YARGITAY
(İLGİLİ) CEZA DAİRESİ’NE
Gönderilmek
Üzere,
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. CEZA DAİRESİ’NE
DOSYA NO : 2023/310
E., 2023/494 K.
SUNAN : Adnan OKTAR
MÜDAFİ : Av. Mert
YETİŞİR
KONU : Müvekkil
Adnan Oktar'ın, yanlış bilinen bazı konuların anlaşılabilmesi için Türkiye'de
hatırı sayılır cemaatlere mensup güzide kardeşlerine hitaben yapmış olduğu
basın açıklamasının sayın dairenize sunumudur.
AÇIKLAMALAR :
Gerek 5 yıldır
süregelen kumpas davası, gerekse müvekkil ve arkadaşları hakkında basında
gerçekleştirilen infialler ve yalan haberler neticesinde, bazı camialar
nezdinde bir kısım yanlış anlaşılmalara mahal vermemek adına müvekkil çeşitli
cemaat mensuplarına yönelik bir basın açıklaması hazırlamıştır. Söz konusu
cemaatlere yönelik yapılan bu açıklamaları, Sayın Dairenizin de takdirinize
sunuyoruz.
Müvekkil
Adnan Oktar'ın Çeşitli Cemaat Mensuplarına
Yönelik Basın Açıklaması
"Kıymetli
kardeşlerim,
Birlik ve
beraberliğimizin elzem olduğu şu günlerde Müslümanların arasını açmak, onları
ayırmak, hatta birbirine düşürmek için çaba gösterenlerin sayıca çok olduğunu
sürekli hatırda tutmak gerekir. Yaşadığımız dönem, Müslümanların birbirine düşmesinin
değil bilakis birlik olmalarının hayırlı olduğu bir dönemdir. Allah,
Müslümanların birlikteliğini, ittifakını, birbirlerine olan hüsn-ü zanlarını ve
birbirlerine olan güvenlerini güzel görmüştür.
Hatta Allah,
Müslümanların birlik olmamasından razı olmamış ve bu olmadığında
yeryüzünde büyük bir bozgunculuk ve fesat ortamı olacağını haber vermiştir:
İnkar edenler birbirlerinin velileridir. EĞER SİZ BUNU YAPMAZSANIZ
(BİRBİRİNİZE YARDIM ETMEZ VE DOST OLMAZSANIZ) YERYÜZÜNDE BİR FİTNE VE BÜYÜK BİR
BOZGUNCULUK (FESAT) OLUR. (Enfal Suresi, 73)
Allah'ın
önemli gördüğünü Müslümanın önemli görmesi şarttır. Bu, Allah'a sevginin,
Allah'a içli bağlılığın bir gereğidir. Müslüman, Allah'ın beğendiğini
yaparak güzelleşir, o şekilde bereketlenir. Yeryüzüne bereket de ancak o
zaman yağar.
Bu nedenledir
ki, "ben Müslümanım" diyen herkes, camiamız tarafından her zaman
hüsn-ü zan ile değerlendirilmiş, herhangi bir Müslüman hakkında duyduğumuz
aleyhe haber bizim için hiçbir zaman geçerli olmamıştır. Bir Müslüman
aleyhinde söylenenler bizim için daima Kuran adaleti ışığında
değerlendirilebilir ve ancak ve ancak o zaman doğru kabul edilebilir.
