YARGITAY
(İLGİLİ) CEZA DAİRESİ’NE
Gönderilmek
Üzere,
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. CEZA DAİRESİ’NE
DOSYA NO : 2023/310 E., 2023/494 K.
SUNAN : Adnan OKTAR
MÜDAFİ : Av. Mert YETİŞİR
KONU : Huzurdaki davanın 6. yılında, basında
aniden alevlendirilen kara propaganda da, bağnaz görüşlü bir kısım solcularla
bağnaz görüşlü bir kısım sağcıların birlikte hareket ettiklerini izah eden
basın açıklamamamızın Sayın Dairenize sunumudur.
AÇIKLAMALAR:
Son
dönemlerde, yargılamanın son aşamalarına geldiğimiz şu günlerde, müvekkil ve
arkadaşları hakkında birdenbire başlatılan ve parayla satın alınmış çeşitli TV
kanalları ve trol ordusuyla köpürtülen kara propaganda çalışmalarında hangi
kesimlerin ağız birliği yaptığı konusunda yapmış olduğumuz basın açıklamasını,
aşağıda Sayın Dairenizin takdirine sunuyoruz:
2018 yılında müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşlarına bir operasyon
yapılmasının ve camiadan hemen herkesin tutuklanmasının, ardından grubun
sayısız aleyhe propaganda ve 10 binlerce yıllık cezalarla karşılaşmasının tek
sebebi ideolojikti. Kuşkusuz ki, soruşturmayı başlatan savcılar da
yargılamayı yapan hakimler de davaya dahil olan taraflar ve vekiller de ortada
bir suç olmadığını çok iyi biliyorlardı. Bunu basın da gayet iyi
biliyordu. Özellikle aleyhe görevlendirilmiş olan basının suç
unsurlarından hiç bahsetmeyip sadece magazin gündeme getirmesinin tek sebebi
buydu. Kamuoyu ise, önce gördükleriyle galeyana gelen ama saçma ve uydurma
olayları hemen fark eden bir toplumun vicdanını temsil ettiğinden, kısa süre
içinde oyunu fark etti. Nasılsa bu tür uydurmalara çok da yabancı
değillerdi; keza Türkiye, son yıllarda bu tür oyunların rahatlıkla oynandığı
bir ülke haline getirilmişti.
Dava dosyasında herhangi bir suç olmadığını hatırı sayılır duayen
hukukçular sıklıkla dile getirdiler; hatta adalet taraftarı olduklarından dava
dosyasına sunulmak üzere bu minvalde mütalaalar ve beyanlar hazırladılar.
Duruşmalara gelip savunmalar yaptılar. Çünkü ortada bir yalan dönüyordu.
Gerçek anlamda hak savunucusu misyonunu üzerine almış olan hiç kimse buna göz
yumamazdı.
5 yıldır devam eden davadaki savunma delilleri, savunma tanıkları,
ortaya çıkan müşteki yalanları hiç konuşulmadı. Bölge Adliye Mahkemesi
1. Ceza Dairesi'nin 400 sayfalık kapsamlı gerekçelerle hazırlamış olduğu beraat
kararı hiçbir yerde görülmedi. Buradaki olağanüstü tespitlere hiçbir
basın yer vermedi. Basında yer alan tek şey, beraat kararı verdiği için
bir istinaf mahkemesinin hatırı sayılır hakimlerinin alelacele dağıtılmaları ve
haklarında soruşturma başlatılmasıydı. Kumpas bu kadar aleni uygulanıyor ve
umursamaz bir şekilde haber değeri taşıyordu.
2018 yılından beri 5 yıldan fazla zaman geçti. Adnan Oktar davası, tam 2
yerel mahkemeye, 2 istinaf mahkemesine gitti. Peki ne oldu da 2018 yılında
soruşturma dosyasında dile getirilmiş yalanlar, 2023 yılının sonlarına
geldiğimiz şu aşamada, ücretli olarak organize edilmiş kanallar tarafından,
adeta bir düğmeye basılmışçasına tekrar bir yaygara konusu edildi?
Bunun sebebi elbette dava dosyasının Yargıtay Ceza Dairesi'nde olması,
sonuçlanmaya yaklaşması ve kumpası kurgulayanların, Yargıtay'ın -doğası gereği-
hukuku uygulayacağından ve hakkaniyetle bir karar vereceğinden korkmalarıdır.
Peki kumpasçıların yanı sıra bu korkuyu başka kim duymaktadır ve kimler
kumpasçıların şu an gerçekleştirdikleri seviyesiz ve hukuksuz manipülasyonuna
eşlik etmektedir?
