Müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşlarının, aleni bir kumpasın mağduru oldukları ve 4 yıldır devam etmekte olan yargılama sürecinde çok sayıda haksız ve hukuksuz uygulamaya maruz bırakıldıkları, bugün artık tüm çevrelerce görülen ve bilinen açık bir gerçektir.

Tarafsız bir gözle bakan, adil ve hukuka uygun bir bakış açısıyla değerlendiren herkes, bu davada alenen bir olağan dışılık olduğunu hemen fark etmekte; davanın başından bu yana adeta gizli bir el tarafından sürekli olarak yargı üzerinde baskı kurulmaya ve davaya müdahalede bulunulmaya çalışıldığını da görmektedir.

Müvekkil, davaya sürekli olarak müdahalede bulunmaya ve yargıyı etkilemeye çalışan bu gizli eli,derin devlet yapılanmasıolarak tanımlamakta; anti-Darwinist, anti-materyalist ilmi ve imani faaliyetlerinden rahatsızlık duyan bu karanlık yapılanmanın, kendisi ve arkadaşlarını ayırıp dağıtmak ve etkisizleştirmek amacıyla bu büyük kumpası organize ettiğini düşünmektedir.     

Zaten müvekkil ve arkadaşları aleyhindeki suçlamalara ilişkin ortada tek bir somut bulgu, belge ya da delil olmamasına rağmen;

·        Basın ve sosyal medya eliyle yürütülen asparagas haber ve karalama kampanyaları sayesinde, kamuoyunda suni bir infial oluşturarak müvekkil ve arkadaşlarının daha yargılanmadan suçlu ilan edilmeleri,

·        Basın ve sosyal medyadaki bu asparagas haber ve karalamaların, gizli bir el tarafından adeta düğmeye basılmışçasına aynı anda olması ve tek bir elden dikte ettirildiği izlenimi veren benzer üslup ve ifadeler kullanılarak yapılması,

·        Bu karalama kampanyalarının özellikle de iddianamenin açıklanması, esas hakkındaki mütalaanın sunumu, sözlü savunmaların başlaması veya karar duruşması gibi, tam da davanın çok önemli aşamalarından hemen önce yapılması,

·        İlk derece mahkemesi tarafından oldukça taraflı bir yargılamanın yürütüldüğü izlenimi verecek şekilde müvekkile, arkadaşlarına ve müdafilere adil bir savunma yapabilme fırsatının tanınmamış olması,

·        İlk derece yargılaması süresince mahkeme heyeti tarafından, savunma delillerinin toplanmamasından, duruşmada hazır edilen tanıkların dinlenmemesine kadar, usul ve esasa ilişkin yüzlerce hukuk dışı uygulamaya ve daha önce benzeri görülmemiş on binlerce yıllık hukuka aykırı mahkumiyet kararlarına imza atılmış olması,

·        Temyiz incelemesi yapan Bölge Adliye Mahkemesi (istinaf) 1. Ceza Dairesi tarafından, ilk derece yargılaması esnasında müvekkil ve arkadaşları aleyhinde tam 708 ayrı noktada hukuksuzluk ve usulsüzlük yapıldığının tespit edilerek dosya hakkında “Esastan Bozma” kararı verilmiş olması,

·        Ancak bu kez de bozma kararı veren istinaf heyeti yargıçlarının basın ve sosyal medya tarafından hedef gösterilmeleri ve verdikleri bozma kararı sebebiyle, sayısız iftiraya ve haksız şikayete maruz bırakılmaları,

müvekkil Adnan Oktar’ın, “derin devlet yapılanması tarafından davaya sürekli olarak müdahalede bulunulduğu” görüşünün, açık bir ispatı hükmündeki gelişmelerden sadece bazılarıdır.

Müvekkil, İstinaf mahkemesinin vermiş olduğu esastan bozma kararıyla birlikte, kendisinin ve arkadaşlarının suçsuzluklarının ispatlanmış olduğunu dile getirmekte; ancak bu gerçeğin, derin devlet yapılanmasını daha da kızdırıp hırslandırdığına dikkat çekmektedir. Müvekkile duydukları öfke ve husumet sebebiyle, kumpası organize eden derin devlet elemanlarının bu durum karşısında adeta akıllarının kapandığını ve daha da pervasız ve fütursuz şekilde hareket etmeye başladıklarını vurgulamaktadır.

Nitekim son dönemde, müvekkil ve arkadaşlarının suçsuzluğunu ispatlayan savunmaya ilişkin delillerin karartılmaya çalışıldığının anlaşılması ve savunma tanıklarının sosyal medya ve internet paylaşımları yoluyla tehdit edilip korkutulmaları, bu pervasızlığın boyutunu göstermesi bakımından oldukça dikkat çekicidir.

Ancak burada önemle hatırlatmak isteriz ki;

Elbette müvekkilin, “basın ve sosyal medyadaki bu haber ve paylaşımları yapan kişilerin doğrudan derin devlet elemanı oldukları” veya “davayı etkilemek amacıyla yargıya yapılan müdahalelerin, bizzat derin devlet elemanları tarafından gerçekleştirildiği” şeklinde bir izahı kesinlikle bulunmamaktadır.

Müvekkilin bahsettiği konu; ilgili devlet kurumları tarafından eğer bu haber ve paylaşımların üzerine gidilerek gerekli araştırmalar yapılır, teknik takip ve telefon kayıtları kontrol edilip incelenirse, tüm bunların derin devletin kontrolündeki GİZLİ BİR EL TARAFINDAN NASIL ORGANİZE EDİLİP BİR ALGI YÖNETİMİ YAPILDIĞI ve BİRÇOK KİŞİNİN DE BİLEREK VEYA BİLMEYEREK YÖNLENDİRİLDİĞİ de ortaya çıkacaktır.

