belirlenen miktardaki tazminat İsrail hükümeti tarafından Türk hükümetine ödenmiştir.

·        Sn. Recep Tayyip Erdoğan ve Türk hükümetine yönelik olarak İsrail'de yaygınlaşan bir kısım yanlış anlaşılmalar, Müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşlarının yaptığı görüşmeler ve İsrail basınında yazdığı yazılar vesilesiyle açıklığa kavuşmuştur. Böylelikle iki ülke arasında daha da kötüleşmeye doğru giden ilişkiler, belli bir oranda da olsa toparlanabilmiştir.

·        Türkiye'nin özellikle Suriye'de YPG'ye yönelik haklı harekatları, uzun zaman boyunca bir kısım İsrail basını tarafından tamamen "Türklerin Kürtlere yönelik harekâtı" olarak lanse edilmiştir. Bu konudaki yanlış anlaşılmalar, Müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşlarının İsrail basınında yazdığı yazılar vesilesiyle ORTADAN KALKMIŞTIR. Bu yazılarda YPG'nin hiçbir şekilde Kürt kardeşlerimizi temsil etmediği, bunların PKK'nın uzantısı olan bir terör örgütü olduğu ve Kürtlere de zulmettikleri anlatılmıştır.

·        Müvekkilin İsrailli Musevilerle görüşmelerinin bir kısmı, Kudüs'ün İsrail'in başkenti haline GETİRİLMEMESİ için yaptığı görüşmelerdir. Müvekkil Adnan Oktar, Müslümanlar için de kutsal olan bir mübarek beldenin İsrail'e ait bir siyasi merkez haline getirilmesinin sakıncalarını çok kapsamlı olarak anlatmıştır.

·        Bir kısım İsrail basınının Türkiye'yi Kıbrıs işgalcisi gibi gösterme çabaları, müvekkil ve arkadaşlarının İsrail basınında yazdığı Kıbrıs konulu makaleler vesilesiyle DURDURULMUŞTUR.

·        İsrail parlamentosunda Filistinlilere yönelik ırkçı söylemlerde bulunan İsrailli siyasetçilere, Müvekkil Adnan Oktar tarafından üsluplarını değiştirmeleri talebinde bulunulmuş ve gelen konuklar vesilesiyle bu haberler kendilerine iletilmiştir. Haddi aşan üsluplar hemen geri çekilmiş ve söz konusu kişilerden müspet açıklamalar gelmiştir.

·        Amerikan Senatosu'nda sözde Ermeni Yasa Tasarısı’nın kabulüne ilişkin yapılan oylamanın reddedilmesi, Müvekkil Adnan Oktar’ın Musevi lobisinin önde gelenleri ile yapmış olduğu görüşmelerin büyük oranda etkisiyle mümkün olmuştur. Ancak ne yazık ki, zaman zaman gündeme gelen ve bu dönemlerde müvekkilin yaptığı görüşmeler ve verdiği değerli öneriler sonrasında engellenen bu yasa tasarısı, müvekkil ve arkadaşlarının cezaevinde bulunduğu şu 6 yıllık süre içinde ilk defa olarak ABD Senatosundan geçmiştir.

Müvekkil Adnan Oktar'ın çabaları, görülebildiği gibi Müslümanların korunması, devletimizin, milletimizin refahı ve desteklenmesi içindir. Bu çaba ise, bütün dünyanın gözleri önünde, canlı yayın ekranlarında, dünyanın en iyi tanınan gazetelerinin köşe yazılarında AÇIK AÇIK gösterilmiştir. Bu çabalar sonucunda hem Gazze ve İran'daki Müslümanlar lehine, hem de devletimizin ve milletimizin lehine çok önemli kazançlar elde edilmiştir.

