YARGITAY (İLGİLİ) CEZA DAİRESİ’NE 

Gönderilmek Üzere, 

İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. CEZA DAİRESİ’NE 

DOSYA NO : 2023/310 E., 2023/494 K. 

SUNAN : Adnan OKTAR 

MÜDAFİ : Av. Mert YETİŞİR 

KONU : Müvekkil Adnan Oktar'ın, her dönem güçlü imana karşı haset ve kıskançlık hisleri içinde olan kişilerin olduğunu, bu kişilerin Müslümanların önünü kesmek için özel olarak yaratıldığını, dolayısıyla önüne çıkan engellerin beklenmedik şeyler olmadığını belirten dilekçesinin sunumudur.  

  

AÇIKLAMALAR: 

Müvekkil Adnan Oktar, Müslümanların her dönemde ağır imtihanlarda karşılaştığı ve bu imtihanların da hep imanı güçlü insanlara haset içinde olan kişiler vesilesiyle gerçekleştiğini belirtmektedir. Müvekkilin açıklamalarına göre bu, Müslümanlarla mücadele için özel yaratılan söz konusu kişilerin; iman gücünü, bununla birlikte gelen Allah sevgisini ve üstün ahlakı kıskanmaları neticesinde oluşmaktadır. Konuyla ilgili müvekkilin açıklamalarını Sayın Dairenizin takdirine sunuyoruz.  

  

  

İMANA HASET EDENLERİN GERÇEK MÜSLÜMANLARLA MÜCADELESİ TARİH BOYUNCA HEP YAŞANMIŞTIR 

Yeryüzünde geçmişten bugüne daima imana haset eden özel yaratılmış insanlar vardır. Bunlar, gerçekte Allah'ın varlığına ve Allah'ın insanlar tarafından sevilmesine tahammül edemeyen, cennetten kovulmuş şeytanın asiliğini üzerlerinde taşıyan özel varlıklardır. İmtihan yeri olan dünyada her zaman iyilerle kötülerin, iman ehli ile inkarcıların mücadelesi var olduğundan, bunlar da bu imtihan için özel olarak yaratılmışlardır.  

Haset içinde yaşayan bu özel varlıkların en dayanamadığı şey gerçek imandır. Onlar, her "dindarım" diyenle ilgilenmezler. Çünkü gerçek imanın sayılı ve özel kişilerin sahip olduğu bir ayrıcalık olduğunun farkındadırlar. Aslında etraflarında oldukça dindar görünen, dillerinde ve yaşamlarında din hakimmiş gibi bir görüntü veren çok kişi vardır. Ancak bu kişilerin büyük kısmının en ufak bir zorlukta Allah'a sadakatini sorgulayacak, isyana sürüklenecek, başına gelenlerden dolayı -Haşa- Allah'ı suçlayacak iyi gün Müslümanı olduklarını çok iyi bilmektedirler. Bu kişiler, şartları dört dörtlük olduğunda, rahatları bozulmadığında, maddi anlamda eksilmediklerinde, başlarına bir zorluk gelmediğinde Müslümandırlar. Düzenlerindeki zerre bozulma, menfaatlerindeki küçük bir eksiklik, var olan imanlarını yitirmelerine ve darmadağın olmalarına yetmektedir.  

Oysa gerçek iman öyle bir şey değildir. Gerçek iman, asıl olarak zorlukta kendini göstermektir; dolayısıyla yalnızca ve yalnıza Allah'a bağlılıktır. Gerçek imanın eğitimle, bilgiyle, geniş imkanlarla, yaşanılan şartlarla vs. herhangi bir alakası yoktur. Tüm bunlara sahip olan, ilimde ihtisas yapmış, geniş imkanlara sahip çok fazla sayıda hocanın varlığı malumdur. Ancak zorlukların küçük bir parçası kendilerine dokunduğunda tepetaklak olmaları, ayrılıp dağılmaları, imanlarında kararlı olmadıklarının göstergesidir. İman, işte bu yüzden vicdan işidir. Çok okuyup bilen değil, vicdanlı ve samimi olan imanda kazanır.  

Vicdanlı olan kişi, Allah'ın ilhamıyla hareket ettiğinden akıllı ve bereketli olur. Yaşamına menfaatleri, dünya tutkularını, samimiyetsizlikleri yaklaştırmadığından dünyevi anlamda kaybedecek hiçbir şeyi yoktur. O yüzden böyle bir insanı korkutmak, sindirmek, üzmek, tehdit etmek MÜMKÜN DEĞİLDİR. O, yalnızca Allah'ı razı etmenin yollarını bulmaya çalışır. Şayet o yol zorluklar ve sıkıntılara çıkıyorsa, Allah'ın rızasını kazanmak için o yolları tercih eder.  

