YARGITAY (İLGİLİ) CEZA DAİRESİ’NE

Gönderilmek Üzere

İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. CEZA DAİRESİ’NE

DOSYA NO              : 2023/310 E., 2023/494 K.

SUNAN                     : Adnan OKTAR

MÜDAFİ                   : Av. Mert YETİŞİR

KONU                        : Müvekkile yöneltilen bir kişiyi istemediği halde herhangi bir yerde zorla tutma iddiasının mantıksızlığını ve her şeyden önemlisi Kuran'a uygun olmayacağını; bir kişiyi istemediği halde zorla bir yerde muhafaza etmeye çalışmanın Müslümanları taklit etmeye çalışan fakat gerçekte öfke duyan bir ikiyüzlü model ortaya çıkaracağını; sevmeyecek, güvenmeyecek, en nihayetinde de öfkelenerek hainlik yapacak bir insanı zorla tutmanın Müslümanlara fayda getirmekten çok zarar vereceğini izah eden, müvekkilin bu yöndeki açıklamalarını içeren dilekçemizin sunumudur.

AÇIKLAMALAR       :

"Zorla tutulma" iddiası, ilk olarak husumetli müştekilerin dile getirdikleri ve bir kısım müştekilere de toplu bir ağızla söylettikleri, fezleke ve iddianameye kes-yapıştır cümlelerle yerleştirilmiş bulunan, içinde türlü mantıksızlıklar ve çok sayıda çelişkiler barındıran iddialardan bir tanesidir. Zoraki oluşturulmaya çalışılan "suç örgütü" profiline dayanak sağlamak için kurgulanmış olan bu iddia, bu iddiada bulunan müşteki ve etkin pişmanların tüm dünyaya ulaşabilen bir TELEFON VE İNTERNET AĞINA sahip olmaları, istedikleri zaman İSTEDİKLERİ YERE GİDEBİLİYOR, İSTEDİKLERİ YERLERDE GEZEBİLİYOR olmaları, sosyal alanlarda ve etkinliklerde ÇEKTİRDİKLERİ FOTOĞRAFLAR ve yurt içi ve yurt dışında edindikleri ARKADAŞ ÇEVRESİNİN GENİŞLİĞİ ile baştan çürütülmüş durumdadır. Daha da önemlisi, dava dosyasına defaatle sunmuş olduğumuz gibi, camiadan ayrılmış olan ve sayıları binlere varan kişinin varlığı, bunların arasında Acun Ilıcalı, Caner Taslaman, Mustafa Akyol, Pınar Turan, Aylin Kotil gibi şu anda TV'de sıklıkla boy gösteren kamuya mal olmuş ünlü kişilerin de olması, çeşitli mankenler, oyuncular ve ünlü ailelerden kişilerin bulunması, bu kişilerin camiadan rahatça ayrılmış, rahatça farklı hayatlar kurmuş ve anlaşılabileceği gibi AYRILMAKTA HİÇ ZORLANMAMIŞ, DOLAYISIYLA ZORLA FALAN TUTULMAMIŞ kişilerden oluşması ve bu konuda hiçbir hukuki şikayetlerinin de bulunmaması bu iddiayı ortadan kaldıran en önemli kanıtlardan bir tanesidir. Yine husumetli müşteki olarak adı geçen kişilerin kendi emniyet ifadelerinde de açıkça görüldüğü gibi karar verdikleri anda ayrılıp gidebilmiş olmaları, hatta sonrasında da korkusuzca camia aleyhinde faaliyet başlatmaları bir başka en büyük kanıttır. Zorla tutulduğunu iddia eden kişilerin de neredeyse tamamına yakınının kendi evlerinden gelip, akşam kendi evlerine dönüyor olmaları, hiçbir aşamada zorla tutulduklarına dair bir iddiaları ve şikayetleri olmaması, sosyal hayatlarına kendi istedikleri gibi devam ediyor olmaları, iddiayı ortadan kaldıran bir başka delildir.

Tüm bunlar ve bu konudaki iddiaları ortadan kaldıran diğer kanıtlar, müştekilerin rahatça ayrıldıklarına dair bizzat kendi ifadeleri, bu konuda sunulan belge ve delliler dava dosyasında mübrezdir.