Ayrıca, İsrail'den gelen tüm siyasetçiler ve din adamları, Türkiye-İsrail arasındaki anlaşma gereği HÜKÜMETİMİZİN BİLGİSİ DAHİLİNDE ÜLKEMİZE ADIM ATMAKTA, bulundukları süre boyunca güvenlikleri açısından GİDECEKLERİ YERLER BİLİNMEKTE, dönüş vakitlerine kadar her detay bu anlaşma gereğince HÜKÜMET YETKİLİLERİMİZ TARAFINDAN TAKİP EDİLMEKTEDİR. Müvekkil ve arkadaşlarına ziyarete gelen İsrailli siyasetçiler ve hahamlar da aynı şekilde hükümetten çeşitli isimlerin bilgisi dahilinde ülkemize giriş yapmış, Türkiye'deki bütün programları HÜKÜMET YETKİLİLERİMİZ TARAFINDAN TAKİP EDİLMİŞTİR. Bu görüşmeler zaten daima canlı yayın ekranlarında gerçekleşen görüşmeler olması bakımından dünyada yapılabilecek belki de EN ŞEFFAF GÖRÜŞMELERDİR. Bunun yanı sıra da İsrail ile yapılan karşılıklı anlaşmalar uyarınca, ÖZEL OLARAK DEVLETİMİZİN TAKİBİ ALTINDADIR. Devletimizin takibi altında olması ise kuşkusuz EN ÖNEMLİ GÜVENCEDİR.

Müvekkil ve arkadaşları tarafından davet edilen İsrailli konukların gelişleri, programlara katılımları, Türkiye'deki görüşmeleri ve dönüşleri ile ilgili olarak şimdiye kadar İsrail hükümeti tarafından bilgilendirilen hükümet yetkililerimiz şunlardır:

Kendi dönemlerinde görevde olan; Sn. İBRAHİM KALIN, Cumhurbaşkanı Özel Kalem Müdürü HASAN DOĞAN, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı SÜLEYMAN SOYLU, dönemin Başbakan Danışmanı YALÇIN AKDOĞAN, Dışişleri Bakanı MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU, dönemin Dışişleri Bakanlık Müsteşarı FERİDUN SİNİRLİOĞLU, Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı ve Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı EKREM KELEŞ, AK Parti Grup Başkan Vekili MAHİR ÜNAL, birçok AK Parti milletvekili…

Bu yetkililerin bazıları, söz konusu İsrailli konukların bazılarıyla BİZZAT GÖRÜŞMELER DE YAPMIŞLARDIR.

Dolayısıyla bu görüşmeler, TAMAMEN DEVLETİMİZİN BİLGİSİ DAHİLİNDEDİR.

Bu hayırlı ve faydalı görüşmeler hem Müslümanlar hem de devletimiz nezdinde büyük hayırlara vesile olmuş, oldukça önemli sonuçlar vermiştir.

Şu an tüm dünyanın çaresizce izlediği savaşın durdurulması için de yine müvekkilin oldukça etkili çabaları olabilirdi. Ama müvekkilin faaliyetlerinin engellenmesi, bu yönde gösterilecek çabaları da engellemiştir.

Görüşülen Onlarca Ülkeyi Görmezden Gelip Sadece İsrail'e Odaklanmaktaki Karanlık Amaç

Çok iyi bilindiği gibi müvekkil dünya çapında tanınan bir yazardır. Kitapları, canlı yayınları, köşe yazıları milyonlara ulaşmaktadır. Dolayısıyla, müvekkili tanıyan siyasilerden, akademisyenlerden, gazeteci ve yazarlardan, sanatçılardan, bürokratlardan, din adamlarından vs. pek çok isim kendisini ziyarete gelmiş, müvekkil sayısız ülkeden pek çok kişi ile görüşme gerçekleştirmiştir. Kendisini ziyaret edenler arasında Filistinliler, Mısırlılar, İranlılar, Amerikalılar, Suriyeliler, Doğu Türkistanlılar, İtalyanlar, Yunanlar, İngilizler, Ermeniler, Iraklılar, Bangladeşliler vs. bulunmuştur. Ayrıca müvekkilin yazıları S. Arabistan'da, İngiltere'de, ABD'de, İran'da, Filistin'de, Rusya'da, Bahreyn'de ve daha pek çok ülkede düzenli olarak yayınlanmıştır.

Neredeyse dünyanın her yerinden gelen her insanla bağlantı mevcutken, iddianamede ve gerekçeli kararda SADECE İSRAİL BAĞLANTISININ BİR SUÇ GİBİ GÖSTERİLMESİ AÇIK BİR KASITTIR. Sadece İsrailli konuklar konu edilmiş, yalnızca hahamların konuk edilmesinden bahsedilmiş, sanıklara ait tapelerde sadece İsrail gazetelerinin adının geçtiği konuşmalar sanki bir suçmuş gibi gösterilmeye çalışılmıştır.

