Sayın Cumhurbaşkanımız, 

Müvekkilim Adnan Oktar ve bir kısım arkadaşlarının yargılanmakta oldukları dava, ilk derece mahkemesi tarafından verilen hukuka aykırı mahkumiyet kararlarının İstanbul BAM 1. Ceza Dairesi tarafından, hemen hemen tüm suç isnatları için vermiş olduğu “beraat etmesi gerekirken ceza verilmiş olması yasaya ve usule aykırıdırhükmüyle usül ve esastan bozulması üzerine, yeniden yargılama yapılması için tekrardan İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmiştir. Dosyanın İstinaf incelemesinde olduğu esnada İstanbul 30. ACM’nin başkan ve üye hakimlerinin görev yerleri değiştirildiği için de, yeniden yargılama süreci İstanbul 30. ACM’ne atanan yeni heyet tarafından yürütülmektedir.

Müvekkil, kendisi ve arkadaşlarını mutlak surette mahkum ettirmeyi amaçlayan derin devlet yapılanmasının, adil yargılamayı etkilemek amacıyla -tıpkı mahkemenin eski heyeti üzerinde olduğu gibi- yeni heyeti üzerinde de büyük bir baskı unsuru olmaya devam ettiği hususunda zatıalinizi bilgilendirmek istemektedir. Ayrıca ZATIALİNİZ TARAFINDAN YAPILACAK BİR AÇIKLAMANIN, hem yargı kurumu üzerinde baskı oluşturma çabasında olan illegal karanlık yapılanmaların çekinip geri adım atmalarını sağlayacağına, hem de bağımsız ve tarafsız bir yargılama yürütmek isteyen değerli yargı mensuplarımızı cesaretlendireceğine inanmaktadır.

Bunun yanında müvekkil, daha önce pek çok kez dile getirmiş olduğu üzere, zatıalinizden “kendisine veya arkadaşlarına ayrıcalıklı özel bir uygulama yapılmasını” da asla beklememektedir. Ancak zatıalinizin, mahkemeleri kendilerine yönelik pervasız baskılardan etkilenmemeye, karar ve uygulamalarında adil, bağımsız ve tarafsız olmaya azami özen göstermeye davet eden BİR ÇAĞRIDA BULUNMASININ, ülkemiz için son derece faydalı ve rahatlatıcı olacağını düşünmektedir

Hatta bunun aksinin, yani (makamınız gereği böyle bir konuda açıklama yapmak en doğal hakkınız olmasına rağmen) zatıalinizin suskun kalmasının, hem derin devlet yapılanmalarını daha da cesaretlendirip pervasızlaştıracağı hem de vatandaşlarımız nezdinde çeşitli yanlış anlaşılmalara yol açabileceği kanaati taşımaktadır.

Sayın Cumhurbaşkanımız,

Müvekkil Adnan Oktar’a ve arkadaşlarına kurulan kumpasta, sadece camiadan ayrılmış husumetli insanların değil, aynı zamanda yazılı ve görsel basında camiaya husumetiyle tanınan kişilerin de devreye sokulduğu görülmektedir.

·         Bu kişiler, ellerine geçen her fırsatta müvekkil ve arkadaşları aleyhinde gerçek dışı yayınlar yapmaktadırlar. Bu yayınlarla, toplum müvekkil ve arkadaşları aleyhinde yönlendirilmeye çalışılırken, yargılamanın gidişatı da belirlenmek istenmektedir.

·         Dava dosyasını 1 yıl süreyle titiz bir incelemeye tabi tutan ve vermiş olduğu 400 sayfalık bozma kararında, ilk derece yargılamasında 700’ün üzerinde hukusuzluk ve usülsüz yapıldığını tespit eden Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi heyeti bile, bazı gazeteci ve televizyon yorumcuları tarafından yapılan yazı, yorum ve değerlendirmelerle açıkça hedef alınmış, hatta hedef tahtası haline getirilmişlerdir. 

Bazı yazı, yorum ve değerlendirmelerde o kadar ileri gidilmiştir ki, bozma kararı veren istinaf mahkemesi heyeti de, güya iddia edilen hayali suç örgütünün bir uzantısıymış gibi gösterilmiş ve haklarında soruştuma açılması sağlanmıştır.

·         Ayrıca husumetli gazetecilere, avukatlara ve araştırmacılara da sanıklar hakkında çeşitli kitaplar yazdırılmış; bu kitaplar, toplumu ve yargı sürecini müvekkil ve arkadaşları aleyhlerinde etkileme amacına hizmet etmekte kullanılmışlardır.

