Kanal D’de yayınlanan ve sunuculuğunu
Hakan Ural ve Nur Tuğba Namlı’nın birlikte yaptıkları ‘Neler Oluyor Hayatta’ isimli programın 11
Ocak 2023 tarihli yayınında, 11 Temmuz 2018 günü Kandilli’deki evde yapılan
polis operasyonu sırasında, müvekkil Adnan Oktar’ın bazı hanım arkadaşlarının
ters kelepçe ile yüzüstü yere yatırılmaları ardarda defalarca gösterilmiş ve
görüntüler adeta sevinç ve zafer ifadeleriyle yayınlanmıştır.
Müvekkil Adnan Oktar’a göre;
Tertemiz hanımların, emniyet güçlerine hiçbir
tehdit oluşturmadıkları ortadayken, ters kelepçe ile saatlerce yerde yüz üstü
yatırılmaları, dehşet yaşayacakları bir ortam oluşturulmasına sevinmek, bunu
müjde haberi gibi sunmak vicdani bir davranış değildir.
Vicdan ve insaf sahibi her insanın, bu
masum genç hanımlara yapılan bu kötü uygulamadan rahatsızlık duyup vicdanlarının sızlayacağı aşikardır.
ANCAK MÜVEKKİL ÇOK ÖNEMLİ BİR KONUYA
DAHA DEĞİNMEK İSTEMEKTE; BU GÖRÜNTÜLERİN BASIN YOLUYLA
YAYGINLAŞTIRILMASININ, YAKLAŞAN SEÇİMLER ÖNCESİNDE CUMHURBAŞKANIMIZ SN.
ERDOĞAN’IN ve AK PARTİ HÜKÜMETİNİN ARKASINDAKİ HALK DESTEĞİNİN DÜŞMESİNİ
İSTEYENLERİN BİR OYUNU OLDUĞUNA DİKKAT ÇEKMEKTEDİR.
Çünkü sırf dekolte giydikleri ve dans
edip eğlenmekten hoşlandıkları için hedef alınan masum genç kız ve kadınların,
görüntülerdeki vicdanları yaralayan kötü uygulamalara maruz bırakılmış
olmalarının, TALİBAN
ZİHNİYETİNDEKİ BAĞNAZ BİR ZÜMRE DIŞINDA, TOPLUMUN BÜYÜK KISMI TARAFINDAN TASVİP
EDİLMEDİĞİ AŞİKARDIR.
Masum hanımların maruz bırakıldıkları bu
açık zulüm ve fena muamele görüntülerinden dolayı, halihazırda
Cumhurbaşkanımız Sn. Erdoğan’a ve AK Parti’ye oy vermekte olan vicdan ve izan
sahibi dindar vatandaşlarımızın da bu durumdan rahatsızlık duydukları açıktır.
Zira program sunucularının, “tüm çabalarına rağmen basından ya da
vatandaşlarımızdan kendilerine hiçbir destek gelmemesine” sitem eden
açıklamalarda bulunmaları, kalbi haset ve kıskançlıkla dolu 3-5 kişi dışında
HİÇBİR VATANDAŞIMIZIN BU FENA MUAMELELERİ TASVİP
ETMEDİĞİNİN de bir açık göstergesidir.
Kaldı ki, Cumhurbaşkanımız Sn.
Erdoğan’ın ve AK Parti’nin yaklaşmakta olan 2023 seçimlerinde; daha önce
kendilerine oy vermemiş, modernlikten, dekolte kıyafetler giymekten hoşlanan,
dans edip müzik dinlemekten zevk alan toplumun oldukça geniş bir kesimin
oylarına ihtiyaç duydukları da bilinen bir gerçektir.
Ne var ki, ters kelepçelenip saatlerce
yüz üstü yerlerde tutulan masum hanımların televizyonlarda yayınlanan
görüntüleri, toplumun oldukça geniş bir kısmını oluşturan bu modern kesimde
de büyük bir tedirginlik yaratmakta; -yarın öbür gün suçsuzluğuma
rağmen benim de başıma böyle bir şey gelir mi korkusuyla- dehşete
kapılmalarına, içten içe endişe duyarak AK Parti’den ve Cumhurbaşkanımız Sn.
