YARGITAY
(İLGİLİ) CEZA DAİRESİ’NE
Gönderilmek
Üzere
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. CEZA DAİRESİ’NE
DOSYA NO : 2023/310 E.,
2023/494 K.
SUNAN : Adnan OKTAR
MÜDAFİ : Av. Mert
YETİŞİR
KONU : Müvekkile
yöneltilen bir kişiyi istemediği halde herhangi bir yerde zorla tutma
iddiasının mantıksızlığını ve her şeyden önemlisi Kuran'a uygun olmayacağını; bir
kişiyi istemediği halde zorla bir yerde muhafaza etmeye çalışmanın Müslümanları
taklit etmeye çalışan fakat gerçekte öfke duyan bir ikiyüzlü model ortaya
çıkaracağını; sevmeyecek, güvenmeyecek, en nihayetinde de öfkelenerek hainlik
yapacak bir insanı zorla tutmanın Müslümanlara fayda getirmekten çok zarar
vereceğini izah eden, müvekkilin bu yöndeki açıklamalarını içeren dilekçemizin
sunumudur.
AÇIKLAMALAR :
"Zorla
tutulma" iddiası, ilk olarak husumetli müştekilerin dile getirdikleri ve
bir kısım müştekilere de toplu bir ağızla söylettikleri, fezleke ve iddianameye
kes-yapıştır cümlelerle yerleştirilmiş bulunan, içinde türlü
mantıksızlıklar ve çok sayıda çelişkiler barındıran iddialardan bir tanesidir. Zoraki
oluşturulmaya çalışılan "suç örgütü" profiline dayanak sağlamak için kurgulanmış
olan bu iddia, bu iddiada bulunan müşteki ve etkin pişmanların tüm dünyaya
ulaşabilen bir TELEFON VE İNTERNET AĞINA sahip olmaları, istedikleri zaman İSTEDİKLERİ
YERE GİDEBİLİYOR, İSTEDİKLERİ YERLERDE GEZEBİLİYOR olmaları, sosyal
alanlarda ve etkinliklerde ÇEKTİRDİKLERİ FOTOĞRAFLAR ve yurt içi ve yurt
dışında edindikleri ARKADAŞ ÇEVRESİNİN GENİŞLİĞİ ile baştan çürütülmüş
durumdadır. Daha da önemlisi, dava dosyasına defaatle sunmuş olduğumuz
gibi, camiadan ayrılmış olan ve sayıları binlere varan kişinin varlığı, bunların
arasında Acun Ilıcalı, Caner Taslaman, Mustafa Akyol, Pınar Turan, Aylin
Kotil gibi şu anda TV'de sıklıkla boy gösteren kamuya mal olmuş ünlü kişilerin
de olması, çeşitli mankenler, oyuncular ve ünlü ailelerden kişilerin
bulunması, bu kişilerin camiadan rahatça ayrılmış, rahatça farklı hayatlar
kurmuş ve anlaşılabileceği gibi AYRILMAKTA HİÇ ZORLANMAMIŞ, DOLAYISIYLA ZORLA
FALAN TUTULMAMIŞ kişilerden oluşması ve bu konuda hiçbir hukuki şikayetlerinin
de bulunmaması bu iddiayı ortadan kaldıran en önemli kanıtlardan bir tanesidir.
Yine husumetli müşteki olarak adı geçen kişilerin kendi emniyet
ifadelerinde de açıkça görüldüğü gibi karar verdikleri anda ayrılıp gidebilmiş
olmaları, hatta sonrasında da korkusuzca camia aleyhinde faaliyet
başlatmaları bir başka en büyük kanıttır. Zorla tutulduğunu iddia eden
kişilerin de neredeyse tamamına yakınının kendi evlerinden gelip, akşam kendi
evlerine dönüyor olmaları, hiçbir aşamada zorla tutulduklarına dair bir
iddiaları ve şikayetleri olmaması, sosyal hayatlarına kendi istedikleri gibi
devam ediyor olmaları, iddiayı ortadan kaldıran bir başka delildir.
Tüm bunlar ve bu
konudaki iddiaları ortadan kaldıran diğer kanıtlar, müştekilerin rahatça ayrıldıklarına
dair bizzat kendi ifadeleri, bu konuda sunulan belge ve delliler dava dosyasında
mübrezdir.