Yüce Allah, Müslümanların
sadece duyduklarından hareket ederek hataya düşmemeleri, gıybette bulunup veya
kötülük yapıp harama girmemeleri için Hucurat Suresinin 6. ayetini indirmiştir:
Ey iman edenler, eğer bir fasık size bir haber getirirse, onu 'ETRAFLICA
ARAŞTIRIN'. YOKSA CEHALET SONUCU, BİR KAVME KÖTÜLÜKTE BULUNURSUNUZ DA SONRA
İŞLEDİKLERİNİZE PİŞMAN OLURSUNUZ. (Hucurat Suresi, 6)
Bu
açıklamalar ışığında, aşağıdaki konuları gündeme getirmek ve takdirinize sunmak
gerekli hale gelmiştir:
1. Fuhuş
İddiasında Bulunup 4 Şahit Getiremeyen Kuran'a Göre Yalancıdır:
Çok iyi
bilindiği gibi camiamıza son 5 senedir isnat edilmemiş suçlama kalmamış
gibidir. Özellikle Müslüman toplulukları rahatsız etmek amaçlı olarak cinsel
suçlamaların yakıştırılması geçmişten bu yana çok bilinen kirli metottur. Sevgili
Peygamberlerimize dahi atılmış olan bu iftira, çağımız din alimlerine ve
Müslüman cemaatlere de hep sinsice yakıştırılmıştır. Buradaki amaç, söz
konusu Müslümanları sözde toplum nezdinde ayıplanacak bir hale düşürmek ve
onları dinine muhalefet eden, güvenilmeyecek insanlar gibi göstermektir.
Hz. Yusuf
(as)'a vezirin karısının cinsellik yoluyla attığı iftira, buna evine gelen
kadınların da iştirak etmesi ve bu suçlamayı kabul etmeyen Hz. Yusuf (as)'un
zindana konulmayı tercih etmesi ve 7 yıl boyunca orada unutulması
hadisesi bu konuya önemli bir örnektir. Hz. Yusuf Peygamberin iffetini ve
imanını tam takdir edememiş olanlar, belki de bu 7 yıl boyunca Hz. Yusuf
(as)'ın böyle bir harama girdiği konusunda zanda bulunmuş ve hatta hakkında
kötü düşünmüşlerdir. Ancak gerçek 7 yılın sonunda ortaya çıkmış ve
kadınların itirafı ile tertemiz Peygamberin bu iftiraya maruz kaldığı
anlaşılmıştır. Zanda bulunanlar harama girerek kendileri kaybetmişlerdir.
Allah korkusu
zayıf olan insanlar, Allah'ın bu konudaki hükümlerini tam olarak
bilmediklerinden, belki insanları yargılama konusunda böyle hatalara düşebilir,
önyargılı davranabilirler. Ama MÜSLÜMANLARIN BÖYLE BİR HAKKI YOKTUR. Çünkü
Müslüman KURAN'A GÖRE YARGILAMAYI ve ADALETLE HÜKMETMEYİ bilen bir insandır. Örneğin
Kuran'da Allah, fuhuş/zina suçlamasının ispatı için 4 şahit getirilmesini
şart koşmuştur:
Kadınlarınızdan fuhuş yapanların aleyhinde olmak üzere içinizden DÖRT
ŞAHİT tutun. Eğer şehadet ederlerse, onları, ölüm alıp götürünceye veya Allah
onlara bir yol kılıncaya kadar evlerde alıkoyun. (Nisa Suresi, 15)
4 şahit getirmedikleri halde fuhuş suçlamasında bulunanların ise BU
SUÇLAMALARINI ALLAH BÜYÜK BİR SUÇ OLARAK GÖRMÜŞTÜR. Allah ayetinde
şöyle buyurur:
KORUNAN (İFFETLİ) KADINLARA (ZİNA SUÇU) ATAN, SONRA DÖRT ŞAHİT
GETİRMEYENLERE DE SEKSEN DEĞNEK VURUN VE ONLARIN ŞAHİTLİKLERİNİ EBEDİ OLARAK
KABUL ETMEYİN. Onlar fasık olanlardır. (Nur Suresi, 4)
Onu işittiğiniz zaman, erkek mü'minler ile kadın mü’minlerin kendi
nefisleri adına hayırlı bir zanda bulunup: "BU, AÇIKÇA UYDURULMUŞ İFTİRA
BİR SÖZDÜR" DEMELERİ GEREKMEZ MİYDİ?
