YARGITAY (İLGİLİ) CEZA DAİRESİ’NE

Gönderilmek Üzere

İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. CEZA DAİRESİ’NE

DOSYA NO              : 2023/310 E., 2023/494 K.

SUNAN                     : Adnan OKTAR

MÜDAFİ                   : Av. Mert YETİŞİR

KONU                        : Müvekkile yöneltilen "vur emri vermesi" iddiasının, silahlı örgüt iddiasını pekiştirmek için sonradan eklenen ve herhangi bir delili olmayan bir iddia olmasının yanında, böyle bir iddianın müvekkilin inanç biçimine de son derece aykırı olduğunu belirten dilekçemizin sunumudur.

AÇIKLAMALAR       :

Huzurdaki davada silahlı örgüt iddiası, soruşturma aşamasının başından itibaren içi doldurulamayan en büyük hukuk hezimeti olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu iddia, söz konusu camiaya ait tek bir ruhsatsız silahın ele GEÇİRİLMEMİŞ olması ve silahla gerçekleştirilmiş tek bir eylem BULUNMAMASI nedeniyle zaten aslında baştan dehşetli bir hatadır. Ancak davanın bir kumpas hareketi olması sebebiyle bu iddia ZORAKİ yöntemlerle canlı tutulmaya çalışılmış ve çeşitli kurgu denemelerle iddianamede, savcı mütalaalarında ve mahkeme kararlarında ısıtıp ısıtılıp önümüze konmaya çalışılmıştır.

Konuyla ilgili ortaya atılmaya çalışılan ve adeta savcılık ve en nihayetinde mahkemeler tarafından, çaresizce bir delil bulma çabasından öteye geçemeyen toplam 4 eylem de delilleriyle çürütülmüştür:

-          Camia ile hiçbir bağlantısı olmayan Atalay Coşkun isimli şahıs ile ilgili olayın münferit bir olay olduğu, dahası silahlı bir eylem içermediği anlaşılmıştır.

-          Prof. Dr. Cevat Babuna'nın cenazesinde silah gösterildiğine dair yalan iddia, bizzat Prof. Dr. Cevat Babuna'nın eşi Lütfiye Semin Babuna ve torunu Emre Ertüzün tarafından YALANLANMIŞ, o sırada ortamda bulunan etkin pişman Fatih Mehmet Doğan da böyle bir eylemin gerçekleşmediğini ikrar etmiştir.

Keza, söz konusu iddia bir delil ve suçlama niteliği taşımadığından aşamalarda çok defa savcı mütalaalarından ve mahkeme kararlarından çıkarılmıştır. Mahkemeler dahi bu iddiaya itibar etmemişlerdir.

-          Bir terör örgütüne silah temin eden çetenin çökertilmesi amacıyla polise yardım için bir gizli görevi gerçekleştirmesinden dolayı Serkan Ciminli'nin çapraz ateş altına alınarak şehit edilmesi olayının mahkemece "örgütün silahlı eylemine delil" olarak sunulması, TARİHE GEÇECEK VAHİM BİR AKIL TUTULMASIDIR. Bu konunun "aleyhe" bir delil olarak sanıkların karşısına konması, mahkemenin bu kumpasa eşlik ettiğine dair şüphelerimizi güçlendirmiştir.

-          Son olarak bu konuya delil olarak getirilmeye çalışılan Mert Sucu olayının AKIL ALMAZ OLAYLARIN DÖNDÜĞÜ BİR KUMPAS HAREKETİ olduğu ve olmayan bir eylemin olmuş gibi gösterilerek suçlama yapıldığı ortaya çıkmıştır. OLAY ANINA AİT GÜVENLİK KAMERASI, DRONE GÖRÜNTÜLERİ VE FOTO FİLM ŞUBE GÖRÜNTÜLERİNİN ISRARLA DAVA DOSYASINA GETİRİLMEMESİ, bu konuda sözde delil toplama sürecindeki ana anormallikler kumpas gerçeğini belgelemiştir. Mert Sucu olayının bu davada kumpasın en önemli delili olduğuna dair tüm gerekçe ve kanıtlarımız, önceki mahkemelere ve Sayın Dairenize sunulmuştur.

