MÜVEKKİLİN;

-      -  HUKUKA UYGUN ŞEKİLDE LEHE DELİL TOPLAMALARINA İZİN VERİLMEDEN, ADETA ÇOCUK KANDIRIR GİBİ, TİYATRO OYNANIR GİBİ BİR YARGILAMA İSTEMEDİKLERİ,

-  - "BİRBİRİNİZLE GÖRÜŞMEYİN YOKSA SİZİ MUTLAKA SUÇLU ÇIKARIRIZ" MANTIĞININ DEVAM ETMESİ DURUMUNDA, TARİHTE MÜSLÜMANLARIN KARŞILAŞTIĞI GİBİ MÜEBBET, HATTA İDAM CEZASI VERİLMESİNE RAZI OLDUKLARI, ANCAK "KURAN'I VE İSLAM'I YAŞAMAKTAN VAZGEÇİN" DENMESİNİ ASLA KABUL ETMEYECEKLERİNE DAİR BASIN AÇIKLAMASIDIR.

Müvekkil Adnan Oktar ve camiasına yönelik 2018 yılında yapılan operasyon ve sonrasında gelişen dava sürecinde sanıklara isnat edilen suçlamaların tamamı somut delillere dayanmayan iftira niteliğindedir. Suni olarak devşirilen müşteki ve etkin pişmanlara ait soyut ifadeler, iddiaları yalanlayan sayısız somut delile rağmen, kesin doğru olarak kabul edilmiş ve bu gerekçeyle müvekkili Cumhuriyet tarihinde görülmemiş suçlamalarla en üst hadden cezalandırılmışlardır.

Çok iyi bilindiği gibi, bu karar İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi tarafından 1 yılı aşkın süredir tüm detaylarıyla incelenerek 400 SAYFALIK BİR GEREKÇE İLE BOZULMUŞ ve yapılan yargılamanın BİR KUMPAS DAVASI OLDUĞU BİR KEZ DAHA ORTAYA ÇIKMIŞTIR. Kararın böylesine NET VE KESKİN GEREKÇELERLE BOZULMASI ve yargılama boyunca AÇIKÇA BİR OYUN OYNANDIĞININ anlaşılması karşısında kumpasın kurgulayıcıları müvekkili mutlaka durdurmak, dağıtmak ve kendilerince zor durumda bırakmak amacıyla yeni oyunlar geliştirmişlerdir.

Son olarak bu davanın sanıkları olan ve daha önce silahlı örgüt üyeliği suçlamasından 20 ay cezaevinde kaldıktan sonra tahliye edilen Meltem Daban ve Ferhunde Eda Babuna'nın evlerine sabah vakti bir baskın yapılmış ve bu iki kişi gözaltına alınarak TEKRAR ÖRGÜT ÜYELİĞİ SUÇLAMASIYLA tutuklanmışlardır. Türk hukuk tarihinde görülmemiş olan bu uygulama ile;

-          Ortada KESİNLEŞMİŞ BİR ÖRGÜT KARARI BULUNMAMASINA RAĞMEN "örgüt faaliyetlerini devam ettirme" gibi bir kılıf uydurulmuş

-          YATARI DAHİ OLMAYAN bir suçlama nedeniyle tutuklama kararı verilmiş

-          Bu kişilerin haksız ve gerekçesiz olarak yine aynı suçlama nedeniyle 20 AY CEZAEVİNDE KALMIŞ OLMALARI GÖRMEZDEN GELİNMİŞTİR.

Dahası, bu kişiler hakkında iddiaları kanıtlayan hiçbir somut delil bulunmadığı ve hatta herhangi bir SUÇ DAHİ OLUŞTURULAMADIĞI gibi, TEK BİR ETKİN PİŞMAN SANIĞIN ifadeleri üzerinden sorgu yapılmış, bu kişilerin yargılandıkları dava kapsamında LEHE TANIK TOPLAMA gibi son derece hukuki ve legal bir uygulama SUÇ SAYILMIŞTIR. Davanın husumetli müştekilerine istedikleri kişi ile görüşme, onları iftiracı yapma, yalan tanık getirme gibi sınırsız haklar tanınmışken, davanın savunma tarafına hiçbir legal hak tanınmamış; savunma yapmalarına izin verilmemiş, hatta lehe tanık toplamak, lehe delil bulabilmek için çeşitli kişilerle görüşmek TUTUKLAMA SEBEBİ yapılmıştır.

