YARGITAY (İLGİLİ) CEZA DAİRESİ’NE
Gönderilmek Üzere,
İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. CEZA
DAİRESİ’NE
DOSYA NO : 2023/310 E., 2023/494 K.
SUNAN :
Adnan OKTAR
MÜDAFİ : Av. Mert YETİŞİR
KONU : Bir kısım medyanın provoke ettiği
acımasızlık politikasının toplumun büyük kısmını kıskançlığa, kindarlığa, öç
almaya, öfkelenmeye sürüklüyor olması ve şu anda bu gaddarlığın toplumun geneli
tarafından alkışlanıyor olmasının, toplumun sevgiden uzaklaşmasının büyük
felaketlere sebep olabileceğine dair müvekkil Adnan Oktar'ın adına yapılmış
bulunan basın açıklamasının Sayın Dairenizin takdirine sunumudur.
AÇIKLAMALAR:
Müvekkil Adnan
Oktar'ın açıklamaları ışığında, acımasızlık politikasının toplumu acımasızlığa
ve felaketlere sürüklediği konusunda yapmış bulunduğumuz basın açıklaması
aşağıda takdirinize sunulmaktadır:
BİR KISIM
MEDYANIN NEFRET POLİTİKASI
HALKI VE ÜLKEYİ BÜYÜK FELAKETE SÜRÜKLEMEKTEDİR
Pek çok değerin
unutulduğu, ahlaki değerlerin büyük oranda çöküntüye uğradığı günümüzde, özellikle
4. Kuvvet olarak nitelendirilen medyanın kullanılmasıyla arz-talep dengesi
değişmiş durumdadır. Savaşların çatışmaların teşvik edildiği, insanlar
arasındaki anlaşmazlıkların ve düşmanlıkların körüklendiği dünya, bazı eller
tarafından sürekli olarak çatışmalara, kavgalara, mutsuzluklara, azaplara,
gaddarlıklara sürüklenmektedir. Müvekkil Adnan Oktar, 2018 öncesi konuk
olduğu canlı yayınlarda ve özellikle İngiliz derin devletini konu aldığı
kitaplarda, bu deccali uygulamanın, dünyayı yöneten bazı derin ve gizli eller
tarafından özel olarak devreye sokulduğunu, insanların birbirine kırdırılarak
yok etme planının zaten Darwinizm kaynaklı bir plan olduğunu ve
kendilerince "aşağı ırk" olarak gördükleri insanların ve toplumların elimine
edilmesine çalışıldığını ve şeytanın düzeninin bu eller tarafından
yürürlüğe konulduğunu delilleriyle izah etmiştir.
Ne acıdır ki,
bunun yansımaları, büyük kısmı dindar Müslüman olan, ahlaki değerlerine tarih
boyunca sahip çıkmış olan Türk toplumu üzerinde de görülür hale gelmiştir.
Bir kısım medya, hem TV kanallarındaki yayınlarla (kadın programları,
haberler, diziler ve magazin programlarıyla) hem subliminal hem de doğrudan
nefret ve öfke mesajları vermektedir. Dikkat edilirse, kadın programlarında
ve yarışma programlarında birbirine hakaret içeren kavgalar, en revaçta
sahneler olarak sunulmaktadır. Sanki memleketimizde haber değeri olan hiçbir
şey veya "İYİ" hiçbir şey yokmuşçasına, neredeyse bütün ana
haberlerde kavga, dehşet, korku, öfke içerikli, haber değeri hiç olmayan, Türk
insanını nefrete sürüklemek dışında hiçbir katkısı olmayan haberler yer
almaktadır. Bu, ısrarla her gün devam ettirilmektedir.
Dizilerin
neredeyse tamamı, birbirine düşman kişilerin intikam hisleri, ezilenler, öfke
krizleri, dehşet, vahşet, hüzün ve sürekli mutsuzluk üzerine kuruludur.
İnsanların genelini eğlendiren, mutlu eden, onlara pozitif bir dünya sunan, onlara
sevginin kıymetini öğreten bir dizi neredeyse yok gibidir.