"Silahlı örgüt" iddiasına delil bulamamaktan kaynaklanan çaresizlikle dava dosyasına "silahlı eylem" görünümünde dahil edilmeye çalışılan bu 4 sözde eylemi yalanlayan tüm delil, belge ve açıklamalarımız, dava dosyasına tüm delilleriyle sunulmuştur.

Burada önemle üzerinde durmak istediğimiz konu, müvekkile isnat edilen "vur emri" verdiğine dair iddiayla alakalıdır.

Soruşturma esnasında hiçbir aşamada GEÇMEYEN, hiçbir müşteki ve etkin pişman tarafından DİLE GETİRİLMEYEN bu "vur emri" iddiası, Mert Sucu'ya isnat edilen "polis memurlarına ateş etme" mizanseniyle oluşturulan olayın HEMEN ARDINDAN ALELACELE DİLE GETİRİLMİŞ BİR YALANDIR. Bunun yalan olduğunun en önemli delili, katılanlar Uğur Şahin, Ümit Kuruca ve Özkan Mamati tarafından imzalanarak Mali Şube’ye 03.01.2018 tarihinde sunulan notlar arasında “polis baskını protokolleri” adı altında oluşturulmuş sahte bir evrakın bulunması ve bu evrakta yazılı olduğu iddia edilen maddelerdir. Bu uydurma maddeler şu şekildedir:

-          Kapıya polis geldiğinde telefonda veya kapıda bekletilmesi,

-          çay veya kek ikram edilmesi,

-          zaman kazanılması,

-          gelen polislere sakin ve ikramcı davranılması,

-          gelen polislerle “ülkücü müsünüz” veya “özel harekat destan yazdı” şeklinde sohbet ve konu açılması…

Husumetli müştekiler tarafından bir talimat varmışçasına uydurularak üretilen bu sözde notta dahi, müvekkilin "silah kullanmaya yönelik vur emri" verdiğine dair bir iddia GEÇMEMEKTEDİR. Bu iddia, söz konusu husumetli müştekilerin "İŞİNE GELDİĞİ" için, KUMPAS PLANINA TAM OLARAK UYUM SAĞLADIĞI İÇİN, dava dosyasına sonradan eklenmiştir.

Mert Sucu olayı gerçekleşene kadar hiçbir yerde geçmeyen, hiçbir aşamada dile getirilmeyen "vur emri" senaryosu, 11.07.2018 tarihinde MERT SUCU KUMPASININ GERÇEKLEŞMESİNİN HEMEN SONRASINDA HUSUMETLİ MÜŞTEKİLER TARAFINDAN DİLE GETİRİLMEYE BAŞLAMIŞTIR. BU KONU İLK OLARAK MÜŞTEKİ 14.07.2018 tarihinde ALPER ÜNEK TARAFINDAN dile getirilmiştir. Daha önceki sayısız ifadesinde hiç geçmeyen bu konu, Mert Sucu kumpasından sadece 3 gün sonra alelacele verilen yeni bir ifadeyle dosyaya girmiştir. BU KONU, 17.07.2018 tarihli Emniyet ifadesinde herhangi bir silahla saldırma protokolünden BAHSETMEYEN Emre Kutlu'ya da 17.10.2018 tarihinde verdiği etkin pişman ifadesinde SÖYLETTİRİLMİŞTİR. Yine daha önceki emniyet ifadelerinde böyle bir konudan hiç bahsetmeyen Emre Teker 13.04.2019 tarihli, Mustafa Arular ise 01.05.2019 tarihli etkin pişman ifadelerinde bir anda böyle bir konudan bahsetmişlerdir. Burada amaç, tümüyle bir kurgu olan Mert Sucu'nun sözde polise ateş etme eyleminin "talimatla" olduğunu kayıtlara geçirtmek, yani gerçekte olmayan bu suçu müvekkilime yüklemektir.

