YARGITAY (İLGİLİ) CEZA DAİRESİ’NE
Gönderilmek Üzere,
İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. CEZA
DAİRESİ’NE
DOSYA NO : 2023/310 E., 2023/494 K.
SUNAN :
Adnan OKTAR
MÜDAFİ : Av. Mert YETİŞİR
KONU : İddianameye çarpıtılmış şekilde konu edilen
ve şu anda da basında bir karalama kampanyası dahilinde sıklıkla yer bulan
müvekkilin, 2018 öncesi İsrailli politikacı ve hahamlarla yaptığı görüşmelerin,
devletimizin menfaatine görüşmeler olduğunun çok iyi bilindiği ve bu
görüşmelerin bir suç olmadığının en büyük delilinin, hükümet yetkililerimizin aynı
minvalde yaptığı görüşmeler ve İsrail ile yakın ticari ilişkiler olduğunu
gösteren dilekçemizin sunumudur.
AÇIKLAMALAR:
Müvekkil Adnan
Oktar ve arkadaş çevresi, 40 yıldan bu yana gerek ülkemizde gerekse dünya
çapında çok kapsamlı ilmi, fikri, sosyal ve kültürel faaliyetler
gerçekleştirmişlerdir. Bu faaliyetler çerçevesinde, kamuoyunun da yakından
şahit olduğu üzere, yerli ve yabancı çok sayıda bilim, fikir ve din adamı,
akademisyen, siyasi ve sosyal kimliğe sahip kişilik, kanaat önderi, STK
mensubu, vb. gibi kendi alanlarında söz sahibi olan kimselerle ülkemiz ve
milletimizin yararı için yakın ilişkiler ve güçlü dostluk bağları geliştirmişlerdir.
Bu kişilerle karşılıklı ziyaretler ve fikir alışverişlerinde bulunmuşlardır. Bu
sohbet ve görüşmelerin büyük bölümü, müvekkilin de katıldığı A9 TV'deki canlı
yayın programlarında tüm kamuoyuna açık olarak yapılmıştır. Görüşmelerin
fotoğrafları milyonlarca kişinin takip ettiği şahsi sosyal medya hesaplarında
ve faaliyetler çerçevesinde hazırlanan internet sitelerinde paylaşılmıştır.
Müvekkil Adnan
Oktar ve arkadaşlarının, İsrail'den ve dünyanın çeşitli ülkelerinden Musevi
camiasına mensup önde gelen din adamlarını, kanaat önderlerini, siyasileri ve
sivil toplum kuruluşları temsilcilerini ülkemize davet ederek ağırlamaları,
kimi zaman bu misafirlerin A9 TV'deki canlı yayın sohbet programlarına konuk
olarak katılmaları da aynı ilmi, fikri ve sosyal faaliyetler kapsamında
gerçekleşmiştir. Hatta bu görüşmelerin dördü, 2018 yılı öncesinde İsrail'in
Gazze ve İran'a saldırma planlarını yaptıkları dönemlerde gerçekleştirmiştir. Müvekkil,
İsrail'den yetkili hahamları stüdyoda ağırlayarak onlara Kuran ayetleri ve
Tevrat sözleri okuyarak, bu saldırıların haram olduğunu, konunun barışçıl
şekilde çözümlenebileceğini söylemiş ve toplu dua etmelerini istemiştir.
Hahamlar, ülkelerine döndüklerinde toplu duada bulunmuşlar ve hükümet
yetkilileriyle görüşerek bu saldırıları durmasını istemişlerdir. (İsrail'de
Sanhedrin hahamları hükümetin aldığı kararlar üzerinde etkilidir)
Dolayısıyla,
müvekkilin bu yönde yaptığı görüşmeler, özellikle bölgedeki Müslümanların
güvenliği için manevi içerikli hayati görüşmeler olmuş ve muhtemel saldırılar
bu etkili konuşmalar neticesinde sonlandırılmıştır. Hatta bu saldırı
hazırlıklarından bir tanesinde İsrail, Gazze sınırına tanklarını dayayacak
kadar ileri gitmiş, ancak müvekkilin yetkili hahamlarla görüşmeleri neticesinde
bu harekattan vazgeçilmiştir. Hahamların ve İsrail hükümet yetkililerinin
ülkemize gelişi, Dışişleri Bakanlığımızın bilgisi dahilinde gerçekleştiğinden
(başka ülkelerin hükümet yetkililerinin ülkemize gelişinde Dışişleri Bakanlığı
mutlaka haberdar edilir) bu görüşmeler ve alınan bu hayırlı sonuçlar,
hükümetimiz tarafından da yakından takip edilmiştir.
Ancak huzurdaki
dava dosyası kapsamında hazırlanan iddianamede İsrail’den gelen bir kısım
kişilerle yapılan bu görüşmeler bir SUÇ
GİBİ GÖSTERİLMEYE ÇALIŞILMIŞTIR ve konu hakkında herhangi bir suç unsuru yer
almamasına rağmen bu kara propaganda halen basında yer almaktadır.
Öncelikle çok
iyi bilinmektedir ki, insanlığın manevi gelişimi, Allah'ın varlığını anlatma,
iman hakikatlerini anlatma ve ülkemizin milli menfaatleri için müvekkil ve
arkadaşları, dünyanın çok çeşitli ülkelerinden çok çeşitli insanlarla
bağlantıdadırlar. Bunun için hiçbir şahsi fayda gözetilmediği de açıktır. İsrail bu ülkelerden yalnızca bir
tanesidir. Filistin
dahil olmak üzere, birçok ülkenin
fikir önderleri, akademisyenleri, bilim insanları veya siyasetçileriyle
görüşmeler mevcutken, iddianameye sadece İsrail vatandaşlarıyla bağlantıların
alınmış olması, özel bir algı yaratmak, sanki sadece İsrail ile özel bir ilişki
varmış imajı vermek amaçlıdır. Bu
durum art bir niyet olduğu izlenimi vermektedir.
Dahası,
müvekkilin özellikle -hükümetimizin bilgisi altındaki- İsrail bağlantılarının
ne kadar büyük hayırlara vesile olduğu da ortadadır. Keza, müvekkilin cezaevine konulduğu 2018
yılında İsrail'in Gazze saldırıları alevlenmiş ve bu konuda arabuluculuk çalışmaları hiçbir sonuç
vermemiştir. Şu
an ise bölgede sivillerin hedef alındığı ürkütücü, insanlık dışı bir savaş
yaşanmaktadır. Masum insanlar, çocuklar tüm dünyanın
gözleri önünde katledilmektedir. Moşiyah'ın
gelişi için açıkça bir savaş başlatmış olan İsrailli
yetkililere kimse, Kuran ayetleri ve Tevrat sözleri üzerinden Moşiyah'ın
gelişinin savaş değil de barış yoluyla olacağını ANLATMAMAKTADIR. Çünkü tüm bunları vaktinde yapmış ve savaşları
engellemiş olan müvekkil cezaevindedir. (Musevilerin beklediği Moşiyah ve
Müslümanların beklediği Mehdi aynı kişidir. Meydana gelen bu korkunç
saldırıların ardından İsrail Başbakanı Netanyahu "Hamas'a karşı Yeşaya
kehanetini göreceğiz" demiş
ve Moşiyah'ın gelişine işaret
etmiştir.[1] Yani
bu savaşı açıkça dini amaçlarla başlatmış olduklarını itiraf etmiştir)
Şu anda bu
korkunç savaş alevlenmiş durumdadır ve bölge ülkelere sirayet edecek gibidir.
Hal böyleyken, müvekkilin barış konusundaki çabalarını hala bir suç gibi
göstermeye çalışmak akıl alır gibi değildir. Tüm Müslümanların ve dünyanın
faydasına olan hayırlı faaliyetlerin dahi suç gibi gösterilmesi, bütün bunların
durdurulması, Müslüman aleminin gün geçtikçe felaketlerle daha da sarılmasına
neden olmaktadır.