İşte şeytanın zihniyetiyle hareket edenlerin, gerçek iman sahiplerine yönelik şiddetli hasetlerinin sebebi budur. Bunlar, insanların büyük kısmını rahatlıkla yoldan çıkarabilmektelerken, istediklerini korkutup istedikleri insanlar üzerinde tehdit yoluyla tahakküm kurabilmektelerken, onların morallerini bozup, onları dağıtma stratejisinde başarılı olmuşlarken, bunların hiçbirini gerçek iman sahipleri üzerinde yapamazlar. Çünkü gerçek iman sahipleri, KORKUTULMAKTAN, HAPSEDİLMEKTEN, GELECEKLERİ VEYA VARLIKLARI YA DA CANLARI İLE TEHDİT EDİLMEKTEN ÇEKİNMEZLER. Onlar, GELECEKTEN, KİLİT ALTINA ALINMAKTAN, GEÇEN ZAMANDAN TEDİRGİNLİK DUYMAZLAR. Dünyayla herhangi bir alıp veremedikleri yoktur.  

Çünkü onlar, sahip oldukları ve yaşadıkları her şeyin Allah'a ait olduğunu çok iyi bilirler. Karşılaştıkları zorlukların sebebini de sonucunu da Allah'ın yarattığının farkındadırlar. Kazansalar da kaybetseler de sahip oldukları malın mülkün tek sahibinin Allah olduğunun bilincindedirler. O yüzden ellerinden gidene üzüntü duymazlar; Allah dilediğinde bunların daha fazlasına sahip olacaklarını çok iyi bilirler. Onlar, KENDİLERİNE HÜZÜN VE KORKU YANAŞMAYAN insanlardır. Ayette Allah şöyle bildirmiştir: 

Hayır, kim (güzel davranış ve) iyilikte bulunarak kendisini Allah'a teslim ederse, artık onun Rabbi Katında ecri vardır. Onlar için KORKU YOKTUR ve onlar MAHZUN OLMAYACAKLARDIR. (Bakara Suresi, 112) 

İşte tüm bu nedenlerle, böyle bir insanın moral motivasyonunu ortadan kaldırabilmeye İMKAN YOKTUR. Böyle bir insan için yaşadığı yerin lüks bir villa olması ile bir cezaevi odası olması arasında hiçbir fark yoktur. O, hiçbir şeye dünyevi bir bağlılık içinde olmadığından, sadece Allah ile mutlu olduğundan, normal şartlarda insanlara acı veren, yıllarını, malını, mülkünü, dışarıdaki imkanlarını, kariyerini kaybetme korkusu ve hüznü hiçbir zaman onun üzerinde olmaz.  

Bu tabi, tüm sistemi korkutma, tehdit etme, mutsuz etme üzerine kurulu olan hasetçileri çileden çıkaran bir durumdur. Çileden çıkarlar, çünkü karşılarında en büyük tehdit olarak gördükleri kişileri hiçbir yolla yıpratamamaktadırlar. İnsanlık tarihi boyunca, Allah taraftarlarıyla şeytan taraftarlarının hiç bitmeyen mücadelesinin de sebebi budur.  

İmana haset duyanlar, hapis ya da sürgün yöntemleriyle insanlar üzerinde fiziki bir çöküş yaşanacağından kendilerince eminlerdir. Çünkü bunu daha önce pek çok kişide denemiş, pek çok defa başarılı olmuşlardır. Ancak gerçek iman sahiplerinde amaçlarına bir türlü ulaşamazlar. Çünkü gerçek iman sahiplerine müebbet cezalar vermek, onları haksızlıklarla alt etmeye çalışmak, gerekçesiz olarak yıllarca hapiste tutmak onların moral motivasyonlarında hiçbir olumsuzluk oluşturmadığı gibi, bu insanlarda DAHA FAZLA DİNÇLİK, GENÇLİK, DİRİLİK VE MUTLULUKLA karşılık görür. İman sahiplerinde, haksızlığa uğramak ve haksızca hapsedilmek, onları adeta DAHA DA GÜÇLENDİREN, ZAMANI ONLAR İÇİN GERİYE İŞLETEN bir iksir gibidir.  