Oysa müvekkil, dünya çapında oldukça fazla sayıda Müslüman din adamıyla görüşmeler yapmıştır. 300'den fazla eseri 76 dile çevrilmiş ve tüm dünyaya yayılmış bir yazar olarak hemen her ülkeden fikir adamları ile görüşmesi son derece doğaldır. Bu görüşmelere dair görüntü ve bilgiler DAVA DOSYASINDA NEDEN YOKTUR? Müvekkil, Hristiyanlarla, hatta Mormonlarla dahi görüşmeler yapmıştır. BU BİLGİLERE NEDEN YER VERİLMEMİŞTİR? Müvekkil, özellikle FİLİSTİN'DEN ÖNEMLİ KANAAT ÖNDERLERİNİ, BİNLERCE MÜSLÜMAN ÜLKEDEN ETKİLİ İSİMLERİ defalarca konuk etmiş ve çok verimli görüşmeler yapmıştır. DAVA DOSYASINDA BUNLARA NEDEN YER VERİLMEMİŞTİR?

Yer verilmemiştir, çünkü amaç, müvekkil ve arkadaşlarına yönelik bir ALGI OPERASYONUDUR. Son derece normal, meşru, hatta hayırlı ve güzel faaliyetler, suç gibi gösterilmiştir. Şu an halen özellikle basında gündem yapılmaktadır. Böylelikle toplumun hassas noktalarına temas edebilme ve suç olmadığı halde ortaya tepki çeken bir suçlu çıkarma çabası görülmektedir. Suçun ne olduğu ise hala belli değildir. Kumpasın parçası olan bir kısım basını kullanarak infial yaratıldığında zaten gerçekte bir suçun olup olmadığı sorusunu soran pek kalmamakta, pek çok kişi sorgulamadan infialin peşinden sürüklenmektedir. İddianame, bu psikolojik harp yöntemi dahilinde kurgulanmış, mahkeme kararı da buna uygun şekilde verilmiştir.

Müvekkilin Filistin Konusundaki Çabalarının İddianamede Tamamen Zıt Şekilde Anlatılması Oldukça Dikkat Çekicidir

Müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşları, Filistin'deki Müslüman kardeşlerimizin hakları konusunda belki de dünyadaki en etkili mücadeleyi verirken, Gazze'ye yapılması planlanan İsrail saldırılarını, yukarıda anlattığımız vesilelerle engellerken, Filistin'deki Müslümanların haklarını korumak adına A9 TV canlı yayınına sayısız konuk davet etmişken, bu konuda kitaplar, makaleler yazılmışken, sadece Filistin değil, dünya çapındaki tüm Müslümanların hakları için canla başla çalışırlarken dava dosyasında bunun tam tersi ifadelerin yer alması ve bu konulardan hiç bahsedilmemesi GERÇEK ANLAMDA HAYRET VERİCİDİR.

Dava dosyasında yer almayan ve basındaki İsrail konulu haberlerde de hiçbir şekilde geçmeyen Filistinli kardeşlerimize yönelik faaliyetlerden bazıları şu şekildedir:

Filistinli kanaat önderleri A9 TV canlı yayınına davet edilmiş ve Filistin için kapsamlı çözümler konuşulmuştur.

Müvekkil Adnan Oktar'ın Filistin ve Ateist Siyonizm Felsefesi adında 2 kitabı bulunmaktadır. Ayrıca bu konularda yayınlanmış sayısız makalesi vardır. A9 TV canlı yayınlarında Filistin konusu sürekli olarak gündeme getirilen bir konudur. Zaten İsrailli konuklarla görüşmelerin en büyük amacı, Filistinli Müslüman kardeşlerimizi korumak ve muhtemel bir saldırıdan kurtarmaktır.