Öncelikle şunu
belirtmek gerekir ki, İsrail
ile verimli ve olumlu ilişkilerin sürdürülmesi, her şeyden önce geçmişten
bugüne HÜKÜMETİMİZİN UYGULADIĞI BİR POLİTİKADIR. Özellikle AK
Parti hükümetinin iktidarda olduğu 21 yıllık dönemde, İsrail ile özellikle
ekonomik, ticari, kültürel ve askeri ilişkilerimiz SÜREKLİ İYİLEŞME ve İLERLEME
GÖSTERMİŞTİR. Özellikle
müvekkilin söz konusu suçlamalardan dolayı cezaevine konulduğu ve İsrail ile
görüşmeler konusunun basın yoluyla kara propagandaya maruz bırakıldığı dönemde,
hükümetimiz İsrail ile iyi
ilişkiler konusunda önemli hamleler yapmış ve bu konuda, özellikle karşılıklı
büyükelçilerin görevlendirilmesine varan özverili ilişkiler yaşanmıştır.
Geçmişten
bugüne bu konuyla ilgili bazı örnekler şu şekildedir:
Sayın Cumhurbaşkanımız ve AK Parti
Hükümeti Her Dönemde İsrail ve Musevi Camiasıyla Yakın İlişkiler İçinde
Bulunmuştur
2005 yılında dönemin Başbakanı Sn. Recep Tayyip Erdoğan, dönemin İsrail Başbakanı Ariel Sharon ile görüşmüş ve "antisemitizm (Musevi karşıtlığı) insanlık suçudur" ifadelerini kullanmıştır. Bu ziyaret sırasında askeri ve ticari anlaşmalar yapılmış ve sonraki yıllarda gelişecek ticari-ekonomik ilişkilerin temelleri bu görüşmede atılmıştır.
Haziran 2005’te ABD merkezli ırkçılık ve ayrımcılık karşıtı Musevi sivil toplum kuruluşu Anti-Defamation League (ADL), soykırım döneminde Musevileri kurtaran tüm Türk diplomatlar adına Sn. Erdoğan’a bir ödül vermiştir. Sn. Erdoğan burada yaptığı konuşmada “Antisemitizmin Türkiye’de yeri yoktur” ve “Yahudi soykırımı tarihteki en büyük suçtur” demiştir.
2007 yılında
Türkiye'yi ziyaret eden İsrail Devlet Başkanı SHIMON
PERES’İN TBMM’DE KONUŞAN İLK İSRAİL DEVLET BAŞKANI OLMASI, iktidardaki AK Parti
hükümeti döneminde gerçekleşmiştir.
Bu durum, dönemin Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın o dönemde Türkiye-İsrail
ilişkilerine verdiği önemi gösteren örneklerden yalnızca biridir.
2009 yılında Davos'ta Sn. Erdoğan'ın İsrail saldırılarını eleştirmesinin ardından gerilen Türkiye-İsrail ilişkileri sonrasında, Türkiye’de İsrail mallarının ve şirketlerinin boykot edilmesi çağrıları popüler destek bulmuştur. Bunun üzerine dönemin Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, 13 Şubat 2009’da okullara yeni bir genelge göndererek Türkiye’nin bir ekonomik kriz içinde olduğunu ve yabancı yatırımcıya ihtiyaç duyduğunu belirterek İsrail mallarının boykot edilmemesini istemiştir.
Hükümetimizin
İsrail ile olan ilişkilere gösterdiği hassasiyetin bir diğer önemli örneği de
2013 yılında İsrail
Şas Partisi kurucusu Haham Nissim Zeev ve Ekonomi Bakan Yardımcısı Haham
Yitzhak Kohen’in İstanbul ve Ankara'da bir dizi toplantıyı içeren
ziyaretleridir. Güvenliğin ne
kadar hassas bir unsur olduğunu bilmek açısından, bu ziyaretin 2010'daki MAVİ MARMARA OLAYININ SONRASINDAKİ gergin ortamda gerçekleştiğini de hatırlatmak
gerekir. Bu nedenle, söz konusu ziyaret Türk ve İsrail emniyet ve istihbarat teşkilatlarının
ortak iş birliği içinde olağanüstü güvenlik önlemleri altında
gerçekleştirilmiştir.
Yabancı devlet
büyüklerini korumak ile görevli Emniyet Müdürlüğü Koruma Şube Müdürlüğü
tarafından 24 saat yakın koruma ve çakarlı polis eskort araçları tahsis
edilmiş, transferler Emniyet Müdürlüğü'nün gözetimindeki zırhlı araçlarla
gerçekleştirilmiştir. İsrail emniyetine bağlı resmi yakın korumalar da ziyarete
eşlik etmiştir. Devletimiz misafirperverliğini göstererek, İsrailli üst düzey
yetkilileri İstanbul'daki devlet konukevinde ağırlamıştır.
Yine Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip
Erdoğan, Mart 2016 tarihinde ABD'ye yaptığı bir ziyaretinde ABD Musevi
Lobisi'nin ileri gelen temsilcileriyle görüşmelerde bulunmuştur. Konu
basında da şöyle yer almıştır:
"Cumhurbaşkanı
Recep Tayyip Erdoğan’ın Washington temasları 'sürprizlerle' dolu… Erdoğan’ın
temasları kapsamında en ilgi çekenlerden biri de, ABD’DEKİ MUSEVİ LOBİSİ İLE
GÖRÜŞMESİ oldu... Foxman’ın mensup olduğu ADL (Anti Defamation League)
dışında, Erdoğan’la görüşen Amerika’daki etkin Musevi kuruluşları arasında,
B’nai B’irth, Başkanlar Konferansı, Dünya Musevi Kongresi, AIPAC, Baltimore
Musevi Konseyi üyeleri de bulunuyor."[2]
İsrail ve Türkiye Arasında Sayısız
Resmi Ziyaret Gerçekleşmiştir
Başta Cumhurbaşkanlığı düzeyinde olmak
üzere Başbakan, Genel Kurmay Başkanı ve bazı Bakanlar farklı zamanlarda
ülkemizi temsilen İsrail’e resmi ziyaretlerde bulunmuşlardır. Aynı şekilde
İsrailli bir kısım üst düzey yetkililer de ülkemize konuk olarak gelmişlerdir.
Karşılıklı yapılan bu ziyaretlerden bazıları şöyledir:
– 2005 yılında Başbakan Sayın Recep
Tayyip Erdoğan’ın İsrail ziyareti,
– 2006 yılında Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet
Necdet Sezer’in İsrail ziyareti,
– 2006 yılında Başbakan Yardımcısı ve
Dışişleri Bakanı Sayın Tzipi Livni’nin Türkiye ziyareti,
– 2007 yılında Başbakan Sayın Ehud
Olmert’in Türkiye ziyareti,
– 2007 yılında İsrail
Devlet Başkanı Sayın Shimon Peres’in Türkiye ziyareti ve TBMM konuşması.
(TBMM’de konuşan ilk İsrail Devlet Başkanı),
– 2007 yılında Dışişleri Bakanı Sayın
Ali Babacan’ın İsrail ziyareti,
– 2008 yılında Başbakan Yardımcısı ve
Savunma Bakanı Sayın Ehud Barak’ın Türkiye ziyareti,
– 2008 yılında Savunma Bakanı Sayın
Vecdi Gönül’ün İsrail ziyareti,
– 2008 yılında Başbakan Sayın Ehud
Olmert’in Türkiye’yi ziyareti,
– 2009 yılında
Sanayi, Ticaret ve Çalışma Bakanı Sayın Binjamin Ben-Eliezer’in Türkiye’yi
ziyareti,
– 2009 yılında Savunma Bakanı Sayın Ehud
Barak’ın Türkiye’yi ziyareti,
– 2016 yılında Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Sayın
Feridun Sinirlioğlu ile İsrail Başbakanı Sayın Netanyahu'nun danışmanı Sayın
Joseph Ciechanover ve İsrail Ulusal Güvenlik Danışmanı Sayın Jacop Nagel’in
İsviçre'nin Cenevre şehrinde bir araya gelmesi,
– 2017 yılında Turizm Bakanı Sayın Nabi
Avcı’nın İsrail ziyareti.
– 2017 yılında Enerji Bakanı Sayın Yuval
Steinitz’in Türkiye’yi ziyareti.