ONA KARŞI DÖRT ŞAHİTLE GELMELERİ GEREKMEZ MİYDİ? ŞAHİTLERİ
GETİRMEDİKLERİNE GÖRE, ARTIK ONLAR ALLAH KATINDA YALANCILARIN TA
KENDİLERİDİR. (Nur Suresi, 12-13)
Görüldüğü
gibi Allah, dört şahit getirmedikleri halde fuhuş/zina suçlaması ile gelenleri,
YALANCI olarak nitelendirmiş, ONLARIN ŞAHİTLİKLERİNİN EBEDİYEN KABUL
EDİLMEYECEĞİNİ belirtmiştir. Allah, fuhuş/zina iftirasını böylesine
büyük bir suç olarak görmektedir.
Şu durumda
bizler, camia olarak şimdiye kadar nasıl hakkında asılsız haberler çıkan pek
çok cemaate ve gruba Kuran'a uyarak HÜSN-Ü ZAN İLE BAKTIYSAK, şahit
getirmeyenlerin sözlerini ve suçlamalarını ASLA KABUL ETMEDİYSEK, bunun MÜSLÜMANLARI
KARALAMAK İÇİN BİR OYUN olduğuna dair kanaat getirip BU SÖYLEMLERİN HİÇBİRİNE
PRİM VERMEDİYSEK, diğer Müslüman cemaatlerin de HAKKIMIZDA YAYGINLAŞTIRILAN VE
ALENİ ŞEKİLDE KUMPAS OLDUĞU BELLİ OLAN SUÇLAMALARA, KURAN IŞIĞINDA PRİM
VERMEMELERİNİ BEKLERİZ. İSNATLAR HAKKINDA HUKUKEN GETİRİLEBİLMİŞ HERHANGİ BİR
MADDİ DELİL, GETİRİLEBİLMİŞ HERHANGİ BİR ŞAHİT, KURAN'A GÖRE OLMASI GEREKEN BİR
KANIT YOKTUR. Dolayısıyla, Müslümanların başka Müslümanlar hakkındaki bu
iftiralara, ayette belirtildiği şekilde, "BU, AÇIKÇA UYDURULMUŞ İFTİRA
BİR SÖZDÜR" demeleri gerekmektedir.
Söz konusu
suçlamalar bahane edilerek yıllar boyunca tüm Müslümanlar tarafından takdir
görmüş, tüm dünyaya ücretsiz olarak dağıtılmış Allah'ın isimlerini öven,
iman hakikatlerini anlatarak Allah'ın varlığını ispatlayan, Kuran ahlakının
güzelliklerini Kuran ayetleriyle açıklayan, Peygamberlerin hayatlarını anlatan,
dünya çapında milyonlarca insanın imanına vesile olmuş olan HARUN YAHYA
KİTAPLARI YASAKLANMIŞ; HATTA YAKILMAK İSTENMİŞTİR. Buradaki hedefin -uydurulmuş
yalanlarla- suçlu aramak değil, FİKRİMİZİ, TEBLİĞİMİZİ YOK ETMEK OLDUĞU
AÇIKTIR.
Amaç
böylesine açıkken, cinsellik üzerinden yapılan bu sahte suçlamalara prim vermek
Kuran'a aykırı gelmek olacağından samimi bir Müslümanın, cinsellik
iftirası atan ve bunun için şahit getirmeyen kişileri dikkate almayacağına
dair inancımız tamdır. Ancak çeşitli cemaatlerin veya bu cemaatlerden bazı
kişilerin, kasıtlı olduğu belli olan bu suçlamalar üzerinden hakkımızda zanda
bulunması mevzu bahis olabilmektedir. Bu, kötü bir zan ile zanda bulunmak,
Kuran'a aykırı davranmak anlamına gelir. Belki de Allah'ın çok hayırlı
gördüğü bir topluluğa suç atılmıştır. Buna iştirak ederek Allah'ın Katında
yalancı konumuna düşmek, bir Müslüman için en büyük felaketlerdendir.