Sayın Dairenize bu dilekçemizle bu konuda sunmak istediğimiz husus, bir insanı, ancak imani ve manevi bir gönül bağıyla bağlı olması gereken bir yerde zorla tutmanın bir mantığının olmayacağı, böyle bir kişiyi zorla muhafaza etmenin, içinde bulunduğu manevi birliğe zarar vereceği, hainliğin, ikiyüzlülüğün ve samimiyetsizliğin yollarını açacağı, dolayısıyla bir Müslüman camianın en istemeyeceği şeye bile bile kapı açmasının imkansız olacağı hususudur. Müvekkil Adnan Oktar, bu yöntemin zararını ve Müslümanlar için asla tevessül edilemeyecek bir yol olduğunu Kuran ayetleriyle açıklamak ve bunun başta Kuran'a aykırılığı nedeniyle tercih etmeyeceği bir yöntem olduğunu açıklamak istemiştir. Müvekkilin bu konuyla ilgili açıklamaları şu şekildedir:

 

Zor ve Baskının "Hain" Oluşturacağına Dair Müvekkilin Açıklamaları

Yüce Rabbimiz, ayetleriyle DİNDE ZORLAMAYI YASAKLAMIŞTIR. Konuyla ilgili ayetler şu şekildedir:

DİNDE ZORLAMA (VE BASKI) YOKTUR. Şüphesiz, doğruluk (rüşd) sapıklıktan apaçık ayrılmıştır. Artık kim tağutu tanımayıp Allah'a inanırsa, o, sapasağlam bir kulpa yapışmıştır; bunun kopması yoktur. Allah, işitendir, bilendir. (Bakara Suresi, 256)

Artık sen, öğüt verip-hatırlat. Sen, yalnızca bir öğüt verici-bir hatırlatıcısın. ONLARA 'ZOR VE BASKI' KULLANACAK DEĞİLSİN. (Ğaşiye Suresi, 21-22)

Biz onların neler söylediklerini daha iyi biliriz. SEN ONLARIN ÜZERİNDE BİR ZORBA DEĞİLSİN; şu halde, Benim kesin tehdidimden korkanlara Kur'an ile öğüt ver. (Kaf Suresi, 45)

De ki: "Ey kafirler."

"Ben sizin taptıklarınıza tapmam."

"Benim taptığıma siz tapacak değilsiniz."

"Ben de sizin taptıklarınıza tapacak değilim."

"Siz de benim taptığıma tapacak değilsiniz."

"SİZİN DİNİNİZ SİZE, BENİM DİNİM BANA." (Kafirun Suresi, 1-6)

Yine Allah ayetinde Müslümanların sadece tebliğci olarak gönderildiklerini, yanlarından gidenleri, kendilerine sırt çevirenleri gözetleyici, onları zorlayıcı bir görevleri OLMADIĞINI belirtmiştir:

Şayet onlar, SIRT ÇEVİRECEK OLURLARSA, artık Biz seni onların üzerine bir GÖZETLEYİCİ OLARAK GÖNDERMİŞ DEĞİLİZ. Sana düşen, YALNIZCA TEBLİĞDİR. (Şura Suresi, 48)

Ayetlerde açıkça görülebildiği gibi bir Müslümanın görevi yalnızca tebliğdir. Allah, Peygamberimiz (sav) de dahil hiçbir Müslümanı ZORLA HİDAYETE ERDİRMEKLE, Müslümanlara sırt çevirdiğinde, onlarla olan gönül bağını kopardığında ONA BASKI KURMAKLA, onu ısrarla KENDİ DOSTU HALİNE GETİRMEKLE SORUMLU TUTMAMIŞTIR. Kuran, demokrasinin tam ve en mükemmel şekilde tarifinin yapıldığı kutsal kitabımızdır.

Dinde zorlama ve baskı yoktur ayetinin bulunduğu Kuran-ı Kerim'de, Kafirun suresinde geçen "SİZİN DİNİNİZ SİZE, BENİM DİNİM BANA" ayeti, Müslümanın nasıl bir tavır takınması gerektiğinin net açıklamasıdır. Bir Müslümanın kendi yoluna bir başkasını zorlaması, bir başkasını kendisiyle dost olmaya mecbur bırakması, Kuran'a aykırı hareket etmesi anlamına gelir. Bu zaten İslam ahlakıyla müthiş bir tezat teşkil eder. Çünkü İslam ahlakını yaşamak sevgi işidir; gönül işidir. Bir Müslüman gönülden istediği için Allah'ın ayetlerine uyar, Müslümanlarla bu nedenle birlikte olur. Onlarla birlikte ibadet etmeye, sabretmeye, dua etmeye, tüm yaratılanları Allah için sevmeye kalbini adadığı için, en önemlisi Allah'ı çok sevdiği için gönüllü olmuştur. Bunların hiçbiri zoraki yapılabilecek işler değildir.