Erdoğan’dan uzaklaşmalarına sebebiyet verebilmektedir. YANİ BU YAPILAN
CUMHURBAŞKANIMIZ SAYIN ERDOĞAN’A veya AK PARTİ’YE BİR İYİLİK DEĞİLDİR. TAM
AKSİNE, EN BÜYÜK ZARARI VERMEKTİR.
Bu görüntülerden keyif alıp haz
duyanlarsa, yukarıda da izah ettiğimiz üzere Talibanla aynı zihniyette olan ve
sayıca az ama sesi çok çıkan bağnaz küçük bir zümredir. Bu zümre, ülkemizin sağ
görüşlü bir iktidar tarafından yönetiliyor olmasını fırsat bilip iktidarı
arkasına aldığını zannederek, güya “Türk aile yapısının bozulmaya
çalışıldığı ve dans edip eğlenen insanların dindar olamayacağı ya da dini
anlatamayacağı” şeklindeki mesnetsiz, din dışı safsatalarla ortaya
çıkmakta, bunların kendilerince bir fitne konusu olduğunu öne sürmektedirler. OYSA Ki ASIL FİTNE, KENDİLERİNİN BİZZAT
İÇİNE DÜŞMÜŞ OLDUKLARI KURAN DIŞI BU BAĞNAZ ZİHNİYETİN (RUHBANLIK) TA
KENDİSİDİR.
Yüce Allah, indirdiği kitaplarda yer
almayan birtakım hurafelerin ve sonradan uydurulmuş hüküm ve ibadetlerin zaman
içinde insanlar tarafından dine eklenme çabasını Kuran'da, “SONRADAN TÜRETİLEN BİR RUHBANLIK” ifadesiyle tanımlamaktadır. Bu
sapkınlığın, İslam öncesi geçmiş dinlerde de yaşandığını Allah Kuran’da şöyle
bildirmektedir:
Meryem oğlu İsa'yı da arkalarından
gönderdik; ona İncil'i verdik ve onu izleyenlerin kalplerinde bir şefkat ve
merhamet kıldık. (Bir bid'at olarak) TÜRETTİKLERİ RUHBANLIĞI İSE, BİZ
ONLARA YAZMADIK (EMRETMEDİK). Ancak Allah'ın rızasını aramak için (TÜRETTİLER).
Ama buna da gerektiği gibi uymadılar. (Hadid Suresi, 27. Ayet)
Kuralcı,
yasakçı, katı ve taassuplu bir zihniyete sahip olan bu bağnaz, diğer tabiriyle
gelenekçi veya ortodoks kesim, tarih
boyunca her dönemde var olmuştur. Gönderilen her hak dinin içinde zaman içinde
sızıp yuvalanmış, ardından çoğalıp yayılmıştır. Bu bağnaz topluluk, haşa
Allah'ın indirdiği kitapları yeterli görmeyerek, din adına çok sayıda
hurafeler, sahte kurallar, emirler ve yasaklar uydurmuştur. Bunları da,
insanlara güya orijinal hak dinin bir parçasıymış gibi göstermeye ve dayatmaya
çalışmıştır.
Bağnazlar, yasak ve kural uydurmakta öyle ileri gitmişlerdir
ki dinin yaşanmasını, ibadetlerin yerine getirilmesini neredeyse
imkansız, içinden çıkılmaz hale getirmişlerdir. Öyle ki sonuçta, türettikleri
bu ruhbanlığa, yani uydurdukları sahte dine, Allah'ın
ayette bildirdiği gibi, KENDİLERİ BİLE UYAMAMIŞLARDIR.
Günümüzde de benzer şekilde ülkemizde, Kuran'la ve İslam'la uzaktan
yakından ilgisi bulunmayan katı, bağnaz, uydurulmuş kural ve
ibadetlerle, hurafelerle, hikayelerle doldurulmuş çarpık bir din anlayışı sanki
gerçek İslam'mış gibi toplumumuza empoze edilmeye
çalışılmaktadır. Daha da vahimi bu sahte din, zorla ve baskıyla insanlara dayatılmaya
çalışılmaktadır. Ancak bu ısrar ve dayatma, toplumun bu
bağnaz yapılanmadan gittikçe artan şekilde rahatsızlık ve huzursuzluk duymasına
da sebebiyet vermiştir.