2. A9 TV Yayınlarında
Dekolte Bayanların Bulunması ve Tebliğ Mantığı:
Gerek
kamuoyunda gerekse yargılandığımız davalar esnasında, izlemiş olduğumuz tebliğ
metodu eleştirilere sebep olmuştur. Bu, yargılandığımız mahkemeler tarafından
bir "mahkum etme" sebebi olarak kullanılmıştır. Yoksa gerçekte
FUHŞUN, ZİNANIN DAHİ SUÇ OLMADIĞI, DEKOLTENİN ülkenin her yerinde, TELEVİZYONLARDA,
DİZİLERDE, FİLMLERDE, KLİPLERDE RAHATLIKLA TERCİH EDİLDİĞİ ülkemizde, dekolte
bayanların TV programlarına çıkmasının HERHANGİ BİR SAKINCA TEŞKİL ETMEYECEĞİ, kimsenin
de BU KONUYLA İLGİLENMEYECEĞİ, bunun YARGININ BİR KONUSU OLMAYACAĞI açıktır. Bu
konu, bizleri fikirlerimizden dolayı mahkum etmek için bir kılıf olarak
gösterilmiştir.
Ancak bu konunun,
bir kısım cemaat ve Müslüman topluluklar nezdinde önyargıyla
değerlendirilmemesi açısından, konu hakkında açıklama yapma gereği doğmuştur.
TV yayınları
esnasında stüdyoda konuk olarak dekolte bayanların bulunması özel bir amaçla
yapılmış bir uygulamadır. Bu, özel olarak tercih edilmiş bir tebliğ
metodudur. Öncelikle belirtmek gerekir ki, stüdyoda bulunan söz konusu
dekolteli hanımlar, genellikle yurt dışından gelen yabancı mankenlerden
oluşmaktadır. Böyle bir görselliğin tercih edilmesi ise, DEKOLTELİ
BAYANLARA DA TEBLİĞ YAPILABİLECEĞİNİ GÖSTEREBİLMEK, BİR MÜSLÜMANIN TEBLİĞ
AMACIYLA DÜNYADAKİ HER DÜŞÜNCE/YAŞAM ŞEKLİNE ULAŞABİLECEĞİNİ/ULAŞMASI
GEREKTİĞİNİ İFADE EDEBİLMEKTİR.
Pek çok
Müslüman cemaati bizlere, camiye gidip tebliğ yapmamızı önermektedir. Oysa bu
etkili bir tebliğ metodu değildir. Camiye giden kişi zaten Müslümanlığı sevmiş,
Allah'ın huzurunda alnını secdeye koymayı kabul etmiş kişidir. Tebliğde önemli
olan, Allah'ı hiç tanımayan, İslam'ın güzelliklerini hiç bilmeyen veya İslam'ı
bilen fakat kabul etmek istemeyen, Allah'a imanda zorlanan, inkar içinde olan
kesimlere ulaşabilmektir. Allah'ın ayetlerini her kesimden insanın
bilmeye hakkı vardır. Yaşam şekli ve yetiştiği çevre nedeniyle Allah'ın
varlığından ve ayetlerinden uzak kalan ve yakınlaşmak için hiçbir yolu olmayan insanlara
BİZ DE ULAŞMAYACAKSAK KİM ULAŞACAKTIR? Bu insanların büyük kısmı, sırf
yaşam şekilleri ve tercihleri nedeniyle hayatlarında hiçbir zaman Allah'a yakın
olamayacaklarına inanmış olan kişilerdir. Bu insanlara, yaşam şekilleri ne
olursa olsun Allah'a yakın, iman dolu bir hayat ile yaşayacaklarını göstermek
gerekmektedir. Tebliğ, bu demektir.