Bütün bu yapılan çalışmalar ilginç bir şekilde ihmal edilmiş ve dava dosyasında hiçbir şekilde yer almamış, basında İsrail gerekçe gösterilerek yapılan kara propaganda esnasında da bu konulara hiç yer verilmemiştir. Ayrıca, özellikle yurtdışı lobi faaliyeti kapsamında yönetici isnadı ile yargılanmakta olan Sinem Hacer Tezyapar'ın dijital materyal inceleme raporunda, "Filistin davası lehine çok sayıda dokümana rastlandığı" iddianamede geçmektedir. (Huzurdaki davada dijital materyaller hukuka aykırı elde edildiği için delil olarak kabul edilemez; ancak sanık lehine deliller bu kapsam dışındadır) Yine iddianamede geçen pek çok etkin pişman ve müşteki ifadesinde, Filistin'den çeşitli konukların, Müvekkil Adnan Oktar'ın misafiri olarak A9 TV stüdyosuna konuk edilmiş olduğu belirtilmektedir. Dolayısıyla, Filistin konusuyla ilgili olarak aleyhte HİÇBİR delil, belge olmamasına rağmen, sırf "İsrail taraftarı" algısını güçlendirebilmek için yapılan bu isnat, müvekkil ve arkadaşlarına yönelik önyargıyı pekiştiren delillerden bir tanesi olarak karşımıza çıkmaktadır.

SONUÇ

Müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşlarının İsrailli yetkililerle veya Musevi camiasının önde gelenleriyle yapmış olduğu görüşmelerin, ülkemizin ali menfaatlerine yönelik açık amaçları ve somut sonuçları ortada iken, yapılan bu faaliyetlerin aksi yönde hiçbir delil olmadan adeta suç unsuruymuş gibi gösterilmeye çalışılması, dahası halen basında sözde karalama faaliyeti olarak yer buluyor olması, söz konusu ithamların bariz İFTİRA olduğunun açık birer göstergesidir.

Dahası, eğer İsrailli yetkililerle veya her kesimden Musevilerle ya da Musevi lobisi mensuplarıyla görüşmek, onları Türkiye’de ağırlamak veya onlara ziyaretlerde bulunmak SUÇ OLSA İDİ, en başta bunu HÜKÜMET YETKİLİLERİ YAPMAZDI.

Dolayısıyla, Müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşlarının çeşitli zamanlarda Musevilerin bazı önde gelen şahsiyetleriyle gerçekleştirdiği karşılıklı görüşme ve ziyaretlerinin hiçbir şekilde SUÇ UNSURU OLARAK ADDEDİLEMEYECEĞİ açıktır. Tüm bunlar bir kısım art niyetli çevreler tarafından yapılan her türlü olumsuz tepkiler, çarpıtmalar, asılsız itham ve karalamalar, çirkin iftiralar göze alınarak, yalnızca vatanın, devletin ve milletin ali menfaatleri için yapılan son derece özverili çalışmalardır. Söz konusu görüşmelerin bunun ötesinde başka bir amacı yoktur. Bu faaliyetlerdeki hayırlı amaçlar ve faaliyetlerin sonuçlarının da dava dosyasında ihmal edilmesinin ve şu anda hali hazırda basında konu edilmesinin art niyetli bir amacı olduğunu görmemek olanaksızdır. Dava dosyasında yer alması gereken lehe deliller şaşırtıcı bir şekilde görmezden gelinmiştir. Bu, gerçekte ortada, müvekkil ve arkadaşlarına yönelik soyut iddiaların kurgulandığı bir ALGI OPERASYONUNDAN BAŞKA BİR ŞEY OLMADIĞINI bir kez daha açıkça göstermektedir.

Bilgilerinize arz ederiz. Saygılarımızla.30.10.2023

ADNAN OKTAR MÜDAFİİ

AV. MERT YETİŞİR



[1] https://www.cumhuriyet.com.tr/yasam/yesaya-kehanetleri-nelerdir-netanyahunun-bahsettigi-yesaya-kehaneti-2134235

[2]https://www.sozcu.com.tr/2016/gundem/erdogan-bakin-kimle-gorusuyor-1160850/

[31] https://www.independentturkish.com/node/161486/d%C3%BCnya/t%C3%BCrkiyeden-israile-koronavir%C3%BCsle-m%C3%BCcadele-i%C3%A7in-incirlik-%C3%BCzerinden-t%C4%B1bbi-malzeme&fbclid=IwAR15GlOZVBUMGW16TfGDQ2vajyGry0vmMkbA2hHyCQrJiXGm4SU3Lc3qhKM 

Daha yeni Daha eski