Ülkemizde özellikle son yıllarda bir kısım medya yoluyla yapılan yargısız infazlar ve ardı arkası kesilmeyen gaddarane karalama politikaları herkesin malumudur. Genellikle ideolojik nedenlerle başlatılan kumpas davalarında sıklıkla kullanılan bu yöntem, kişinin, hukuk önünde yargılanmasını değil, kamuoyu önünde infial ile infaz edilmesini esas almaktadır. Kimi zaman bu yöntemlerle hukuku etki altına alma çalışmaları yapılmakta, hatta kimi zaman -müvekkil Adnan Oktar'ın dosyasında olduğu gibi- bazı ideolojik husumetli kişiler tarafından hukukçular dahi sosyal medya yoluyla tehdit edilebilmektedirler. Bu vahim durum, şu anda ülkemizde tamiri zor bir linç politikasıdır; bol bol nefret insanı üretmekte ve hukuk devletini yok etmektedir.

İşin daha da vahim tarafı ise, bu linç yoluyla infaz yöntemini teşvik edenlerin bir süre sonra kaçınılmaz olarak bu sistemin mağduru olacakları gerçeğidir. Çünkü görülebildiği kadarıyla toplumun hemen her parçası, bu linç silsilesinin içine dahil edilmiş durumdadır ve sistem beslendikçe herkesin her an canını yakabilir.

Müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşlarına yönelik dava sürecinde, ilk günden itibaren gerçekleştirilen yargısız infaz ve kara propaganda çalışmaları halen, bir güruh tarafından ilk günkü gibi canlı tutulmaya çalışılmaktadır. Çünkü kumpasın kurgulayıcısı olan ideolojik kinli ve husumetli çevreler, hukuk yoluyla aklanacak olan bu davanın infial yoluyla aleyhe dönmesine çalışmaktadırlar. Normal şartlarda kendi davasında haklı olan bir insanın kara propagandaya başvurmaya ihtiyacı yoktur. Medyayı kullanarak karalama yöntemi, sadece YALAN SÖYLEYENLERİN yöntemidir.

Keza, davanın Yargıtay aşamasında olduğu şu günlerde, 6 yıl önceki iddiaların adeta bir panik havasında dört bir yana kara propaganda yöntemiyle ve sayısız yalan ve iftirayla tekrar yaygınlaşması, hukukun tecelli edeceğinden duyulan korkuya işaret etmektedir.

Müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşlarına yönelik yapılan bu kumpas hareketinin ideolojik olduğu ve bu gruba karşı yapılan propagandaya destek çıkanların da yine ideolojik farklılıklar taşıyan kesimler olduğu bilinmektedir. Örneğin, bir kısım fanatik Darwinistler ve Marksistler, yapılan bu karşı propagandayı açık şekilde desteklemektedirler. (Sol görüşten olup tamamen adil bir tutum içinde olan çok sayıda kişi vardır ve müvekkil bu kişilerin fikirlerine daima saygı göstermiştir. Söz konusu kişiler, buradaki tanımlamalardan uzaktır.)

İşin şaşırtıcı yanı ise, bazı dindar kesimlerin de, fanatik Marksist/Darwinistlerin arkasında durduğu bu kara propagandaya destek vermeleri ve müvekkil ve arkadaşlarına karşı AYNI SAFLARDA YER ALMALARIDIR.

Genellikle Ortodoks tutucu yönleriyle ön planda olan söz konusu sağcı kesimler, birlikte saf tuttukları fanatik Marksistlerin din, aile ve ahlak kavramlarına karşı olduklarının bilincinde muhtemelen değildirler. İdeolojik olarak aynı safta asla bulunmayacak olan bu iki kesim, sadece müvekkil ve arkadaşlarına karşı husumette şaşırtıcı ve akıl almaz bir birlik göstermektedirler. Elbette müvekkilin, doğruluğu Kuran ile ispatlanmış olan pek çok açıklamasının, söz konusu dindar kesimler tarafından kabul görmemesinin bu karşıtlıkta etkisi vardır. Örneğin müvekkil, konuk olduğu canlı yayınlarda sıklıkla KADINA VERDİĞİ DEĞERİ ANLATMIŞ, KADININ DÖVÜLMESİ DİYE BİR HÜKMÜN KURAN AYETLERİNDE OLMADIĞINI SAHİH İSLAMİ KAYNAKLARA DAYANARAK AÇIKLAMIŞ VE KADIN HAKLARINA EN FAZLA ÖNEMİ VEREREK KURAN AYETLERİ IŞIĞINDA KADINI ÜSTÜN TUTMUŞTUR. Bu, kuşkusuz ki Kuran'a dayalı İslam'ı benimsemeyen bağnaz zihniyetteki kişilerin kabul edebileceği açıklamalar değildir. Bu kişiler, kadını dövülmesi, aşağılanması, evlere kapatılması gereken ikinci sınıf vatandaş olarak gören, kadının tüm varlık ve yaşam hakkının elinden alınması gerektiğini savunan karanlık bir zihniyetin savunucusudurlar.