AK Parti Döneminde İsrail ve Türkiye
Arasındaki İlişkilerin Ulusal ve Uluslararası Basındaki Yansımaları
Ortadoğu’da kritik öneme sahip olan
Türkiye ve İsrail devletleri, ulusal olduğu kadar uluslararası basının da
yakından takip ettiği iki ülke olmuştur. Tarafların birbirleriyle yaptıkları
bir kısım görüşmeler yerli ve yabancı basında şu şekilde yer almıştır:
·
"13
Kasım 2007 Salı günü İsrail Devlet Başkanı Şimon Peres, Türkiye Büyük Millet
Meclisi`nde Ankara Forumu kapsamında bir konuşma gerçekleştirdi. Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül, Filistin Yönetimi Ulusal Lideri Mahmud Abbas ve Peres barış için
bir araya gelerek bir mutabakat imzaladılar. Peres,
TBMM'de söz alan ilk İsrail Devlet Başkanı oldu." (Şalom Gazetesi, 9 Ocak
2008)[3]
·
"İsrail
Başbakanı Ehud Olmert, çalışma ziyareti kapsamında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül
tarafından kabul edildi ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile bir araya
geldi."
(BBC Türkiye, 23 Aralık 2008)[4]
·
"Türkiye-İsrail
Karma Ekonomik Komisyonu
(KEK) 4. Dönem (ve bugüne kadarki son) toplantısı Milli Savunma eski Bakanı
Sayın Vecdi Gönül ve İsrail Sanayi, Ticaret ve Çalışma Bakanı Sayın Ben
Eliezer’in eş-başkanlığında 24 Kasım 2009 tarihinde Ankara’da
gerçekleştirilmiştir." [5]
·
2009
yılında Davos Dünya Ekonomik Forumu toplantısındaki gerginliğe rağmen, iki ülke
arasındaki ticari, askeri ve stratejik iş birliği devam etmiştir.
·
11 Mayıs 2010’da Türkiye’nin onayı ile
İsrail OECD’ye resmen kabul edilmiştir. Türkiye, Filistinlilerin tüm girişimlerine rağmen,
İsrail’in OECD üyeliğini veto etmemiş, 1,5 yıldır gergin olan ilişkiler
Türkiye’nin önemli bir jestiyle yumuşama yoluna girmiştir.[6]
·
31
Mayıs 2010’da Gazze’ye insani yardım götüren Mavi Marmara feribotumuza İsrail
askeri güçlerinin yaptığı operasyon ile 9 vatandaşımızın şehit olması
sonrasında, büyükelçiler geri çekilmiş, diplomatik temsil karşılıklı olarak
maslahatgüzar seviyesine indirilmiştir.[7] Bu
gelişmelere rağmen, iki ülke ilişkileri kesintiye uğramamış, resmi
yetkililerinin görüşme ve toplantıları devam etmiş, ticaret hacmi katlanarak
artış göstermiş, turizm ise ilk başta azalsa da sonrasında ivme kazanarak
artışa geçmiştir.[8]
·
2010
diplomatik krizinin ilk günlerinden itibaren, iki ülke dışişleri
yetkilileri yine bir araya gelmişlerdir. Dışişleri Bakan Müşavirimiz Sayın Feridun
Sinirlioğlu ve İsrail Başbakanlık özel temsilcisi Sayın Joseph Ciechanover
Cenevre’de diplomatik krizin sonlanmasına yönelik iki ayrı toplantı
yapmışlardır.[9]
·
İsrail
Başbakanı Netanyahu 22 Mart 2013 tarihinde, dönemin Başbakanı Sayın Erdoğan’ı
telefonla arayarak; İsrail tarafından Mavi Marmara saldırısıyla ilgili olarak
yürütülen ve bir dizi operasyonel hatanın yapıldığına işaret eden soruşturma
ışığında, can kaybına veya yaralanmaya yol açan her türlü hatadan dolayı İsrail
adına Türk halkından özür dilemiştir. Sayın Erdoğan bu özrü Türk halkı adına
kabul etmiştir.[10]
·
27
Haziran 2016’da ilan edilen “Tazminata İlişkin Usul Anlaşması” çerçevesinde
İsrail devleti Mavi Marmara baskınında hayatını kaybeden ve yaralanan
vatandaşlarımıza 20 milyon ABD doları fidye ödemeyi taahhüt etmiştir. Türkiye
saldırıyı düzenleyen İsrail komandoları hakkındaki davaları
düşürmüş, Hamas’ın Türkiye’deki siyasi faaliyetleri sınırlandırılmıştır. Gazze’ye
yapılacak yardımların İsrail toprakları üzerinden yapılması şartı getirilmiş, ilişkilerin normalleşmesi
amacıyla tekrar büyükelçilerin atanmasına karar verilmiştir.[11] Bu
antlaşma İsrail Güvenlik Kabinesi ve TBMM tarafından onaylanmış, Sayın
Recep Tayyip Erdoğan tarafından da 31 Ağustos 2016’da imzalanmıştır.[12]
·
Temmuz 2017’de Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Berat Albayrak, İsrail Enerji Bakanı Sayın Yuval Steinitz ile
İstanbul'da bir araya gelmiş ve iki ayrı boru hattı projesiyle ilgili
görüşmeler yapmıştır.
İsrail Enerji Bakanı hem Türkiye'nin iç tüketimi hem de Avrupa'ya doğalgaz
iletimi için İsrail'den Türkiye'ye uzanan bir boru hattı döşemek istediklerini
belirtmiştir.[13]
AK Parti Döneminde Türkiye-İsrail
Arasındaki Ticari ve Ekonomik İlişkiler
2010 yılında yaşanan Mavi Marmara
meselesinden sonra İsrail-Türkiye arasında 6 yıl süren diplomatik kriz baş
göstermiştir. Söz konusu krize rağmen bu 6 yıllık dönemde İsrail ile
aramızda ticari, ekonomik, kültürel, turistik, askeri pek çok alanda
ilişkilerimiz ARTARAK VE GENİŞLEYEREK devam etmiştir.
İki ülke arasındaki ticaret hacmi 2,5
milyar USD’den tam 2 katına, 5 milyar USD düzeyine çıkmıştır. İsrail ile
ticaret hacmimiz günümüzde ise 6 milyar USD’yi bulmaktadır. İkili ticari
ilişkilerimiz politik olumsuzluklara rağmen hiçbir şekilde gerilememiş,
istikrarlı bir şekilde artarak devam etmiştir. Ticari ilişkilerimiz
karşılıklı olarak imzalanan anlaşmalarla güvence altına alınmıştır.
İsrail'le olan ticari ilişkilerimizin yasal dayanağını oluşturan ve bu zamana
kadar HİÇBİR ŞEKİLDE KESİNTİYE UĞRATILMADAN yürürlükte tutulan
anlaşmaları şu şekilde sıralayabiliriz:
1.
Serbest
Ticaret Bölgesi Mutabakatı, 14/03/1997
2.
Ticari
Ekonomik Sınai Teknik ve Bilimsel İş Birliği Anlaşması, 24/01/1996
3.
Çifte
Vergilendirmenin Önlenmesi Anlaşması, 24/01/1996
4.
Yatırımların
Karşılıklı Teşviki ve Korunması Anlaşması, 24/01/1996
5.
Gümrük
İdarelerinin Karşılıklı Yardımlaşmasına İlişkin Anlaşma, 23/12/1996
6.
Askeri
Endüstri alanında İş Birliği Anlaşması (1996)
7.
Tarımda
İş Birliği Anlaşması (1999)
8.
Türkiye-İsrail
Karma Ekonomik Komisyon I. Dönem Mutabakat Zaptı, 08/02/2000
9.
Türkiye-İsrail
Karma Ekonomik Komisyon II. Dönem Mutabakat Zaptı, 15/07/2004
10.
Ar-Ge
Anlaşması, 01/05/2005
11.
