İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi Üzerindeki Derin Devlet Baskıları, Heyetin Dosyadaki Delillere Göre Karar Vermelerine Mani Oluyorsa, Heyetin Çekinmesi Kumpasçılara Verilecek Onurlu Bir Cevap Olacaktır
Adnan
Oktar davasında yargılananlar tarafından yapılan savunmalarda detaylı şekilde
dile getirilen konulardan biri de, İngiliz derin devletinin öncülüğündeki
husumetli odakların müvekkilin arkadaş grubuna yönelik bir komplo
kurduklarıdır. Söz konusu komplonun kurulmasında ve yürütülmesinde şu temel
hususların ön plana çıktığı ifade edilmiştir:
·
İngiliz derin devleti
dini değerleri yeryüzünden silmek isteyen bir yapılanma olarak, İslam’ı dünya
çapında akıl, bilim, özgürlükler, kalite, Müslümanların birliği çerçevesinde
anlatan, yani sevdiren müvekkil ve arkadaşlarının mutlaka durdurulması
gerektiğine inanmaktadır. Müvekkil ve arkadaş grubunun özellikle evrim
teorisi ve materyalizm karşıtı olan imani ve kültürel faaliyetleri,
ideolojisini ve toplumlarla ilgili hedeflerini bunların üzerine kuran İngiliz
derin devletini son derece rahatsız etmiştir.
·
Kumpasta, sadece
camiadan ayrılmış husumetli insanlar değil, yazılı ve görsel basında camiaya
husumetiyle tanınan kişiler de devreye sokulmuştur. Bu kişiler ellerine geçen
her fırsatta Müvekkil ve arkadaşları aleyhinde yayınlar yapmışlardır. Bu
yayınlarla, toplum onların aleyhinde yönlendirilmeye çalışıldığı gibi,
yargılamanın gidişatı da belirlenmek istenmiştir. Örneğin, bazı gazeteciler ve televizyon yorumcuları yazılarıyla ve değerlendirmeleriyle,
yargılananlar lehinde karar veren istinaf mahkemesi hakimlerini açıkça hedef almışlardır.
Onları da iddia edilen hayali suç örgütünün uzantısı gibi göstermişlerdir. Müvekkil ve arkadaşları lehinde karar çıkmasının önü, bu tür
hukuksuz yöntemlerle kesilmek istenmektedir.
·
Husumetli
gazetecilere, avukatlara ve araştırmacılara müvekkil ve arkadaş grubunu
karalamaya yönelik ısmarlama kitaplar yazdırılmıştır. Bu kitaplar da, toplumu ve yargı sürecini aleyhlerinde etkileme amacına
hizmet etmektedir.
·
Yargılananların
savunma hakları açıkça ellerinden alınmaktadır. Örneğin, müvekkil Adnan
Oktar’ın avukatlarıyla olan görüşmeleri haksız gerekçelerle halen kısıtlı
durumdadır. Soruşturma ve kovuşturma
sürecinde savunmanın haklı talepleri süre kazanılmaya çalışıldığı gibi gerçek
dışı gerekçelerle reddedilmiştir. Uygulanan psikolojik algı yöntemlerinin
sonucunda, yargılananların haklarını aramaya yönelik girişimleri haksız ve
hukuksuz girişimler olarak değerlendirilmektedir.
·
Ne yazık ki karar alıcılara; hukuk ve vicdan,
ustaca ve sinsice yöntemlerle terk ettirilmiştir.
·
Başka insanlar
tarafından gerçekleştirilse hiçbir şekilde suç teşkil etmeyecek ve suç olarak
nitelenmeyecek tavır ve eylemler husumetli müştekilerin de etkisiyle, dosyada
örgütsel tavır ve eylemler olarak yorumlanmaktadır. Böyle bir algıya karşı
suçsuzluğu anlatabilmek takdir edileceği gibi sonuç alınması çok zor bir çaba
haline dönüşmektedir.
