Müvekkilim Adnan
Oktar, 2018 yılında başlayan ve artarak devam etmekte olan hukuksuzlukların,
hakim ve savcıların derin devletin baskısı altında hukuku ayaklar altına alan uygulamalarının,
Sayın Cumhurbaşkanımızın bilgisi dahilinde gerçekleşmesinin imkansız olduğunu,
kendisinin bilgilendirilmesi gerektiğini düşünmekte, “Sayın Cumhurbaşkanımızın
bu olaylardan haberi var mı?” diye sormaktadır.
Müvekkil Adnan
Oktar’ın talebi ile bu mektupta Sayın Cumhurbaşkanımıza, Adnan Oktar davasında
yaşanmakta olan son hukuksuzluklar hakkında çok kısa bilgi verilmektedir.
Hukuksuzlukların
ve anormalliklerin boyutu burada aktarılanlardan çok daha büyük ve vahimdir.
Daha soruşturma aşamasından itibaren
başlayan, gözü kara şekilde, kimseyi umursamadan, hiçbir merciden çekinmeden
yapılan hukuksuzluklar, hala artarak devam etmektedir.
Hakim ve savcılar üzerinde yoğun bir
derin devlet baskısı olduğu açıkça görülmektedir.
·
Adnan Oktar davasının yargılamasını yapan İstanbul 30.
Ağır Ceza Mahkemesi’nin heyeti, doğal hakim ilkesine göre oluşmamış, “özel
belirlenmiş hakimlerden” oluşturulmuştur. Bu heyet, burada detayına
girmeyeceğimiz binlerce usulsüzlük, haksızlık ve anormal davranış ile, TEK
BİR SUÇ DELİLİ BULUNMAMASINA RAĞMEN on binlerce yıllık cezalara
hükmetmiştir.
·
İlk mahkemenin verdiği on binlerce yıllık kararı İstanbul
Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi, 800’e yakın noktada usulsüz
bularak bozdu. Bu usulsüzlükler zaten aleni ve ortada idi. Bunları
görmek için hukukçu olmaya dahi gerek yoktu. 1. Ceza Dairesi, kısmen bir
yüreklilik göstererek, baskıları göze alarak ve kısmen hukuka uygun davranarak
bu kararı bozdu, yine de hukuku tam olarak uygulamaya cesaret gösteremedi.
·
Nitekim, müvekkil ve sanıklar hakkında verilen ceza
kararlarını bozmasıyla birlikte bu hakimler aleyhinde korkunç bir karalama
kampanyası başlatıldı, iftiralar atıldı, bazı basın mensuplarının bu konuda
özel olarak görevlendirildikleri görüldü. Nitekim tüm bu infial sonucunda
bu hakimler hakkında soruşturma başlatıldı.
·
Dosyanın tekrar istinaf mahkemesine gitmesi durumuna
karşı bu hakimlerin bakmaması için hakimlerin yerleri değiştirildi.
İstinaf mahkemesi dosyayı tekrar yerel
mahkemeye gönderdi. ŞİMDİ YİNE AYNI TİYATRO OYNANIYOR. İstanbul
30. Ağır Ceza Mahkemesinin yeni heyeti, ilk günden itibaren taraf olduğunu
açıkça göstermiştir.
·
Mahkeme, hiçbir tevsii tahkikat talebini kabul etmedi.
Oysa birçok iddianın aydınlatılması için delillerin araştırılması gerekirken,
TEK BİR TEVSİİ TAHKİKAT TALEBİNİ YERİNE GETİRMEMESİ, zaten önceden
verilmiş bir karar olduğunu ve mahkemenin amacının maddi gerçeği ortaya
çıkarmak değil, kendisine verilen talimatı bir an önce, süratle yerine getirmek
olduğu anlaşıldı.