Bir kaynakta
bu konu şöyle özetlenmiştir:
"Tebliğ 'bir haberi veya bilgiyi duyurmak' demektir. Hz.
Peygamber kendisine gelen her ayeti insanlara duyurmakla görevliydi. (Maide,
67; Rad, 40; Hud, 57) Bizim bugün üzerinde düşünmek istediğimiz şey ise Peygamberimiz’in
bu tebliğ için seçtiği mekânlardır. Vahyin ilk günlerinden itibaren Peygamberimiz
MÜŞRİKLERİ TOPLAYARAK (Ebû Kubeys tepesine çağırması, kendi evinde yemek
davetleri vermesi, gelen her ayeti müşriklere okumak üzere birisini Kâbe’ye
yollaması vs.) onlara hitap etmiş, ayrıca onları TOPLUCA OTURDUKLARI
YERLERDE ziyaret etmişti. ÇARŞI, PAZAR, PANAYIR gibi insanların topluca
bulunduğu her yeri tebliği için kullanmıştı.
Biz tebliğ için nereye gidiyoruz? Camiye. Oysa camide
yaptığımız tebliğ değildir. Olsa olsa vaaz ve irşattır. TEBLİĞ, ALLAH'IN
SÖZLERİNİ CAMİYE HİÇ YOLU DÜŞMEYENE ULAŞTIRMAKTIR."[1]
Burada
belirtildiği gibi Peygamberimiz (SAV) tebliğ için özellikle çarşı, pazar ve
panayırları tercih etmişti. Ukaz panayırı, Peygamberimiz (SAV)'ın
her kesimden insana tebliğ yaptığı hareketli ve büyük bir etkinlikti. Peygamberimiz
(SAV), Ukaz panayırında dönemin en bilinen müşriklerine, ateşe hatta şeytana
tapanlara, paganlara, Musevilere, Hristiyanlara, hatta o dönemde de sayıları
çokça olan masonlara tebliğ yapıyordu. TEBLİĞDE ASLA AYIRIM YAPMIYORDU. Çünkü
tebliğ görevinin bu şekilde olduğunu çok iyi biliyordu.
Nitekim Milli
Görüş hareketinin temsilcileri de yıllar boyunca içkili ortamlara girip tebliğ
faaliyetlerini yürütmüşlerdir. Çünkü onlar, tebliğin amacının, kendilerinden
olanlara değil, kendilerinden olmayanlara ulaşmak olduğunu çok iyi bilmektedirler.
Bu vesileyle de çok başarı kaydetmişlerdir.
Bizler de
Müslümanlar olarak, o ateisttir, bu masondur, şu inkarcıdır diyerek tebliğde
ayırım yapamayız. Hepsine tebliğ yapmamız, hepsine ulaşmamız gerekmektedir.
ÇÜNKÜ İSLAM, HERKESE TEBLİĞ EDİLMESİ GEREKEN BİR HAKİKATTİR; BİR NİMETTİR. Tebliğde
kişi ayırımı yaparsak, sadece Müslümanları tercih edip olayın kolayını tercih
edersek bu Kuran'a uygun olmaz.
Sadece cami
cemaatine vaazlar yapmak ve bunu tebliğ olarak görmek, takva alameti değildir. Bu,
Müslüman toplulukların gözüne girebilmek ve dindar görünebilmenin kolay
yoludur. Tebliğ adına asıl yapılması gereken şey, ateistlere,
dinsizlere, Hristiyanlara, Musevilere, deistlere, kısacası her kesimden insana
ulaşmanın yollarını bulabilmek ve İslam'ın güzelliğini onlara tanıtabilecek bir
azim ve yetenek içinde olmaktır. Ahirette Rabbimize hesap verirken,
tebliğ görevimizi hakkıyla yerine getirdiğimizi ancak bu şekilde
söyleyebiliriz.