Sayın Dairenize bu
dilekçemizle bu konuda sunmak istediğimiz husus, bir insanı, ancak imani ve
manevi bir gönül bağıyla bağlı olması gereken bir yerde zorla tutmanın bir
mantığının olmayacağı, böyle bir kişiyi zorla muhafaza etmenin, içinde
bulunduğu manevi birliğe zarar vereceği, hainliğin, ikiyüzlülüğün ve
samimiyetsizliğin yollarını açacağı, dolayısıyla bir Müslüman camianın en
istemeyeceği şeye bile bile kapı açmasının imkansız olacağı hususudur. Müvekkil
Adnan Oktar, bu yöntemin zararını ve Müslümanlar için asla tevessül edilemeyecek
bir yol olduğunu Kuran ayetleriyle açıklamak ve bunun başta Kuran'a aykırılığı
nedeniyle tercih etmeyeceği bir yöntem olduğunu açıklamak istemiştir. Müvekkilin
bu konuyla ilgili açıklamaları şu şekildedir:
Zor ve Baskının
"Hain" Oluşturacağına Dair Müvekkilin Açıklamaları
Yüce Rabbimiz,
ayetleriyle DİNDE ZORLAMAYI YASAKLAMIŞTIR. Konuyla ilgili ayetler
şu şekildedir:
DİNDE
ZORLAMA (VE BASKI) YOKTUR. Şüphesiz, doğruluk (rüşd) sapıklıktan apaçık
ayrılmıştır. Artık kim tağutu tanımayıp Allah'a inanırsa, o, sapasağlam bir
kulpa yapışmıştır; bunun kopması yoktur. Allah, işitendir, bilendir. (Bakara
Suresi, 256)
Artık sen,
öğüt verip-hatırlat. Sen, yalnızca bir öğüt verici-bir hatırlatıcısın. ONLARA
'ZOR VE BASKI' KULLANACAK DEĞİLSİN. (Ğaşiye Suresi, 21-22)
Biz onların
neler söylediklerini daha iyi biliriz. SEN ONLARIN ÜZERİNDE BİR ZORBA DEĞİLSİN;
şu halde, Benim kesin tehdidimden korkanlara Kur'an ile öğüt ver. (Kaf Suresi,
45)
De ki:
"Ey kafirler."
"Ben
sizin taptıklarınıza tapmam."
"Benim
taptığıma siz tapacak değilsiniz."
"Ben
de sizin taptıklarınıza tapacak değilim."
"Siz
de benim taptığıma tapacak değilsiniz."
"SİZİN
DİNİNİZ SİZE, BENİM DİNİM BANA." (Kafirun Suresi, 1-6)
Yine Allah ayetinde
Müslümanların sadece tebliğci olarak gönderildiklerini, yanlarından
gidenleri, kendilerine sırt çevirenleri gözetleyici, onları zorlayıcı bir
görevleri OLMADIĞINI belirtmiştir:
Şayet
onlar, SIRT ÇEVİRECEK OLURLARSA, artık Biz seni onların üzerine bir GÖZETLEYİCİ
OLARAK GÖNDERMİŞ DEĞİLİZ. Sana düşen, YALNIZCA TEBLİĞDİR. (Şura Suresi, 48)
Ayetlerde açıkça
görülebildiği gibi bir Müslümanın görevi yalnızca tebliğdir. Allah,
Peygamberimiz (sav) de dahil hiçbir Müslümanı ZORLA HİDAYETE ERDİRMEKLE, Müslümanlara
sırt çevirdiğinde, onlarla olan gönül bağını kopardığında ONA BASKI KURMAKLA, onu
ısrarla KENDİ DOSTU HALİNE GETİRMEKLE SORUMLU TUTMAMIŞTIR. Kuran,
demokrasinin tam ve en mükemmel şekilde tarifinin yapıldığı kutsal
kitabımızdır.
Dinde zorlama ve
baskı yoktur ayetinin bulunduğu Kuran-ı Kerim'de, Kafirun suresinde geçen "SİZİN
DİNİNİZ SİZE, BENİM DİNİM BANA" ayeti, Müslümanın nasıl bir tavır takınması
gerektiğinin net açıklamasıdır. Bir Müslümanın kendi yoluna bir başkasını
zorlaması, bir başkasını kendisiyle dost olmaya mecbur bırakması, Kuran'a
aykırı hareket etmesi anlamına gelir. Bu zaten İslam ahlakıyla müthiş bir tezat
teşkil eder. Çünkü İslam ahlakını yaşamak sevgi işidir; gönül işidir.
