Hidayeti Allah Verir; Elçilerini de Vesile Kılar
Peygamber ve elçilerin, hidayete vesile olan ve doğru yola ulaştıran kimseler olarak Allah tarafından özel olarak görevlendirilmiş olduklarını kabul etmeyen deist inancın temsilcilerinin günümüzde artış göstermesinin vahametine ve bu zihniyetin neden doğru olmadığına dair müvekkil Adnan Oktar'ın basın duyurusunu, kamuoyunun takdirine sunuyoruz:
Ülkemizde 2023 yılında gerçekleştirilen bir dindarlık anketinde, dindarlık oranın %99'dan %91,3'e düştüğü ve ateistlerin oranında artma olduğu gibi asıl artışın deistlerin oranında gerçekleştiği belirlenmiştir. Bu inançtaki pek çok kişinin Allah'ın varlığını kabul ettikleri, fakat Allah'ı anlamak, tanımak veya hidayet bulmak için bir peygambere veya elçiye ihtiyaç olmadığını savundukları görülmüştür.
Ülkemizin bu kısa zaman içinde geldiği durum oldukça vahimdir. Dindarlığı ile bilinen Türk halkının bir kısmı hızla dindarlıktan uzaklaşmakta ve kendilerine, "inanmamak" veya "dindar olmamak" için çeşitli bahaneler bulmaktadırlar. Sadece Allah'ın varlığını kabul edip diğer her şeyi -HAŞA- Allah'ın kontrolünden uzak görmek veya hidayet bulmak için bir peygamber veya bir elçi/aracı kabul etmemek, yaygınlaşan bu yeni akımın özelliklerindendir. Bu zihniyetle insanların bir kısmı peygamberleri ve gönderilen elçileri kabul etmemekte ve hatta bu düşüncenin propagandasını yapmaktadırlar. Bu da son derece sakıncalı bir hal almaktadır.
Allah, tüm hak dinleri peygamberler ve elçiler vasıtasıyla insanlara tanıtmış ve tüm iman edenleri, dinlerini bir arada yaşayan ümmetler kılmıştır. Çünkü iman sahibi olmak, doğası itibariyle, kişinin pek çok iman özelliğini bir topluluk içindeyken yaşamasını gerektirir. Müslümanlık; fedakarlık, güzel ahlak, kardeşini kendinden üstün görmek, Allah'ı anmak gibi üstün ahlak özelliklerini diğer iman edenlerle beraber gösterebileceği bir topluluk gerektirir. Allah, bu nedenle mümin topluluklarını, bir elçi etrafında toplanmış kişiler olarak tarif eder. O topluluklara daima hidayet rehberi olarak bir peygamber veya bir elçi gönderilmiştir. Kuşkusuz ki Allah dilese, kullarına doğrudan işaretler göndererek hidayet bulmalarını sağlayabilirdi. Ancak Allah, Kuran ayetlerinde net olarak gördüğümüz üzere, ELÇİNİN REHBERLİĞİNİ HİDAYET İÇİN GEREKLİ görmüştür. Allah ayetinde şöyle bildirir:
Ey Peygamber, gerçekten Biz seni bir şahid, bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak gönderdik.
Ve Kendi izniyle ALLAH'A ÇAĞIRAN VE NUR SAÇAN BİR ÇERAĞ olarak (gönderdik). (Ahzab Suresi, 45-46)
Burada Sevgili Peygamberimiz için yapılan "nur saçan bir çerağ" tanımlaması son derece önemlidir. Allah, Peygamberimizi, ALLAH'A ÇAĞIRDIĞI VE HİDAYETE VESİLE OLDUĞU İÇİN IŞIK SAÇAN BİR KANDİLE benzetmektedir. Onun çevresine gelenler, onun çağrısına kulak verenler, bu aydınlıktan faydalanmakta ve bu nura kapılmaktadırlar.
