ADALET BAKANLIĞI’NA

 

KONU: Adnan Oktar’ın cezaevinde avukatlarıyla görüşmelerinin kısıtlanmasının; Anayasa Mahkemesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları ve 5 üniversite öğretim üyesinin verdiği mütalaaya göre hukuka aykırı olduğu,  görüşme içeriklerinin husumetli kişiler tarafından bir şekilde öğrenilerek savunma ve delillerimizin etkisinin kırıldığı, kısıtlama için geçerli hiçbir hukuki gerekçe bulunmadığına dair sayın makamınızı bilgilendirmek.

 

Müvekkil Adnan Oktar, Dumlu 1. No.lu Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda halen tutukludur. İlki müvekkilin tutuklandığı tarihten 2,5 ay sonra olmak üzere (02/08/2018), sık aralıklarla avukatlarıyla olan görüşmelerine kısıtlamalar getirilmektedir. Her biri 3 ay olmak üzere 8 defa avukatla olan görüşmelerine kısıtlamalar getirilmiştir. Şu an itibariyle de halen bu uygulama devam etmektedir.

Müvekkilin avukatlarıyla görüşmeleri, sesli ve görüntülü olarak kayıt altına alınmakta, görüşmeleri bir cezaevi görevlisi izlemekte/dinlemekte ve avukat müvekkil arasında yapılmak istenen belge alışverişlerinde belgelere el konulmaktadır.

Bu uygulama, Anayasaya, uluslar arası sözleşmelere ve kanuna aykırı olup müvekkilin savunma hakkı ihlal edilmektedir.

Bu kısıtlama sürecinde; müvekkilin binlerce yılla yargılandığı davanın devam ediyor olması, davanın istinafa taşınması, tekrar yerel mahkemeye geri dönmesi, tekrar istinafa taşınması, son olarak da dosyanın Yargıtay’a gitmesi süreçlerinde, savunma hakkının ihlal edildiği/edilebileceği hiç dikkate alınmamış, aynı zamanda devam eden onlarca farklı soruşturma ve davalar da göz ardı edilerek, kısıtlama kararları verilmeye devam edilmiştir.

Görüşmeler kayıt altına alınmakla birlikte, müvekkille olan görüşmeler sırasında bahsedilen yeni delilerden, yeni tanıklardan, aynı dosyada yer alan husumetli kişiler bir şekilde haberdar olmakta, savunma ve delillerimizin etkisi kırılmaktadır.

Görüşmede not almak istediğimizde de her şey incelenip kaydedildiğinden, not alsak da almasak da konuşsak da, her şekilde görüşmelerden husumetli kişilerin bilgisi olmaktadır.

 

Avukat/müvekkil görüş kısıtlama uygulamasının hukuka aykırı olduğu; uzman mütalaaları, Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarıyla sabittir.

Bu görüş kısıtlama kararlarının hukuksuz olduğuna ilişkin 5 akademisyen çeşitli tarihlerde, ayrı ayrı dosyaya uzman görüşü sunmuşlardır. Kısıtlamanın hukuka aykırı olduğunu ifade eden mütalaalardan bazı kısımlar şöyledir:

“…uygulanmakta olan kısıtlılık kararının, açık yasa hükümleri ve Anayasa Mahkemesinin açık gerekçesi karşısında hukuki dayanağının bulunmadığı, dolayısıyla bariz takdir hatasına işaret ettiği…” (Prof. Dr. Osman CAN, Eski Anayasa Mahkemesi Raportörü, 2014-18 dönemi Avrupa Konseyi Venedik Komisyonu üyesi ve Bilimsel Kurul Başkan Yardımcısı, 25/11/2022)

“…Tatmin edici bir gerekçeye dayanmayan bu kararla birlikte bu uygulamanın Anayasa Mahkemesinin aktarılan kararında belirtildiği şekilde “savunma hakkında telafisi mümkün olmayacak şekilde zarar vermesi” kaçınılmaz gözükmektedir.”  (Prof. Dr. Ümit KOCASAKAL, İstanbul Barosu Önceki Başkanı, Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Ceza ve Ceza Usul Hukuku Ana Bilim Dalı Başkanı, 10/10/2018)

“…İnfaz kurumunda bulunan kişinin, hükümlü de olsa, işlediğinden şüphenilen bir fiil sebebiyle hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmış ise, bu fiil hangi suçu oluşturursa oluştursun, savunma hakkının kullanılmasını engelleyecek şekilde avukatı ile görüşmesi kısıtlanamaz, bu görüşmesinin gizliliği ihlal edilemez.”  (Prof. Dr. İzzet ÖZGENÇ, Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi, Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) Aslî Üyesi, Ceza Hukuku ve Adlî Bilimler Vakfı Kurucusu, 28/11/2022)