Bir Müslüman gönülden istediği için Allah'ın ayetlerine uyar, Müslümanlarla bu
nedenle birlikte olur. Onlarla birlikte ibadet etmeye, sabretmeye, dua etmeye,
tüm yaratılanları Allah için sevmeye kalbini adadığı için, en önemlisi
Allah'ı çok sevdiği için gönüllü olmuştur. Bunların hiçbiri zoraki yapılabilecek
işler değildir.
Bir insan -Allah
vermesin- Allah'a olan bu sevgisini, bağlılığını bir aşamada yitirebilir; içindeki
şevki ve heyecanı kaybedebilir; şüphelere ve çelişkilere düşebilir, şeytan
tarafından kuruntular içine sürüklenebilir. O zaman da kaçınılmaz olarak,
içinde bulunduğu topluluğa, Müslümanlara, birlikte paylaştıkları yaşama, ibadetlere
ve diğer tüm her şeye gönül bağını yitirmeye başlayabilir.
Bu olduğunda o
kişi, ruhen de bedenen de savunduğu fikri ideolojiden ve bu ideolojiyi
paylaştığı kişilerden uzaklaşmış olacaktır. Elbette bu olumsuzluklardan
kurtulması, şüphelerden arınması mümkündür; kişi geçici bir tereddüt hali de
yaşamış olabilir. Ancak yine buna karar verecek olan da kendisidir.
Eğer fikren ve kalben
tamamen uzaklaştıysa da, o zaman bu kişi kendi tercih ettiği yolda ilerlemekte
kuşkusuz ki özgürdür. Hiçkimse, o kişinin ruhunda oluşan manevi ve kalbi
boşluğu doldurabilecek güçte değildir. Bunu ona verecek olan yalnızca
Allah'tır. Dolayısıyla böyle insanlar, Allah tarafından kendilerine tevbe
kapısı açılmadıkça, gönül bağını koparmalarıyla artık Müslümanlardan fikren
uzaklaşmış olurlar. Onların yakınında olmak istemezler; buna kalbi bir istek
duymadıkları sürece de birlikte olmayı anlamsız bulurlar.
Peygamberimiz (sav),
kendi eşlerine dahi, Allah'ın hükmü gereği, "dünyanın süslü-çekiciliğini
istiyorsanız sizi güzellikle salıvereyim" demektedir:
Ey
peygamber, eşlerine söyle: "Eğer siz dünya hayatını ve onun
süslü-çekiciliğini istiyorsanız, GELİN SİZİ YARARLANDIRAYIM VE GÜZEL BİR SALMA
TARZIYLA SİZİ SALIVEREYİM." (Ahzab Suresi, 28)
Peygamberimiz
(sav), eşlerinin bazıları üzerinde biraz bile zayıflık hissettiğinde onlara
kendilerini GÖNDERMEYİ önermektedir. Hatta "güzel bir salma
tarzıyla salıvereyim" ifadesinden de anlaşılabileceği gibi Peygamberimiz
(sav) güzellikle, dostane bir şekilde, sevgiyle ayrılmayı teklif etmektedir.
ZORLA TUTMAK BİR YANA, GÜZELLİKLE GÖNDERME TEKLİFİ YAPILMAKTADIR. Üstelik
bu teklif bizzat Peygamberimiz (sav)'in kendisinden gelmektedir.
Sadece bu örnek
bile, manevi ve fikri bağını koparmış bir kişiyle güzel bir şekilde, dostane
bir ayrılığın makbul olduğunu göstermek için yeterlidir.
Buraya kadarki
örnekler, Kuran ayetleri ışığında Müslümanlardan ayrılıp farklı bir yol
benimsemek isteyen insanlar için izlenecek yöntemleri tarif etmektedir. Bütün
bunların yanında bir kişi, içinde bulunduğu toplulukla gönül bağını koparmış
hale de gelebilir. Farklı ortamlarda, farklı fikir ve yaşam sistemleri içinde
yaşamak isteyebilir. Bir kişi, bir kişiye veya bir topluluğa karşı gönül bağını
kopardığında bu bağı zorla inşa etmeye çalışmak beyhude bir çabadır.
Çünkü bu, adı üstünde bir "gönül bağıdır" ve bir gönül bağı, ancak
o kişinin gönlü isterse, o kişi kalben buna rıza gösterirse tekrar inşa
edilebilir. Zorla, mecbur kılarak, dayatarak değil.