·
Yargı sürecinde müvekkil ve arkadaşları lehinde
karar veren istinaf mahkemesi heyeti hakkında soruşturma açılırken, aleyhinde
kararlar alan hakim ve savcılar terfi ettirilmiştir. Müvekkilce çıkarılan sonuç şudur ki; Adnan Oktar
Davası’nda delillere göre değil, husumetli odakların talimatlarına göre hareket
edilmesi şart koşulmaktadır. Yargı mensupları hukuksuzluk işlemeye
yöneltilmektedir. Bu hukuksuzluklar da, müvekkil ve arkadaşlarının güya
İslam’a, hükümete, topluma zarar vermeye çalışan bir örgüt oldukları yönündeki
telkinlerin etkisiyle giderek normalleştirilmeye çalışılmaktadır. Hukuksuzluklar,
sözde örgütün cezalandırılması için atılması gereken adımlarmış gibi
görüldükten sonra bunlara karşı mücadele de doğal olarak güçleşmektedir.
Müvekkil Adnan Oktar’a göre;
1) Dava dosyasında, kişilik haklarının hiçe
sayıldığı, hukukun ayaklar altına alındığı, her türlü karalama kampanyasıyla
adil yargılamanın engellenmeye çalışıldığı bir süreç yaklaşık 5 yıldır devam
etmektedir. Bu süreçte istinaf incelemesi dışında hukukun üstün konuma geçtiği
hiçbir şekilde görülmemiştir. Dosyayla
ilgili karar almak durumunda kalanların neredeyse tamamı el birliği ve güç
birliği yapmışçasına yargılananların suçsuzluğunu
gösteren delilleri de görmezden gelerek hareket etmektedir. Tek amacın,
sanıkların hapiste tutulmaları için bazı çevrelerin baskı uyguladığı
görülmektedir. Bu baskılar da yukarıda çok kısaca değindiğimiz İngiliz
derin devletinin öncülüğünde başlatılan komploya çeşitli sebeplerle gönüllü
destek veren/destek vermek zorunda kalan odaklara aittir. Bu odaklar da sadece
müvekkil ve arkadaş grubuna değil, toplumumuzda karşı oldukları her yapıya
savaş açan, despot bir anlayışın ülkemize yayılmasını isteyen, Cumhur
ittifakı iktidarını zayıflatıp ülkemizde adaletsizlikten güç alarak karışıklık
çıkarma hedefleyen kimselerden oluşmaktadır.
Hiçbir suçu olmayan, sadece yaşama şekli nedeniyle
ve savunduğu fikirler yüzünden bazı kesimlerin karşı olduğu bir arkadaş
grubunun dağıtılmak istendiği bu atmosferde, yargılamayı yürüten Sayın Mahkemenin önceki heyeti hukuka uygun, adil ve tarafsız
bir kovuşturma yürütememiştir. Müvekkilin bahsini ettiği
talimatlar, karalama kampanyaları ve psikolojik savaş yöntemleri, önceki
heyetin elini kolunu bağlamış ve hukuksuzluğa sevk etmiştir. Karşı karşıya
kalınan hukuksuzluklarla ilgili şikayetler ise hiç yapılmamış gibi sonuçsuz
kalmaktadır. Bu durum önceki heyeti, hukuksuzluğa başvurmada daha da
cesaretlendirmiştir. Özetle komployu kurgulayanlar,
komplonun sonuca ulaşması için farklı alanlarda görev yapan birçok kimsenin
olduğu gibi yargı mensuplarının da önünü açmış gibi görünmektedir.
2) İstinaf mahkemesinin bozmasının ardından başlayan
kovuşturma sürecinde de sanıklar açısından bir değişiklik olmamıştır. Yeniden
yargılamayı yürüten Sayın Mahkemenin yeni heyeti ile iddia makamı, önceki
heyetin bakış açısını büyük ölçüde devam ettirmiştir.