“…Adnan Oktar ile avukatlarının görüşmesine getirilen sınırlamaların, 5275 sayılı Kanun’un 59 uncu maddesinde sevk edilen hükmün amacıyla bağdaşır olmadığı, gerekçeli karar hakkında riayet edilmediği, savunma ve müdafi ile görüşme hakkının ölçüsüz sınırlandırıldığı sonucuna ulaşmak mümkündür.”  (Doç. Dr. Can CANPOLAT, 09/06/2023)

“…Avukatla görüşmelerin sınırlandırılması tedbirlerinin, dürüst yargılanma hakkının temeli olan savunma hakkına çok ciddi zarar verdiği, bu sınırlandırmaların ölçülü olmadığı ve yukarıda izah edilen AİHM içtihatları bağlamında uluslar arası hukuka olduğu kadar iç hukukumuza ve Yüksek Mahkeme kararlarına da aykırılık teşkil ettiği”  (Doç. Dr. Sinan KOCAOĞLU, 16/01/2019)

 

Görüldüğü üzere, kamuoyunca da tanınan ünlü akademisyenler, müvekkil hakkında verilen avukat görüş kısıtlama kararlarının mesnetsiz, hukuka aykırı ve müvekkilin savunma hakkını zedeler nitelikte olduğuna dair mütalaalar vermişlerdir.

Aynı şekilde, avukat görüş kısıtlamalarının hukuka aykırı olduğuna ilişkin, Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları da mahkemelere sunulmuştur. Bu kararlardan bazı kısımlar ise şöyledir:

“…avukat ile mahpusun belli bir mahremiyet içinde görüşmesinin sağlanması mahpusun ceza infaz kurumu içinde ve dışında devam eden özel hayatının gizliliğinin korunması açısından önemlidir. Bu durumda avukatla görüşmenin teknik bir cihazla dinlenmesi, avukatla müvekkili arasındaki belge alışverişinin denetlenmesi veya görüşmelerin bir görevli nezaretinde gerçekleştirilmesi hâlinde avukat müvekkil ilişkisinin gizliliğinin zedeleneceği söylenebilir.

51. Bu açıklamalar bağlamında somut olayda başvurucuların avukatla mahremiyet içinde görüşmelerine, görüşmenin teknik cihazla dinlenerek kayıt altına alınması şeklinde uygulanan sınırlandırmanın özel hayata saygı hakkına müdahale oluşturduğu sonucuna varılmıştır…”  (AYM, 13/01/2021, 2016/371 B.)

“…Ancak   somut   olayda   derece   mahkemesi   kanunun   lafzına aykırı olarak başvurucunun avukatı ile görüşmelerinde toplumun ve ceza infaz kurumunun güvenliğinin tehlikeye düşürüldüğüne, terör örgütü veya diğer suç örgütlerinin yönlendirildiğine, bu örgütlere emir ve talimat verildiğine veya yorumları ile gizli, açık ya da şifreli mesajlar iletildiğine ilişkin bilgi, bulgu veya belge ortaya koymadan bu kararı vermiştir…

…Açıklanan gerekçelerle müdahalenin kanuni dayanağının olmaması nedeniyle Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir...” (AYM, 06/10/2022 T. 2018/27826 B.)

“…Avukat müvekkil ilişkisinin gerektirdiği gizliliğe saygı gösterme gereksiniminin, bu hakkın kötüye kullanılabilme olasılığından çok daha önemli olduğu…sanıkla avukatı arasındaki yazışmaların engellenmesi Sözleşme’nin 8. Maddesinin ihlali olarak nitelendi”  (AİHM, Champbell ve Fell/İngiltere)

“…Sanığın üçüncü bir kişi tarafından dinlenmeden avukatıyla serbestçe görüşebilmesi, demokratik bir toplumda adil yargılanma hakkının temel koşulları arasında bulunmaktadır. Sözleşme’nin 6. maddesi avukatların savunma stratejisini oluşturmak için müvekkilleriyle işbirliği içerisinde olmalarını gerektirdiğinden, bu konuşmalara kısıtlama getirilmesinin hiç bir haklı nedeni bulunmamaktadır.”  (AİHM, S/İsviçre)

“…avukatı ile yaptığı görüşmelerinde üçüncü bir kişinin gözlemci olarak bulundurulmasının da Sözleşme’nin 6/3 (c) maddesine aykırı düştüğü gerekçeleri ile Avrupa İnsan Hakları Komisyonu’na başvurdu. 14 Aralık 1983 günlü Komisyon Raporu’nda, Elvan Can’ın her iki konudaki yakınmaları da haklı bulundu.” (AİHM, Can/Avusturya)