Derin devlet yapılanmasının bu hukuksuz yöntem ve uygulamaları sayesinde, davanın başından bu yana müvekkil ve arkadaşları lehinde bir karar çıkmasının önünün kesilmeye çalışıldığı açık şekilde görülmektedir. Bunun en somut örneklerinden birisi ise, yargılama sürecinde müvekkil ve arkadaşları lehindeki ilk ve tek karara imza atan istinaf mahkemesi heyeti hakkında soruşturma açılırken, aleyhte kararlar alan hakim ve savcılarınsa terfi ettirilmeleridir.

Bu fiili durum maalesef ki, yeniden yargılamayı yürüten İstanbul 30. ACM’nin yeni heyet üyesi hakimleri üzerinde de etkisini göstermektedir. Kısa bir süre önce başlayan yeniden yargılama süreci boyunca mahkeme heyeti ısrarla;

-          Müvekkil ve arkadaşlarının masumiyetlerini ortaya koyan savunma delillerinin tümünü görmezden gelmektedir.

-          Müvekkil ve arkadaşlarının savunma haklarını ellerinden almaktadır.  Örneğin, müvekkil Adnan Oktar’ın avukatlarıyla olan görüşmeleri haksız gerekçelerle halen daha kısıtlı durumdadır.

-          Savunmanın haklı tüm talepleri, güya süre kazanılmaya çalışıldığı gibi gerçek dışı gerekçelerle sürekli olarak reddedilmektedir.

-          Etkin pişman sanıkların mahkeme ifadelerinde müvekkil ve arkadaşlarına yönelik galiz hakaretlerde bulunmalarına alenen müsaade etmektedir. Müvekkil ve müdafileri tarafından bu hakaretlere engel olunması  gerektiği yönündeki uyarıları ise, mahkemece görmezden gelinmekte ve “varsa şikayetiniz gider şikayet edersiniz” şeklinde anlaşılmaz bir üslupla cevaplandırmaktadır.

-          Başka insanlar tarafından gerçekleştirilse hiçbir şekilde suç teşkil etmeyecek ve görülmeyecek tavır ve eylemler, husumetli müştekilerin yalanlarının da etkisiyle güya örgütsel tavır ve eylemler gibi yorumlanmaktadır.

Taktir edersiniz ki, böyle olumsuz bir algının ve mahkeme heyetinin haksız tavırlarının karşında, müvekkil ve arkadaşlarının suçsuzluğu anlatabilmek ve bir sonuç alabilmek de, son derece zor bir çaba haline dönüşmüş bulunmaktadır.

“USÜLDEN BOZULDU ya da USULEN BOZULDU” ALDATMACASI

Sayın Cumhurbaşkanım,

Müvekkil ve arkadaşları hakkında ilk derece mahkemesi tarafından verilen haksız ve hukuka aykırı anormal mahkumiyet kararlarının, İstanbul BAM 1. Ceza Dairesi (istinaf mahkemesi) tarafından “Esastan ve Usülden” bozularak 800’ün üzerindeki suçlama için beraat kararı vermesinin ardından, çeşitli medya ve basın kuruluşları tarafından GÜYA İSTİNAF MAHKEMESİNİN DAVAYI SADECE “USÜLDEN ya da USULEN BOZDUĞU  şeklinde çok sayıda yanıltıcı haber yapılmıştır.  

Tamamı tek bir elden dikte ettirildiği izlenimi veren bu aldatıcı haberlerle kamuoyu sözüm ona;

“müvekkil ve arkadaşlarının güya suçlu oldukları ancak dosyanın usulden kaynaklı basit eksiklikler sebebiyle istinafta bozulduğu, yeniden yapılacak yargılamada bu eksikliklerin giderilmesiyle de müvekkil ve arkadaşlarının güya tekrar aynı mahkumiyet hükümleriyle karşılaşacakları”

YALANINA İNANDIRILMAK İSTENMEKTEDİR.

BU ALDATICI HABERLER SAYESİNDE KAMUOYUNDAN GİZLENMEYE ÇALIŞILAN GERÇEKLER İSE;

§  İlk derece yargılaması esnasında mahkeme heyeti tarafından müvekkil ve arkadaşlarına yönelik usule ve esasa ilişkin çok sayıda haksız ve hukuksuz uygulamaya imza atılmış olduğu gerçeği ile,

§  İstinaf incelemesinde bulunan İstanbul BAM 1. Ceza Dairesi’nin, bunların tümünü tespit etmesi ve hemen hemen tüm suç isnatları için “BERAAT ETMESİ GEREKİRKEN CEZA VERİLMİŞ OLMASI YASAYA ve USULE AYKIRIDIR” hükmü vererek önceki kararların tümünü HEM ESASTAN HEM DE USÜLDEN BOZMUŞ OLDUĞU GERÇEĞİDİR. 