Ülkemizde
bazı kesimler tarafından sırf dekolteli olduğu için bir kısım kadınlara -4
şahit getirmeksizin- zina iftirası atmak kolay gözükmektedir. Bu kişiler
genellikle, "dekolteli kadınlara İslam anlatılmaz", "onlar
İslam'ı yaşayamaz", hatta "onlarla muhatap olunmaz" gibi düşünceler
içindedirler. Bu zihniyetteki kişiler, sırf dekolte giydikleri için kadınların
bir kısmı hakkında kötü zanda bulunmakta, bu kadınları yok saymakta, hatta
hapsetmek istemektedirler. Bunun sonrasında neler olacağını asla
düşünmemektedirler. Bunun sonrasında olacak olan şey, dekolteli kadınların, karşılaştıkları
bu nefretin din kaynaklı olduğunu zannederek Allah inancı ve imandan iyice
uzaklaşmaları olacaktır. Ve olacak olan şey, toplumun bir kesiminin, Türkiye'de
yüzdesi fazla olan dekolteli kadınları, dizilerde, filmlerde, magazin
programlarında, kliplerdeki kadınları, plajlardaki kadınları fasık ilan edip
onlara karşı savaş açması ve hapsetmeye çalışması olacaktır.
Bizler
Müslüman olarak insanların İslam'ı ve Kuran'ı sevmeleri için gayret etmekle
yükümlüyüz. Her kesimden insana ulaşmadığımız sürece, İslam ahlakının
dünyaya hakim olmasını nasıl sağlayacağız? Eğer bir Müslüman, gerçekten,
kalpten bu hakimiyeti istiyorsa, hiçbir insanı ve hiçbir düşünceyi ayırt
etmeksizin hepsine tebliğ yapmakla yükümlüdür.
Bir Müslümanın
bu yükümlülüğün farkında olması da gerekir. Küçük yaşlarından itibaren cami
cemaatinde büyümüş ve hocalarından sadece camide tebliğ yapıldığını görmüş bir
kişi, anlattığımız bu tebliğ metoduna uzak olabilir; asıl yapması gerekeni
anlamamış olabilir. İşte A9 TV yayınlarında her kesimden insanın konuk
edilip onlara Kuran ayetlerinin okunması, yöntemin bu olduğunu göstermek
bakımından da önemlidir.
Nitekim
yayınlar vesilesiyle milyonlarca insana ulaşmak mümkün olmuş ve oldukça farklı
kesimden sayısız insan, İslam'ın güzelliğiyle tanışmıştır.
Şu anda,
yaptığımız yayınlara tebliğ amaçlı davet ettiğimiz dekolteli bayanlardan
rahatsızlık duyan bir kısım Müslümanlar, zulüm gören Müslümanları
savunmuyorlar. OYSA ALLAH ONLARI BUNDAN SORUMLU KILAR. Gerçek Müslümanların
zaten sayısı çok azdır. Sayısı az olan Müslümanlar birlik ve beraberlik farzını
yerine getirmediklerinde, birbirlerine cephe aldıklarında, zor zamanlarda
birbirlerini savunmadıkça, bunun karşılığı Allah Katında büyük olabilir.
3. Masonlara
Ulaşıp Tebliğ İmkanı Bulmamız Büyük Bir Başarıdır
Masonluk
konusu, tüm dünyaya ilk defa olarak yazmış olduğum kitaplar ve çalışmalar
sonucunda tanıtılmış bir konudur. İlk başlarda ateizme yönelen
masonları da, onların birtakım sapkın inançlarını da, üst düzey masonların
dünyaya yönelik kapsamlı planlarını da ilk olarak deşifre eden ve bu konuda onlara
kitapları yoluyla eleştiriler yapan dünyada ilk ve en etkili çalışmaları
gerçekleştiren kişiyim. Bu çalışmaların ardından masonluk da kendi
içinde değişim yaşamış ve pek çok mason locası KURAN, İNCİL VE TEVRAT'I KENDİ
LOCALARINDA BAŞ KÖŞEYE KOYMUŞLARDIR. BU BAŞARI -ALLAH'IN İZNİYLE-
GERÇEKLEŞTİRDİĞİMİZ ÇABALAR SONUCUNDADIR.
