YARGITAY İLGİLİ CEZA DAİRESİNE

İLETİLMEK ÜZERE

İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ

1. CEZA DAİRESİ’NE

 

 

DOSYA NO      : 2023/310 E, 2023/494 K.

SUNAN                        : Adnan Oktar

MÜDAFİ          :           Av. Mert Yetişir

KONU               : Müvekkilin arkadaş camiasındaki kadınların tehdit ve baskı ile camiada tutuldukları iddiasının hiçbir somut delile dayanmayan, akıl ve mantık dışı bir iddia oloduğuna dair dilekçemizdir.

 

AÇIKLAMALAR :

Müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşlarının yargılandığı davada, dosyanın her kritik aşamasında devreye sokulan “sosyal medya karalamaları” bugünlerde bir kere daha hız kazanmıştır. Önce bir sosyal medya kanalındaki sözde belgesel, devamında bir ulusal televizyon kanalında arka arkaya yapılan programlar ve devamında çeşitli sosyal medya hesaplarından yürütülen kara propaganda paylaşımları, yargı mekanizması üzerinde bir baskı oluşturulmaya çalışıldığı izlenimi vermektedir. Bu konu hakkında bilgilendirme amaçlı olarak bu dilekçe sunulmaktadır.

2018 yılında düzenlenen polis operasyonundan beridir sık sık gündeme getirilen mesnetsiz iddialardan birisi, güya müvekkilin elinde bir takım şantaj görüntüleri hatta büyük bir dijital arşiv bulunduğu, bu sayede aralarında davamız müştekilerinin de bulunduğu bazı kadınları yanında durmaya mecbur bıraktığı iddiasıdır. Bu kadınların güya sırf şantaja maruz bırakıldıkları için ayrılamadıkları öne sürülmektedir.   

Hiçbir somut delile, hukuka uygun elde edilmiş hiçbir bilgi / belgeye dayanmayan bu iddianın hangi çaresizlik içinde ortaya atıldığını anlamak aslında hiç de zor değildir.

Dosyamız soruşturması 2016 yılında açılmışsa da, 2017 yılının sonlarına kadar “uykuda tutulmuştur.” Bu tarihte müvekkilin yanında uzun yıllar geçirmiş 3 husumetli kişi emniyete başvurarak sırf müvekkili zararlandırmak için uçsuz bucaksız hayali isnatlar ortaya koymaya başlamıştır. Emniyetteki bazı memurlarla bir kısım husumetli kişilerin hukuk dışı faaliyetleri neticesinde, müvekkilin arkadaş camiasında bulunan, ya da geçmiş bir dönemde bulunmuş olan kişilere tek tek ulaşılmaya başlanmış, bu kişiler tehdit edilerek, gözleri korkutularak şikayetçi olmaya mecbur bırakılmıştır.

Müvekkilin arkadaş çevresi üzerinde oluşturulan bu baskı, Temmuz 2018’deki polis operasyonu ve devam eden süreçte basın yayın organlarında yaratılan kara propaganda ile zirveye çıkarılmıştır. Böylece, müvekkilin arkadaş camiasında bulunan ya da bir dönem bulunmuş olan kişilere “bu camia ile tanışıklığından dolayı başın yanacak, hapse düşeceksin ve bir daha da çıkamayacaksın. Tüm mallarına el konulacak, itibarın yok edilecek, ailen perişan olacak” şeklinde bir tehdit ortamı meydana getirilmiştir. Bundan kurtulmanın yegane yolu olarak da, müvekkile ve arkadaşlarına suç isnat etmek mecburiyeti ortaya konmuştur.

Zor ve baskı ile müşteki olmak zorunda bırakılan (veya etkin pişman yapılan) kişilerin ifadelerinde yer alan isnatlar, bu çaresizliği net bir biçimde göstermektedir.

Güya sırf şantaja maruz kaldıklarından dolayı 10-20-30 yıl boyunca müvekkilin arkadaş camiasında durmak zorunda kaldıklarını öne sürenlerin durumu tam olarak budur.

Tüm sosyal medya paylaşımlarında, fotoğraf ve videolarında, canlı yayın görüntülerinde son derece mutlu, neşeli görülen, sosyal hayatın içinde her türlü etkinliğe dahil olan, AVM’lere gezmeye giden, alış verişe çıkan, kuaföre, hastaneye giden, davetlerde veya kutlama etkinliklerinde pekçok kişiyle yan yana bulunan, aynı masada oturup yemek yiyen, sanatçılara şarkılarında eşlik eden, ellerinde akıllı telefonlar, çantalarında laptoplar, tablet bilgisayarlar bulunan bu kişiler, sırf mecburiyetten dolayı güya “esir hayatı yaşadıklarını” söylemek zorunda kalmıştır. Çünkü başka türlü 10-20-30 yıl boyunca nasıl olup da müvekkilin arkadaş grubunda bulunmaya devam ettiklerini izah edemeyecek ve hapis tehdidinden kurtulamayacaklardı.