Yani müvekkil ve arkadaşlarının masumiyetleriyle kendilerine kurulan büyük bir kumpasın açık mağdurları oldukları artık yüksek yargı kararıyla da ispatlanmış bulunmaktadır.

ANNESİYLE ZİYARETE GELEN KÜÇÜK KIZIN ASKILI KIYAFETİ KONUSU

Sayın Cumhurbaşkanım,

Müvekkil ve arkadaşlarını mutlak surette mahkum etmeyi amaçlayan derin devlet yapılanmasının yargı üzerindeki baskı ve talimatlarıyla basın üzerinden yürüttüğü karalama kampanyaları, nasıl ki ilk derece yargılamasını yürüten İstanbul 30. ACM’nin eski heyetininin elini kolunu bağlamış ve onları göz göre göre taraflı ve hukuka aykırı bir kovuşturma yürütmeye sevketmişse; aynı şekilde yeniden yargılamayı yürüten mahkeme heyetinin de tarafsızlığını kaybetmesine ve hukuka aykırı kararlar almasına sebep olmaktadır. 

Bu durumun somut örneklerden birisi ise, davanın husumetli müştekilerince yönlendirilmekte olan Serra MohammadValipour’un askılı kıyafeti konusunda, mahkeme heyeti başkanının sergilediği tutumda ortaya çıkmaktadır.

Konu İstanbul 30. ACM’de görülen yeniden yargılamanın 08.09.2022 tarihli duruşmasında, Dilek Çelikten isimli sanığın dinlenmesi sırasında gündeme gelmiştir.

Mahkeme heyeti başkanı, Dilek Çelikten’in kızı Serra MuhammadValipour ile Müvekkil Adnan Oktar’ı A9 TV stüdyolarında ziyaret ettikleri sırasında çekilen aşağıdaki fotoğraf üzerinden, hem Serra’nın makyaj ve kıyafetinin “kız çocuğu için uygunsuzolduğu, hem de fotoğraf çekilirken, misafirlerinin Müvekkil Adnan Oktar’ın kolunu tutmasının “uygunsuz” olduğu yorumlarında bulunmuştur.



 Oysa ki annesi Dilek Çelikten’in mahkeme huzurunda da ifade ettiği üzere;

-          Serra MuhammadValipour İsviçre’de, Avrupa kültürü ile yetişmiş bir çocuktur. Küçüklüğünden beri de makyaj yapmaya, giyinmeye ve süslenmeye meraklı bir çocuk olmuştur.

-          Bu nedenle Serra Muhammedvalipour’un müvekkil Adnan Oktar’ı ziyarete geldiğinde seçtiği giysiler ve makyajı zaten kendisinin günlük hayatta tercih ettiği alışkanlıklarıdır.

Kaldı ki, günümüz teknolojisi ve sosyal medyanın etkisiyle, dünya çapında yaygın olan abiye çocuk giysileri ve makyaj modası yıllardır ülkemizde de oldukça yaygındır.

Tanınmış internet satış sitelerinde kız çocuklarını şirin ve sempatik göstermeye yönelik 6-7 yaşından başlayan straplez, abiye kıyafet koleksiyonları ve çocuklara özel makyaj ürünleri satılmakta ve pek çok anne baba tarafından da rağbet görmektedir. 

Daha da önemlisi, milyonlarca kız çocuğunun straplez bluz, şort, elbise, mayo giydiği bir ülkede, straplez bluzu uygunsuz görmek, küçük çocuklara karşı şehvet duyan hastalıklı bir zihniyetin tezahürüdür. Mahkeme başkanı, böyle bir zihniyeti – elbetteki  fark etmeden ve istemeden- beslemektedir.

Bunların yanında müvekkil Adnan Oktar da, gündelik hayatında yurt içinden ve dışından sayısız misafir ile görüşen, tanınan ve sevilen bir yazardır. Bugüne değin gerek A9 TV’deki canlı yayınları sırasında ziyarete gelenlerin, gerekse katıldığı organizasyonlarda veya alış-veriş merkezlerinde kendisi ile karşılaşarak birlikte fotoğraf çektirmek isteyenlerin taleplerini güzel bir ahlak özelliği olarak hiçbir zaman geri çevirmemiştir.