Masonluk
konusunda benim şahsıma ve camiamıza eleştiri yöneltenler yukarıda anlattığımız
bu unsurları bilmeyen veya bilen fakat bu konuda samimi davranmayan
insanlardır. Çünkü tarihte kimse BİR MASON LOCASINA KURAN-I KERİM
SOKAMAMIŞTIR. KURAN'IN BAŞ KÖŞEDE SERGİLENMESİNİ SAĞLAYAMAMIŞTIR.
Dünyaca tanınmış localardan gelen MASONLARIN NAMAZ KILMALARINA vesile
olamamıştır. Bizim çalışmalarımız vesilesiyle, yıllardır ALLAH İNANCINDAN UZAK
OLARAK VARLIĞINI SÜRDÜREN MASON LOCALARI DİNDARLAŞMIŞTIR.
Aşağıda, benim
şahsi konuğum olarak ülkemize gelen ÜST DÜZEY MASONLARIN arkadaşlarımızla
birlikte Sultanahmet Camii'ne NAMAZ KILARKEN görüntüleri yer almaktadır:
Yüzlerce
yıldır Allah inancından uzak bir politika sergilemiş olan masonların, İSTANBUL'A
GELEREK SULTANAHMET CAMİİ'NDE MÜSLÜMANLARLA BİRLİKTE NAMAZ KILMASI, TAKDİR EDİLMESİ
GEREKEN BİR BAŞARI, TÜM MÜSLÜMANLAR İÇİN BİR SEVİNÇ VESİLESİDİR.
Bazı
kesimler benim mason diploması almış olmamı da eleştiri konusu haline
getirmişlerdir. Oysa mason diploması almamın sebebi de yukarıda anlattığımız
başarıya vesile olması içindir. Müslümanların, -taassup yapmadan-
bunun da bir tebliğ metodu olduğunu ve Allah'ın dilemesiyle İslam
adına elde ettiği başarıyı görmeleri gerekmektedir.
Ben,
herhangi bir locaya gidip mason diploması almış değilim; söz konusu diploma
bana getirilmiş, hatta canlı yayında bana sunulmuştur. Aldığım bu
diploma ile MASONLARIN İÇİNE GİREBİLMİŞ, bu sayede SIRLARINA VAKIF OLABİLMİŞ,
onların ZİHNİYETLERİNE ULAŞABİLMİŞ ve İZLEYECEĞİM TEBLİĞ YÖNTEMLERİNİ TESPİT
EDEBİLMİŞ bulunuyorum. Yoksa MASONLUK VEYA ORADA ELDE EDİLMİŞ MERTEBE
BENİM İÇİN BİR ŞEY İFADE ETMEMEKTEDİR. Nitekim bu konuda amacıma
ulaştıktan ve başarı sağladıktan sonra CANLI YAYINDA MASON DİPLOMASINI YIRTIP ATTIĞIM
bilinen bir gerçektir; tüm Türkiye'nin gözleri önünde gerçekleşmiştir. Dünyada
bir canlı yayında mason diplomasını yırtan ilk ve tek kişiyim.
Bu tebliğ
metodundaki incelikleri ve İslam'ın dünyaya fikren hakimiyeti ve yayılması
adına sağlanmış üstün başarıları iyi kavramak gerekmektedir. Dışarıdan sadece
bildiklerimizi anlatmak, masonluk gibi içe dönük bir yapılanmaya ulaşabilmek
için yeterli değildir. Ancak onların zihniyetlerini ve hayat ve inanç
anlayışlarını anladıktan sonra Kuran ile onlara ulaşmak son derece kolaylaşır.