Bu kişilerin, şu anda müvekkile karşı, fanatik Marksistlerle el birlik mücadele içinde olmaları karşısında şu soruyu sormak gerekir: ACABA MÜVEKKİL, KADIN HAKLARINI BÖYLESİNE GÜÇLÜ SAVUNAN, ONLARIN ÖZGÜRLÜĞÜNÜ, SAYGI VE SEVGİYE LAYIK OLDUKLARINI AÇIKLAYAN VE BU KONUDA BAĞNAZ ZİHNİYETİN TÜM ÇARPIKLIKLARIYLA MÜCADELE EDEN BİR KİŞİ OLDUĞU İÇİN Mİ HAPSEDİLMİŞTİR? Çünkü görüldüğü kadarıyla, bunun aksini savunanlara hiçbir şey olmamaktadır. Müvekkil ve arkadaşlarını, sırf ideolojik karşıtlık nedeniyle hapsetmek isteyenler, "kocasının vücudu irinle kaplı olsa da kadın tüm irini diliyle yalayarak temizlese, kocasının hakkını yine de ödemiş olmaz" diyen ve kendini dindar olarak nitelendiren diğer kişilere ses çıkarmamaktadırlar. Ses çıkarmamakla kalmayıp, aynı saflarda yer almaktadırlar.

Bugün, müvekkil ve arkadaşlarına yönelik kara propagandaya, fanatik bağnaz Marksistlerle birlikte alkış tutan bir kısım sağcılara şu gerçeği tekrar hatırlatmakta fayda görüyoruz:

Ortodoks gelenekçi zihniyete sahip olan sağ kesimin bir süre öncesine kadar ülkemizde ne söz ne de yaşam hakkı bulunmuyordu. Bu kesimden insanlar, inançlarını ve haklarını savunamazlar ve pek çok ortamda öfkeyle nefretle karşılanırlardı. Zaten bu nedenle yaşam alanları da oldukça sınırlanmış durumdaydı.

Şu anda sağ kesimi oluşturan bazı kişiler, bunun önüne geçenin, bu durumu tersine çevirenin, sağ kesimin bu kadar seslerini çıkarabilecekleri bir ortama sahip olmalarına zemin hazırlayanın müvekkil ADNAN OKTAR VE ARKADAŞLARI OLDUĞUNU UNUTMUŞ GÖRÜNÜYORLAR. Yakın bir geçmişe kadar materyalist zihniyetin Darwinizm'i her yere ve her alana bir gerçekmiş gibi dayatarak hakimiyet kurduğu, müvekkil ve arkadaşlarının ise DARWİNİZM'İ YERLE BİR EDEREK BU MATERYALİST HAKİMİYETİ HÜSRANA UĞRATTIKLARI tüm dünyanın şahit olduğu bir gerçektir. Materyalizmin putu olan Darwinizm'in yenilgisi, beraberinde materyalistlere yenilgi getirmiş ve dindarlığın ve dindarların önünü açmıştır. Şu anda sağ kesimi oluşturan kişiler, Darwinizm'e karşı yapılan bu mücadeleler sonucunda toplum içinde saygı ve değer görüyorlar. Bu gerçeği ünlü sosyolog DOĞU PERİNÇEK dahi, "AK PARTİ'NİN FELSEFİ ZEMİNİNİ ADNAN OKTAR HAZIRLADI" sözleriyle zikretmiştir.