Bir insan -Allah vermesin- Allah'a olan bu sevgisini, bağlılığını bir aşamada yitirebilir; içindeki şevki ve heyecanı kaybedebilir; şüphelere ve çelişkilere düşebilir, şeytan tarafından kuruntular içine sürüklenebilir. O zaman da kaçınılmaz olarak, içinde bulunduğu topluluğa, Müslümanlara, birlikte paylaştıkları yaşama, ibadetlere ve diğer tüm her şeye gönül bağını yitirmeye başlayabilir.

Bu olduğunda o kişi, ruhen de bedenen de savunduğu fikri ideolojiden ve bu ideolojiyi paylaştığı kişilerden uzaklaşmış olacaktır. Elbette bu olumsuzluklardan kurtulması, şüphelerden arınması mümkündür; kişi geçici bir tereddüt hali de yaşamış olabilir. Ancak yine buna karar verecek olan da kendisidir.

Eğer fikren ve kalben tamamen uzaklaştıysa da, o zaman bu kişi kendi tercih ettiği yolda ilerlemekte kuşkusuz ki özgürdür. Hiçkimse, o kişinin ruhunda oluşan manevi ve kalbi boşluğu doldurabilecek güçte değildir. Bunu ona verecek olan yalnızca Allah'tır. Dolayısıyla böyle insanlar, Allah tarafından kendilerine tevbe kapısı açılmadıkça, gönül bağını koparmalarıyla artık Müslümanlardan fikren uzaklaşmış olurlar. Onların yakınında olmak istemezler; buna kalbi bir istek duymadıkları sürece de birlikte olmayı anlamsız bulurlar.

Peygamberimiz (sav), kendi eşlerine dahi, Allah'ın hükmü gereği, "dünyanın süslü-çekiciliğini istiyorsanız sizi güzellikle salıvereyim" demektedir:

Ey peygamber, eşlerine söyle: "Eğer siz dünya hayatını ve onun süslü-çekiciliğini istiyorsanız, GELİN SİZİ YARARLANDIRAYIM VE GÜZEL BİR SALMA TARZIYLA SİZİ SALIVEREYİM." (Ahzab Suresi, 28)

Peygamberimiz (sav), eşlerinin bazıları üzerinde biraz bile zayıflık hissettiğinde onlara kendilerini GÖNDERMEYİ önermektedir. Hatta "güzel bir salma tarzıyla salıvereyim" ifadesinden de anlaşılabileceği gibi Peygamberimiz (sav) güzellikle, dostane bir şekilde, sevgiyle ayrılmayı teklif etmektedir. ZORLA TUTMAK BİR YANA, GÜZELLİKLE GÖNDERME TEKLİFİ YAPILMAKTADIR. Üstelik bu teklif bizzat Peygamberimiz (sav)'in kendisinden gelmektedir.

Sadece bu örnek bile, manevi ve fikri bağını koparmış bir kişiyle güzel bir şekilde, dostane bir ayrılığın makbul olduğunu göstermek için yeterlidir.

Buraya kadarki örnekler, Kuran ayetleri ışığında Müslümanlardan ayrılıp farklı bir yol benimsemek isteyen insanlar için izlenecek yöntemleri tarif etmektedir. Bütün bunların yanında bir kişi, içinde bulunduğu toplulukla gönül bağını koparmış hale de gelebilir. Farklı ortamlarda, farklı fikir ve yaşam sistemleri içinde yaşamak isteyebilir. Bir kişi, bir kişiye veya bir topluluğa karşı gönül bağını kopardığında bu bağı zorla inşa etmeye çalışmak beyhude bir çabadır. Çünkü bu, adı üstünde bir "gönül bağıdır" ve bir gönül bağı, ancak o kişinin gönlü isterse, o kişi kalben buna rıza gösterirse tekrar inşa edilebilir. Zorla, mecbur kılarak, dayatarak değil.

