Konu: Yargı mensuplarının baskı altında kalmadan, özgür, tarafsız ve hukuka uygun şekilde karar alabilmeleri için gerekli tedbirlerin alınması talebidir
AK Parti iktidarı döneminde yargıda reform gerçekleştirmek amacıyla açıklanan
paketler birçok eksikliğin ve aksamanın giderilmesinde etkili olmuştur. Ayrıca
açılan yeni adliye binaları ve hizmete sokulan ek bölümler yargı mensuplarının
daha konforlu, modern şartlarda çalışmalarına da imkan vermiştir.
Ancak, tüm bu çabalara ve gelişmelere rağmen, ülkemizde yargının
bağımsızlığına ve tarafsızlığına olan güven giderek daha da zayıflamaktadır.
Yargıda bağımsızlık, hakimlerin tarafsızlıklarını korumaları, hakimlerin
görevlerini yerine getirirken hiçbir etki ve baskı altında kalmamaları, hiçbir
merciden talimat almamaları, özetle tamamen özgün bırakılmaları demektir. Bu
özgürlük keyfiyet anlamında değil, sadece hukuka bağlı kalmaları
anlamındadır.
17-15 Aralık olaylarında FETÖ nasıl seçilmiş hükümeti yargıyı kullanarak
devirmeye çalıştıysa bugün de yine benzer bir “derin devlet projesinin” devrede
olduğu görülmektedir.
Toplumumuzu özellikle yargı üzerinden
dizayn etme projesi yürüten odaklar, derin devlet uzantıları, savcılarımızın ve
hakimlerimizin kararları üzerinde etkili maalesef etkili olmaktadırlar.
Hakimler ve savcılar, derin devlet unsurlarının
istemedikleri yönde karar verdiklerinde, farklı bir şehre sürülme, soruşturma
geçirme, örgütlerle bağlantısı oldukları yönünde iftiralara maruz kalma, terfi
alamama gibi tehditlerle karşı karşıya kalmakta; savcılarımızın ve hakimlerimizin özgür,
tarafsız ve adil şekilde görev yapmaları bu şekilde engellenmektedir.
Bu gerçeğin en somut delillerinden biri müvekkilin de
yargılananları arasında olduğu Adnan Oktar Davası’dır. Nitekim soruşturma
aşamasından bu yana, gerek yerel mahkeme, gerek istinaf mahkemesi, derin bir
yapılanmanın baskı ve tehditlerine alenen maruz bırakılmıştır.
Tecrübeli ve saygın bir hakim olan Sayın Mahmut Başbuğ’un Adnan Oktar
Davası dosyasında bilinenden farklı bir görüntü sergilemesi, örneğin;
·
davayı
son derece hızlı bitirmek için sanıkların her türlü gerekli ve haklı
taleplerini reddetmesi
·
savunmaları
kısıtlayarak, savunma hakkını alenen ihlal etmesi
·
birkaç
gün içinde onlarca taraflı olduğu izlenimi veren ifade kullanması
·
maddi
delile ulaşmak için en küçük bir çaba harcamaması
Mahkeme heyetinin, zaten sonucu önceden belirlenmiş bir karar olduğu ve
bu nedenle bir an önce duruşmaları bitirerek bu külfetten kurtulmak istediği
izlenimi doğurmaktadır.
Bu kanaatimizi destekleyen bir diğer gelişme de, 16.09.2022
tarihinde mütalaasını sunması istenen Cumhuriyet Savcısı Hasan Çınar’ın 455
sayfalık mütalaasını yaklaşık yarım gün içinde hazırlamış olmasıdır. Önceki
mütalaanın ufak değişiklikler dışında tamamen alıntılandığı, dolayısıyla önceki
mütalaada yer alan tüm hukuka aykırı görüş ve kararların da aynen benimsendiği,
aradan geçen yaklaşık 2 yıllık sürede dosyaya sunulan hiçbir delilin, hiçbir
savunmanın ve İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesinin 400 safyalık,
Yargıtay kararları ile delillendirilmiş bozma ilamının hiç dikkate almadığı
görülmüştür.
Aslında bu olağandışı durum müvekkil tarafından yadırganmamaktadır.
Nitekim kendisinin beklentisi de 2019/313 E. sayılı dosyada Sayın Mahkemenin
önceki heyetince gerçekleştirilen hukuksuz uygulamaların 2022/158 E. sayılı
dosyada da aynen devam ettirileceği yönündeydi.
Müvekkil Adnan Oktar derin devlet ve
uzantılarının kendisine ve arkadaşlarına komplo kurduğunu tespit etmiş ve
delillerle ortaya koymuş bir kişi olarak, söz konusu komplonun yeni teşekkül
eden heyeti de etkileyeceğini öngörmekteydi.