·
Örneğin cinsel saldırıya uğradığını iddia eden kadınlar,
defalarca talep edilmesine rağmen Adli Tıp Kurumuna sevk edilmediler. Hukukun
işlediği, müştekilerin dürüst olduğu, hayatın olağan akışına uygun şartlarda, saldırıya
uğradığını iddia eden tarafın Adli Tıp Kurumu’da uğradı fiziksel ve manevi
zararın tespitini talep etmesi gerekirken, bu dosyada sanıklar ısrarla Adli Tıp
Kurumu raporu talep ettiler. Müşteki avukatları ise müvekkillerinin
adli tıp kurumunda psikolojik ve fiziksel muayene olmalarına şiddetle karşı
çıktılar. Sadece bu tutum dahi, müştekilerin gerçekleri
söylemediklerinin, iddialarının bir iftira olduğunun açık bir delili iken,
mahkeme bu durumu görmezden geldi, ve şikayetçileri adli tıp kurumuna sevk
etmedi.
·
Operasyon günü polislere ateş ettiği iddia edilen sanıkla
ilgili olayda yüzlerce karanlık nokta bulunmaktadır. Bunların aydınlatılması
için olay günü o mekanın 200’e yakın video görüntüsü bulunmasına rağmen, dava
dosyasına bir tanesi bile girmemiştir. Sanıklar defalarca talep etmelerine
rağmen, görüntüler emniyetten ve adli emanetten getirtilmemektedir. Kurulan
kumpasın görüntüleri o videolardadır. Ancak buna
rağmen mahkeme o görüntüleri, sanıklar defalarca talep etmelerine rağmen,
ilgili makamlardan celbini istememiştir.
·
Söz konusu ateş etme olayındaki yüzlerce karanlık
noktadan birkaçı bile durumun vahametini göstermek açısından yeterli olacağı
kanaatindeyiz:
-
Mert Sucu’nun ateş ettiğini iddia edildiği gün elinde
barut izi bulunmamıştır,
-
Ancak ateş etmediği söylenen özel harekat polisinin
elinde barut izi bulunmuştur.
-
Mert Sucu’nun silahında parmak izi yoktur, parmak
izleri silinmiştir,
-
Olay yerinde bulunduğu söylenen 3 polis memuru çok
çelişkili ifadeler vermişlerdir,
-
Mahkeme huzurundaki ifadeleri sırasında heyet
başkanı aleni olarak memurları yönlendirmiş, çelişkilerini gidermeye
çalışmıştır.
Bunlar konuyla
ilgili sadece belli başlı anormalliklerdir.
·
Heyet başkanı, bir etkin pişman sanığın saatlerce
konuşmasına izin verirken sanıkların sözünü keserek, konuşturmayarak savunma
haklarını kısıtlamış, hatta tutuksuz sanıklara söz hakkı dahi vermemiştir.
·
Henüz daha hüküm kurulmamış olmasına rağmen Mahkeme Başkanı
yazışmalarda sanıklar hakkında silahlı suç örgütü ifadesini kullanarak, masumiyet
karinelerini yok saymaktadır.
·
Mahkeme, istinaf mahkemesinin bozma ilamında yapılmasını
belirttiği 37 soruşturma işleminden sadece birkaçını yapmış, diğerlerini yapmamıştır.
Oysa kanuna göre, yerel mahkeme istinaf mahkemesinin dediklerini yapmakla
yükümlüdür, istinaf mahkemesinin kararına direnme yasağını ihlal
etmiştir.
·
Mahkeme Başkanı defalarca tarafgirliğini gösterecek
ifadelerde bulunmuş, kendi inancı ve kültürü doğrultusunda yorumlarda
bulunarak, Türk Ceza Kanunu veya Anayasa ile değil kendi dünya görüşü ile
yargılananları “kınayan”, “eleştiren” “yadırgayan” ifadeler
kullanmıştır.
·
İstinaf mahkemesinin tahliye ettiği, ancak derin devlet
unsurlarının medyayı da kullanarak oluşturduğu infial ile tekrar tutuklanan
sanıklar hakkında tutukluluğun devamına, HİÇBİR SOMUT GEREKÇE GÖSTERMEDEN,
MATBU İFADELER KULLANARAK karar vermiştir
Özetle, İstanbul
30. Ağır Ceza Mahkemesi Heyetinin sürmekte olan yargı sürecinde, maddi gerçeğe
ulaşmak, deliller üzerinden hukuka göre karar vermek gibi bir amacı olmadığı;
kendisine diretilen bir talimatla karar vereceği, bunun için de hukuku,
kanunları ve vicdani kanaati ayaklar altına alarak, son sürat önceden
belirlenen karara doğru ilerlediği açıkça görülmektedir.