Bu, insanları
belli şeylere ALIŞTIRMA politikasıdır. Müvekkilin yıllar boyunca izah
ettiği gibi bu, tam olarak İngiliz derin devletinin ÖFKELİ, NEFRET DOLU,
UMUTSUZ, İSYANKAR, GADDAR VE ACIMASIZ TOPLUMLAR ÜRETME stratejisidir. Ne
yazık ki, halkımız da büyük oranda bu tuzağa düşmüş haldedir.
Bugün genel
manzaraya baktığımızda, bir kısım medyanın içinde haset, KİN VE KISKANÇLIK
İLE BESLENEN ve bunu CANI GÖNÜLDEN TOPLUMUN İÇİNE YAYMAYI HEDEFLEYEN, hatta
bunun için ÖZEL SEÇİLMİŞ bir güruh bulunmaktadır. Bu kişiler, zaten
kendileri başlı başına neşeye, mutluluğa, zenginliğe, insanların ferah ve
zenginlik içinde yaşamasına karşıdırlar. Çünkü kendileri, kendilerinde
olmayan her şeye kin beslemektedirler. Kendileri mutsuz olduklarından
MUTLU İNSANLARIN MUTSUZ OLMALARINI, HATTA YOK OLMALARINI çok istemektedirler.
Kendileri, o kişiler kadar güçlü ve zengin olamadıkları için bu imkanlara
sahip olanlara şiddetli kin duymakta, bu insanların ellerinden her şeylerinin
alınıp yok olmaları için ellerinden gelen her türlü kirli propagandayı
yapmaktadırlar. Kendilerinin sahip olamadığı mutluluğa, aileye, refaha,
zenginliğe sahip olanlara duydukları şiddetli kin onları daha da delirtmekte ve
ellerindeki basın yoluyla başka insanların da bu kişilere öfke duymalarını
sağlamaya çalışmaktadırlar. Ellerinden geldiğince insanları provoke
edecek sahte ve iftira yayınlar yaparak, iddiaları köpürterek, sadece yalan
konuşarak insanları da galeyana getirmeye çalışmaktadırlar. Öylesine
öfkelidirler ki, ancak halkın tümü kendileriyle bu kini paylaşırsa tatmin
olabilirler.
Allah'tan
korkmazlar; yalanın ortaya çıkmasından çekinmezler, geleceklerini
düşünmezler; öyle ki hissettikleri kin duygusu tüm ahlaki ve mantıki
değerlendirmelerini ortadan kaldırmıştır. Kin duydukları kişilerin cezalandırılmaları,
hapsedilmeleri onlara değişik bir haz verir. Haksız yere suçladıkları bu
insanların bir aileleri olması, haklarının peşine düşememeleri, çocuklarının
dışarıda bekliyor olması onları neredeyse hiç ilgilendirmez. Çünkü böylesine
kin içine saplanmış insanlar, artık şeytanın birer askeri olmuşlardır.
Allah'ın kendi başlarına da aynı şeyleri getirebileceğini akıllarına dahi
getirmezler.
Normalde
suçlayıp karaladığı bu insanı tanımazlar bile. Hiç tanımadıkları bu
insanın suç işleyip işlemediğini de doğal olarak bilmemektedirler. Buna rağmen
kinlidirler; çünkü bu insanlar, kendilerinin sahip olamadığı özelliklere
sahiptirler. Suçlu olup olmadığını bilmemelerine rağmen onun
cezalandırılmasından keyif alırlar. "Adalet yerini buldu" derler.
Oysa yerini bulan, onların uygun gördüğü sahte adalettir. Eğer o kişi
hapsedilmezse, adalet sistemini eleştirmeye başlarlar. Adalet sistemini,
adaletli olmadığı için değil, kendi adaletlerine uymadığı için eleştirirler.