Şimdi bir an için bu aşamaya gelmiş bir kişinin birlikte olmayı istemediği Müslüman bir topluluğun arasında zorla tutulmaya çalıştığını farz edelim.

Bu olduğunda, gerçekte gönül bağını tamamen koparmış, vicdani hassasiyetlerini yitirmiş ve bu toplulukla paylaşacak bir şeyi kalmamış olan bu kişi, YAPMAK İSTEMEDİĞİ İBADETLERİ YAPMAYA, HİSSETMEDİĞİ SEVGİYİ GÖSTERMEYE, İNANMADIĞI ŞEYLERİ KONUŞMAYA MECBUR BIRAKILMIŞ OLUR. Müslümanların arasında kalır belki ama sonraki hayatı hep taklitler ve yalanlar üzerine kurulu olacaktır. Dindar olmadığı halde dindarım diyecek, ibadetleri yapmadığı halde yapmış gibi görünecek, inanmadığı şeyleri konuştuğu için sahte bir dünya yaşayacaktır. Bunu ise, sırf o ortamda kalmaya zorlandığı için yapacaktır. Özetle bu iddiaya göre Müslümanlar, ikiyüzlü bir dünya yaşayan bu kişiyi -TÜM SEVGİSİZLİĞİNE VE YAŞADIĞI İKİYÜZLÜ DÜNYAYA RAĞMEN- MANTIKSIZCA aralarında tutmaya çalışacaklardır.

Bunun ne kadar akla ziyan bir izah olduğu açıktır. Kuran'a göre yaşayan hiçbir Müslüman, SEVGİSİZ BİR İKİYÜZLÜNÜN YAKININDA DAHİ OLMASINI İSTEMEZ.

İkiyüzlü bir yaşama mecbur olmak, bahsini ettiğimiz kişi üzerinde kaçınılmaz olarak bir öfkeye de sebep olacaktır. Müslümanlara ve onların yaşadığı hayata öfke ile başlayan bu anormallik, -haşa- Allah'a öfkeye kadar gidebilecektir. Bu olduğunda ise artık Müslümanlar, sırf zor ve baskı yoluyla bir insanı Müslüman görünümünde tutabilmek için, aslında bir münafık üretmiş olacaklardır. Müslümanların içinde yer alan bir münafık ise, Müslümanlar için en büyük tehlikelerdendir. Çünkü münafık, iyi görünme taktiklerinin hepsini mükemmel uygulayıp hainlik yapan; Müslümanları sırtından vuran kişidir. Ve iddiaların aksine münafık, Müslüman topluluğundan ayrılan değil, ayrılmayıp onların içlerinde ihanet içinde yaşayan kişidir.

ALLAH, HAİNİ SEVMEZ. Allah, hainlere karşı gazaplandığını ayetlerinde bildirmiştir:

Allah'a and içiyorlar ki (o inkar sözünü) söylemediler. Oysa andolsun, onlar inkar sözünü söylemişlerdir ve İslamlıklarından sonra inkara sapmışlardır ve ERİŞEMEDİKLERİ BİR ŞEYE YELTENMİŞLERDİR. Oysa İNTİKAMA KALKIŞMALARININ, kendilerini Allah'ın ve elçisinin bol ihsanından zengin kılmasından başka (bir nedeni) yoktu. Eğer tevbe ederlerse kendileri için hayırlı olur, EĞER YÜZ ÇEVİRİRLERSE ALLAH ONLARI DÜNYADA DA, AHİRETTE DE ACI BİR AZAPLA AZAPLANDIRIR. ONLAR İÇİN YERYÜZÜNDE BİR KORUYUCU-DOST VE BİR YARDIMCI YOKTUR. (Tevbe Suresi, 74)

Sen, onlar için ister bağışlanma dile, istersen dileme. ONLAR İÇİN YETMİŞ KERE BAĞIŞLANMA DİLESEN DE, ALLAH ONLARI KESİNLİKLE BAĞIŞLAMAZ. Bu, gerçekten onların Allah'a ve elçisine (karşı) NANKÖRLÜK ETMELERİ dolayısıyladır. Allah fasıklar topluluğuna hidayet vermez. (Tevbe Suresi, 80)

ONLARDAN ÖLEN BİRİNİN NAMAZINI HİÇBİR ZAMAN KILMA, MEZARI BAŞINDA DURMA. Çünkü onlar, Allah'a ve elçisine (karşı) inkara saptılar ve fasık kimseler olarak öldüler. (Tevbe Suresi, 84)