Darwinizm'e darbe vurmasının ve materyalist felsefenin fikri zeminini yıkmasının ardından müvekkil, Müslümanların kalitesini ve kültürünü tüm dünyaya kanıtlayarak yine Müslümanların üstün gelmesine vesile olmuştur. Geçmişte, Müslümanları cahil; yemek yemeyi, yürümeyi, giyinmeyi bilmez; kaliteden, sanattan anlamaz, yabani kişiler olarak tanıyan toplum, müvekkil ve arkadaşlarının dindar Müslümanlar olarak kendilerini en üst kalitede tanıtmaları, en üst zevklere sahip olmaları nedeniyle anlayış değiştirmiştir. Bu, zaten Kuran'da Hz. Süleyman kıssasında da işareti edildiği gibi Müslümanlara helal olan, dine en uygun olandır. Bunun sonucunda insanlar, burada sergilenen KALİTE VE ASALET nedeniyle, dindarlığın gerçekte bu olduğuna kanaat getirmiş ve Müslümanlara saygı duymaya başlamışlardır. Türk gençlerinin ateizmden, deizmden uzaklaşıp İSLAM'A YÖNELMELERİNİN yoğun olduğu dönemler de, işte bu dönemlerdir.

Dolayısıyla, Müslümanları ezen ve dindarlığa karşı mücadele içinde olan bir kısım Marksist ve materyalistlerin fikri zemininin çökertilmesi, ayrıca Müslümanlığın kalite ile eşdeğer olduğunun gösterilmesi, dindarların ezilmesinin önüne set olmuştur. BU BAŞARI, MÜVEKKİL VE ARKADAŞLARINA AİTTİR.

Kıymetli hocamız Prof. Dr. Necmettin Erbakan dahi bu çizgide ilerlemiş, partisini bu kaliteli ve modern çizgiye getirerek iktidara gelmiş ve bu esnada sürekli olarak MÜVEKKİLİN KİTAPLARINI HERKESE TAVSİYE ETMİŞTİR.

Şaşırtıcı olan, bu başarı tüm Türkiye'nin gözleri önünde olmuşken, tüm dünya bile bu konuda hemfikirken, bir kısım sağ kesimin bunu sürekli olarak unutması ve müvekkile karşı kara propagandada Marksistlerle el ele saf tutmasıdır.

Şu anda dünyada, yüzlerce kitap ve sayısız konferans ile Darwinizm'in bir yalan olduğunu bilimsel anlatan müvekkilin dışında böylesine etkili bir başka kişi yoktur. Zaten müvekkile karşı kurulan kumpasların da ana sebebi bu başarıya karşı ideolojik öfkedir. Müvekkil, ön plana çıkardığı kalite, bilgi, kültür, asalet ve saygınlık ile Müslümanlığın üstünlüğünü tüm dünyaya göstermiş ve Müslümanlara yönelik kin, öfke ve önyargıyı ortadan kaldırmıştır. Dolayısıyla, şu anda sağ kesim bu ülkede muhatap alınıyorsa, bu, müvekkil ve arkadaşlarının çabaları sayesindedir.

Sağ kesimden bazı cenahların bu gerçekleri bir çırpıda unutmuş olmaları, kendilerine ortam oluşturan kişilere karşı savaş açmaları, bu uğurda karşıt ideolojilerle birlik olmaları anlaşılabilir gibi değildir. Müvekkil ve arkadaşlarının tüm bu çabaları olmasa, bu toplum içinde çok daha fazla ezilecekleri, hor görülecekleri, söz sahibi olamayacakları, giyimleriyle, fikirleriyle sürekli olarak toplumun geri kalan kısmı tarafından aşağılanacakları açıktır. Bu, hiçbir zaman istediğimiz bir şey olmamıştır ama bu durum ülkemizde yaşanmıştır. Müvekkil ve arkadaşları set olmasaydı hiçbir söz hakkı olmayacak kesimlerin, şu anda tüm imkanlarını müvekkil ve arkadaşlarına karşı kullanıyor olmaları vahim bir durumdur. Hiçbir Müslüman, müşrik sözüne kanarak Allah'a hesabını veremeyeceği bir şeye yeltenmemelidir.

Saygılarımızla kamuoyunun bilgilerine sunarız;

Adnan Oktar müdafi

Av. Mert Yetişir 

Daha yeni Daha eski