Şeytan taraftarlarının hasedi, bu aşamada daha da şiddetlenir. Çünkü artık karşı tarafın gerçekten imanlı olduğuna kanaat getirmeye başlamışlardır. "Şayet Allah varsa (Allah'ı tenzih ederiz), onu çok seviyordur ve koruyordur" demeye başlarlar. Her ne kadar şeytanın taraftarı olsalar da, bilinçaltlarında Allah'ın varlığından aslında emindirler. Onun koruyuculuğuna sahip bir insanın da YENİLEMEZ olduğunun içten içe bilincindedirler.  

Tüm bu düşüncelerin varlığı, imana haset duyan bu kişileri çıldırtacak boyuta erişir. Çünkü hemen her insana karşı kullandıkları yıldırma metotları, asıl yenmek istedikleri bu kişilere karşı işe yaramamaktadır. Dahası, bu insanlar kendilerinden daha güçlüdürler. YENİLMEZDİRLER. ONLARI SEVEN, KORUYAN VE DAİMA KORUYACAK OLAN ALLAH'IN SEVGİLİ KULUDURLAR. Yaşadıkları zorluklardan etkilenmemişlerdir; dahasından da etkilenmeyeceklerdir. Bu insanlar açıkça, kendilerinden daha üstündür.  

Gerçek samimi Müslümanlara tuzak kurmaya yeltenen şeytan taraftarlarının yaşadığı haset ve öfkenin sebebi işte tam olarak budur.  

Bu insanlar her devirde, samimi Müslümanlarla uğraşmak için özel olarak yaratılırlar. Her peygamber döneminde var olmuşlardır. Her devirde Müslümanlara haksızlıklar yaparak, özellikle onlara karşı hapis, eziyet, sürgün yöntemlerini kullanarak onları sindirmeye çalışmışlardır. Her seferinde, Allah'a olan keskin imanlarından dolayı bu insanlara öfke duymuş, kıskançlık hisleriyle daha da haddi aşmış, ellerinden gelen her türlü haksızlığı Müslümanlara yöneltmekten çekinmemişlerdir. Bunlar, GERÇEK MÜSLÜMANLARIN İMTİHANI İÇİN ÖZEL OLARAK YARATILAN VARLIKLARDIR.  

Bu varlıklar gerçek imana her zaman şaşıracaklardır. İmanlıyım diyen bir kısım kişileri kolaylıkla kendi taraflarına çekebilecek veya onları korkutup sindirmeyi başarabileceklerdir. Ancak gerçek Müslümanlara hiçbir zaman zarar veremeyeceklerdir. Onların tuzakları ve sinsi mücadeleleri, gerçek Müslümanlara daima GÜÇ VE KUVVET veren bir kaynak gibidir. ONLARI DAHA DA GÜÇLÜ HALE GETİRİR. Onları zararlandırmak için atılan her adım, Müslümanları daha da YÜKSELTEN, daha da PARLATAN, daha da ZİNDELEŞTİREN bir ışık halini almaktadır.  

Tarihte şeytanın hiçbir taraftarı, gerçek iman sahiplerine karşı başlattıkları mücadelede başarılı olamamıştır. Bundan sonra da olması mümkün değildir. Çünkü tüm kainat gibi onlar da, Allah'ın değişmez kanununa bağımlı haldedir.  

Sen, Allah'ın kanununda kesinlikle bir değişiklik bulamazsın ve sen, Allah'ın kanununda kesinlikle bir dönüşüm de bulamazsın. (Fatır Suresi, 43) 

Bu kanuna göre Allah'ın taraftarları daima galip, şeytan taraftarları ise daima mağluptur.  

Kim Allah'ı, Resûlü’nü ve iman edenleri dost (veli) edinirse, hiç şüphe yok, GALİP GELECEK OLANLAR, ALLAH'IN TARAFTARLARIDIR. (Maide Suresi, 56) 

İnkar edenlere de ki: "YAKINDA YENİLGİYE UĞRATILACAKSINIZ ve toplanıp cehenneme sürüleceksiniz." Ne kötü yataktır o. (Al-i İmran Suresi, 12) 

  

Sonuç:  

Müvekkilin yukarıdaki açıklamalarını Sayın Dairenizin dikkatine sunar, saygılarımızla bilgilerinize arz ederiz.02.01.2024 

Adnan Oktar müdafi,  

Avukat Mert Yetişir  

 

 



Daha yeni Daha eski