Müvekkil ve kendisiyle birlikte yargılanan
arkadaşlarının hiçbir ifadesi ve savunması dikkate alınmamış, tek bir tevsii
tahkikat talepleri dahi yerine getirilmemiş, istinafın toplanmasını istediği
delillerin toplanmasına yönelik bir iki madde dışında hiçbiri yapılmamış, ortada
hiçbir somut delil olmamasına rağmen bir kez daha mahkum edilmeleri talep
edilmiştir.
BU
DURUM ASLINDA MÜVEKKİLİN BEKLENTİSİ DAHLİNDEYDİ. NİTEKİM İSTİNAF İNCELEMESİNDE
BULUNAN İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. CEZA DAİRESİ HAKİMLERİNİN DOSYAMIZDA
SADECE HUKUKUN GEREĞİNİ YERİNE GETİRDİKLERİ İÇİN MARUZ KALDIKLARI SALDIRILAR
GÖRÜLDÜĞÜNDE SAYIN MAHKEMENİN YENİ HEYETİNİN VE İDDİA MAKAMININ BUNDAN OLUMSUZ
ETKİLENECEĞİ AÇIKTI. MÜVEKKİL BU NOKTADA KENDİLERİNİ, AİLELERİNİ, MAKAMLARINI
KORUMAK İÇİN BENİMSEDİKLERİ TAVRIN DOĞAL BİR KENDİNİ KORUMA REFLEKSİ OLARAK
GÖRDÜĞÜNÜ BELİRTMEK İSTEMEKTEDİR.
BU
DOSYADA EĞER YARGILANANLARIN TALEPLERİNİ KABUL ETSELER, LEHLERİNDEKİ SOMUT
DELİLLERİ TOPLASALAR, BUNA BENZER ŞEKİLDE İDDİA MAKAMI DA ESAS HAKKINDAKİ
MÜTALAASINDA (İSTİNAFIN BOZMA KARARINA UYGUN ŞEKİLDE) BERAATE
HÜKMEDİLMESİNİ TALEP ETMİŞ OLSAYDI, MÜVEKKİL, YENİ HEYETİN ADININ DA MALUM
GAZETECİLER TARAFINDAN SÖZDE ÖRGÜTLE BAĞLANTILI KİŞİLER OLMAKLA İTHAM
EDİLECEKLERİNİ DÜŞÜNMEKTEYDİ. BUNA PARALEL OLARAK YENİ HEYET HAKKINDA DA
SORUŞTURMALAR AÇILACAĞINI VE İLK GÖREV YERİ DEĞİŞİKLİĞİ ZAMANINDA MUHTEMELEN
FARKLI ŞEHİRLERE ATANACAKLARINI DÜŞÜNMEKTEYDİ.
ÖZETLE
YENİ HEYET EĞER ADALETİ, TARAFSIZLIĞI, HUKUKU SEÇSEYDİ, HEM HEYET ÜYESİ
HAKİMLERİN HEM DE AİLELERİNİN MAĞDUR EDİLECEĞİ GÖRÜLEBİLEN BİR GERÇEKTİR.
3) Müvekkil yine de
bu şartlar altında bile, kendisi ve arkadaşlarını hedef alan derin devlet
komplosunu bir nebze olsun bozabilecek bir adım atabileceği kanaatindedir. Bu
adımın atılmasının müvekkil ve arkadaşlarının uğradığı mağduriyetlerin daha da
-artmasını- en azından bir süreliğine engelleyeceğini ifade etmektedir. Aynı
zamanda böyle bir adım atılmasının herkesi kontrol altına alınabileceğini
düşünen, kimseden bir tepki almadığı için daha da şımaran ve palazlanan
komploculara karşı da onurlu bir duruş oluşturacağını belirtmektedir. Bu
noktada müvekkilin bahsini ettiği adım, dosyada eğer
delillerin gereği olan beraat kararını veremeyecek kadar baskı altındalarsa
davadan çekinmeleri yönünde hareket etmelerdir. Zira davadan çekinmek,
yargılananlar hakkında hiç hak etmedikleri mahkumiyet kararları vermeye de
engel teşkil edecektir. Böylelikle dolaylı bir yolla da olsa dosyadaki eleni
hukuksuzluğun önüne geçilmiş olunacaktır.