Şimdi bir an için
bu aşamaya gelmiş bir kişinin birlikte olmayı istemediği Müslüman bir
topluluğun arasında zorla tutulmaya çalıştığını farz edelim.
Bu olduğunda,
gerçekte gönül bağını tamamen koparmış, vicdani hassasiyetlerini yitirmiş ve bu
toplulukla paylaşacak bir şeyi kalmamış olan bu kişi, YAPMAK İSTEMEDİĞİ İBADETLERİ
YAPMAYA, HİSSETMEDİĞİ SEVGİYİ GÖSTERMEYE, İNANMADIĞI ŞEYLERİ KONUŞMAYA MECBUR
BIRAKILMIŞ OLUR. Müslümanların arasında kalır belki ama sonraki hayatı hep taklitler
ve yalanlar üzerine kurulu olacaktır. Dindar olmadığı halde dindarım
diyecek, ibadetleri yapmadığı halde yapmış gibi görünecek, inanmadığı şeyleri
konuştuğu için sahte bir dünya yaşayacaktır. Bunu ise, sırf o ortamda
kalmaya zorlandığı için yapacaktır. Özetle bu iddiaya göre Müslümanlar, ikiyüzlü
bir dünya yaşayan bu kişiyi -TÜM SEVGİSİZLİĞİNE VE YAŞADIĞI İKİYÜZLÜ DÜNYAYA
RAĞMEN- MANTIKSIZCA aralarında tutmaya çalışacaklardır.
Bunun ne kadar akla
ziyan bir izah olduğu açıktır. Kuran'a göre yaşayan hiçbir Müslüman, SEVGİSİZ
BİR İKİYÜZLÜNÜN YAKININDA DAHİ OLMASINI İSTEMEZ.
İkiyüzlü bir yaşama
mecbur olmak, bahsini ettiğimiz kişi üzerinde kaçınılmaz olarak bir öfkeye
de sebep olacaktır. Müslümanlara ve onların yaşadığı hayata öfke ile başlayan
bu anormallik, -haşa- Allah'a öfkeye kadar gidebilecektir. Bu olduğunda ise
artık Müslümanlar, sırf zor ve baskı yoluyla bir insanı Müslüman görünümünde
tutabilmek için, aslında bir münafık üretmiş olacaklardır. Müslümanların
içinde yer alan bir münafık ise, Müslümanlar için en büyük tehlikelerdendir. Çünkü
münafık, iyi görünme taktiklerinin hepsini mükemmel uygulayıp hainlik yapan;
Müslümanları sırtından vuran kişidir. Ve iddiaların aksine münafık, Müslüman
topluluğundan ayrılan değil, ayrılmayıp onların içlerinde ihanet içinde yaşayan
kişidir.
ALLAH, HAİNİ
SEVMEZ. Allah, hainlere karşı gazaplandığını ayetlerinde bildirmiştir:
Allah'a and
içiyorlar ki (o inkar sözünü) söylemediler. Oysa andolsun, onlar inkar sözünü
söylemişlerdir ve İslamlıklarından sonra inkara sapmışlardır ve ERİŞEMEDİKLERİ
BİR ŞEYE YELTENMİŞLERDİR. Oysa İNTİKAMA KALKIŞMALARININ, kendilerini Allah'ın
ve elçisinin bol ihsanından zengin kılmasından başka (bir nedeni) yoktu. Eğer
tevbe ederlerse kendileri için hayırlı olur, EĞER YÜZ ÇEVİRİRLERSE ALLAH ONLARI
DÜNYADA DA, AHİRETTE DE ACI BİR AZAPLA AZAPLANDIRIR. ONLAR İÇİN YERYÜZÜNDE BİR
KORUYUCU-DOST VE BİR YARDIMCI YOKTUR. (Tevbe Suresi, 74)
Sen, onlar
için ister bağışlanma dile, istersen dileme. ONLAR İÇİN YETMİŞ KERE BAĞIŞLANMA
DİLESEN DE, ALLAH ONLARI KESİNLİKLE BAĞIŞLAMAZ. Bu, gerçekten onların Allah'a
ve elçisine (karşı) NANKÖRLÜK ETMELERİ dolayısıyladır. Allah fasıklar
topluluğuna hidayet vermez. (Tevbe Suresi, 80)
ONLARDAN
ÖLEN BİRİNİN NAMAZINI HİÇBİR ZAMAN KILMA, MEZARI BAŞINDA DURMA. Çünkü onlar,
Allah'a ve elçisine (karşı) inkara saptılar ve fasık kimseler olarak öldüler.