Teknik delillerini dava dosyasına sunmuş bulunduğumuz bu sahte iddia ile ilgili müvekkil, şahsını, bakış açısını, inanç şeklini esas alarak bazı açıklamalar yapmayı önemli görmüştür. Bu açıklamalar müvekkilin, "inancı gereği asla vur emri vermeyeceğini" ortaya koyan ve dolayısıyla iddianın müvekkilin, tüm dünya tarafından oldukça iyi bilinen İNANÇ, İMAN VE YAŞAM ŞEKLİ İLE BAĞDAŞMAMASINDAN ötürü tutarsız olduğunu gösteren önemli açıklamalardır. Bu açıklamaları Sayın Dairenizin takdirine sunuyoruz:

Müvekkil Adnan Oktar'ın, "Vur Emri"nin Kuran'a Aykırı Olduğuna Dair Açıklamaları

Bir Müslümanın haksız yere bir cana kastetmesi KESİN OLARAK HARAMDIR. Allah bunu ayetinde çok net olarak belirtmiştir:

Onlar, Allah ile beraber başka bir ilâha yalvarmazlar, ALLAH’IN HARAM KILDIĞI CANA HAKSIZ YERE KIYMAZLAR ve zina etmezler. Kim bunları yaparsa, AĞIR BİR CEZAYA ÇARPTIRILIR. (Furkan Suresi, 68)

Hz. Adem (as)'ın iki oğlu hakkında Kuran'da anlatılan kıssa, öldürmenin Müslümanlara haram kılındığını ve karşılığının büyük bir ceza olduğunu ifade eder:

Onlara Adem'in iki oğlunun GERÇEK OLAN haberini oku: Onlar (Allah'a) yaklaştıracak birer kurban sunmuşlardı. Onlardan birininki kabul edilmiş, diğerininki kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen) Demişti ki: "SENİ MUTLAKA ÖLDÜRECEĞİM." (Öbürü de:) "Allah, ancak korkup-sakınanlardan kabul eder."

"EĞER BENİ ÖLDÜRMEK İÇİN ELİNİ BANA UZATACAK OLURSAN, BEN SENİ ÖLDÜRMEK İÇİN ELİMİ SANA UZATACAK DEĞİLİM. ÇÜNKÜ BEN, ALEMLERİN RABBİ OLAN ALLAH'TAN KORKARIM."

"Şüphesiz kendi günahını ve benim günahımı yüklenmeni ve böylelikle ateşin halkından olmanı isterim. ZULMEDENLERİN CEZASI BUDUR."

Sonunda NEFSİ ONA KARDEŞİNİ ÖLDÜRMEYİ (TAHRİK EDİP ZEVKLİ GÖSTEREREK) KOLAYLAŞTIRDI; BÖYLECE ONU ÖLDÜRDÜ, BU YÜZDEN HÜSRANA UĞRAYANLARDAN OLDU.

Derken, Allah, ona, yeri eşeleyerek kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini gösteren bir karga gönderdi. "BANA YAZIKLAR OLSUN" dedi. "ŞU KARGA KADAR OLUP DA KARDEŞİMİN CESEDİNİ GÖMMEKTEN ACİZ MİYİM?" ARTIK O, PİŞMAN OLMUŞTU.

Bu nedenle, İsrailoğulları’na şunu yazdık: KİM BİR NEFSİ, BİR BAŞKA NEFSE YA DA YERYÜZÜNDEKİ BİR FESADA KARŞILIK OLMAKSIZIN ÖLDÜRÜRSE, SANKİ BÜTÜN İNSANLARI ÖLDÜRMÜŞ GİBİ OLUR. KİM DE ONU (ÖLDÜRÜLMESİNE ENGEL OLARAK) DİRİLTİRSE, BÜTÜN İNSANLARI DİRİLTMİŞ GİBİ OLUR. Andolsun, ELÇİLERİMİZ ONLARA APAÇIK BELGELERLE GELMİŞLERDİR. Sonra bunun ardından onlardan birçoğu yeryüzünde ölçüyü taşıranlardır. (Maide Suresi, 27-32)

Hz. Adem (as)'ın iki oğlu (Habil ve Kabil) arasında geçen bu diyalogda, Kabil kendi hırsından dolayı kardeşini öldürmeye yeltendiğinde, Habil, "eğer beni öldürmek için elini bana uzatacak olursan, ben seni öldürmek için elimi sana uzatacak değilim. Çünkü ben, alemlerin rabbi olan Allah'tan korkarım" ifadesiyle Allah'ın öldürmeyi haram kıldığını ve Allah korkusu ile kardeşinin saldırısına karşılık vermeyeceğini belirtmektedir. Dolayısıyla, ALLAH'IN ÖLDÜRMEYİ HARAM KILMASI, HZ. ADEM (AS)'DAN BERİ BİLİNEN BİR GERÇEKTİR.