Türkiye-İsrail
Karma Ekonomik Komisyon III. Dönem Mutabakat Zaptı, 2007
12. Türkiye-İsrail Karma Ekonomik
Komisyon IV. Dönem Mutabakat Zaptı, 2009
(Kaynak: Dış Ticaret Müsteşarlığı)
Yıllara
Göre Türkiye-İsrail Ticaret hacmi |
|
2008 |
3,5 Milyar Dolar |
2009 |
2,5 Milyar Dolar |
2010 |
3,4 Milyar Dolar |
2011 |
4,4 Milyar Dolar |
2012 |
4,0 Milyar Dolar |
2013 |
5,1 Milyar Dolar |
2014 |
5,8 Milyar Dolar |
2015 |
4,4 Milyar Dolar |
2016 |
4,4 Milyar Dolar |
2017 |
5,0 Milyar Dolar |
2018 |
5,7 Milyar Dolar |
İsrail'le olan siyasi ilişkilerimizde
zaman zaman inişler ve çıkışlar olsa da ticari ve askeri anlaşmalar hiçbir
dönemde askıya alınmamış, ekonomik iş birliğimiz hep artarak devam
etmiştir. Hatta, 15 Mayıs 2018’de HDP tarafından İsrail ile tüm
anlaşmalarının sonlanması ve İsrail'e ekonomik yaptırım uygulanması amacıyla
TBMM'ye verilen önerge, AK Parti ve MHP oylarıyla reddedilmiştir. [14]
Türkiye, İsrail ile istikrarlı bir
şekilde hep artan bir ticaret hacmine sahip olmuştur. 2009’daki Davos
krizi ve 2010’daki Mavi Marmara baskınına rağmen iki ülke arasındaki iş birliği
hep artarak devam etmiştir. Yukarıdaki tabloda listelenen TÜİK verileri
yıllara göre artan ticaret hacmini sayısal olarak göstermektedir.
Türkiye, İsrail’in en çok
ihracat yaptığı ülkeler listesinde 6’ncı sırada yer almaktadır. Türkiye
İsrail’den yüksek teknoloji savunma ekipmanları ithal ederken, İsrail’e askeri
bot ve üniforma satmaktadır.[15]
Bot ve üniforma üreticisi olan firma, iki ülke arasındaki zaman zaman ortaya
çıkan siyasi sorunlara rağmen ticaretlerinde herhangi bir kesinti olmadığını
özellikle belirtmiştir.[16]
İsrail Ticaret Odası başkanı Uriel
Lynn de Mavi Marmara olayından sadece bir yıl sonra yaptığı bir açıklamada,
politik çekişmelere rağmen ticari ilişkilerimizin daha da GÜÇLENDİĞİNİ,
TÜRKLERİN VE İSRAİLLİLERİN BİR SAVAŞ İÇİNDE OLMADIKLARINI, karşılıklı ticaretin
ve yatırımların HİÇBİR ŞEKİLDE ETKİLENMEDİĞİNİ, TİCARETTEKİ PATLAMANIN da bunu
kanıtladığını aktarmıştır.[17]
Türkiye halen İsrail’in
Ortadoğu coğrafyasındaki en büyük, dünyada ise ABD’den sonra ikinci büyük
ticaret ortağıdır. İnşaat sektörümüz bugüne dek hiç ara
vermeden İsrail’de büyük yatırımlara imza atmıştır.
Ayrıca Türkiye’nin önde gelen önemli
holdinglerinin de İsrail’de bir kısım projeleri bulunmaktadır. Örneğin
enerji sektöründe faaliyette bulunan bir Türk holdingine ait Ramat Negev
kojenerasyon santrali 2015’ten itibaren İsrail’de üretim yapmaktadır. [18]
Cumhurbaşkanlığı ekonomi
danışmanı Hatice Karahan'ın açıklamalarına göre Türkiye
ve İsrail, aralarındaki ticari ilişkiyi de güçlendirebilmek için milyarlarca
dolarlık AKDENİZ BORU HATTI PROJESİNİ hayata geçirmektedirler. Bu boru
hattı ile elektrik, doğalgaz, ham petrol ve su ticareti yapılması
planlanmaktadır.[19]
AK Parti’nin iktidara geldiği 2002
yılında 1,4 milyar USD olan Türkiye-İsrail dış ticaret hacmi, 2018’de 5,7
milyar Amerikan doları seviyesine ulaşmıştır. Son 16 yıldaki artış oranı yüzde
350’yi aşmıştır.[20] İsrail
ile olan ticaret hacmimiz bu hızda artmaya devam ederse ülkemizin, İsrail
için, yakın zamanda ticari ilişkiler açısından ABD’nin yerini alabileceği
öngörülmektedir.
AK Parti Döneminde İki Ülke Arasındaki Turizm
İsrail havalimanları yönetiminin yaptığı
açıklamaya göre 2013 ve 2014’te Türk Hava Yolları, İsrail’de diğer yabancı
havayollarından daha fazla yolcu taşımıştır. İsrail vatandaşlarının sık
ziyaret ettiği ülkelere bakıldığında ise, Türkiye ABD’nin hemen ardından
ikinci sırada gelmektedir. Türk Hava Yolları İsrail’de 2013 ve 2014’te
iki yıl arka arkaya en popüler havayolu seçilmiştir.[21]
İkili ilişkilerdeki siyasi kriz turizme
geçici olarak yansımışsa da İsrail’den ülkemize gelen turist sayısı
sonrasında tekrar yükselmiştir. 2010 yılındaki Mavi Marmara krizinden sonra
gerileyen turizm, kısa bir süre sonra tekrar canlanmış, iki ülke arasındaki
charter seferlerinin devreye girmesiyle eskisinden daha aktif hale gelmiştir.
Resmi verilerine göre, 2021 Ocak-Eylül döneminde Türkiye’ye 115 bin 256
İsrailli gelirken, bu sayı 2022’nin aynı döneminde beş kattan fazla artarak 631
bin 669’a çıkmıştır.[22]
Görüldüğü üzere, iki ülke siyasilerinin
zaman zaman birbirlerine karşı yaptıkları çıkışlara rağmen, arka planda İsrail
ve Türkiye arasındaki ticari ve sosyal ilişkiler hiçbir zaman kesintiye
uğramamıştır.
7 Şubat 2017’de dönemin Turizm Bakanı
Sayın Nabi Avcı, İsrail’in başkenti Tel Aviv’de gerçekleşen 23. Uluslararası
Akdeniz Turizm Fuarı’na bizzat katılmış, İsrail ile olan ilişkilerimizin
sadece ticari değil komşuluk ve dostluk esası üzerine de kurulu olduğu
mesajını vermiştir.
Dönemin Turizm Bakanı, aralarında sektör
temsilcilerinin de bulunduğu kalabalık bir heyetle fuara katılmış, İsrail
Turizm Bakanı Sayın Yariv Levin ile görüşerek “Turizm Ortak Komisyonu”nun
tekrar toplanması yönünde mutabakata varmışlardır. Ayrıca Sayın Nabi Avcı, “Musevi halkıyla bugün tanışmış değiliz,
500 yıllık bir ortak tarihimiz var. Bu ORTAK TARİHİN BİRİKTİRDİĞİ GÜZEL ANILAR
VAR. Ortak tarihin içinden süzülüp gelen bir mutfağımız var. PEK ÇOK GÜZELLİĞİ
BİRLİKTE ÜRETTİK, PAYLAŞTIK, zaman zaman ARAMIZDAKİ DÜŞÜNCE AYRILIKLARINA
RAĞMEN BU GÜZELLİKLERİ PAYLAŞMAYA DEVAM EDECEĞİZ." diyerek İsrail
ile olan ilişkimizin uzun bir geçmişe sahip olduğunu ve iyi ilişkilerin devam
edeceğini vurgulamıştır.[23]
AK Parti Döneminde İki Ülke
Arasındaki Askeri Alanda İş Birliği
Türk ve İsrail orduları arasındaki
stratejik ortaklık, siyasiler arasında zaman zaman meydana gelen fikir
ayrılıklarına rağmen askeri anlaşmalar temelinde resmi olarak devam etmektedir.
İki ülke arasında, Sayın Tansu Çiller'in
Başbakan olduğu 1994 yılında "Savunma İş Birliği Anlaşması", Refahyol
koalisyonu döneminde ise “Askeri Eğitim İş Birliği Anlaşması"
imzalanmıştır. İsrail'in kazandığı askeri ihaleler bu dönemden sonra hızla
artış göstermiştir. Ak Parti iktidarının ardından 2010 yılı itibariyle,
savunma alanında 13 proje tamamlanmıştır, 6 proje ise devam etmektedir.
