Müvekkil Adnan Oktar’ın arkadaşlarına yönelik son dönemde gerçekleştirilen operasyonlarda camiaya mensup çok sayıda kişi gözaltına alınmıştır. Gözaltına alınan kişilerin tamamına yakını, aleyhlerinde herhangi bir delil ya da haklı makul bir sebep olmaksızın “cezaevindeki arkadaşını ziyaret ettin, ona kıyafet götürdün veya sosyal medya hesabından paylaşımda bulundun ya da lobicilik yaptın” şeklindeki TCK KAPSAMINDA HİÇBİRİ SUÇ OLMAYAN HUKUK DIŞI GEREKÇELERLE TUTUKLANMIŞLARDIR.
Müvekkil Adnan Oktar’ın arkadaş grubunun dağıtılmasına yönelik
son dönemde dozu gittikçe artan fiziki ve psikolojik baskılara, yıldırma amaçlı
çok sayıda hukuk dışı uygulamalara başvurulduğu görülmektedir. Ancak müvekkil, 5
yıldır aralıksız sürdürülen bu ağır baskılar, haksız, hukuksuz uygulamalarla kendisi
ve arkadaşlarından tam olarak ne yapmalarının istendiğini anlamanın mümkün
olmadığını belirtmektedir.
Haksızlığa uğramış bir vatandaşın, baingan geçen
olayları, yaşadığı mağduriyetleri, uğradığı haksızlıkları ya da yargılandığı bir
davada bizzat yaşadığı ve şahit olduğu hukuksuzlukları sosyal medyada anlatması,
bu mağduriyetleri hakkında hukukçu, milletvekili gibi kişilerle görüşüp fikir
alışverişinde bulunması günlük hayatta sık karşılaşılan son derece doğal ve normal
insani davranışlardır. Çünkü bu fiiller her Türk vatandaşının anayasa
ile koruma altına alınan fikir ve ifade özgürlüğü kapsamındaki doğal haklarının
kullanımından ibarettir.
Bu sebeple birçok vatandaşımız yargılandıkları
davalarda maruz kaldıkları aleni ve kabul edilemez hukuksuzluklara ilişkin özgürce
açıklamalarda bulunabilmekte; “hakkımda aleyimde tek bir delil dahi yok, savunma
hazırlayabilmek için yeterli süre tanınmadı, mahkemede sürekli sözüm kesilip
susturuldum, kendimi özgürce ifade etmeme imkan tanınmadı, savunma tanıklarım
dinlenmedi.” şeklindeki yasal yollardan da itirazda bulundukları mağduriyetlerini,
dilediği mecralardan serbestçe dile getirebilmektedirler.
Öyle ki 2014 senesinde gerçekleşen, ülke
genelinde 46 kişinin hayatını kaybettiği ve 682 kişinin yaralandığı “Kobani
Olayları”nda, halkı sokağa dökerek olayların çıkmasından, kan dökülmesinden
sorumlu olduğu gibi çok ciddi bir gerekçeyle tutuklanan Selahattin Demirtaş bile,
hiçbir kısıtlılık uygulanmaksızın tutuklu bulunduğu cezaevinde gazetecilerle,
her kesimden insanla rahatça görüşüp röportaj verebilmiştir. Selahattin
Demirtaş her konudaki fikir ve düşüncelerini, açıklamalarını, eleştirilerini Twitter
gibi sosyal medya platformlarından, kendisine ait hesaplardan hiçbir kısıtlama
ya da engellemeye maruz kalmaksızın özgürce paylaşabilmektedir.
Ancak nedense konu müvekkil Adnan Oktar ve
arkadaşları olduğunda ADALET, HUKUK, ANAYASA VE İNSAN HAKLARI ADETA RAFA
KALDIRILMAKTA; her Türk vatandaşına tanınan EN TEMEL ANAYASAL HAK ve
ÖZGÜRLÜKLER DAHİ GÖRMEZDEN GELİNMEKTEDİR.
Müvekkil ve arkadaşlarını, bu hak ve
özgürlüklere sahip birer “yurttaş” olarak değil de, sanki yok edilmesi gereken
bir “düşmanmış” gibi gören, dehşet verici bir anlayışla hareket edilmekte ve BU
İNSANLARA KARŞI ADETA BİR “DÜŞMAN HUKUKU” UYGULANMAKTADIR.