Nitekim Allah, Kuran'da da Tevrat'ta da, "KİM BİR NEFSİ, BİR BAŞKA NEFSE (kısas) YA DA YERYÜZÜNDEKİ BİR FESADA (fitne) KARŞILIK OLMAKSIZIN ÖLDÜRÜRSE, SANKİ BÜTÜN İNSANLARI ÖLDÜRMÜŞ GİBİ OLUR" diyerek insan öldürme günahının Allah Katındaki büyüklüğünü ifade etmiştir. Bunu yapan insanların dünyadaki karşılığı büyük bir hüsrandır ama asıl karşılık ahirette, büyük bir azap şeklinde karşılarına çıkacaktır.

Bir insanın, hiç tanımadığı, görmediği, nasıl ve kim olduğunu bilmediği bir insanın öldürülmesi emrini vermesi, DÜPEDÜZ BİR CİNAYETTİR. Bu, sıradan bir insan için bile ürkütücü bir ihtimaldir. Allah'tan korkan bir insan için ise, bunun dile getirilmesi bile dehşet verici bir durumdur. Allah'ın sınırlarına olağanüstü hassas bir Müslüman, Allah'ın haram kıldığı bir fiilin yanına bile yanaşamaz. Söz konusu durumda ise bahis, adam öldürmektir.

Kuran'da helal kılınan "kısas"ta dahi Allah, affetmeyi ve o canı bağışlamayı daha evla görmektedir:

Ey iman edenler, öldürülenler hakkında size kısas yazıldı (farz kılındı). Özgüre karşı özgür, köleye karşı köle ve dişiye karşı dişi. FAKAT KİMİN (HANGİ KATİLİN) LEHİNE, ONUN (MAKTULÜN) KARDEŞİ (VARİSİ VEYA VELİSİ) TARAFINDAN BAĞIŞLANIRSA, ARTIK (YAPILMASI GEREKEN) ÖRFE UYMAK (VE) ONA (MAKTULÜN VARİS VEYA VELİSİNE) GÜZELLİKLE (DİYET) ÖDEMEKTİR. BU, RABBİNİZDEN BİR HAFİFLETME VE BİR RAHMETTİR. Artık kim bundan sonra tecavüzde bulunursa, onun için elem verici bir azap vardır. (Bakara Suresi, 178)

Eğer ceza verecekseniz, size verilen cezanın misliyle ceza verin ve EĞER SABREDERSENİZ, ANDOLSUN BU, SABREDENLER İÇİN DAHA HAYIRLIDIR. (Nahl Suresi, 126)

Müslüman, Allah'a ait olan üstün şefkat ve merhamet anlayışı ile yoğrulmuş, o şefkat ruhunun tecellisini üstlenmiş olarak yaşayan, bu nedenle YARATILAN HER ŞEYE KARŞI OLAĞANÜSTÜ MERHAMETLİ, DÜŞKÜN VE SEVGİ DOLU OLAN METAFİZİK BİR VARLIKTIR. Böyle bir varlık, o üstün merhamet tecellisine sahip olduğu için bir sineğe dahi zarar vermekten imtina eden hassas bir kişiliktir. Hz. Musa (as)'ın yanlışlıkla bir canı öldürmesi sonucunda duyduğu pişmanlık ve ardından bağışlama dileyerek Rabbe yönelmesi, gerçek bir Müslümanın bu konudaki hassasiyetini gösterir:

(Musa) Halkının haberi olmadığı bir zamanda şehre girdi, orda kavga etmekte olan iki adam buldu; bu kendi taraftarlarından, şu da düşmanlarından. Derken taraftarlarından olan, düşmanlarından olana karşı ondan yardım istedi. Bunun üzerine ona bir yumruk attı ve işini bitiriverdi. (Sonra da:) "BU ŞEYTANIN İŞİNDENDİR; O, GERÇEKTEN AÇIKÇA SAPTIRICI BİR DÜŞMANDIR" dedi.