İki ülke basınında da geniş yer bulan askeri iş birliklerinin başlıcaları
şunlardır:
·
İsrail'den
ilk etapta 15 milyon Amerikan dolar karşılığında iki İnsansız Hava Aracı (Heron)
kiralanmış, 2008'de ise Heron ihalesini İsrail'in milli savunma şirketi IMI
(İsrail Aerospace Industries) kazanmıştır. 10 Heron için Türkiye, IMI şirketine 183 milyon Amerikan doları
ödemiştir. 2009’da teslim alınan
Heronlar Türkiye'nin Kuzey Irak'a yaptığı sınır ötesi operasyonlarda etkin bir
şekilde kullanılmıştır.
·
Türkiye'nin M-60 tankları ile F-4 ve F-5 savaş
uçaklarının modernizasyonu İsrail Devleti tarafından yapılmıştır. Türkiye, 54 tane F-4 savaş
uçağının modernizasyonu için İsrail'le bir milyar doları aşan bir anlaşma
yapmıştır. 170 tane M-60 tankının modernizasyonu için 650 milyon dolarlık
anlaşma imzalanmıştır.[24]
·
F-4
uçaklarının hareket eden cisimleri algılamasını sağlayan, Sentetik
Açıklıklı Radar (SAR) sistemleri ihalesi 160 milyon Amerikan dolarına İsrail'e
verilmiştir.[25]
·
F-4
ve F-16 uçaklarından alınan görüntülerin yere indirilmesini sağlayan Datalink
16 projesinin ihalesini de yine İsrail kazanmış; Türkiye bunun için İsrail'e 120 milyon Amerikan
doları ödeme yapmıştır.
·
Mayına karşı korumalı "Yürüyen Kale"
(Kirpi) kara araçları ihalesini Türk BMC firması İsrail Hatehof firması
ortaklığıyla yüklenmiştir.
·
Türkiye, İsrailli savaş pilotlarına Konya Hava
Üssü'nde uçuş eğitimi vermiştir.
·
Askeri istihbarat alanında 167 milyon dolarlık
anlaşma imzalanmıştır.
Hali hazırda Türkiye, İsrail'den yüksek
teknoloji gerektiren savunma sanayisi ürünleri satın almaktadır. Eylül 2011’de
iki ülke arasındaki askeri anlaşmaların karşılıklı olarak askıya alındığı ilan
edilmiş olsa da yüksek teknoloji ürünü savunma gereçlerinin alımı, AR-GE
aktarımı ve mühendislik projeleri devam etmiştir. Örneğin, ordumuzda halen
yaygın olarak kullanılan ve yerli BMC firması tarafından üretilen mayına karşı
korumalı “Kirpi” isimli kara araçları İsrail Hatehof firması ortaklığıyla
üretilmiş, aracın zırh ve kapsül sisteminin malzemesi ile mühendisliği İsrailli
firma tarafından temin edilmiştir. Patlama testleri ve dayanıklılık
testleri ise Savunma Sanayi Müsteşarlığı yetkilileri ile BMC yetkililerinin
gözetiminde İsrail'de gerçekleştirilmiştir.[26]
Aynı şekilde, BMC tarafından üretilen VURAN
zırhlı aracı da İsrail Hatehof firması tarafından tasarlanıp projelendirilmiş
bir araçtır.[27]
Bir diğer Türk firması OTOKAR ise
İsrail menşeli Rafael marka “Baş Üstü Silah İstasyonları”nın distribütörü olup,
başta “Kobra” zırhlı araçları olmak üzere TSK ve Emniyet güçlerimiz için
ürettiği modern personel taşıyıcılarında bu kule atış sistemlerini
kullanmaktadır. İsrail firması tarafından üretilen Rafael marka “Baş Üstü
Silah İstasyonu” gelişmiş teknolojisiyle güvenlik güçlerimizin teröre karşı
göstermiş olduğu başarıda büyük önem taşımaktadır.
İsrail’in NATO Tatbikatlarına
Katılması Türkiye Vesilesiyle Olmuştur
İsrail, Ortadoğu’daki güvenliğini NATO
şemsiyesi altında devam ettirmek istemektedir. Bunun altyapısının
hazırlanmasında ABD’nin olduğu kadar Türkiye’nin de katkısı büyük olmuştur.
Türkiye, daha önceki veto kararını kaldırarak öncelikle İsrail’in NATO
tatbikatlarına katılmasının önünü açmış, sonrasında ise NATO’nun Brüksel’de
bulunan merkez ofisinde İsrail’in temsilcilik açmasına izin verilmesini
sağlamıştır.[28]
İsrail Silahlı Kuvvetleri, ancak
Türkiye’nin veto kararını kaldırması sonucunda NATO’nun Kasım 2016’da
Karadağ'da düzenlediği büyük çaptaki askeri tatbikata katılabilmiştir.[29]
Bu gelişmelerden sonra iki ülke arasında askeri alanda birçok üst düzey
görüşmeler yapılmıştır. En önemlilerinden biri ise 17-18 Ocak 2017
tarihlerinde Brüksel’de düzenlenen NATO konferansında Genelkurmay Başkanımız
Sayın Hulusi Akar ile mevkidaşı İsrail Genel Kurmay Başkanı Sayın Gadi
Eisenkot’un ikili görüşme gerçekleştirmesidir.[30]
İsrail Hükümeti ile Türk Hükümeti
Arasındaki İnsani Yardım Kapsamındaki İlişkiler
Siyasi anlamda iki ülke arasında
gerginliklerin yaşandığı dönemde dahi, İsrail-Türkiye arasındaki insani
yardımlar devam etmiştir. Nitekim, Mavi Marmara saldırısının gerçekleşmiş
olduğu ve İsrail ile siyasi anlamda aramızın en gergin olduğu 2010 yılının
Aralık ayında, İsrail'de çıkan dev yangına Türk Hükümeti tereddütsüz olarak yangın
söndürme uçaklarını göndermiştir.
Yine siyasi ilişkilerin oldukça gergin
olduğu 2011 yılında yaşadığımız Van depremi sırasında da İsrail Hükümeti hiç
vakit kaybetmeden yardım teklifinde bulunmuştur.
Korona virüs salgını
devam ederken de Türkiye, İsrail'e "insani sebeplerden ötürü" 3
uçak dolusu tıbbi ekipman satışı yapmıştır.[31]
6 Şubat 2023 Kahramanmaraş depremi
sonrasında İsrail, Türkiye'ye ilk arama kurtarma ekibini gönderen ülkelerden
biri olmuştur.
2016 Yılından Sonra 2 Kat
Hızla Gelişen Türkiye-İsrail İlişkileri
Müvekkilin İsrailli siyasileri,
yetkilileri ve üst düzey hahamları, tüm Türkiye'nin izlediği canlı
yayınlarda konuk etmesi dava dosyasında suç gibi gösterilir ve müvekkil ve
arkadaşları açıkça bu gerekçelerle İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi'nde
sorgulanırken, müvekkil ve arkadaşları hakkında bu gerekçelerle soruşturma
başlatıldığı 2016 yılından itibaren İsrail ile Türkiye ilişkileri, hem
siyasi, hem askeri, hem kültürel hem de ekonomik alanda iki kat daha fazla ve
hızlı bir gelişme göstermiştir.
Dışişleri Bakanlığının resmi
sitesinde bu hızla gelişen ilişkiler şu şekilde özetlenmiştir:
“Mavi
Marmara” olayı sonrasında, İsrail’in iki ülke ilişkilerinin yeniden
normalleşmesi için ülkemizce talep edilen koşulların karşılanması yönünde
attığı adımlar sonucunda, 26 Haziran 2016 tarihinde ikili ilişkilerin
tekrar normale döndürülmesine yönelik mutabakata varılmıştır. Bu çerçevede
iki taraf arasında yapılan “Tazminata İlişkin Usul Anlaşması” 28 Haziran
2016 tarihinde imzalanmıştır.