Bu kişiler kendi talepleri ile müvekkilin elini tuttuklarında da bir saygı, sevgi ve nezaket göstergesi olarak karşılık vermiştir. Serra MuhammadValipour ve annesi Dilek Çelikten ile çekilen fotoğraf da bu minvalde çekilmiş bir fotoğraftır.

Ayrıca bu poz müvekkilin, kendisini sevenlerle ve ziyaretine gelenlerle çektirdiği fotoğraflarında tercih ettiği klasik bir el ele fotoğraf pozudur. Müvekkille bu pozda el ele fotoğraf çektirenlerin arasında, kanaat önderlerinden sanatçılara, bürokratlardan siyasetçiler ve devlet adamlarına kadar çok sayıda insan da bulunmaktadır.

Bunun dışında, çocukları sevmek, onlara sevgi gösterip nezaket ve şefkat ile karşılık vermek de kültürümüz, geleneğimiz ve başta zatıaliniz olmak üzere devlet büyüklerimizden gördüğümüz bir devlet terbiyesidir.

Müvekkil, bu konuyla ilgili olarak kendisi hakkında oluşturulmaya çalışılan yanlış algının giderilmesi amacıyla mahkeme huzurundaki ifadesinde özellikle bu konuya değinmiş ve konuyu

“O çocuk (Serra MuhammadValipour’u kast ediyor) annesiyle geldiğinde fotoğraf çektirmek istedi. Ben biraz kuşkulandım ama çok ısrar etti, mahcup etmemek için çektirdim. Özellikle tek başına fotoğraf çektirmek istedi ama ben mutlaka annesiyle olacak şekilde çektirdim. BENİM ZATEN KLASİK FOTOĞRAF POZUMDUR O.” 

“Çocuklar straplez de giyer, askılı da giyer, mayo bikini de. Bazen göğüsleri olmadığı için denize üstsüz de girerler, bunda bir şey yoktur. ESAS ONLARA ANORMAL GÖZLE BAKMAK AHLAKSIZLIKTIR” 

“BUNUN ALTINDA BİR ŞEY ARAMAK TAŞTAN YAĞ ÇIKARTMAYA ÇALIŞMAK ÇOK ÇİRKİN BİR DAVRANIŞ.”

(Zatıalinizin çocuklarla onları öperken, kucaklarken çekilen basına yansıyan fotoğraflarını mahkemeye sunarak)

“Cumhurbaşkanı’mızın bu görüntüleri de kendisinin çocuklara olan sevgisi ve şefkatindendir. Bunda anormal bir şey aramak ahlaksızlıktır.”

sözleriyle özetlemiş ve açıklığa kavuşturmuştur.

Sayın Cumhurbaşkanımız;

Netice itibariyle, zatı alinizin yargıya dışarıdan – basın yoluyla, sosyal medya yoluyla veya telefon talimatlarıyla – baskı yapılmasını önlemenizi; hakimlerin hukuka uygun kararlar verdikleri ve savcıların hukuka uygun olarak soruşturmaları yöneterek iddianameler hazırladıkları sürece, sürgün, uzaklaştırma gibi sonuçlarla karşılaşmayacaklarına dair güvence veren açıklamalarda bulunmanızı saygılarımızla istirham ediyoruz.

Aksi takdirde, derin devlet unsurları yargı üzerindeki baskı ve tehditlerini sürdürmeye devam edeceklerdir.

Bilgilerinize saygılarımızla vekaleten sunarız.

 

 

 

NOT: Yukarıda bahsi geçen konuların resimlerle örneklendirilmiş detaylarıysa şöyledir:

 

Ø  MÜVEKKİL ADNAN OKTAR’IN ÜNLÜLER ve SEVENLERİ İLE KLASİK EL ELE POZUNDA ÇEKTİRDİĞİ FOTOĞRAFLAR

 

46. OSMANLI HANEDAN REİSİ HARUN OSMANOĞLU



 

SÜRGÜNDEKİ DOĞU TÜRKİSTAN PARLAMENTOSU BAŞKANI SN PROF DR SULTAN MAHMUT KAŞGARLI



SANATÇIMIZ (ÇILGIN) SEDAT KAPURTU ve EŞİ

 

SES SANATÇISI GÜLLÜ HANIM

 

SANATÇI SN. SEDA SAYAN

 

Ø  ÇOCUKLARA SEVGİ GÖSTERMEK DEVLET TERBİYESİDİR

Bu konudaki en güzel örnekler, en başta zatıalinizin çocuklara duyduğunuz derin sevgi, şefkat ve merhamet duygularınızın yansıması olan fotoğraf karelerinde görülmektedir.










Daha yeni Daha eski