Peygamberimiz (SAV) döneminde pek çok kişi, bu çağrıyı kabul etmemiş ve buna bahane olarak Peygamberimiz (SAV)'in "sadece bir beşer" olduğunu söylemişlerdir. Allah, ayetinde, bu zihniyetteki kişilerin varlığını şöyle haber vermiştir:
Bu, kendilerine apaçık belgelerle elçiler geldiği halde "BİZİ BİR BEŞER Mİ HİDAYETE ULAŞTIRACAK?" demeleri ve BU YÜZDEN İNKAR EDİP SAPARAK yüz çevirmeleri nedeniyledir. Allah da (onlara karşı) müstağni olduğunu (hiçbir şeye ihtiyacı olmadığını) gösterdi. Allah Ğani'dir, Hamid'dir. (Teğabün Suresi, 6)
Ayette bu tip kişilerin önemli özelliği, peygamberin bir beşer olmasını gerekçe göstererek büyüklenmeleri ve bunun kendilerini inkara kadar sürüklemesidir. Oysa Peygamberimiz (SAV)'in bir insan olduğu gerçeği, onun bir HİDAYET ÖNDERİ olduğu gerçeğini değiştirmemektedir. Bu, ona, Allah'tan verilmiş bir üstünlüktür. Ona uymak, insanlara bir yol açacak, onların ilerledikleri bu yolu kolaylaştıracak, aydınlatacak ve güzelleştirecektir. Çünkü hidayet önderi olduğu apaçık olan bir kimseyi fark etmek zor değildir. O kişinin önderlik ettiği yolun akla ve vicdana uygun olduğunu anlamak da zor değildir. İnsan, aslında aklı ve vicdanı ile, dosdoğru bir yola çağırıldığının farkındadır ve peygamberin gösterdiği doğrultudan gitmek, onun için bir konfordur; özel bir aklı takip etmektir. İnsanların, bunun farkında olmalarına rağmen buna direnmeleri, aslında sadece büyüklenme meselesidir. Ayette de dikkat çektiği gibi, kendileri gibi gördükleri bir insanın hidayet rehberi olarak gönderilmiş olması, bazı insanların ağırlarına gitmektedir.
Allah ayetinde, kendilerine kitap verilenlerin, yani hak dinlere inanmış kimselerin, kitaplarını doğrulayan bir elçi geldiğinde, SANKİ BİLMİYORLARMIŞ GİBİ, Allah'ın kitabından vazgeçtiklerini belirtir. Yani bu kişiler, Allah'ın, elçisini özellikle bir yol gösterici olarak gönderdiğini VİCDANEN ÇOK İYİ BİLMEKTE AMA BİLE BİLE DİRENMEKTEDİRLER. Konuyla ilgili ayet şöyledir:
Ne zaman onlara Allah Katından yanlarındakini doğrulayan bir elçi gelse, kitap verilenlerden birtakımı, SANKİ BİLMİYORLARMIŞ GİBİ Allah'ın Kitabı’nı arkalarına attılar. (Bakara Suresi, 101)
Oysa elçiler yoluyla hikmetini yaymak ve hidayete yöneltmek, Yüce Allah'ın adetullahı, yani bir kanunudur. Bu nedenle Kuran'da Allah, sıklıkla, insanları arındırmak için elçiler gönderdiğini belirtir. Bu ayetlerden bazıları şöyledir:
"Rabbimiz, içlerinden onlara bir elçi gönder, onlara ayetlerini okusun, Kitab’ı ve hikmeti öğretsin ve ONLARI ARINDIRSIN. Şüphesiz, Sen güçlü ve üstün olansın, hüküm ve hikmet sahibisin." (Bakara Suresi, 129)
Öyle ki size, kendinizden, size ayetlerimizi okuyacak, SİZİ ARINDIRACAK, size kitap ve hikmeti öğretecek ve bilmediklerinizi bildirecek bir elçi gönderdik. (Bakara Suresi, 151)
Onu ve Lut'u kurtarıp içinde, alemler (insanlık) için bereketler kıldığımız yere (ülkeye) çıkardık.
Ona İshak'ı armağan ettik, üstüne de Yakub'u; her birini salihler kıldık.
Ve onları, KENDİ EMRİMİZLE HİDAYETE YÖNELTEN ÖNDERLER KILDIK ve onlara hayrı kapsayan-fiilleri, namaz kılmayı ve zekat vermeyi vahyettik. Onlar Biz'e ibadet edenlerdi. (Enbiya Suresi, 71-73)
Ayetlerde elçilerin en önemli fiillerinin ARINDIRMAK olduğu dikkat çekmektedir. Bu, onların insanüstü varlık oldukları anlamına gelmez. Elbette tüm peygamberler de gönderilen tüm elçiler de imtihana tabi birer insandır. Ancak onlar, Allah'tan bir nimet olarak hidayete vesile olma ve insanları kötülüklerden arındırma özelliğine sahiptirler. O yüzden Allah, elçilerinden bahsederken, bu kişilerin tebliğini yaptıkları hak dinlerle insanları arındırdıklarına dikkat çekmektedir. Bu, o insanlara has olarak Allah'tan bir üstünlüktür.
Sonraki ayetlerde Yüce Allah, Hz. İbrahim (as), Hz. Lut (as), Hz. İshak (as) ve Hz. Yakub (as)'ı örnek olarak vermekte ve her birini KENDİ EMRİYLE, HİDAYETE YÖNELTEN ÖNDERLER KILDIĞINI bildirmektedir.