Sayın
Cumhurbaşkanımız ile İsrail Devlet Başkanı Isaac Herzog arasında, Başkan
Herzog’un göreve gelmesiyle başlayan olumlu temaslarla birlikte,
iki ülke arasındaki ilişkilerin geliştirilmesine yönelik diyaloğun devamı
konusunda mutabakata varılmış; takip eden süreçte, İsrail’le ülkemiz
arasında tarafların karşılıklı iradeleriyle TAM NORMALLEŞMEYE GİDİLEREK,
17 Ağustos 2022 tarihinde KARŞILIKLI BÜYÜKELÇİ ATANMASI KARARI ALINDIĞI,
Sayın Bakanımız ile dönemin İsrail Başbakanı Yair Lapid tarafından ayrı ayrı
yapılan açıklamalarla duyurulmuştur.
İsrail
Devlet Başkanı Isaac Herzog, SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZIN DAVETİNE İCABETLE, 9-10
Mart 2022 tarihlerinde ülkemize resmi bir ziyaret gerçekleştirmiştir. Söz
konusu ziyaret, 2007 yılından bu yana İsrail’den ülkemize yapılan DEVLET
BAŞKANI DÜZEYİNDEKİ İLK ZİYARET olmuştur.
Sayın
Bakanımız, 25 Mayıs 2022 tarihinde İsrail’i ziyaret etmiştir.
Böylece, 15 yıllık aranın ardından, ülkemizden İsrail’e Dışişleri Bakanı
düzeyinde ilk resmi ziyaret gerçekleşmiştir.
İsrail
Dışişleri Bakanı Yair Lapid ise 23 Haziran 2022 tarihinde ülkemizi ziyaret
etmiştir.
İsrail
Ekonomi ve Sanayi Bakanı Orna Barbivay, 18-19 Ekim 2022 tarihlerinde ülkemizi
ziyaret etmiştir. Bu vesileyle, Sanayi ve Teknoloji
Bakanı Sayın Mustafa Varank ve Ticaret Bakanımız Sayın Mehmet Muş, Bakan
Barnivay’la ayrı ayrı görüşmüştür.
İsrail
Savunma Bakanı Benjamin Gantz, Milli Savunma Bakanımız Sayın Hulusi Akar’ın
davetine icabetle 26-27 Ekim 2022 tarihlerinde ülkemizi ziyaret etmiştir.
Milli Savunma Bakanımız Sayın Hulusi Akar, Savunma Bakanı Gantz’la ikili ve
heyetler arası görüşmeler yapmıştır. Sayın Cumhurbaşkanımız, Bakan Gantz’ı
27 Ekim 2022 tarihinde kabul etmişlerdir.
İsrail
Turizm Bakanı Yoel Razvozov, 7-9 Kasım 2022 tarihlerinde “WOCE22: IATA Wings of
Change” etkinliğine katılmak üzere ülkemizi ziyaret etmiş, bu çerçevede Kültür
ve Turizm Bakanımız Sayın Mehmet Nuri Ersoy ile bir görüşme gerçekleştirmiştir.
Dışişleri Bakanlığının sayfasına özetle
yansıyan bu gelişmeler, iki ülke adına büyük adımlar olmuştur.
Devletimiz Yakın Bağlantı
İçindeyken, Müvekkil Adnan Oktar ve Arkadaşlarının İsrail ve Musevilerle Geçmişteki
Hayır Amaçlı Görüşmelerini Suç Gibi Gösterme Çabası
Buraya kadar yalnızca bazı örneklerine
yer verdiğimiz devletimizin yönetim kadrosunun, siyasilerimizin,
bürokratlarımızın, iş adamlarımızın, resmî kurum ve özel sektör temsilcilerinin
ve her kesimden vatandaşlarımızın özellikle AK Parti'nin iktidarda olduğu 21
yıllık süreç içinde gerçekleştirmiş olduğu görüşmeler, karşılıklı ziyaret ve
davetler, ekonomik ve ticari anlaşmalar, askeri ortaklıklar vb. bize, İsrail
ile Türkiye arasında her dönem süregelmiş olan güçlü bağlar olduğunu
göstermektedir. Görülebildiği gibi bu bağlar zaman içinde güçlenerek hep
gelişen bir ivme göstermiştir. Buradan da anlaşılmaktadır ki, siyasi
ilişkiler zora girse de devletimiz İSRAİL İLE HER BAKIMDAN BAĞLANTILARIN DEVAM
ETMESİNİ ÖNEMLİ VE GEREKLİ GÖRMÜŞTÜR.
Yukarıda saydığımız sıkı bağlantılardan
anlaşılabileceği gibi İsrail ile ilişkilerin güçlendirilmesinde şimdiye dek
ÜLKEMİZ, MİLLETİMİZ VE DEVLETİMİZ AÇISINDAN BİR SAKINCA OLMAMIŞTIR. Hal
böyleyken, müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşlarının barış amaçlı faaliyetlerinin,
NASIL VE HANGİ GEREKÇEYLE SUÇ KAPSAMINDA DEĞERLENDİRİLDİĞİ İZAHA
MUHTAÇTIR.
Nitekim suç olarak değerlendirilen
faaliyetlerin ne olduğuna dair iddianamede ve gerekçeli kararda hiçbir açıklama
ve bilgi yoktur. Görüşmelerin içeriklerinin gerekçeli karara dahil
edilmemesinin temel sebebi, müvekkil ve arkadaşlarının yaptıkları
görüşmelerin içeriklerinin tümüyle DEVLET, HÜKÜMET YANLISI VE MÜSLÜMANLARI
KORUMA AMAÇLI OLMASIDIR. Bu içerikteki vatanperver, iyi niyetli faaliyetlerin
"SUÇ" OLARAK GÖSTERİLEMEYECEĞİ AÇIKTIR. O yüzden İÇERİKLER, KASITLI
BİR BİÇİMDE İDDİANAMEDE DE GEREKÇELİ KARARDA DA YOKTUR.
İddianamede kasıtlı olarak
yer verilmemiş olan söz konusu görüşmelerin tümüyle basına açık olarak yapılmış
olan içeriklerini özetlersek:
·
İsrail'in Gazze’ye
başlattığı veya başlatmayı planladığı her saldırı, Müvekkil Adnan Oktar’ın İsrail'den davet ettiği yetkili kişilerle
görüşmesi sonrası veya İsrail gazetelerinde çıkan yazılarından sonra DURDURULMUŞTUR. Gazze’ye
yönelik planlanan 2 kara harekâtı da İsrail tankları Gazze sınırına dayanmışken, bu görüşmeler vesilesiyle geri çekilmiştir.
·
İsrail'in İran'a füze
atma veya İran ile savaşa girme kararları, müvekkil Adnan Oktar'ın İsrail'den davet ettiği yetkili kişilerle ve
özellikle Sanhedrin'de yetkili hahamlarla görüşmesi sonucunda DURDURULMUŞTUR. Müvekkil, konuk ettiği hahamlara hem Kur’an-ı Kerim’den hem de
Tevrat'tan saldırının haram olduğunu canlı yayın
sırasında açıklamıştır.
·
Mavi Marmara krizi sonrasında İsrail Başbakanının özür dilemesi ve arkasından Türk hükümetine tazminat
ödenmesi konuları, müvekkil Adnan Oktar'ın, İsrailli yetkililer ve hahamlarla
görüşmesi üzerine gerçekleşmiştir. Müvekkil, yine Kur’an-ı Kerim’e
ve Tevrat'a göre tazminatın verilmesi gerektiğini açıklamış, hatta tazminatın
miktarını dahi buna göre tayin etmiştir. Sonrasında da aynen
belirlenen miktardaki tazminat İsrail hükümeti tarafından Türk hükümetine
ödenmiştir.
·
Sn. Recep Tayyip
Erdoğan ve Türk hükümetine yönelik olarak İsrail'de yaygınlaşan bir kısım
yanlış anlaşılmalar, Müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşlarının yaptığı görüşmeler ve İsrail
basınında yazdığı yazılar vesilesiyle açıklığa kavuşmuştur. Böylelikle iki ülke
arasında daha da kötüleşmeye doğru giden ilişkiler, belli bir oranda da olsa
toparlanabilmiştir.
·
Türkiye'nin özellikle
Suriye'de YPG'ye yönelik haklı harekatları, uzun zaman
boyunca bir kısım İsrail basını tarafından tamamen "Türklerin Kürtlere
yönelik harekâtı" olarak lanse edilmiştir. Bu konudaki yanlış
anlaşılmalar, Müvekkil Adnan Oktar ve
arkadaşlarının İsrail basınında yazdığı yazılar vesilesiyle ORTADAN KALKMIŞTIR. Bu yazılarda YPG'nin hiçbir şekilde Kürt kardeşlerimizi
temsil etmediği, bunların PKK'nın uzantısı olan bir terör örgütü olduğu ve
Kürtlere de zulmettikleri anlatılmıştır.