 “…Mahkemenin kanaatine göre, mahpuslar, bir görevlinin huzurunda avukatlarıyla görüşmelerinde, hem devam eden davaya ilişkin konuları tartışma, hem de misilleme korkusuyla yaşamış olabilecekleri kötü muameleleri bildirme konusunda kendilerini kısıtlanmış hissedebilirler. Mahkeme, ayrıca, avukat-müvekkil ilişkisinin ayrıcalığının ve ulusal mercilerin bir mahpus ve seçmiş olduğu temsilcisi arasındaki iletişimlerin mahremiyetini sağlama yükümlülüğünün, kabul edilen uluslararası normlar arasında olduğunu gözlemlemektedir.”  (AİHM, Altay/Türkiye)

 

Müvekkilin avukatlarıyla görüşlerine kısıtlama getirilmesi için hiçbir hukuki gerekçe bulunmamaktadır.

Görüş kısıtlama talepleri ve kararların veriliş şekline bakıldığında, bu karara gerekçe olacak hiçbir vaka veya somut delil bulunmadığı açıkça görülmektedir.

Örneğin, 02/10/2018 tarihinde verilen ilk kısıtlama kararının dayanağı olarak gösterilen not kağıtlarının içeriğinin, ne savcı ne de hakim tarafından hiç okunmadığı süreç içinde anlaşılmıştır.

Silivri Ceza İnfaz Kurumu 14/08/2018 tarihinde, İstanbul CBS.’ye müvekkille aynı dosyada yargılanan başka bir sanığın üzerinden 2 adet not kağıdı çıktığını ve bunun fotokopisini gönderdiğine ilişkin bir yazı yazmıştır.

Bunun üzerine İstanbul CBS. İstanbul 3. Sulh Ceza Hakimliğin’den bu not kağıtlarına istinaden Adnan Oktar’ın avukatlarıyla görüşmesine kısıtlama getirilmesini talep etmiştir.

İstanbul 3. SCH. de 02/10/2018 tarihinde talebi kabul etmiş ve görüş kısıtlama kararı vermiştir.

Ancak karar verildikten 1 yıl sonra yapılan bir yazışmayla (16/10/2019) Silivri Cezaevinin gönderdiği not kağıtlarının aslında “okunamadığı” öğrenilmiştir. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı bu sebeple Silivri Cezaevinden, not kağıtlarının asıllarını göndermesini istemiştir.


 

Görüldüğü üzere başka bir cezaevinde bulunan bir kişiye ait ve içeriği okunamayan not kağıtlarına istinaden müvekkile 3 ay görüş kısıtlama kararı verilmiş ve bu karar 2 kez uzatılarak toplam 9 ay müvekkilin avukat görüşmeleri kayıt altına alınmış, dinlenmiş, izlenmiş, evraklarına el konulmuştur.

Aynı şekilde cezaevlerinden, müvekkilin yaptığı avukat görüşmelerinde herhangi bir hukuka aykırı bir durum olup olmadığına ilişkin istenen raporlara cevap olarak cezaevleri; herhangi hukuka aykırı bir durum olmadığı, herhangi hukuk dışı bir durum için bir tutanak tutulmadığı, ancak yine de görüş kısıtlama kararı verilmesi yönünde görüş bildirmişlerdir.

Bu görüşlerine dayanak olarak verilen, mealen “bir şey çıkmadı ama ne olur ne olmaz biz yine de görüşlerini kısıtlayalım”, “çok fazla görüşme yapıyor yoğunluğumuzu artırıyor” gibi soyut, hukuka aykırı ve mantıksız izahlara savcılar da katılmış ve mahkemeler de onay vermiştir.



 

Görüldüğü üzere, Edirne Cezaevinin 04/01/2019 tarihli yukarıdaki görüş yazısında, “Avukat görüşme kayıtlarında örgütsel faaliyetlerinin devam ettiğine dair herhangi bir bilgi veya belgeye ulaşılamamıştır” denilmiş ancak devamında “kısıtlama kararının kaldırılması durumunda görüşmelerin takip edilemeyeceği”, “Kısıtlama kararının kaldırılması durumunda Avukat görüşme gün ve saatlerinde artış olacağı, buna bağlı olarak Ceza İnfaz Kurumunun iş yoğunluğunun artacağı” gerekçe gösterilmiştir.