Kendi nefislerine ihanet edenlerden yana mücadeleye girişme. Hiç şüphesiz Allah, İHANETTE İLERLEMİŞ GÜNAHKARI SEVMEZ. (Nisa Suresi, 107)

Şüphesiz Allah, (müşriklerin saldırı ve sinsi tuzaklarını) iman edenlerden uzaklaştırmaktadır. Gerçekten Allah, HAİN VE NANKÖR OLAN KİMSEYİ SEVMEZ. (Hac Suresi, 38)

Allah, hainlik yapan bu kişilerin karakterlerini Tevbe suresinde şu şekilde tarif etmiştir:

Nasıl olabilir ki!.. Eğer size karşı galip gelirlerse SİZE KARŞI NE 'AKRABALIK BAĞLARINI', NE DE 'SÖZLEŞME HÜKÜMLERİNİ' GÖZETİP-TANIRLAR. SİZİ AĞIZLARIYLA HOŞNUT KILARLAR, KALPLERİ İSE KARŞI KOYAR. Onların çoğu fasık kimselerdir. (Tevbe Suresi, 8)

Eğer yakın bir yarar ve orta bir sefer olsaydı, onlar mutlaka seni izlerlerdi. Ama ZORLUK ONLARA UZAK GELDİ. "Eğer güç yetirseydik muhakkak seninle birlikte  (savaşa) çıkardık." diye sana Allah adına yemin edecekler. Kendi nefislerini helaka sürüklüyorlar. Allah onların gerçekten YALAN SÖYLEDİKLERİNİ biliyor. (Tevbe Suresi, 42)

Sizinle birlikte çıksalardı, size 'KÖTÜLÜK VE ZARARDAN' başka bir şey ilave etmez ve aranıza mutlaka FİTNE SOKMAK ÜZERE İÇİNİZDE ÇABA YÜRÜTÜRLERDİ. İçinizde onlara 'HABER TAŞIYANLAR' vardır. Allah, zulmedenleri bilir. (Tevbe Suresi, 47)

SANA İYİLİK DOKUNURSA, BU ONLARI FENALAŞTIRIR, bir musibet isabet edince ise: "BİZ ÖNCEDEN TEDBİRİMİZİ ALMIŞTIK" derler ve SEVİNÇ İÇİNDE DÖNÜP GİDERLER. (Tevbe Suresi, 50)

ZARAR VERMEK, İNKARI (PEKİŞTİRMEK), MÜ'MİNLERİN ARASINI AYIRMAK VE DAHA ÖNCE ALLAH'A VE ELÇİSİNE KARŞI SAVAŞANI GÖZLEMEK için mescid edinenler ve: "Biz iyilikten başka bir şey istemedik" diye yemin edenler (var ya,) Allah onların şüphesiz YALANCI OLDUKLARINA şahidlik etmektedir. (Tevbe Suresi, 107)

Binasının temelini, Allah korkusu ve hoşnutluğu üzerine kuran kimse mi hayırlıdır, yoksa binasının temelini GÖÇECEK BİR YARIN KENARINA KURUP ONUNLA BİRLİKTE KENDİSİ DE CEHENNEM ATEŞİ İÇİNE YUVARLANAN KİMSE Mİ? Allah, zulmeden bir topluluğa hidayet vermez. Onların kalpleri parçalanmadıkça, KURDUKLARI BİNA KALPLERİNDE BİR ŞÜPHE OLARAK SÜRÜP-GİDECEKTİR. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. (Tevbe Suresi, 109-110)

Hainlik içinde olanların durumu, Ahzab suresinde ise şu şekide tarif edilmiştir:

Hani, münafık olanlar ve kalplerinde hastalık bulunanlar: "Allah ve Resulü, BİZE BOŞ BİR ALDANIŞTAN BAŞKA BİR ŞEY VADETMEDİ" diyorlardı.

Onlardan bir grup da hani şöyle demişti: "Ey Yesrib (Medine) halkı, artık sizin için (burada) kalacak yer yok, şu halde dönün." Onlardan bir topluluk da: "Gerçekten evlerimiz açıktır" diye Peygamberden izin istiyordu; oysa onlar(ın evleri) açık değildi. ONLAR YALNIZCA KAÇMAK İSTİYORLARDI.