·
Müvekkilin İsrailli Musevilerle görüşmelerinin bir kısmı, Kudüs'ün İsrail'in başkenti haline GETİRİLMEMESİ
için yaptığı görüşmelerdir. Müvekkil Adnan Oktar, Müslümanlar için de kutsal olan bir mübarek
beldenin İsrail'e ait bir siyasi merkez haline getirilmesinin sakıncalarını çok
kapsamlı olarak anlatmıştır.
·
Bir kısım İsrail basınının Türkiye'yi Kıbrıs işgalcisi gibi gösterme çabaları, müvekkil ve arkadaşlarının İsrail basınında yazdığı Kıbrıs konulu
makaleler vesilesiyle DURDURULMUŞTUR.
·
İsrail parlamentosunda
Filistinlilere yönelik ırkçı söylemlerde bulunan İsrailli siyasetçilere, Müvekkil Adnan Oktar tarafından üsluplarını değiştirmeleri
talebinde bulunulmuş ve gelen konuklar vesilesiyle bu haberler kendilerine
iletilmiştir. Haddi aşan üsluplar hemen geri çekilmiş ve söz konusu kişilerden müspet açıklamalar gelmiştir.
·
Amerikan
Senatosu'nda sözde Ermeni Yasa Tasarısı’nın kabulüne ilişkin yapılan
oylamanın reddedilmesi, Müvekkil Adnan Oktar’ın Musevi lobisinin
önde gelenleri ile yapmış olduğu görüşmelerin büyük oranda etkisiyle mümkün
olmuştur. Ancak ne yazık ki,
zaman zaman gündeme gelen ve bu dönemlerde müvekkilin yaptığı görüşmeler ve
verdiği değerli öneriler sonrasında engellenen bu yasa tasarısı, müvekkil ve arkadaşlarının cezaevinde
bulunduğu şu 6 yıllık süre içinde ilk defa olarak ABD Senatosundan geçmiştir.
Müvekkil Adnan Oktar'ın çabaları,
görülebildiği gibi Müslümanların korunması, devletimizin, milletimizin
refahı ve desteklenmesi içindir. Bu çaba ise, bütün dünyanın gözleri
önünde, canlı yayın ekranlarında, dünyanın en iyi tanınan gazetelerinin köşe
yazılarında AÇIK AÇIK gösterilmiştir. Bu çabalar sonucunda hem Gazze ve
İran'daki Müslümanlar lehine, hem de devletimizin ve milletimizin lehine çok
önemli kazançlar elde edilmiştir.
Ayrıca, İsrail'den gelen tüm
siyasetçiler ve din adamları, Türkiye-İsrail arasındaki anlaşma gereği HÜKÜMETİMİZİN
BİLGİSİ DAHİLİNDE ÜLKEMİZE ADIM ATMAKTA, bulundukları süre boyunca
güvenlikleri açısından GİDECEKLERİ YERLER BİLİNMEKTE, dönüş vakitlerine
kadar her detay bu anlaşma gereğince HÜKÜMET YETKİLİLERİMİZ TARAFINDAN TAKİP
EDİLMEKTEDİR. Müvekkil ve arkadaşlarına ziyarete gelen İsrailli
siyasetçiler ve hahamlar da aynı şekilde hükümetten çeşitli isimlerin bilgisi
dahilinde ülkemize giriş yapmış, Türkiye'deki bütün programları HÜKÜMET
YETKİLİLERİMİZ TARAFINDAN TAKİP EDİLMİŞTİR. Bu görüşmeler zaten daima canlı
yayın ekranlarında gerçekleşen görüşmeler olması bakımından dünyada
yapılabilecek belki de EN ŞEFFAF GÖRÜŞMELERDİR. Bunun yanı sıra da İsrail
ile yapılan karşılıklı anlaşmalar uyarınca, ÖZEL OLARAK DEVLETİMİZİN TAKİBİ
ALTINDADIR. Devletimizin takibi altında olması ise kuşkusuz EN ÖNEMLİ
GÜVENCEDİR.
Müvekkil ve arkadaşları tarafından davet
edilen İsrailli konukların gelişleri, programlara katılımları, Türkiye'deki
görüşmeleri ve dönüşleri ile ilgili olarak şimdiye kadar İsrail hükümeti
tarafından bilgilendirilen hükümet yetkililerimiz şunlardır:
Kendi dönemlerinde görevde
olan; Sn. İBRAHİM KALIN, Cumhurbaşkanı Özel Kalem Müdürü HASAN DOĞAN, AK Parti
Genel Başkan Yardımcısı SÜLEYMAN SOYLU, dönemin Başbakan Danışmanı YALÇIN
AKDOĞAN, Dışişleri Bakanı MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU, dönemin Dışişleri Bakanlık
Müsteşarı FERİDUN SİNİRLİOĞLU, Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı ve Din İşleri
Yüksek Kurulu Başkanı EKREM KELEŞ, AK Parti Grup Başkan Vekili MAHİR ÜNAL,
birçok AK Parti milletvekili…
Bu yetkililerin bazıları, söz konusu İsrailli
konukların bazılarıyla BİZZAT GÖRÜŞMELER DE YAPMIŞLARDIR.
Dolayısıyla bu görüşmeler, TAMAMEN
DEVLETİMİZİN BİLGİSİ DAHİLİNDEDİR.
Bu hayırlı ve faydalı görüşmeler hem
Müslümanlar hem de devletimiz nezdinde büyük hayırlara vesile olmuş, oldukça
önemli sonuçlar vermiştir.
Şu an tüm dünyanın çaresizce
izlediği savaşın durdurulması için de yine müvekkilin oldukça etkili çabaları
olabilirdi. Ama müvekkilin faaliyetlerinin engellenmesi, bu yönde gösterilecek
çabaları da engellemiştir.
Görüşülen Onlarca Ülkeyi
Görmezden Gelip Sadece İsrail'e Odaklanmaktaki Karanlık Amaç
Çok iyi bilindiği gibi müvekkil dünya
çapında tanınan bir yazardır. Kitapları, canlı yayınları, köşe yazıları
milyonlara ulaşmaktadır. Dolayısıyla, müvekkili tanıyan siyasilerden,
akademisyenlerden, gazeteci ve yazarlardan, sanatçılardan, bürokratlardan, din
adamlarından vs. pek çok isim kendisini ziyarete gelmiş, müvekkil sayısız
ülkeden pek çok kişi ile görüşme gerçekleştirmiştir. Kendisini ziyaret
edenler arasında Filistinliler, Mısırlılar, İranlılar, Amerikalılar,
Suriyeliler, Doğu Türkistanlılar, İtalyanlar, Yunanlar, İngilizler, Ermeniler,
Iraklılar, Bangladeşliler vs. bulunmuştur. Ayrıca müvekkilin yazıları S.
Arabistan'da, İngiltere'de, ABD'de, İran'da, Filistin'de, Rusya'da, Bahreyn'de
ve daha pek çok ülkede düzenli olarak yayınlanmıştır.
Neredeyse dünyanın her yerinden gelen
her insanla bağlantı mevcutken, iddianamede ve gerekçeli kararda SADECE
İSRAİL BAĞLANTISININ BİR SUÇ GİBİ GÖSTERİLMESİ AÇIK BİR KASITTIR. Sadece
İsrailli konuklar konu edilmiş, yalnızca hahamların konuk edilmesinden
bahsedilmiş, sanıklara ait tapelerde sadece İsrail gazetelerinin adının geçtiği
konuşmalar sanki bir suçmuş gibi gösterilmeye çalışılmıştır.