Ellerine basın
gibi bir koz geçmişken, kin duyduğu özellikler üzerinden kendilerine haz
getiren yalanlar uydurmaya başlarlar. Kişi zenginse, "artık cezaevinde
para harcayamayacak" türünden başlıklar atarlar. "Güzellik merkezine
gidemeyecek", "kuaför salonuna uğrayamayacak", "çocuklarını
göremeyecek" tarzı haberleri bir sevinç edasıyla verirler. Bir
insanın yok olmasını isteyecek kadar güçlü bir kin ve nefret hissi, gerçekte o
kişilerin kendi cehennemidir; ancak şeytanın etkisiyle bu gerçeği kendileri
görememektedirler.
Müvekkil Adnan
Oktar'ın ısrarla üzerinde durmak istediği nokta, bizim ülkemizin güzel
halkının, bu gaddar sistemin pençesine düşürülmekte olduğu ve halkın
bilinçsizce buna sürüklendiğidir. İnsanlar, bir kısım basında bazı nefret
insanlarının bu provokasyonuna hızlıca kapılmakta, basından sürekli ve sıklıkla
duydukları şeylere ilk başta direnseler de zaman içinde teslim olmaktadırlar.
4. kuvvet olan basının insanları kendi istediği yere yönlendirme stratejisi,
ülkemizde de sistematik olarak işletilmekte ve Türk insanı üzerinde etkisini
göstermektedir.
Bu, insanlarımızı
ister istemez nefrete, öfkeye, acımasızlığa, gaddarlığa, kine, insan harcamaya
ve intikam almaya sürüklemektedir. Halk bir süre sonra, hukuk değil, basın
kimi infaz ederse ona inanmaktadır.
Müvekkilin
sıklıkla üzerinde durduğu gibi, BU ACIMASIZLIK, ÇOK AMA ÇOK TEHLİKELİDİR.
Çünkü, müvekkilin geçmişte canlı yayınlarında sıklıkla değindiği gibi, devletleri
ve ülkeleri çöküşe götüren en önemli unsur halkın öfkesi ve huzursuzluğudur.
İşte bu nedenle İngiliz derin devleti, yıkmak istediği ülkelerde, özellikle
halklar üzerinde ahlaki dejenerasyonu önemli görür. Ülkemizde de bunu, bu yolla
yapmaya çalışmaktadır.
Müvekkilin 2018
yılı öncesinde konuk olduğu canlı yayınlarda özellikle sevgi konusunun üzerinde
durmasının, sosyal medyada her gün mutlaka sevgi etiketleri yaptırmasının, her
türlü zorluğa rağmen sevgiye önem vermenin gereğini anlatmasının her zaman en büyük
sebebi, deccaliyetin bu kirli stratejisinin oldukça iyi farkında olması ve
insanların bu kirli telkinlere ne yazık ki hızlı uyum gösterme özelliğidir.
Keza, müvekkilin cezaevine konulduğu şu 6 yıllık dönemde, sevgi telkini de
ortadan kalktığından, bu sevgisiz ve gaddarane bakış açısı akıl almaz bir
gelişme göstermiştir.
Bu durumun
düzeltilmesi gerekmektedir. Allah, kainatı sevgi üzerine yaratmıştır ve bunun
zıttı bir yaşam, kabusun ta kendisidir.
Allah'ın sevgiye
verdiği kıymeti gösteren bazı Kuran ayetleri şu şekildedir:
De ki: "Eğer siz Allah'ı seviyorsanız bana uyun; Allah da sizi
sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah bağışlayandır, esirgeyendir."
(Al-i İmran Suresi, 31)
İman edenler ve salih amellerde bulunanlar ise, Rahman (olan
Allah), onlar için bir sevgi kılacaktır. (Meryem Suresi, 96)
Sevginin önemini
gösteren sahih hadislerden bazıları ise şu şekildedir:
İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de
(gerçek anlamda) iman etmiş olamazsınız. Müslim, Îmân, 93; Tirmizî,
Sıfâtu’l-Kıyâme, 56.