Eğer onlara (şehrin her) yanından girilseydi sonra da KENDİLERİNDEN FİTNE (KARIŞIKLIK ÇIKARMALARI) İSTENMİŞ OLSAYDI, HİÇ ŞÜPHESİZ BUNA YANAŞIR VE BUNDA PEK AZ (ZAMAN) DIŞINDA (KARARSIZ) KALMAZLARDI. (Ahzab Suresi, 12-14)

(Geldiklerinde de) Size karşı 'cimri ve bencildirler.' Şayet korku gelecek olsa, ÖLÜMDEN DOLAYI ÜSTÜNE BAYGINLIK ÇÖKMÜŞ KİMSELER GİBİ GÖZLERİ DÖNEREK SANA BAKMAKTA OLDUKLARINI görürsün. Korku gidince, hayra karşı oldukça düşkünlük göstererek SİZİ KESKİN DİLLERİYLE (ELEŞTİRİP İNCİTEREK) karşılarlar. İşte onlar iman etmemişlerdir; böylece Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmıştır. Bu Allah'a göre pek kolaydır. (Ahzab Suresi, 19)

Dayatma ruhu devreye girdiğinde ve zorla Müslüman yapılmaya çalışılan kişi bir haine dönüştüğünde, yukarıdaki ayetlerde görüldüğü gibi her fırsatta fitne çıkarma hissiyatında olan, Müslümanların kendisini boş vaatlerle aldattığına inanan, Müslümanlara zarar gelmesini dört gözle bekleyen, Müslümanların arasını açan, inkarı güçlendirmek için çaba harcayan bir kişi Müslümanların arasında barınıyor olur. Müslüman, bir haini de haini oluşturan sistemi de kendi bünyesinde barındırmak istemez.

İşte bu nedenledir ki "zorla tutma" senaryosu, bir Müslümanın asla başvurmayacağı çok büyük bir beladır. Kimse zorla Müslüman yapılmayacağı gibi, Müslümanların arasında da zorla tutulamaz. Müslümanlar da zaten aralarında böyle bir kişinin varlığını istemezler. Hain, HİÇBİR YERDE SEVİLMEYEN, daha da önemlisi ALLAH'IN GAZABINI ÜSTLENMİŞ bir varlıktır. Dolayısıyla MÜSLÜMANLAR DA, ZORAKİ MÜSLÜMAN TAKLİDİ YAPAN BİR HAİNDEN ALABİLDİĞİNCE RAHATSIZ OLURLAR.

Şunu belirtmeliyiz ki, hainlerin veya münafıkların Müslümanlar arasında fitne arayışları, kurdukları tuzaklar, yaptıkları planlar kendilerine çoğu zaman başarı ve üstünlük gibi görünebilir. Ne kadar fitne çıkarırlarsa, ne kadar tuzak kurarlarsa kursunlar Allah'ın emri mutlaka üstünlük sağlayacaktır:

Andolsun, daha önce onlar fitne aramışlardı. Ve sana karşı birtakım işler çevirmişlerdi. SONUNDA ONLAR İSTEMEDİKLERİ HALDE HAK GELDİ VE ALLAH'IN EMRİ ORTAYA ÇIKIP-ÜSTÜNLÜK SAĞLADI. (Tevbe Suresi, 48)

 

Sonuç:

Müvekkil Adnan Oktar'ın Kuran ayetlerine dayanarak yapmış olduğu yukarıdaki açıklamalar, "örgüt" suçlamasını canlı tutmak adına ortaya atılmış olan "zorla tutulma" hikayesinin hem Kuran'a göre hem de mantıken ne kadar sakıncalı olduğunu gözler önüne sermektedir. 2018 yılından beri devam eden soruşturma-kovuşturma süreci boyunca görülen şey, yargılanan bu camianın güçlü bir gönül bağı ile bir arada olduklarıdır. Müvekkil, böyle bir gönül topluluğunda zoraki tutulan bir insanın Müslümanlara yarar değil büyük bir zarar olduğunu ayetlerle ve çok açık bir şekilde izah etmiştir. Bu izahlar doğrultusunda, zorla tutulma iddiasının bir dayanağı olmadığını belirtir, saygılarımızla bilgilerinize arz ederiz.11.07.2023

Adnan Oktar müdafi,

Av. Mert Yetişir



Daha yeni Daha eski