Benzer şekilde, Marmara (Silivri) Cezaevinin 27/10/2022 tarihli yukarıdaki görüş yazısında, müvekkil Adnan Oktar’ın yaptığı 528 avukat görüşmesi, 4 kapalı görüş, 1 açık görüş, 4 telefon görüşmesi, 68 gelen 10 gönderilen mektup/faks sayılmış ve “Bu görüşmeler ve iletiler için kurumumuz tarafından şu an için 5275 sayılı kanunun 59/5 maddesinde belirtilen herhangi bir işlem yapılmadığı tesis edilmiştir.” denilmiştir. Yani müvekkil/avukat görüşlerinin kısıtlanmasına esas kanun maddesinde belirtilen herhangi bir hukuksuz durumun olmadığı ifade edilmiştir.

Ancak buna rağmen, “ne olur ne olmaz mantığıyla” yine görüş kısıtlama uygulamasının devam etmesi istenilmiştir.

Nitekim mütalaa veren uzmanlar da bu ilginç durumlara dikkat çekmişlerdir.

“…görüşülen avukat sayısının ne suretle örgütün yönlendirilerek yapının canlı tutulmasına hizmet ettiğine dair herhangi bir açıklama yoktur.

……Söz konusu kurum raporunda da tutuklu sanık Adnan Oktar’ın, kurumda bulunduğu süre içerisinde, mevzuata uygun şekilde gerçekleştirdiği görüşmeler dışında bir bilgi yoktur. Sadece “örgüte dair yeni oluşumların ve örgüt bağlantılarının devam edebileceği” şeklinde soyut bir varsayıma dayalı ön kabul söz konusudur. Buna rağmen sanığın avukat görüşmelerinin sınırlandırılması yönündeki önerinin ise hiçbir hukuki karşılığı olmadığı açıktır.”  (Doç. Dr. Can CANPOLAT)

 “…Sulh Ceza Hakimliğinin kararlarında, Anayasa ve CMK anlamında yeterli bir gerekçelendirmenin ortaya konulamadığı gözükmektedir…Bu gerekçe AİHM’nin ifade ettiği şekilde tarafsız bir gözlemciyi ikna edebilecek bilgi ve bulgulara yer verilmemektedir.

…Salt not kağıdı çıkması anılan kısıtlamaları makul ve ölçülü gösterebilecek bir özellik de taşımamaktadır.”  (Prof. Dr. Ümit KOCASAKAL)

“…Kararların soyut nedenlere dayandığı, inandırıcı, tatmin edici ve doyurucu nitelikte gerekçeler olmadığı”  (Doç. Dr. Sinan KOCAOĞLU)

 

Yani tüm bu hususlar göstermektedir ki; ne olursa olsun, hiçbir neden olmasa da müvekkille avukatlarının görüşme içeriklerinden haberdar olunmak ve kaydedilmek istenmektedir.

Müvekkil ana dosyada bin yıla yakın ceza almıştır ve dosyası Yargıtay aşamasındadır. Diğer yandan hakkında sürekli olarak onlarca soruşturma açılmıştır ve açılmaya devam etmektedir.

Bunun yanısıra hemen her gün basında ve sosyal medyada aleyhinde iftira içerikli haberler çıkmaktadır.

Müvekkilin haftada sadece 2 gün ve mesai saatleri içinde avukatlarıyla görüşmesine izin verilmektedir.

Tüm bu ağır koşullara ek olarak, İstanbul ikametli olmasına rağmen Erzurum’a, Türkiye’nin diğer bir ucundaki cezaevine nakledilmiştir. Tüm avukatları İstanbul’da yaşamaktadır.

Bu koşullarda, müvekkilin gereği gibi savunmasını hazırlaması, hakkındaki iftiralara cevap vermesi mümkün olamamaktadır.

Müvekkil Adnan Oktar, beş yıldır yaşadığı tüm hukuksuzluklara ek olarak, savunma hakkı ağır şekilde ihlal edilmektedir.

 

Yukarıda arz ve izah olunduğu üzere, halen devam eden müvekkil Adnan Oktar’ın cezaevinde avukatlarıyla görüşmelerinin kısıtlanması uygulamasının;

- Anayasa Mahkemesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları ve kamuoyunca tanınan 5 üniversite öğretim üyesinin verdiği mütalaaya göre hukuka aykırı olduğu, 

- Görüşme içeriklerinin husumetli kişiler tarafından bir şekilde öğrenilerek savunma ve delillerimizin etkisinin kırıldığı,

- Kısıtlama için hiçbir geçerli hukuki gerekçe bulunmadığı ve

- Müvekkilin ağır şekilde insan haklarının ve savunma hakkının ihlal edildiği

hususlarını, Sayın Makamınıza saygılarımızla arz ederiz.

 

Adnan Oktar Vekili

Av. Mert Yetişir

 

Daha yeni Daha eski