(Tevbe Suresi, 84)
Kendi
nefislerine ihanet edenlerden yana mücadeleye girişme. Hiç şüphesiz Allah, İHANETTE
İLERLEMİŞ GÜNAHKARI SEVMEZ. (Nisa Suresi, 107)
Şüphesiz
Allah, (müşriklerin saldırı ve sinsi tuzaklarını) iman edenlerden uzaklaştırmaktadır.
Gerçekten Allah, HAİN VE NANKÖR OLAN KİMSEYİ SEVMEZ. (Hac Suresi, 38)
Allah, hainlik
yapan bu kişilerin karakterlerini Tevbe suresinde şu şekilde tarif etmiştir:
Nasıl
olabilir ki!.. Eğer size karşı galip gelirlerse SİZE KARŞI NE 'AKRABALIK
BAĞLARINI', NE DE 'SÖZLEŞME HÜKÜMLERİNİ' GÖZETİP-TANIRLAR. SİZİ AĞIZLARIYLA
HOŞNUT KILARLAR, KALPLERİ İSE KARŞI KOYAR. Onların çoğu fasık kimselerdir.
(Tevbe Suresi, 8)
Eğer yakın
bir yarar ve orta bir sefer olsaydı, onlar mutlaka seni izlerlerdi. Ama ZORLUK
ONLARA UZAK GELDİ. "Eğer güç yetirseydik muhakkak seninle birlikte (savaşa) çıkardık." diye sana Allah
adına yemin edecekler. Kendi nefislerini helaka sürüklüyorlar. Allah onların
gerçekten YALAN SÖYLEDİKLERİNİ biliyor. (Tevbe Suresi, 42)
Sizinle birlikte
çıksalardı, size 'KÖTÜLÜK VE ZARARDAN' başka bir şey ilave etmez ve aranıza
mutlaka FİTNE SOKMAK ÜZERE İÇİNİZDE ÇABA YÜRÜTÜRLERDİ. İçinizde onlara 'HABER
TAŞIYANLAR' vardır. Allah, zulmedenleri bilir. (Tevbe Suresi, 47)
SANA İYİLİK
DOKUNURSA, BU ONLARI FENALAŞTIRIR, bir musibet isabet edince ise: "BİZ
ÖNCEDEN TEDBİRİMİZİ ALMIŞTIK" derler ve SEVİNÇ İÇİNDE DÖNÜP GİDERLER.
(Tevbe
Suresi, 50)
ZARAR
VERMEK, İNKARI (PEKİŞTİRMEK), MÜ'MİNLERİN ARASINI AYIRMAK VE DAHA ÖNCE ALLAH'A
VE ELÇİSİNE KARŞI SAVAŞANI GÖZLEMEK için mescid edinenler ve: "Biz
iyilikten başka bir şey istemedik" diye yemin edenler (var ya,) Allah
onların şüphesiz YALANCI OLDUKLARINA şahidlik etmektedir. (Tevbe Suresi, 107)
Binasının
temelini, Allah korkusu ve hoşnutluğu üzerine kuran kimse mi hayırlıdır, yoksa
binasının temelini GÖÇECEK BİR YARIN KENARINA KURUP ONUNLA BİRLİKTE KENDİSİ DE
CEHENNEM ATEŞİ İÇİNE YUVARLANAN KİMSE Mİ? Allah, zulmeden bir topluluğa hidayet
vermez. Onların kalpleri parçalanmadıkça, KURDUKLARI BİNA KALPLERİNDE BİR ŞÜPHE
OLARAK SÜRÜP-GİDECEKTİR. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
(Tevbe
Suresi, 109-110)
Hainlik içinde
olanların durumu, Ahzab suresinde ise şu şekide tarif edilmiştir:
Hani, münafık
olanlar ve kalplerinde hastalık bulunanlar: "Allah ve Resulü, BİZE BOŞ BİR
ALDANIŞTAN BAŞKA BİR ŞEY VADETMEDİ" diyorlardı.
Onlardan
bir grup da hani şöyle demişti: "Ey Yesrib (Medine) halkı, artık sizin
için (burada) kalacak yer yok, şu halde dönün." Onlardan bir topluluk da:
"Gerçekten evlerimiz açıktır" diye Peygamberden izin istiyordu; oysa
onlar(ın evleri) açık değildi. ONLAR YALNIZCA KAÇMAK İSTİYORLARDI.