Şimdi bu mesnetsiz hikayeye dört elle sarılmak zorunda bırakılan kişilerin hiçbirisi hakkında, iddia ettikleri şantaja dair bir somut delil elde edilmemiştir. Üstelik 11 Temmuz 2018 tarihinde eş zamanlı olarak 130’dan fazla ikamete sabah baskınları gerçekleştirilmiş ve binlerce dijital materyale el konulmuştur. Bugüne kadar tek bir şantaj kasedi, herhangi bir kişiye yönelik olarak şantaj yapıldığına dair tek bir görüntü dahi bulunmamıştır.

Ayrıca, sabah baskınlarıyla kapıları kırılarak girilen 130’dan fazla ikametin hiçbirisinde gizli kamera düzeneği tespit edilmemiştir. Gizlice çekim yapıldığına dair en ufak bir şüphe oluşturacak dahi durum mevcut değildir.

Tüm bunların yanı sıra, soruşturma aşamasında sanıkların hemen hepsinin telekomünikasyon yoluyla iletişimi kayıt altına alınmış ancak buna rağmen aylar boyunca yürütülen dinlemelerde şantaja dair tek bir konuşmaya, mesajlaşmaya hatta bir imaya bile rastlanmamıştır.

Kısacası, söz konusu “şantaj” iddiasını destekleyebilecek hiçbir somut delil mevcut değildir.

Öte yandan, tüm şantaj iddialarına ve bu sebeple müvekkilin arkadaş camiasından ayrılmanın imkansız olduğu isnatlarına rağmen, mevcut müştekilerin pekçoğu dahil binlerce kişi, operasyon bilgisinin dahi mevcut olmadığı geçmiş dönemlerde camiadan ayrılmış, müvekkil ve arkadaşlarıyla ilişkisini sonlandırmıştır. Eğer ortaya atılan şantaj hikayeleri gerçek olsaydı, şüphesiz ki bu kişilerin çok önceden ayrılıp gitme durumları mümkün olamazdı. Somut örnekler vermemiz gerekirse;

Dosyada müşteki olan kadınlardan,

Kadriye Mihrace Seyrek 2015 yılı Eylül ayında,

Asiye Sandıkçı 2016 yılı Şubat sonu Mart başında,

Nilgün Sağlam 2016 yılı Nisan ayında,

Şeyma Yayla 2016 yılı Kasım ayında,

Sidal Yetgin 2016 yılı Aralık ayında,

Aslı Bektaş 2017 yılı Aralık ayında,

Beyzanur Çelebioğlu 2017 yılı Aralık ayında,

Ceylan Özgül Kuruca 2017 yılı Şubat ayında,

Deniz Şakak 2017 yılı Mart ayında,

Beyza Özalıcı 2018 yılı başlarında,

Gamze Basın 2018 yılı Ocak ayında,

Mervenur Gözcü 2018 yılı Ocak – Şubat döneminde,

Bahar Kuştepe 2018 yılı Mart ayında,

Başak Ballıca 2018 yılı Mart ayında,

Gizem Tar 2018 yılı Mart ayında,

Bengisu Güler 2018 yılı Nisan ayında,

Yaren Güldiken 2018 yılı Mayıs ayında,

Ecenaz Üçer 2018 yılı Mayıs ayında,

Neval Avcı 2018 yılı Temmuz başında müvekkilin arkadaş grubuyla görüşmeyi sonlandırmıştır.

 

Yine dosyada müşteki olan kadınlardan polis operasyonu öncesinde ayrılmış ve şikayetçi olmuş kişilere bakıldığında;

Beyza Banu Yavuz 2017  yılı  Haziran  ayında   arkadaş    grubuyla    görüşmeyi sonlandırmıştır. 23.12.2017’de CİMER’e müvekkili ve bazı sanıkları şikayet etmiştir. Kime ait olduğu belli olmayan birtakım seslerin Ocak 2018’den itibaren Akit TV’de ve kedileaks rumuzlu Twitter  hasabında  yayınlanmasını  sağlamıştır.  27.04.2018’de  Mali  Şube’de  ifade  vermiş, 28.05.2018’de fotoğraf teşhisi yapmıştır.

