MÜVEKKİL ADNAN OKTAR’IN, BASINDA YER ALAN HABERLERDE KULLANILAN HAKARETAMİZ ÜSLUBA KARŞI CEVABIDIR
Son yıllarda ülkemizde basın meslek ilkelerinin ve basın ahlak esaslarının en çok müvekkil ve arkadaşları açısından ihlal edildikleri bir gerçek olarak ortadadır. Nitekim Adnan Oktar Davası hakkında yapılan haberlerin, programların ve röportajların neredeyse tamamında eleştiri sınırları aşılarak sanıklara yönelik ağır hakaretlerde bulunulmaktadır. Burada dikkat çekici olan, hukuk devleti olmakla övünen ülkemizde konu müvekkil ve arkadaşlarına geldiğinde, onların haklarının gözetilmesi gerektiğinde yaşanan hukuksuzluklara alenen seyirci kalınması, belki de bu durumdan cesaret bulunduğundan en tecrübeli gazetecilerin bile pervasızlaşabilmeleri ve özellikle müvekkil hakkında konuşurken tüm mesleki ilkelerini çiğnemeleridir.
Üstelik suç diye anlatılan, iddia edilen birçok söylem Türk Ceza Kanunu’nda suç dahi teşkil etmeyen eylemlerdir. Müvekkil Adnan Oktar’ın kanunlardan, yönetmeliklerden doğan haklarını kullanması dahi artık basında suç olarak topluma lanse edilmekte ve hakaretamiz üslupla müvekkil sürekli zararlandırılmaya çalışılmaktadır. Basında yer alan birçok haberin içeriği akılcılıktan, gerçeklikten, kamu yararını gütmeden, hukuktan, somut deliller ortaya koymaktan tamamen uzak, sadece nefret dolu bir üslup silsilesi şeklinde oluyor.
Müvekkil Adnan Oktar bu noktada belirtmektedir ki, yıllardır kendisine yönelik sürdürülen hukuka ve ahlaki değerlere aykırı habercilik anlayışından asla etkilenmemektedir. Allah’ın verdiği emirler gereği çirkin ve kötü sözlere aldırış bile etmemekte, maruz kaldığı hakaret ve iftiraları ise tarih boyunca Allah yolunda mücadele etmiş tüm müminlerin uğradıkları saldırıların bir benzeri olarak görmektedir. Örnek vermek gerekirse, tüm müminlerde olduğu gibi Hz. Muhammed (sav) de bir dönem toplumunun büyük kısmının sözlü ve fiili saldırılarına uğramış, Allah ise yaşadığı olaylarla ilgili olarak ona şöyle öğüt vermiştir:
Onların söylediklerine sabret ve onlardan güzel bir ayrılışla ayrıl. (Müzzemmil Suresi, 10)
Onların sözleri seni üzmesin. Şüphesiz, bütün izzet ve kudret Allah’ındır. O, her şeyi işiten ve bilendir. (Yunus Suresi, 65)
Müvekkil Adnan Oktar’ın karşılaştığı hakaretler arasında “sapık”, “sapkın” ve “azgın” sıfatlarının diğerlerine kıyasla ön plana çıktıkları görülmektedir. Bunlar dosyadaki iftiralara paralel şekilde özel olarak seçilmekte ve toplum mühendisliği çerçevesinde kamuoyunu müvekkile karşı hedeflenen bakış açısına sevk edene kadar ısrarla kullanılmaktadır. Konunun ilginç yönü, Kuran’a bakıldığında “sapkın”, “sapık” ve “azgın” nitelendirmelerine tarih boyunca en samimi müminlerin de maruz kaldıklarının görülmesidir. Bunun delillerinden biri Kuran’ın aşağıdaki ayetinde yer almaktadır:
Arkadaşınız (Muhammed) sapmamış ve azmamıştır. O, hevâdan (arzularına göre) konuşmaz. (Necm Suresi, 2-3)
Bu ayetten anlaşılmaktadır ki, tarihte Allah’a en yakın insanlar dahi toplumları tarafından “sapık” ve “azgın” olarak görülebilmişlerdir. Hayatları boyunca Allah’ın rızasından başka bir şey aramamalarına, nefislerinin arzularına uyup da Allah’ın ayetlerini çarpıtmamalarına veya gizlememelerine rağmen bunları yaşamışlardır. Toplumlarının bir kısmında yaygınlaşmış olan husumet, bilgi eksikliği ve sevgisizlik nedeniyle böyle düşmanlık görebilmişlerdir. İşte müvekkil Adnan Oktar da yaşadıklarını iman edenlerin tarihte yaşadıkları duruma benzetmektedir. Zira kendisinin hiçbir açıklaması veya eseri Kuran’a bilime ve kanunlara aykırılık teşkil etmemektedir. Nefsinin bir uydurması değildir. Bu yüzden bilimsel ve ilmi olarak çürütülmeleri de söz konusu olmamaktadır. Dolayısıyla onun anlattıklarına karşı mücadele vermenin tek yolu da basının genelinde bugünlerde karşımıza çıktığı üzere veya Adnan Oktar Davası dosyasına yansıdığı gibi iftiralara ve hakaretlere başvurmaktan, insanların bilinçaltında olumsuz bir algı oluşturma çabasından geçmektedir.
Fakat dürüstlükten, samimiyetten, hakkaniyetten uzak her propaganda zannedildiğinin aksine bir olumsuz etki meydana getirmemektedir. Toplumumuzun, milletimizin son derece basiretli ve ferasetli olması sebebiyle anormal ve mantık sınırlarını aşan olan her içerik akıllarda ve vicdanlarda çok net anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca kasıtlı veya bilgisizce yapılmak istenen kötülük, fark edilmekte ve insanlarda olumsuz olmanın ötesinde daha çok sevgilerinin artmasına yönelik bir ruh anlayışı oluşmaktadır. Bu tarz haber anlayışını benimseyen basın mensuplarımızın daha samimi, gerçekliğe ulaşmayı hedefleyen, hukuk sınırları içerisinde haber yapma anlayışı geliştirmeleri başta kendilerine olan toplumun güvenini artıracak, ülkemizin daha medeni, güvenilir ve kaliteli olmasına büyük katkı sağlayacaktır.
Kamuoyunun bilgisine saygılarımızla sunarız.
Av. Mert Yetişir