Hukuksuzluğun ve
pervasızlığın uygulamaları bununla da sınırlı kalmamıştır.
Mahkeme heyeti,
16.09.2022 Cuma günü, gece 23.00 sıralarında, savcıdan esas hakkında
mütalaasını istemiş. Ve Savcı, 19.09.2022 tarihinde öğle saatlerinde esas
hakkındaki mütalaasını UYAP’a girmiştir. Mütalaa 455 sayfadır. Arada sadece
haftasonu bulunmaktadır.
Mütalaa, bir
önceki savcının mütalaasının aynısıdır, hatta dosya bir önceki savcı Serdar
Akan imzalıdır, o detaya kadar bir değişiklik yapma ihtiyacı hissedilmemiştir.
Mütalaadaki
özensizlikler, hatalar ve hukuksuzluklar onlarca sayfaya sığmayacak boyuttadır.
Mütalaada,
dosyaya giren hiçbir lehe delil dikkate alınmamış, istinaf mahkemesinin
Yargıtay içtihatları ile delillendirdiği 400 sayfalık delilli, belgeli,
gerekçeli kararına tek bir atıfta dahi bulunulmamış, hatta bir hafta önce
dinlenmiş polis memurlarının ifadeleri dahi dahil edilmemiştir.
Müvekkil Adnan
Oktar, SÖZKONUSU HAKİM VE SAVCILARIN, MESLEK İTİBARLARINI DAHİ YERLE BİR ETMEYİ
GÖZE ALACAK KADAR PERVASIZCA DAVRANABİLMELERİ İÇİN, ÜZERLERİNDE CİDDİ BİR DERİN
DEVLET BASKISI OLDUĞUNUN, BU KİŞİLERİN DE KENDİLERİNİ, AİLELERİNİ VE
GÖREVLERİNİ KORUYABİLMEK İÇİN, ARDI ARKASI KESİLMEDEN, SERİ ŞEKİLDE HUKUKSUZLUK
YAPMAKTAN ÇEKİNMEDİKLERİNİN FARKINDADIR.
Sayın Cumhurbaşkanımız,
Müvekkil şu
ifadelerinin zatı alinize iletilmesini talep etmektedir:
“Sizi seven,
belediye başkanlığınız döneminden beri sizi destekleyen, Allah’ın varlığının
delillerini, materyalist ve Darwinist felsefenin bilimsel olarak
geçersizliğini, Türk-İslam Birliği ülküsünü gece gündüz anlatarak, AK Parti
iktidarının fikri temelini oluşturan, yüzbinlerce faydalı hizmeti olan bir
gençler topluluğu imha edilmek isteniyor.
Buradaki asıl hedefin zatı aliniz
olduğunu düşünüyorum. 2018 yılından sonra AK Parti oylarında görülen düşüş,
ateist-deist sayısındaki artış da bunu açıkça istatistiklerle göstermektedir.
Bir yandan yargı reformlarından söz
edilirken, diğer yandan milliyetçi, vatansever, devletine sadık, Allah, vatan,
bayrak sevgisiyle dolu, milli ve manevi diğerleri korumayı hayatının yegâne
amacı edinmiş gençler, cezaevlerinde eziyete uğruyor, hukuk dışı uygulamalarla
yok edilmeye çalışılıyor.
Bundan haberinizin olduğunu sanmıyorum.
Haberiniz olsa, gençliğinizden beri tanıdığınız, yakınınızda tutmaktan imtina
etmediğiniz, Sayın Erbakan’ın da referansıyla güvendiğiniz gençlerin, ağır
hukuksuz uygulamalarla derin devlet tarafından yok edilmelerine sessiz
kalmayacağınıza dair inancım sonsuz.”
Sayın Cumhurbaşkanımızın takdir ve
bilgilerine saygılarımızla arz ederiz.