Herhangi bir vatandaş tarafından yapıldığında
Anayasal hak ve özgürlükler kapsamında değerlendirilip son derece normal
karşılanacak şeyler olmasına karşın, müvekkilin arkadaşları;
·
Yargılanmakta oldukları davalara ilişkin milletvekilleriyle
görüşüp, hukukçulara fikir alışverişinde bulunmak ya da onlardan bilimsel görüş
veya mütalaa almak istediklerinde,
·
Yargı sürecinde yaşadıkları mağduriyetleri dile
getiren, “hukuki savunma” amaçlı hiçbiri suç içermeyen açıklamalar, sosyal medya
paylaşımları yaptıklarında,
·
Ortada tek bir suç delili olmadığını, aksine
suç olmadığına dair sunulan yüzlerce delil, belge, bulgu ve raporun, uzman
hukukçu ve bilim adamlarının kapsamlı mütalaalarının, emsal Yargıtay
kararlarının, savunma dilekçelerinin hiçbirinin değerlendirilmediğini, getirilen
tanıkların hiçbirinin dinlenmediğini, yüzlerce, binlerce yılla yargılanan
sanıklara savunmaları için dakikalarla tanımlanan çok kısıtlı süreler verildiğini,
o kısıtlı sürelerde de sürekli sözlerinin kesilerek hakkıyla savunma
yapmalarına izin verilmediğini anlattıklarında,
·
Cezaevindeki 30-35 yıllık arkadaşlarını ziyaret
ettiklerinde veya anne babası çok yaşlı, vefat etmiş, başka kimsesi ya da geliri
olmayan tutuklu arkadaşlarının kıyafet vs gibi temel ihtiyaçlarını
karşıladıklarında,
·
Birbirlerini ziyaret ettiklerinde, telefonla görüştüklerinde
veya arkadaşlarının evinde kaldıklarında,
TÜM
BUNLAR GÜYA “ÖRGÜTÜN GÜNCEL YAPILANMASI”, "LOBİCİLİK
FAALİYETİ" VB. OLARAK NİTELENDİRİLMEKTE ve HİÇBİRİ SUÇ
İÇERMEYEN BU TÜR GÜNLÜK, DOĞAL, SIRADAN EYLEM VE DAVRANIŞLAR BAHANE EDİLEREK VE
SÖZDE GEREKÇE GÖSTERİLEREK TUTUKLANMAKTADIRLAR.
Kaldı
ki (sözde) tutuklanma gerekçeleri arasında gösterilen “cezaevindeki arkadaş ziyaretleri
ve telefon görüşmeleri” de, tutuklu ve hükümlülere kanunlarla tanınmış yasal
hakların kullanımı çerçevesinde gerçekleştirilmektedir. Adalet
Bakanlığı’nın resmi prosedürlerine uygun şekilde gerçekleştirilen işleyişe göre;
·
Ziyaretçi olarak bildirilen kişiler hakkında
Adalet Bakanlığı tarafından resmi inceleme ve araştırma yapılarak kişilere özel
yazılı bir “Onay” verilmekte,
·
Bakanlık onayıyla belirlenen gün ve
saatlerde gerçekleştirilen ziyaret ve telefon görüşmeleri de, idarece
belirlenen infaz koruma memurlarının nezaretinde gerçekleşmekte ve kayıt altına
alınmaktadır.
Gerek müvekkil Adnan Oktar’ın gerekse arkadaşlarının tutuklu
bulundukları 5 yıla yakın sürede kendileriyle gerçekleştirilen ziyaret ve telefon
görüşmelerine ilişkin yapılan kayıtlarda ve hazırlanan tutanaklarda ise, HİÇBİR
SUÇ UNSURUNA VEYA BİR TALİMATA DA RASTLANMAMIŞTIR.
Dolayısıyla, müvekkil ve arkadaşlarına karşı husumet besleyen bazı kimseler
tarafından uydurulan “güya ortada güncel bir örgüt yapılanması bulunduğu
ve sözüm ona bunun cezaevinden talimatla yönetildiği” şeklindeki
itham ve iddialarının yalan ve iftiradan ibaret oldukları da böylelikle bir kez
daha ispatlanmış bulunmaktadır.
Ancak,
yukarıda da belirttiğimiz gibi konu müvekkil ve arkadaşları olduğunda nedense ADALET
ve HUKUK ADETA RAFA KALDIRILMAKTA, ANAYASAL HAK ve ÖZGÜRLÜKLER GÖRMEZDEN GELİNMEKTEDİR.
HER TÜRK VATANDAŞINA ANAYASAYLA TANINAN EN DOĞAL HAKLAR BİLE SANKİ BİR SUÇMUŞ
GİBİ DEĞERLENDİRİLEBİLMEKTE ve HAKSIZ BİR TUTUKLAMANIN (SÖZDE) SEBEBİ YAPILABİLMEKTEDİR.