Diğer
taraftan müvekkil şu hususların tekrar tekrar dile getirilmesini de önemli
görmektedir:
Türkiye’de
gelinen noktada, organize hareket etmeyi iyi bilen, yurtdışından da aldığı
destekle güçlenen, ancak nüfusumuza kıyasla son derece küçük bir topluluk
oluşturan bazı derin devlet yapılarının insanların zaaflarından, maddiyata
verdikleri önemden ve bunlara benzer faktörlerden faydalanarak her diledikleri
şeyi yaptırabildikleri bir sistem inşa edilmeye çalışılmaktadır. Ahlaksız,
acımasız, kendini beğenmiş zihniyetteki bu yapılar ülkemizde neyle karşılarsa
onu yok etmeyi hedeflemektedirler. Böyle bir hedefin sonucu olarak, her
kesimden insanın özellikle adaletsizlikten yakındığı bir sürecin içinden
geçmekteyiz. Türkiye’de yargı, derin devlet mensuplarının uygulamada uzman
oldukları psikolojik savaş yöntemlerinin etkisiyle olayları değerlendiren,
eylemlerde bulunan vatandaşlarımızın çağrısıyla tutuklama, tahliye yapan bir
mekanizmaya dönüştürülmek istenmektedir. Çoğunluğa uymak istemeyen, dayatılan
fikirlerden farklı fikirleri olan insanların hapisle korkutulduğu yeni bir
rejim projesinin varlığı inkar edilemez bir gerçektir.
ANCAK
DERİN DEVLET YAPILARININ EN BÜYÜK ÖZELLİĞİ, BU YAPILARA KARŞI İYİLERİN İTTİFAK
ETMEMESİ NEDENİYLE GÜÇLENMELERİDİR. BU YAPILARDAN GEREKSİZ YERE
KORKULMASI, BUNLARA KARŞI ORGANİZE VE AKILCI BİR MÜCADELE VERİLMEMESİ,
TARİH BOYUNCA BUNLARI DAHA DA PERVASIZ HALE GETİRMİŞTİR. Ancak ne zaman Allah’tan korkan, adaleti, özgürlüğü, sevgiyi, dostluğu
savunan insanlar bir araya gelmişse ve bu yapılara karşı durmuşlarsa, bu
yapıların hiç de korkulacak bir yönleri olmadığı, tam aksine son derece korkak
ve ezik zihniyette insanlardan teşekkül ettikleri görülmüştür. İyilerin
ittifakı bu yapıları hızla yenilgiye uğratan temel bir adımdır.
Husumet,
baskı, talimat, menfaat gibi sebeplerle adaletin terk edildiği toplumlarda
huzurun, barışın ve refahın hakim olması imkansızdır. Masum insanların birbirini kollayan, çeşitli
korkular veya husumetlerle hareket eden kimseler tarafından mağdur edilmesi
aklın, adaletin, vicdanının önemine inananlar tarafından asla kabul
edilebilecek bir durum değildir. Adaletle ve tarafsız şekilde yargılanmak,
görüşleri ve yaşam biçimleri nasıl olursa olsun her insanın temel hakkıdır. Bu
hakkı gasp etmek isteyen insanlara karşı yapılması gereken korkusuz olmak,
Allah’a güvenmek, doğru olan tavrı sergilemektedir.
İşte
bu noktada müvekkil Adnan Oktar, yeniden yargılamayı yürüten mahkeme
heyetinin, yargılananlar hakkında (istinafın bozma kararına uygun şekilde)
beraat veremeyecek bir baskı altındaysa eğer, heyet halinde davadan çekinmenin
komploculara karşı gösterilecek en uygun ve onurlu tavır olacağına
inanmaktadır.