Eğer onlara
(şehrin her) yanından girilseydi sonra da KENDİLERİNDEN FİTNE (KARIŞIKLIK ÇIKARMALARI)
İSTENMİŞ OLSAYDI, HİÇ ŞÜPHESİZ BUNA YANAŞIR VE BUNDA PEK AZ (ZAMAN) DIŞINDA
(KARARSIZ) KALMAZLARDI. (Ahzab Suresi, 12-14)
(Geldiklerinde
de) Size karşı 'cimri ve bencildirler.' Şayet korku gelecek olsa, ÖLÜMDEN
DOLAYI ÜSTÜNE BAYGINLIK ÇÖKMÜŞ KİMSELER GİBİ GÖZLERİ DÖNEREK SANA BAKMAKTA
OLDUKLARINI görürsün. Korku gidince, hayra karşı oldukça düşkünlük göstererek SİZİ
KESKİN DİLLERİYLE (ELEŞTİRİP İNCİTEREK) karşılarlar. İşte onlar iman
etmemişlerdir; böylece Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmıştır. Bu Allah'a
göre pek kolaydır. (Ahzab Suresi, 19)
Dayatma ruhu
devreye girdiğinde ve zorla Müslüman yapılmaya çalışılan kişi bir haine
dönüştüğünde, yukarıdaki ayetlerde görüldüğü gibi her fırsatta fitne çıkarma
hissiyatında olan, Müslümanların kendisini boş vaatlerle aldattığına inanan,
Müslümanlara zarar gelmesini dört gözle bekleyen, Müslümanların arasını açan, inkarı
güçlendirmek için çaba harcayan bir kişi Müslümanların arasında barınıyor
olur. Müslüman, bir haini de haini oluşturan sistemi de kendi bünyesinde
barındırmak istemez.
İşte bu nedenledir
ki "zorla tutma" senaryosu, bir Müslümanın asla başvurmayacağı çok
büyük bir beladır. Kimse zorla Müslüman yapılmayacağı gibi, Müslümanların
arasında da zorla tutulamaz. Müslümanlar da zaten aralarında böyle bir kişinin
varlığını istemezler. Hain, HİÇBİR YERDE SEVİLMEYEN, daha da önemlisi ALLAH'IN
GAZABINI ÜSTLENMİŞ bir varlıktır. Dolayısıyla MÜSLÜMANLAR DA, ZORAKİ MÜSLÜMAN
TAKLİDİ YAPAN BİR HAİNDEN ALABİLDİĞİNCE RAHATSIZ OLURLAR.
Şunu belirtmeliyiz
ki, hainlerin veya münafıkların Müslümanlar arasında fitne arayışları,
kurdukları tuzaklar, yaptıkları planlar kendilerine çoğu zaman başarı ve
üstünlük gibi görünebilir. Ne kadar fitne çıkarırlarsa, ne kadar tuzak
kurarlarsa kursunlar Allah'ın emri mutlaka üstünlük sağlayacaktır:
Andolsun,
daha önce onlar fitne aramışlardı. Ve sana karşı birtakım işler çevirmişlerdi. SONUNDA
ONLAR İSTEMEDİKLERİ HALDE HAK GELDİ VE ALLAH'IN EMRİ ORTAYA ÇIKIP-ÜSTÜNLÜK
SAĞLADI. (Tevbe Suresi, 48)
Sonuç:
Müvekkil Adnan
Oktar'ın Kuran ayetlerine dayanarak yapmış olduğu yukarıdaki açıklamalar, "örgüt"
suçlamasını canlı tutmak adına ortaya atılmış olan "zorla tutulma"
hikayesinin hem Kuran'a göre hem de mantıken ne kadar sakıncalı olduğunu gözler
önüne sermektedir. 2018 yılından beri devam eden soruşturma-kovuşturma
süreci boyunca görülen şey, yargılanan bu camianın güçlü bir gönül bağı ile bir
arada olduklarıdır. Müvekkil, böyle bir gönül topluluğunda zoraki tutulan bir
insanın Müslümanlara yarar değil büyük bir zarar olduğunu ayetlerle ve çok açık
bir şekilde izah etmiştir. Bu izahlar doğrultusunda, zorla tutulma
iddiasının bir dayanağı olmadığını belirtir, saygılarımızla bilgilerinize arz
ederiz.11.07.2023
Adnan Oktar müdafi,
Av. Mert Yetişir