Bu durum, orada belki de inkar içinde olan insanlara ulaşmamıza vesile olmuş,
yıllardır dinsizlikle özdeşleştirilen masonluk kavramının değişmesini sağlamış
ve bir Müslümanın isteyeceği hayırlı netice ortaya çıkmıştır.
Sonuç
olarak;
Şu anda
ülkemizde ateistlik ve deistlik oranları çığ gibi artmış durumdadır.
Gençlerimiz önüne geçilemez bir hızla dinsizliğe sürüklenmektedir. Devletin
kanalı olan TRT'de dahi dinsizliğin ideolojisi olan Darwinizm propagandası
yapılmaktadır. Durum çok vahimdir.
Faaliyetlerimizin
devam ettiği sürede sayısız kitap, belgesel, canlı yayın ve konferans ile DİNSİZLİKLE
MÜCADELE VE DEVLETİN BEKASI için çok çaba gösterdiğimiz ortadadır. EVRİM
TEORİSİNİ TAM ANLAMIYLA SONA ERDİRDİĞİMİZ VE İNSANLARIN "ALLAH
YARATTI" DEMELERİNE VESİLE OLDUĞUMUZ bilinmektedir. DİNDAR BİR
NESLİN YETİŞMESİ, SEVGİNİN, HOŞGÖRÜNÜN, ADALETİN ANLATILMASI için gösterdiğimiz
gayret herkesin malumudur. HER KESİMDEN GENÇLERE ULAŞTIĞIMIZ, PLAJDAKİ,
GECE KULÜBÜNDEKİ GENÇLERİN DAHİ NAMAZ KILMALARINA VESİLE OLDUĞUMUZ, Z KUŞAĞINA
ULAŞABİLDİĞİMİZ bilinmektedir. Yokluğumuzda bu gençlerin hiçbirine
ulaşılamamakta ve dinsizlik çığ gibi yayılmaktadır. Bunun önlenmesinin
tek yolu, birlik olmamızdadır.
Müslümanlara
yakışan, diğer Müslüman kardeşlerine hüsn-ü zan etmek, gerçekleştirdikleri
başarıları görmek ve bunları takdir etmek ve birlikte, el ele, bir bütün olarak
hareket etmektir. Kuran ahlakını birlikte ayakta tutmazsak,
birbirimizi zor zamanda savunmazsak, bugün karşımıza çıkan adaletsizlik ve
hukuksuzluklar, yarın -Allah Korusun- bir başka Müslüman kardeşimize sirayet
edebilir.
Ayrıca Müslümanlar
çok iyi bilir ki, bir Müslümanın hapiste olması, onun suçlu olduğu anlamına
gelmez. Hz. Yusuf (as) 7 yılını hapiste geçirmiştir. Üstad Bediüzzaman Said
Nursi Hazretleri 33 yılını hapislerde geçirmiştir. Yusuf Medresesi,
Müslümanların haksızlıklar sonucunda girdiği, fakat hayatlarında kıymeti büyük
olan eğitim ve tefekkür sınıflarıdır.
Ben
ve arkadaşlarım hayatımız boyunca birlik çağrısını yaptık ve yapmaya da devam edeceğiz.
Çünkü Müslümanların ittifakının, bereket ve nimet kapılarını açacağını, İslam
ahlakının dünyaya yayılması için önemli bir şart olduğunu ve her şeyin ötesinde
Allah'ın Müslümanlardan isteği olduğunu çok iyi biliyoruz. Bu birlik ve
beraberliğin en kısa zamanda sağlanması dileğimizle Allah'a emanet olunuz.
Müvekkil Adnan Oktar'ın açıklamalarını saygılarımızla
takdirinize sunuyoruz.
Adnan Oktar müdafi,
Av. Mert Yetişir
[1]
https://sonpeygamber.info/peygamberimiz-in-teblig-mekanlari