Buna eşlik edenler, müvekkil ve arkadaşlarının fikir ve görüşlerine
geçmişten bugüne ideolojik olarak karşıtlık gösteren kesimlerdir. Öncelikle
ve önemle belirtmek gerekir ki, müvekkil, eleştiriyor da olsa, hemfikir olmasa
da hayatının her aşamasında bütün görüş ve fikirlere saygı göstermiş ve bu
konudaki demokrat tavrını her zaman ön planda tutmuştur. Keza, müvekkilin
yer aldığı canlı yayın programlarına her kesimden, her inançtan ve her
görüşten insanın katılıyor olması, kendisi dindar bir insan olmasına rağmen
defalarca yayınlarına ateistleri, hatta satanistleri davet etmiş bulunması, komünist,
sosyalist, deist veya bağnaz her türlü fikir ve inanç sahibi ile son derece
düzeyli konuşmalar yapmış ve son derece sevecen tavrını hepsine göstermiş
olması bu konudaki en büyük delillerdendir.
Bu karşı taraf için de geçerlidir. Örneğin, solcu, komünist veya
sosyalist kesimden insanlar genellikle kendi ideolojilerine bağlılıkta oldukça
kararlı olmalarına rağmen, demokrat ve özgürlükçü yapıları gereğince başka
fikirlere de son derece saygılı olurlar. Ancak solcu, komünist ve
sosyalistlerin de bağnazları vardır. Aynı durum, gelenekçi İslam anlayışını
kabul etmiş, hatta bu konuda son derece muhafazakar ve tutucu bir yaşam süren
kişiler için de geçerlidir. Bu kişilerin bir kısmı, Allah korkusunun ve Kuran
ahlakının bir gereği olarak her halükârda yalandan uzak, kendi fikrine uymasa
da doğru olandan yana olan, diğer fikirleri ve diğer inançları da kucaklayıcı
ve son derece sevecen insanlar oldukları halde, aralarında elbette ki
bağnazlar vardır. Söz konusu bağnazlar, kendi fikirleri ve inandıkları
kendi doğruları dışında hiçbir şeye tahammül edemezler. Keza "bağnaz"
kelimesinin sözlük anlamı, "bir inanca, bir düşünceye aşırı ölçüde
bağlanıp ondan başkasını düşünemeyen, ondan başka her öğretiye, her inanışa
karşı olan kimse" demektir.
Bu kişiler, kimi zaman, farklı fikirdeki insanların yok olmasını
dahi isteyecek kadar sevgisiz ve nefret dolu olabilmektedirler. İşte o
zaman da karşıt oldukları kişilere veya topluluklara karşı her türlü eziyeti
ve haksızlığı mubah görebilirler.
Geçmişten bugüne, müvekkil ve arkadaşları ile seviyesiz bir mücadele
yürüten, mesnetsiz kirli propagandalarla ve yalanlarla onları devre dışı
bırakmak isteyen kesimler, genellikle hep hem sağın hem de solun bağnaz
kesimlerini temsil eden bir kısım insanlar olmuştur. Sağın bağnazlarını
temsil eden bazı kişiler, yalana ve iftiraya dayanarak müvekkil ve
arkadaşlarını, kendi çevrelerini en fazla etkileyecek isnatla, "dini
değiştirme" isnadıyla suçlamışlardır. Solun bağnazlarını temsil eden
bazı kişiler ise, müvekkil ve arkadaşlarının inanç ve yaşam biçimlerini
külliyen kendileri için bir tehdit olarak görmüş; din, aile, ahlak, devlet
gibi kavramlara şiddetle karşı olduklarından, tüm bu değerleri yücelten bu
topluluğa öfkeyle yaklaşmışlardır.
Müvekkilin geçmişten beri yayınlarında ve çalışmalarında önemle üzerinde
durduğu, ünlü Marksistlerin din, ahlak, aile ve devlet karşıtı sözleri bu
konuya ışık tutmaktadır:
"Polisleri, askerleri, devlet memurlarını öldürmek, devlet
kurumlarında yangınlar çıkartmak... Devletin hazinelerinden paraları almak...