Elmas Hilal Kahraman 2018 yılı 31 Mayıs’ta arkadaş grubuyla görüşmeyi sonlandırmıştır. 01.06.2018’de Mali Şube’de ifade vermiştir. 03.06.2018’de fotoğraf teşhisi yapmıştır. Birtakım ses kayıtları yaptığını iddia etmiştir.

Hande Nur Ünal 29.05.2018’de  Mali  Şube’de  ifade  vermiştir.  01.06.2018’de fotoğraf teşhisi yapmıştır.

Hanife Akalın 01.05.2018’de   Mali  Şube’ye  ifade  vermiştir. 15.05.2018’de fotoğraf teşhisi yapmıştır. 05.06.2018’de Mali Şube’ye tekrar ifade vermiştir.

Hatice Ural 24.05.2018’de Mali Şube’ye ifade vermiştir. 01.06.2018’de Mali Şube’ye tekrar ifade vermiştir. 04.06.2018’de fotoğraf teşhisi yapmıştır.

Zeynep Ceren Yiğitcan  31.05.2018’de  Mali  Şube’de  ifade  vermiştir.  02.06.2018’de fotoğraf teşhisi yapmıştır. Birtakım ses kayıtları yaptığını iddia etmiştir.

 

Örneklerden de görüldüğü üzere, müşteki kadınların ne camiadan ayrılmak konusunda, ne de polise gidip şikayetçi olmak konusunda hiçbir korkuları ve endişeleri olmadığı aşikardır. Nitekim BAM 1CD bozma kararında 107 108. sayfalarda bu durum şu açıklamayla tespit edilmektedir:

“Kaldı ki soruşturma ve özellikle kovuşturma aşamasındaki beyanları incelenen pek çok mağdur ya da katılanın,  -bir  kısım firari  ya  da  tahliye  olan  üyelerin  aleyhe  karalama faaliyetlerine devam ettiklerine dair iddiaların varlığına rağmen- ifade vermek konusundaki çekincesiz yaklaşımları gözetildiğinde, ilk derece mahkemesinin yasal dayanağı olmayan bu kabulünün mevcut durumla dahi örtüşmediği değerlendirilmiştir. Katılan Bahar Kuştepe'nin ''...Benim kimseden bir korkum yok. Gayet rahat bir şekilde gittim, verdim.''. katılan Hande Nur Ünal'ın ''.. Asla hiçbir zorlamayla gidip ifade vermedim. Aksine ben canla başla yani kendim isteyerek ifade verdim, kendim ifade vermeyi istedim. ,''. katılan Asiye Sandıkçı'nın ''...öncelikle   çok   şükür   bugün   geldi...'',   katılan   Deniz   Şakak'ın   ''..,   bir   operasyon düzenlenmiş.. Benimde bir şey yapmam gerekiyor mu? Eğer böyle bir durum olursa ben hiç çekinmeden, hiç korkmadan ifade verebileceğimi ve Türk hukukuna ve adaletine sonuna kadar güveneceğimden bahsettim...'', katılan Özlem Çağlayan'ın, keza Dilan Aslan'ın  ''.. ifademi verdim kendi hür irademle.... '' şeklindeki beyanları, katılan Hanife Akalın'ın henüz operasyon tarihinden önce, örgütten ayrılması akabinde sanık Mustafa Işık'ın gönderdiği mesajlara, aramaya devam ederse şikayetçi olacağına dair verdiği cevap, katılan Beyza Banu   Yavuz'un   müteaddit   kereler   CİMER'e   yaptığı   başvurular   dikkate   alındığında mahkemenin  dayandığı  korku  ve  tehdit  nedeniyle  süresinde  şikayet  edilemediğine  dair argümanın bir mesnedinin olmadığı açıkça görülmüş…” 

Sözde şantaj görüntüleri sebebiyle 10 yıl, 20 yıl, 30 yıl camiadan ayrılamadığını iddia edenler olmakla birlikte, kendilerine şantaj yapılabileceğinden korkan, bu duruma düşmemek için gizli tanık olmayı talep eden tek bir müşteki dahi mevcut değildir. Polis operasyonu üzerinden geçen 5,5 yıllık zaman zarfında bu müştek kadınların ya da herhangi bir kadın hakkında tek bir gizli kayıt, cinsel ilişki sırasında çekilmiş bir görüntü, tek bir şantaj kasedi de ortaya çıkmış değildir.