Nitekim AK
Parti’nin kurulduğu dönemdeki özgürlükçü yaklaşımının zaman içerisinde
zayıflaması ve bu bağnaz zümrenin partinin görüş ve politikaları içerisindeki
baskın etkisinin gittikçe artması neticesinde, toplum nezdinde AK PARTİ’YE
DUYULAN GÜVEN ve TEVECCÜHTE GÖZLE GÖRÜLÜR BİR AZALMA YAŞANMASINA sebep
olmuştur.
Cumhurbaşkanımız
Sayın Erdoğan her ne kadar bu bağnaz zümreye karşı olsa ve güzel bir örnek
olarak, Afganistan’ın Taliban yönetimine geçmesinin ardından uygulamaya koyulan
“kız öğrencilerin okula gitmesinin yasaklanması” fikrinin yanlış
olduğunu dile getirip bu yapıyı eleştirse de, bağnazlık ile dindarlık
arasında maalesef ki orta bir yol bulunmamaktadır. Çünkü bağnaz zihniyet
ısrarla, doğru olanın kendi fikirleri olduğunu ileri sürmekte ve buna delil
olarak da bizzat Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından bastırılan veya onaylanan
hadis kaynaklarını göstermekte; -içerisinde Kuran’a alenen aykırı binlerce
uydurma hadis bulunmasına rağmen- bu sebeple de kendilerinin (güya) ehli
sünnet itikadı doğrultusunda yaşadıklarını iddia etmektedirler.
Nitekim
geçtiğimiz günlerde bir kız çocuğunun 6 yaşında evlendirildiği haberlerinin
basına yansımasının ardından adeta yer yerinden oynarken; bağnaz kesimin
sözcüsü konumundaki bir kısım sözde alimler, din adamları, ilahiyatçılar
ile sözde namus bekçisi görünümündeki bazı sağ görüşlü gazeteci ve yazarların derin bir sessizliğe bürünmesinin
altında da yine aynı mantık yatmaktadır.
Bu bağnaz
zümre, sahip olduğu Kuran'dan uzak anlayış sebebiyle BİR KIZ ÇOCUĞUNUN 6
YAŞINDA EVLENDİRİLMESİNİN KENDİLERİNCE DİNE UYGUN OLDUĞUNU DÜŞÜNMEKTEDİR.
Çünkü gerek Diyanet İşleri Başkanlığı'nın kontrolü altında basılan
bazı dini kitaplarda gerekse çeşitli uydurma hadislerde HZ. AYŞE’NİN GÜYA 9
YAŞINDAYKEN PEYGAMBER EFENDİMİZ (SAV) ile EVLENDİRİLDİĞİ yazılmakta ve
söylenmektedir (Peygamber Efendimizi (SAV) tenzih ederiz). Yani bu çevreler
zaten, çocuk yaşta yapılan bir evlilikte “Dinen herhangi bir kusur olmadığı” gibi
yanlış ve anormal görüşlere sahiplerdir.
Dolayısıyla
açıktır ki, GERÇEKTE AİLE YAPISINI BOZAN VE FİTNE ÇIKARTAN BU BAĞNAZ,
KARANLIK ZÜMRENİN VE ÇARPIK ZİHNİYETLERİNİN BİZZAT KENDİSİDİR. Ancak,
kendilerini doğru yolda olduklarını sandıklarından, Kuran’da kadınların dans
edip dekolte kıyafetler giymesine karşı hiçbir hüküm olmamasına rağmen haksız
şekilde müvekkil ve arkadaşlarını suçlamaya çalışmaktadırlar. Ancak ESAS
ZULÜM ve FİTNE, hiçbir suç işlememiş gencecik masum insanlara zulmederek, haksız
ve hukuksuz şekilde tutuklayıp hapsetmektir.
Kaldı ki, bugüne
kadar gerçek bir suç örgütüne mensup hiçbir kadının ters kelepçe takılarak
saatlerce yerlerde sürüklendiği tek bir uygulama bile bulunmazken, sırf müvekkil Adnan Oktar’ın arkadaşı
oldukları için tertemiz hanımların maruz bırakıldıkları zulüm ve fena
muamelelerin veya bundan haz ve mutluluk duyulmasının normal ve sağlıklı bir
durum olmadığı açıktır. Müvekkil ve
arkadaşlarına yönelik duyulan bu kin ve husumetin arkasında, derin ve karanlık
bir yapılanma olduğunun bir diğer delili hükmündedir.
Değerli kamuoyunun bilgilerine saygılarımızla sunarız…