Bu sebeple müvekkil Adnan Oktar, kendisi ve arkadaşlarının son derece makul,
mantıklı, anlayışlı, devletine-milletine
sadık, saygılı ve sağduyulu insanlar olduklarını bir
kez daha hatırlatmakta fayda görmektedir. Hayatları boyunca her vesileyle
savundukları, korudukları kolladıkları Yüce devletimize
karşı gelmek gibi bir tavırlarının asla mümkün olmayacağını, uyumlu ve mantıklı insanlar olduklarını, her
zaman nasihate açık olduklarını, hakkı ve doğruyu gördüklerinde de asla direnmeyip
hemen kabul edeceklerini önemle belirtmektedir.
Ancak müvekkil, her türlü eleştiriye açık,
kabil-i hitap insanlara hiçbir makul ve hukuki gerekçe olmadan “bir daha asla
biraraya gelmeyin, birbirinizle görüşmeyin, birbirinize vefalı ve sadık olmayın”
şeklindeki temel hak ve özgürlüklere aykırı kanun ve hukuk dışı taleplerle gelinmesinin
de, ne çağdaş, demokratik ve laik bir hukuk devletine ne de Kuran’ın ve İslam’ın
ruhuna yakışmadığını da hatırlatmak istemektedir.
Öte
yandan, müvekkil ve arkadaşlarına husumet besleyen kimselerin, neredeyse hemen
her gün çeşitli basın kuruluşlarına, televizyon kanallarına ya da internetten
yayın yapan medya platformlarına çıkartılıp müvekkil ve arkadaşları aleyhinde
gerçek dışı itham ve iftiralarla dolu haber ve röportajlar yapılmasına, sahte
hesaplardan tehdit ve hakaret içerikli paylaşımlar yapılmasına müsaade edilip
göz yumulduğu da gözler önündeki bir gerçektir. Müvekkil ve arkadaşları
aleyhinde kamuoyunda olumsuz algı oluşturmak ve devam eden yargılamayı aleyhte etkilemek
amacıyla yapılan bu gerçek dışı haber ve röportajların sorumlularının hiçbir
hukuki yaptırımla karşılaşmadan haksız eylemlerine özgürce devam ettikleri de
yine bilinmekte ve görülmektedir.
Hal
böyleyken, müvekkil ve arkadaşlarına yönelik “birbirinizle görüşmeyin,
kendinizi savunmayın, yaşadığınız haksızlık ve hukuksuzlukları hiçbir yerde
hiç kimseye anlatmayın, sosyal medyada paylaşımda bulunmayın” şeklindeki
Anayasal hak ve özgürlüklere aykırı, tehditvari baskı ve dayatmalarda
bulunulmasının, makul, yasal, insani ve vicdani hiçbir tarafı olmadığı da
ortadadır.
Dolayısıyla, illegal derin devlet yapılanmalarının
baskı ve tahakkümlerine direnç gösteremeyerek ne yazık ki hukuka alenen aykırı
talep ve uygulamalara tevessül edebilen bazı yargı mensuplarının, ülkemiz ve adalet sistemimizde oluşturduğu tahribat kaygı vericidir. Müvekkil, illegal derin
devlet yapılanmasının yargıdan ve devletimizin diğer kurumlarından elinin
çektirilmesi, bu kurumlar üzerindeki baskının kaldırılması için devletimizin
gereğini yapacağına dair güçlü bir inanca sahiptir. Elbette ki buradan, görevini
cesaret ve hakkaniyetle yerine getiren tüm değerli ve şerefli yargı mensuplarımızı
tenzih ediyoruz.
Müvekkil bu
vesileyle medya ve basın mensuplarımıza da buradan bir çağrıda bulunmakta; hayatlarında
hiçbir suça karışmamış, tertemiz, mazlum ve masum genç kız ve kadınların, -sırf Adnan
Oktar’ın arkadaşı oldukları için- maruz bırakıldıkları zulüm boyutundaki hukuksuzların
ve suçsuz yere 5 yıldır tutuklu olmalarının görmezden gelinmesinin değerli
basın mensuplarımıza yakışmadığını belirtmektedir.
SIRF İDEOLOJİK SEBEPLERLE müvekkil ve arkadaşlarının maruz
bırakıldıkları derin devlet zulmüne, vahşet derecesindeki haksız ve hukuksuz
uygulamalara SEYİRCİ KALAN HATTA KİMİ ZAMAN BUNLARI DESTEKLEYEN BAZI MEDYA
MENSUPLARI, derin devletin zulmünün yarın bir gün buna seyirci kalanların başına
da gelebileceğini düşünmelidirler.
Değerli kamuoyunun bilgilerine saygılarımızla sunarız…
Adnan OKTAR Müdafii
Av. Mert Yetişir