Müşteki kadınlar daha önce hiçbir çekince duymadan emniyete ifade vermeye gittikleri gibi, yine hiçbir çekince duymadan mahkemeye de gelmiş, mahkeme heyeti ve salonda hazır bulunan onlarca kişinin karşısında büyük bir ferahlıkla yaşadıklarını iddia ettikleri cinsel ilişkilerin detaylarını anlatmışlardır. Bu kadar çok cinsel ilişki yaşandığı iddia edilmekle birlikte (sanıklar bu iddiaları kabul etmemektedir), eğer gerçekten şantaj amaçlı bir düzen mevcut olsaydı, bu kadar çok kadının anlattığı bu kadar çok cinsel ilişki sırasında muhakkak gizli görüntüler çekilmiş olurdu. Bu görüntüler polis operasyonu sırasında muhakkak ele geçirilirdi. Dava dosyasına bile girmemiş olan polis kamerası görüntülerine dahi ulaşabilen bir kısım medya kuruluşları, yıllardır her fırsatta itibarsızlaştırmaya çalıştıkları müvekkil ve arkadaş camiasına isnat edilebilecek tek bir saniye bile şantaj görüntüsü mevcut olsaydı, bu görüntüleri aralıksız olarak yayına sokardı. Bunların hiçbirinin yaşanmamış olması, söz konusu mesnetsiz iddiaların da gerçek olmadığını ortaya koymaktadır.

Şantaj kasedi iftirasını dile getiren kişiler, belli ki emniyetten telefonla aranılarak çağırılmaları veya husumetli müştekilerin irtibata geçerek yapmış oldukları tehditler sonrasında bu yola tevessül etmek durumunda kalmışlardır. Daha önceki dilekçelerimizde pekçok defa ortaya koyduğumuz üzere, husumetlilerin tehditleri somut bir gerçektir. Örnek olarak Özkan Deniz’in (eski soyadı Mamati) polis operasyonu ÖNCESİNDE etkin pişman sanık av. Bilge Tok’a “gel yanımızda yer al, taraf olmayan bertaraf olur” sözü, yine Özkan Deniz’in polis operasyonu ÖNCESİNDE etkin pişman sanık Bahar Bayraktar’a whatsapp mesajında “(Adnan Oktar’dan) sürekli mağdur oldum diyeceksin yoksa senin için zor bir süreç olur” sözü, kişilerin nasıl abluka altına alındıklarını ve nasıl mecbur bırakıldıklarına somut örneklerdir. Buna benzer daha başka pekçok örnek dosyada mübrezdir.

Bir taraftan husumetliler tarafından bu şekilde zorlanmaları, bir taraftan emniyetten çağırılmaları ve bazıları hakkında yurt dışı yasağı getirilmiş olması, emniyete geldiklerinde “şüpheli konumunda görünüyorsun ama şikayetçi olursan müşteki konumuna geçersin” denmesi, diğer taraftan ise bir kısım medyanın oluşturduğu “dokunan yanar” algısı neticesinde, müştekiler suçlu olmadığı halde suçlu konuma dümekten ve hapse girmekten korku duymasına, dolayısıyla da tamamen rızalarıyla devam ettirdikleri arkadaşlıklarını çevrelerine mazur gösterme endişesiyle gerçek dışı beyanlarda bulunmalarına sebebiyet vermiştir. Söz konusu gerçek dışı ve hiçbir delili olmayan beyanlar, bir kısım husumetli medyanın elinde bire bin katılarak köpürtülmüş ve müvekkile ve arkadaş camiasına karşı infial oluşturmak gayesiyle kullanılmıştır.

Netice itibariyla,

Yıllardır adeta bir şehir efsanesi gibi tekrar tekrar gündeme getirilen sözde “şantaj kasetleri” ve “dijital arşiv” hikayeleri hiçbir delile dayanmayan, gerçek dışı iddialardan ibarettir. Bunlar, uzun yıllardan bu yana Müvekkil Adnan Oktar ve arkadaş camiasını karalayıp aleyhlerinde olumsuz kamuoyu algısı ve infial oluşturmak, devlet ve emniyet görevlilerini yanlış yönlendirmek, hükümet yetkilileri ve siyasiler ile aralarını açıp bozmak gibi kirli ve art niyetli girişimlere malzeme yapılmak amacıyla çeşitli dönemlerde gündeme getirilmektedir. Ancak bugüne kadar tek bir şantaj kaseti veya herhangi bir kişiye yönelik Müvekkil veya arkadaşları tarafından şantaj yapıldığına dair tek bir kayıt veya görüntü bulunmamıştır.

 

Saygılarımızla bilvekale dikkatinize sunarız. 31.10.2023

 

Adnan Oktar Müdafii

Av. Mert Yetişir 

Daha yeni Daha eski