Oysa müvekkil, dünya çapında oldukça
fazla sayıda Müslüman din adamıyla görüşmeler yapmıştır. 300'den fazla
eseri 76 dile çevrilmiş ve tüm dünyaya yayılmış bir yazar olarak hemen her
ülkeden fikir adamları ile görüşmesi son derece doğaldır. Bu görüşmelere
dair görüntü ve bilgiler DAVA DOSYASINDA NEDEN YOKTUR? Müvekkil, Hristiyanlarla,
hatta Mormonlarla dahi görüşmeler yapmıştır. BU BİLGİLERE NEDEN YER
VERİLMEMİŞTİR? Müvekkil, özellikle FİLİSTİN'DEN ÖNEMLİ KANAAT
ÖNDERLERİNİ, BİNLERCE MÜSLÜMAN ÜLKEDEN ETKİLİ İSİMLERİ defalarca konuk etmiş ve
çok verimli görüşmeler yapmıştır. DAVA DOSYASINDA BUNLARA NEDEN YER VERİLMEMİŞTİR?
Yer verilmemiştir, çünkü amaç, müvekkil
ve arkadaşlarına yönelik bir ALGI OPERASYONUDUR. Son derece normal,
meşru, hatta hayırlı ve güzel faaliyetler, suç gibi gösterilmiştir. Şu an halen
özellikle basında gündem yapılmaktadır. Böylelikle toplumun hassas noktalarına
temas edebilme ve suç olmadığı halde ortaya tepki çeken bir suçlu çıkarma
çabası görülmektedir. Suçun ne olduğu ise hala belli değildir. Kumpasın
parçası olan bir kısım basını kullanarak infial yaratıldığında zaten gerçekte
bir suçun olup olmadığı sorusunu soran pek kalmamakta, pek çok kişi
sorgulamadan infialin peşinden sürüklenmektedir. İddianame, bu psikolojik
harp yöntemi dahilinde kurgulanmış, mahkeme kararı da buna uygun şekilde
verilmiştir.
Müvekkilin Filistin Konusundaki
Çabalarının İddianamede Tamamen Zıt Şekilde Anlatılması Oldukça Dikkat
Çekicidir
Müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşları,
Filistin'deki Müslüman kardeşlerimizin hakları konusunda belki de dünyadaki en
etkili mücadeleyi verirken, Gazze'ye yapılması planlanan İsrail saldırılarını,
yukarıda anlattığımız vesilelerle engellerken, Filistin'deki Müslümanların
haklarını korumak adına A9 TV canlı yayınına sayısız konuk davet etmişken, bu
konuda kitaplar, makaleler yazılmışken, sadece Filistin değil, dünya çapındaki
tüm Müslümanların hakları için canla başla çalışırlarken dava dosyasında bunun
tam tersi ifadelerin yer alması ve bu konulardan hiç bahsedilmemesi GERÇEK
ANLAMDA HAYRET VERİCİDİR.
Dava dosyasında yer almayan ve basındaki
İsrail konulu haberlerde de hiçbir şekilde geçmeyen Filistinli kardeşlerimize
yönelik faaliyetlerden bazıları şu şekildedir:
Filistinli kanaat önderleri A9 TV canlı yayınına davet edilmiş ve Filistin için kapsamlı çözümler konuşulmuştur.
Müvekkil Adnan Oktar'ın Filistin ve Ateist Siyonizm Felsefesi adında 2 kitabı bulunmaktadır. Ayrıca bu konularda yayınlanmış sayısız makalesi vardır. A9 TV canlı yayınlarında Filistin konusu sürekli olarak gündeme getirilen bir konudur. Zaten İsrailli konuklarla görüşmelerin en büyük amacı, Filistinli Müslüman kardeşlerimizi korumak ve muhtemel bir saldırıdan kurtarmaktır.
Bütün bu yapılan çalışmalar ilginç bir
şekilde ihmal edilmiş ve dava dosyasında hiçbir şekilde yer almamış,
basında İsrail gerekçe gösterilerek yapılan kara propaganda esnasında da bu
konulara hiç yer verilmemiştir. Ayrıca, özellikle yurtdışı lobi faaliyeti
kapsamında yönetici isnadı ile yargılanmakta olan Sinem Hacer Tezyapar'ın
dijital materyal inceleme raporunda, "Filistin davası lehine çok
sayıda dokümana rastlandığı" iddianamede geçmektedir. (Huzurdaki davada
dijital materyaller hukuka aykırı elde edildiği için delil olarak kabul
edilemez; ancak sanık lehine deliller bu kapsam dışındadır) Yine iddianamede
geçen pek çok etkin pişman ve müşteki ifadesinde, Filistin'den çeşitli konukların,
Müvekkil Adnan Oktar'ın misafiri olarak A9 TV stüdyosuna konuk edilmiş olduğu
belirtilmektedir. Dolayısıyla, Filistin konusuyla ilgili olarak aleyhte
HİÇBİR delil, belge olmamasına rağmen, sırf "İsrail taraftarı"
algısını güçlendirebilmek için yapılan bu isnat, müvekkil ve arkadaşlarına yönelik
önyargıyı pekiştiren delillerden bir tanesi olarak karşımıza çıkmaktadır.
SONUÇ
Müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşlarının
İsrailli yetkililerle veya Musevi camiasının önde gelenleriyle yapmış olduğu
görüşmelerin, ülkemizin ali menfaatlerine yönelik açık amaçları ve somut
sonuçları ortada iken, yapılan bu faaliyetlerin aksi yönde hiçbir delil olmadan
adeta suç unsuruymuş gibi gösterilmeye çalışılması, dahası halen basında sözde
karalama faaliyeti olarak yer buluyor olması, söz konusu ithamların bariz
İFTİRA olduğunun açık birer göstergesidir.
Dahası, eğer İsrailli yetkililerle veya
her kesimden Musevilerle ya da Musevi lobisi mensuplarıyla görüşmek, onları
Türkiye’de ağırlamak veya onlara ziyaretlerde bulunmak SUÇ OLSA İDİ, en
başta bunu HÜKÜMET YETKİLİLERİ YAPMAZDI.
Dolayısıyla, Müvekkil Adnan Oktar ve
arkadaşlarının çeşitli zamanlarda Musevilerin bazı önde gelen şahsiyetleriyle
gerçekleştirdiği karşılıklı görüşme ve ziyaretlerinin hiçbir şekilde SUÇ
UNSURU OLARAK ADDEDİLEMEYECEĞİ açıktır. Tüm bunlar bir kısım art niyetli
çevreler tarafından yapılan her türlü olumsuz tepkiler, çarpıtmalar, asılsız
itham ve karalamalar, çirkin iftiralar göze alınarak, yalnızca vatanın,
devletin ve milletin ali menfaatleri için yapılan son derece özverili
çalışmalardır. Söz konusu görüşmelerin bunun ötesinde başka bir amacı
yoktur. Bu faaliyetlerdeki hayırlı amaçlar ve faaliyetlerin sonuçlarının da dava
dosyasında ihmal edilmesinin ve şu anda hali hazırda basında konu edilmesinin art
niyetli bir amacı olduğunu görmemek olanaksızdır. Dava dosyasında yer alması
gereken lehe deliller şaşırtıcı bir şekilde görmezden gelinmiştir. Bu, gerçekte
ortada, müvekkil ve arkadaşlarına yönelik soyut iddiaların kurgulandığı
bir ALGI OPERASYONUNDAN BAŞKA BİR ŞEY OLMADIĞINI bir kez daha açıkça
göstermektedir.
Bilgilerinize arz ederiz. Saygılarımızla.30.10.2023
ADNAN OKTAR MÜDAFİİ
AV. MERT
YETİŞİR
[1] https://www.cumhuriyet.com.tr/yasam/yesaya-kehanetleri-nelerdir-netanyahunun-bahsettigi-yesaya-kehaneti-2134235
[2]https://www.sozcu.com.tr/2016/gundem/erdogan-bakin-kimle-gorusuyor-1160850/
[8]https://www.dunya.com/gundem/despite-tensions-business-booming-between-turkey-israel-haberi-146204
[14]https://tr.euronews.com/2018/05/15/israil-le-anlasmalar-n-iptal-edilmesi-onerisi-tbmm-de-reddedildi
[16]https://www.dunya.com/gundem/despite-tensions-business-booming-between-turkey-israel-haberi-146204
[20] www.tuik.gov.tr
[22] https://www.aa.com.tr/tr/gundem/turkiye-ye-gelen-israilli-turist-sayisi-bu-yil-5-kat-artti/2736001