Müsafaha edin ki, kalblerdeki kin gitsin, hediyeleşin ki
birbirinize sevgi doğsun ve aradaki düşmanlık bitsin. Ata el-Horasani
Kütübü Sitte hadis no:3393
Allah, bir kulu sevdiğinde Cibrîl`e: – Allah filân kulu sever; sen
de onu sev! diye emreder. Cibrîl de o kulu sever. Sonra Cibrîl gök halkına:
– Allah filânı seviyor; onu siz de seviniz! diye seslenir. Göktekiler de o
kimseyi sever. Sonra yerdeki insanlar (dan bir sevgi) konulur (da
müslümanlar arasında da sevilir ve iyi kişi olarak anılır). Ebu Hureyre
Sahihi Buhari hadis no: 1325
Allah, bir kuluna sevgisini verdiğinde, onu sevdiklerine bildirir.
– Tirmizi
Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olmazsınız. –
Müslim
Bir kimse, Allah’ı sevdiği zaman, Allah da onu sevgiye layık kılar
ve onu sevdiği insanlara sevdirir. – İbn Mâce
Allah, sevgisini kazandırdığı kimselere, onları sevdiklerine
bildirir. – Tirmizi
Birbirinizi sevin, birbirinize hediye verin, birbirinize iyilik
yapın ki iman etmiş olasınız. – Tirmizi
Bir Müslüman, kardeşine karşı sevgi ve merhamet duymadıkça
gerçek imanı tamamlamış olmaz. – Müslim
Kıymetli
toplumumuz, özellikle medyayı ele geçirmiş olan bir kısım kinli derin devlet
piyonlarının etkisiyle yargısız infaza, hatta yargısız nefrete sürüklenmiş
durumdadır. Müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşlarına 6 yıldır yapılan söz konusu
basın yoluyla haksız infaz politikası, bu kadarla sınırlı kalmamış, toplumun
neredeyse her kesimine sirayet eder olmuştur. Özellikle imkanları geniş
olan, toplum içinde beğeni ve takdir gören, zengin, güzel ve başarılı olan
insanlara yönelik bu nefret politikası, hakkaniyete uymadığı gibi, yarın bir
gün toplumun bütününü çok daha büyük bir nefret ve ezme politikasına doğru
götürebilir. Öfke ve kin, alevlendirildikçe sürekli güçlenen duygular
olduğundan, zaman içinde toplumun bu yöntemlerle bir NEFRET TOPLUMU HALİNE
GELME İHTİMALİ bizleri korkutmaktadır.
Dahası, dün bu
acımasızlığı yapanların bir kısmı bugün kendileri bu haksızlıklarla ve yargısız
infaz ile karşı karşıyadırlar. Uğradıkları linç kampanyası nedeniyle
kendilerini savunamamakta, haksızlıkları dile getirememekte, linç kampanyasının
altında ezilmektedirler. İnsanların kendilerine karşı şefkatli olmasını
beklemekte ama sonuç alamamaktadır. Çünkü aslında bu sistemi kendileri
beslemişler ve kendi başlarına geleceğini hiç düşünmemişlerdir.
Bu, oldukça
dehşet verici bir silsiledir. HUKUK DEVLETİ OLAN ÜLKEMİZDE YARGI SİSTEMİNİN
BU KONUYU İVEDİLİKLE ELE ALMASI VE YARGIYA YANSIMIŞ KONULARDA NEFRETE
SÜRÜKLEYEN BU YAYINLARIN ÖNÜNE GEÇECEK BİR DÜZENLEME YAPMASI GEREKMEKTEDİR.
İnsanların nefretle yargısız infaz edildikleri bir toplumda, bu düzenlemeyi
asıl sağlayacak olan kanaatimizce yargı mensuplarıdır.
Tabi ki en elzem
olan, TOPLUMA CİDDİ BİR SEVGİ BİLİNCİNİ HAKİM EDEBİLMEKTİR. Bunun
tatbiki için en acil yapılması gereken şey, derin devletin basındaki nefret
saçan yalancı odaklarının susturulması ve sevginin canlandırılmasının bir
devlet politikası haline getirilmesidir.
Saygılarımızla kamuoyunun
bilgilerine arz ederiz.
Adnan Oktar müdafi,
Av. Mert Yetişir