Dedi ki: "RABBİM, GERÇEKTEN, BEN KENDİ NEFSİME ZULMETTİM, ARTIK BENİ BAĞIŞLA." Böylece (Allah) onu bağışladı. Şüphesiz. O, bağışlayandır, esirgeyendir.

Dedi ki: "RABBİM, BANA VERDİĞİN NİMETLER ADINA, ARTIK SUÇLU GÜNAHKARLARA DESTEKÇİ OLMAYACAĞIM." (Kassas Suresi, 15-17)

Karşısına çıkan masum insanları sorgusuz sualsiz katletmek, bunun için emirler yağdırmak, Allah'tan uzak mafya yöntemleridir. BU ZİHNİYETİ DİLE GETİREN VE BU SUÇLAMAYI BU KADAR KOLAYLIKLA İFADE EDEN kişilerin de Allah'tan ve Kuran'dan uzak bu mafya zihniyetini gayet makul görebildikleri anlaşılmaktadır.

Ben, hayatımda hep Kuran'a titizlikle uymaya çalışan, Allah'tan tam anlamıyla korkan, Allah'ın haramlarına ve helallerine olağanüstü dikkat eden bir Müslüman olarak yaşadım. Tarafıma yöneltilmiş sayısız mesnetsiz suçlama, özellikle Allah'ın haram kıldığı ve benim de özellikle imtina edip hassasiyet gösterdiğim konulardan oluşmaktadır. Husumetliler, tarih boyunca bütün salih Müslümanlara, haram olmasından dolayı özellikle hassasiyet gösterdikleri konularla yaklaşmışlar, onlara yönelik suçlamaları özellikle hep böyle konulardan seçmişlerdir. Dolayısıyla, bu davada suçlama olarak karşıma özellikle haram fiillerin çıkarılması da beni şaşırtmamaktadır. Ne kadar ileri gidilebilir diye düşündükçe, karşıma yeni akıl almaz suçlamalar çıkmış, en son masum insanların katledilmesi emrini verme suçlamasına kadar olay genişletilmiştir. Müslümana saldırı söz konusu olunca, saldırı için görevlendirilmiş kişiler kontrolden çıkmakta, yalanların sınırı kalmamaktadır.

Ben, Allah'tan korktuğum için, Kuran'a uyduğum için böyle bir iddianın muhatabı dahi olmaktan haya ederim. Bir masumun öldürülmesini bu kadar kolay sayanlar, gerçekte kendi iç dünyalarını yansıtırlar. İftiranın büyüğünü yüklenmek ise, Kuran'a göre büyük bir suçtur.

Doğrusu, UYDURULMUŞ BİR YALANLA GELENLER, SİZİN İÇİNİZDEN BİRLİKTE DAVRANAN BİR TOPLULUKTUR; siz onu kendiniz için bir şer saymayın, aksine o sizin için bir hayırdır. ONLARDAN HER BİR KİŞİYE KAZANDIĞI GÜNAHTAN (BİR CEZA) VARDIR. ONLARDAN (İFTİRANIN) BÜYÜĞÜNÜ YÜKLENENE İSE BÜYÜK BİR AZAP VARDIR. (Nur Suresi, 11)

MÜ'MİN ERKEKLERE VE MÜ'MİN KADINLARA İRTİKAB ETMEDİKLERİ (BİR SUÇ) SEBEBİYLE EZİYET EDENLER İSE, GERÇEKTEN BİR İFTİRA VE AÇIK BİR GÜNAH YÜKLENMİŞLERDİR. (Ahzab Suresi, 58)

SONUÇ:

Müvekkil, Kuran ayetleriyle yapmış olduğu bu açıklamalar ile, "vur emri" iddiasının asıl olarak KURAN'A AYKIRI olması nedeniyle asla kabul etmeyeceği bir iddia olduğunu belirtmektedir. Yukarıdaki açıklamalar ışığında, tümüyle bir kumpas kurgusu olan bu dosyanın bozulmasını saygılarımızla talep ederiz.

Adnan Oktar müdafi,

Av. Mert Yetişir




Daha yeni Daha eski