Devrimci komünist güçler yenilmez silahlı bir güç olarak ortaya çıkmalı,
insanları öldürerek, bombalayarak, binaları havaya uçurarak korku yaymak ve
bu şekilde toplumun üzerinde komünist diktatörlüğünü teşkil etmek iktidara
ulaşmamızın önemli unsurlarındandır."[1]
Lenin
"Dini düşünceler, Tanrı inancı, hatta Tanrıyı soyut olarak
düşünmek bile benlikte gizlenmiş bir alçaklıktır."[2]
Lenin
"Tanrıya inanmak, cahil ataların kültüründen
kalma bir kalıntıdır.[3]
Lenin
"Dine karşı gerçekçi bir ideolojik mücadele
başlatmak görevimiz olmalıdır."[4]
Lenin
"... Elbette, din zehirdir. İki büyük zararı vardır: Birincisi
ırk anlayışını temelinden çürütür... (ve) ülkenin gelişmesini yavaşlatır. Tibet
ve Moğolistan bu şekilde zehirlenmiştir."[5]
Mao
Sadece birkaç örneğini verdiğimiz bu radikal zihniyet, Marksist,
Leninist, Maoist zihniyetin tam olarak temelini teşkil etmektedir.
Elbette her sol ideolojiye bağlı kişinin, Leninist ve Maoistlerin din,
aile, ahlak ve devlete karşı bu çarpık bakış açısını paylaşmadıkları,
müvekkilin önemle üzerinde durduğu bir konudur. Bu değerlere son derece önem
veren, hatta bu değerlerin ayakta kalması için mücadele veren solcular şu an
toplumda çoğunluktadır. Ancak müvekkile göre, Marks'tan beri süregelen bu radikal
zihniyeti şu anda devam ettiren bazı kişiler, dindarlığıyla ön planda olan,
aile ve ahlak kavramlarını toplumun var oluşu için şart olarak gören ve
insanlık var oldukça devletin de varlığını koruması için çaba gösteren böyle
bir gruba karşı ciddi bir ideolojik mücadele içinde olurlar. Bunun sebebi müvekkilin
çalışmalarının bu bağnaz zihniyetleri tam anlamıyla ortadan kaldırması, bir
bakıma bu kişilerin kendi dinlerini yok etmesidir. Müvekkilin yıllar süren
faaliyetleri hem gelenekçi bağnazların hem de solcu bağnazların tüm inanç
sistemini ideolojik olarak yıktığından, müvekkil bu konuda dünya çapında
hatırı sayılır bir başarı elde ettiğinden, müvekkilin aklanmasıyla yenilgiye
uğrayacaklarını düşünmektedirler.
Bu sebepledir ki, hukukla yapamayacakları işi, kara propagandayla ve bir
trol ordusuyla yapmaya çalışmaktadırlar. Normal şartlarda farklı
zihniyetlere tahammülsüzlüklerinden asla bir araya gelmeyecek olan bu fikir
grupları, konu müvekkil olunca hayret verici şekilde ortak paydada
birleşirler. Öfke içinde, akla hayale gelmeyecek iftira ve zulüm
sistemlerini uygulayabilirler. Nedeni kendi dinlerinin ortadan ikiye
ayrılması, uğruna hayatlarını adadıkları tüm değerlerin yok olması, inanç
sistemlerinin ideolojik anlamda yıkıma uğramasıdır.
Basında veya sosyal medyada bir iftira yaygınlaştırıldığında, yargısız
infaz yapıldığında, masum insanlar -sanki onların bir hayatları, bir aileleri,
dostları, çevreleri yokmuşçasına- itibar suikastına uğratıldıklarında sağ
kesimin bağnazlarının da sol kesimin bağnazlarının da el ele vererek bu
yalanlara destek vermeleri işte bundandır. Onlar, bir suç veya suçlu
olduğundan değil, kendi ideolojileriyle çatıştığından müvekkil ve
arkadaşlarının susturulmasını istemektedirler.
Müvekkilin daima dile getirdiği gibi, sevindirici olan, ülkemizde
gerçek demokrasi savunucularının olması ve toplumumuzun sağduyulu davranma
konusunda atak bir millet olmasıdır. Halkımızın yalan ve iftirayı kısa
süre içinde fark etmeleri ve kirli propagandalara prim vermemeleridir. Ülkede
dini, inancı, fikri, ideolojisi ne olursa olsun, böyle güçlü demokrasi
savunucuları olduğu sürece, bu ülkeye kimsenin zarar veremeyeceği, bu milleti
kimsenin aldatamayacağı müvekkilin tam olarak inancını yansıtmaktadır.
Saygılarımızla,
Adnan Oktar müdafi,
Av. Mert
Yetişir
[1]
"Teorik ve Pratik Terör Hakkında",
Vladimir İlyiç Lenin, Homizuri G.P., Moskova 2005
[2]
Yeni Dünya Dergisi, Aralık 1994, s. 19
[3]
Pravda gazetesi, 1954
[4]
Pravda gazetesi, 1958