Bu yöndeki öngörüsünün en büyük gerekçelerinden
biri, Adnan Oktar Davası dosyasında istinaf incelemesinde bulunan İstanbul
Bölge Adliye Mahkemesi 1. C.D. heyetinin başına gelen olaylardır. Nitekim bu heyet dosyada verilen haksız ve hukuksuz tüm mahkumiyet
kararlarını esastan bozunca, bir kısım gazetecilerin de aralarında bulunduğu
kişiler tarafından yoğun bir karalama kampanyasına maruz kalmıştır.
Söz konusu kampanya doğrultusunda husumetli
müştekilerin iddialarında yer verdikleri hayali suç örgütüyle bağlantılı gibi
gösterilen 1. C.D. hakimleri hakkında soruşturma da başlatılmıştır. Bahsini
ettiğimiz medya baskısı da devreye girince, HSK hiçbir delile dayanmayan suçlamalar
nedeniyle soruşturma başlatmak zorunda kalmıştır.
İşte hukukun gereğini uygulayanların
hukuksuzlukla suçlandıkları böyle bir ortamda hiçbir savcının ve hakimin
kendini güvende hissetmesi mümkün değildir. Bu
şartlarda ise, aynı Adnan Oktar Davası’nda yaşandığı gibi insanların yargı
aracılığıyla mağdur edilmelerinin önüne geçilmesi iyice zorlaşmaktadır.
Sadece Adnan Oktar Davası dosyasında yaşanmayan
bu tür olaylar Türkiye’deki yargı sisteminin en büyük sorunlarından biridir.
Halkımızın yargıya duyduğu güvenin her geçen gün azaldığını ortaya koyan
anketler ve araştırmalar da bu soruna büyük ölçüde dikkat çekmektedir.
Adnan Oktar Davası dosyasının savunma tarafı olarak hakim ve
savcılarımızın tarafsız, bağımsız ve güven içinde görev yapabilmelerine olanak
sağlayacak öncelikli tedbirlerin ivedilikle alınması gerektiğine inanıyoruz. Bu
tedbirlerin sağlanması halinde, yargıdaki sorunların Ak Parti’nin iktidarını da
sağlamlaştıracak şekilde hızla ortadan kalkacağını, her vatandaşımızın
gerçekten bir hukuk devletinde yaşadığına ikna olduğunda Ak Parti iktidarının
ilk dönemlerine kıyasla toplumda bozulduğu herkes tarafından algılanan barış ve
huzur atmosferinin yeniden düzeleceğini düşünüyoruz.
Aksi bir durumda ise, derin devlet yapılanmalarının, farklı görüşlere
tahammül edemeyen insanların etki ettikleri bir yargı düzenin içinden
çıkılamayacak daha büyük sorunlara yol açarak toplumda büyük çatışmaların
doğmasına sebep olabileceğini düşünmekteyiz.
Tüm bu nedenlerle;
Ø Olağanüstü şartlar ve görmezden
gelinemeyecek kişisel sebepler aksini gerektirmedikçe, hakim ve savcıların
görev yaptıkları şehirden başka bir şehre en az 5 sene boyunca tayin
edilemeyecekleri şekilde yeni düzenlemeler yapılması,
Ø Hakim ve savcıların toplumdaki
azınlığın veya çoğunluğun hoşuna gitmeyen kararları sonrasında adeta sürgün
edildikleri izlenimi veren farklı şehirlere tayin kararlarının mutlaka
incelenmeleri, bu yönde verilen kararların hangi gerekçelere dayandıklarının
etraflıca araştırılması, gerçekten bir lüzum olması halinde tayin işlemlerinin
başlatılması, aksi halde kararların iptal edilmesi,
Ø Hakim ve savcıların ellerindeki dosyalarla
ilgili olarak herhangi bir kurumdan ya da kişiden talimat almalarını
engelleyecek tedbirler alınması, bu yöndeki şikayetlerin somut delillere
dayandıklarının tespit edilmesi halinde sorumlularının hem topluma deşifre
edilmeleri hem de ağır şekilde cezalandırılmaları,
Ø Kamuoyunun ilgisini çeken yargı
süreçlerinde görevli hakim ve savcılarla ilgili şikayetlerin medya
kuruluşlarınca sadece haber olarak kamuoyuna duyurulması, bu şikayetlerle
ilgili soruşturmalar tamamlanana kadar medya mensuplarına söz konusu hakim ve
savcılarla ilgili yorum yapma yasağı getirilmesi,
Ø Kamuoyunun ilgisini çeken yargı
süreçlerinde, medya mensuplarının söz konusu süreçlerde görevli hakim ve
savcıları etkilemeye yönelik yorumlarda bulunmalarını engelleyen kanun
maddelerinin kararlılıkla ve kişi ayırt etmeksizin uygulanması gerekmektedir.
Sayın Bakanlığınızın bilgisine sunar, konuyla ilgili gerekli tedbirlerin
alınmasını saygılarımızla talep ederiz.