Müvekkil Adnan Oktar, Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan’ın da; müvekkil ve arkadaşlarının masumiyetleri ve açık bir kumpasın mağduru oldukları konusunda en ufak bir şüphesinin dahi olmadığını düşünmektedir; zaten bu sebeple, operasyondan günümüze kadar geçen 4 yıllık süreçte, müvekkil ve arkadaşları hakkında Cumhurbaşkanımızın tek bir olumsuz açıklamasının dahi olmadığını önemle ifade etmektedir.

Hatta hatırlanırsa Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan bir keresinde isim zikretmeden yapmış olduğu bir açıklamasında, güya müvekkil Adnan Oktar kast ediliyormuş gibi çarpıtılarak basına servis edilmiş; ancak haberlerin üzerinden daha birkaç saat bile geçmeden, Cumhurbaşkanlığı’ndan yapılan yazılı açıklamayla iddialar yalanlanmış ve “Cumhurbaşkanımız’ın açıklamalarında geçen kişinin, müvekkil Adnan Oktar ile bir alakasının olmadığı” kamuoyuna duyurulmuştur.   

Ayrıca Müvekkil, tüm bu kumpasın bir diğer amacının da, Sayın Cumhurbaşkanımızı yalnızlaştırma çabasının bir tezahürü olduğunu düşünmektedir. Zira Müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşları, Sayın Cumhurbaşkanımızı Belediye Başkanlığı dönemi öncesinden itibaren sevmekte, desteklemekte ve kendisine güvenmektedir. Müvekkil gerek yurt içi ve yurt dışında yayınlanan makalelerinde, gerekse de A9 TV’deki canlı yayınlarında daima Sn. Cumhurbaşkanımızın kişiliğini ve politikalarını desteklemiş, kamuoyunda yanlış anlaşılan bazı uygulamaları etraflıca izah ederek yanlış anlaşılma ve ön yargıları gidermek üzere samimi bir gayret göstermiştir. Müvekkilin Sn. Cumhurbaşkanımıza desteği tüm çevrelerin bildiği bir gerçektir.

Bunun yanı sıra, Müvekkil illegal derin devlet yapılanmasının kumpasına dikkat çekerken, diğer yandan devletimize kayıtsız şartsız bir bağlılık ve güven duyduğunu belirterek, şu açıklamayı yapmaktadır:

Devletimiz “vatandaşlarına karşı adil, müşfik, şefkatli ve merhametli olduğu için’’ vatandaşına asla bir tuzak ya da kumpas kurulmasına müsaade etmez,  masum insanların göz göre göre suçsuz yere yıllarca hapis yatmalarına asla rıza göstermez. Binlerce yıllık yüksek seciyeli bir geleneğin tezahürü olan Türk Devleti’nin, ne şart ve ortam altında olursa olsun, vatandaşına yönelik bu gibi gayri ahlaki uygulamalara asla izin vermeyeceği zaten malumdur.

Dolayısıyla Müvekkil, Devletimizden kendisine ve arkadaşlarına yönelik kumpası görüp, vatansever, devletine bağlı, milli ve manevi değerleri şiar edinmiş gençlerin daha fazla mağdur edilmelerini engellemesini, yargının üzerindeki illegal baskının kaldırılmasını istirham etmektedir.

Yargı üzerinde kurulan ağır baskılar sebebiyle sistemde açık bir kilitlenmenin olduğu ve birçok davada hakimlerin gönül rahatlığı ile karar veremeye çekinir hale geldikleri de tüm toplum tarafından gözlemlenen bir diğer gerçektir.

Öyle ki, mahkemelerden bazı çevrelerce istenmeyen kararların çıkması durumunda ilgili mahkeme heyeti üyeleri;

·        Kimi zaman haklarında yapılan gerçekdışı haber ve karalayıcı sosyal medya paylaşımlarıyla hedef gösterilebilmekte,

·        Kimi zaman haklarında haksız ve hukuksuz şikayetler yapılarak mesleki kariyerlerinin sona ermesiyle korkutulup sindirilmeye çalışılmaktadır.

Devletimizin bu tip gayri ahlaki metod ve uygulamalara asla tevessül göstermeyeceği malum olduğuna göre, ORTADA AÇIK BİR İLLEGAL DERİN DEVLET MÜDAHALESİ BULUNDUĞU DA AŞİKARDIR.   

Müvekkil ve arkadaşlarının dileği, illegal derin devletin 4 yıldır kesintisiz sürdürdüğü bu kumpas faaliyetlerinin artık son bulmasıdır.  

Nitekim müvekkil, derin devlet yapılanmasının gayrı ahlaki ve hukuk dışı tüm bu girişimlerinin, Yüce Türk Adaleti'nin çelik gibi sağlam aklı ve vicdanı tarafından bozulacağına olan inançlarının da tam olduğunu belirtmektedir. Ayrıca üzerinde hiçbir baskının olmadığı tarafsız bir yargılama yapılması durumunda, -tıpkı istinaf mahkemesi tarafından yapılan inceleme sonucunda verilen ‘Esastan Bozma’ kararında olduğu gibi- haklarındaki gerçek dışı tüm suçlamalardan beraat ederek aklanacaklarına olan güvenlerinin sonsuz olduğunu da hatırlatmaktadır.



Daha yeni Daha eski