Yine Allah bir ayetinde, İslam dinini tüm dinlere üstün kılmak istediğini belirtmekte ve bunun için ELÇİSİNİ HİDAYETLE GÖNDERDİĞİNİ belirtmektedir:
Müşrikler istemese de, O, dini (İslam'ı) bütün dinlere üstün kılmak için ELÇİSİNİ HİDAYETLE VE HAK DİNLE GÖNDEREN O'DUR. (Tevbe Suresi, 33)
Hatta Allah, gönderdiği elçiye yönelik itaati, HİDAYET BULMANIN YOLU olarak göstermiştir. Ayet şu şekildedir:
De ki: "Allah'a itaat edin, Resûl’e itaat edin. Eğer yine yüz çevirirseniz, artık Onun (peygamberin) sorumluluğu kendisine yüklenen, sizin sorumluluğunuz da size yüklenendir. EĞER ONA İTAAT EDERSENİZ, HİDAYET BULMUŞ OLURSUNUZ. Elçiye düşen, apaçık bir tebliğden başkası değildir." (Nur Suresi, 54)
Peygamberler ve elçiler, imtihana tabi bir beşer oldukları için, Allah, onları da sorgulamaktadır. Bir ayette Allah Hz. İsa'ya şu soruyu sorar:
Allah: "EY MERYEM OĞLU İSA, İNSANLARA, BENİ VE ANNEMİ ALLAH'I BIRAKARAK İKİ İLAH EDİNİN, DİYE SEN Mİ SÖYLEDİN?" dediğinde: "Seni tenzih ederim, hakkım olmayan bir sözü söylemek bana yakışmaz. Eğer bunu söyledimse mutlaka Sen onu bilmişsindir. Sen bende olanı bilirsin, ama ben Sen'de olanı bilmem. Gerçekten, görünmeyenleri (gaybleri) bilen Sen'sin Sen." (Maide Suresi, 116)
Buradan anlaşılmaktadır ki, peygamberlerin, üstlendikleri bu büyük görev bakımından mümin topluluklar üzerinde sorumlulukları vardır. Allah, bu sorumluluğun elçileri tarafından hakkıyla yerine getirilmesini istemekte ve hidayete erdireni övmektedir. Her insanın Allah'a karşı yükümlülükleri vardır fakat bu büyük sorumluluk, yalnızca peygamberler ve elçiler üzerine yazılmıştır.
Allah'ın Kendi dinini yeryüzünde peygamberleri ve tebliğcileri vesilesiyle yaydığının, insanları hidayet üzere toplamak için bu insanları görevlendirdiğinin en büyük delillerinden bir tanesi de, mümin topluluklarının ahirette, başlarında imamları ile birlikte haşir edilecekleri gerçeğidir. Allah, ayetinde bunu şu şekilde haber vermiştir:
HER İNSAN-GRUBUNU İMAMLARIYLA ÇAĞIRACAĞIMIZ GÜN, artık kimin kitabı sağ eline verilirse, onlar kitaplarını okuyacaklar ve onlar, bir 'hurma çekirdeğindeki iplikçik kadar' bile haksızlığa uğratılmazlar. (Neml Suresi, 71)
Peygamberleri, elçileri ve hidayet önderi tebliğcileri reddetmek, bir beşeri kendinden üstün görmenin acısını çekenlerin ürettiği, akılla, imanla ve Kuran ile asla bağdaşmayan tehlikeli bir zihniyettir. İnsanlar elbette ki Allah ile müstakil, sıcak ve sevgi dolu bir bağlantı içinde olmalıdırlar. Bu onların Allah ile kurdukları güzel yakınlığın ve imanlarının bir tezahürüdür ve olması gerekendir. Ancak, hidayet bulmak ve hidayet yolunda ilerlemek için peygamberlerin ve elçilerin yolundan gitmek gerektiği gerçeği, Allah'ın yaratma kanunudur ve Kuran'ın bir gerçeğidir. Ayrıca bu, iman eden topluluklar için bir nimet, konfor, bir çıkış yolu ve güvencedir.
Genç neslin bir kısmı, Kuran'ın bu gerçeklerini tam olarak bilmedikleri, bir hidayet önderinin güzelliğini ve konforunu tam anlayamadıkları için deizm gibi üretilmiş akımlara rahat kapılabilmektedirler. Bu sebeple onlara, yanıldıkları bu noktaları, Kuran ayetleriyle anlatmak ve elçinin hidayet önderi vasfına sahip olmasının Allah'tan ona verilmiş olan bir üstünlük olduğunu anlatmak gerekmektedir.
Saygılarımızla, kamuoyunun bilgisine sunarız.
Adnan Oktar müdafi,
Av. Mert Yetişir