Bir kişinin yargılandığı dosyada kendi lehine tanıklar bulması, lehine olan delilleri toplaması, bunun için konu hakkında bilgisi olan kişilerle bağlantı kurması HANGİ GEREKÇE İLE SUÇ SAYILABİLİR? Türkiye bu hukuksuzlukların böylesine aleni şekilde yaşanabileceği bir ülke değildir. Bu görüntü, şiddetli bir HUKUKSUZLUK ALGISI YARATMAKTA ve milletimiz ve diğer milletler nezdinde ALEYHTE VE GÜVENİLMEZ BİR GÖRÜNTÜ oluşturmaktadır. Bu durum aynı zamanda hükümetimize karşı da oynanmış bir oyundur. Çünkü HUKUKSUZLUK ALGISI EN ÇOK HÜKÜMETİ YIPRATIR.

Müvekkili -adeta- ÇOCUK KANDIRIR GİBİ, TİYATRO OYNANIR GİBİ BİR YARGILAMA İSTEMEMEKTEDİR. EĞER BU DAVADA NORMAL BİR YARGILAMA YAPILMAYACAKSA, DELİL TOPLANMAYACAKSA, LEHE DELİLLER DİKKATE ALINMAYACAKSA, "BİRBİRİNİZLE GÖRÜŞMEYİN YOKSA SİZİ MUTLAKA SUÇLU ÇIKARIRIZ" DENECEKSE O ZAMAN BU DOSYADA YARGILANAN HERKESE TARİHTE PEYGAMBERLERE, BİRÇOK MÜSLÜMANA OLDUĞU GİBİ MÜEBBET, HATTA İDAM CEZASI VERİLMESİNE RAZI OLMAKTADIRLAR. MÜVEKKİLİN BÖYLE BİR ÇEKİNCELERİ OLMADIĞINI, HAYATLARINI BİR ARADA, KUR’AN VE İSLAM YOLUNDA YAŞAMAYA KARAR VERMİŞ İNSANLAR OLARAK "AYRILIN, KURAN'I VE İSLAM'I YAŞAMAKTAN VAZGEÇİN" DENMESİNİ ASLA KABUL ETMEYECEKLERİNİ BELİRTMEKTEDİRLER.

Müvekkil; “Firavunlar, Nemrutlar gibi kişilerin her dönemde Müslümanlara karşı mücadele ettikleri gibi; bu dönemde de kendileriyle mücadele eden bir kısım kumpasçılar, aklı gitmiş, yaşı geçmiş, haset eden kimseler” istediği için birbirleriyle görüşmekten, İslam’ı yaşamaktan vazgeçmeyeceklerini defaatle dilekçe ve beyanlarında ifade etmişlerdir.

Müvekkil, tarih boyunca birçok Peygambere, samimi Müslümanlara hapis veya idam cezası istendiğini; Hazreti Yusuf (as)’a da müebbet hapis, Hz. Musa (as)’a, Hz. İbrahim (as)’a da idam cezası verildiğini bilerek Kur’an’a ve kanuna uyan görüşlerinden ve inancından hiçbir şekilde vazgeçmeyeceğini, tertemiz masum Müslümanların birbiriyle görüşmesinin hiçbir suç teşkil etmediğini belirterek, “Peygamberlerin başına gelenlerin bizim de başımıza gelmesine razıyız” demektedir.

Tüm kamuoyunun gözünün önünde, uydurma gerekçelerle, hukuku ayaklar altına alarak, genç kadınların evine sabah baskınları yaparak, onları tekrar tekrar cezaevine koyarak MÜVEKKİLİN KUR’AN’A BAĞLI İNANÇLARI DOĞRULTUSUNDA YAŞAMALARININ ÖNÜNE GEÇMEYE ÇALIŞMAK ANAYASAL HAKLARIN İHLALİDİR. Müvekkilin kanaatine göre, tüm bu uygulamalar, hükümetimizi yıpratacak, hükümete olan güveni şiddetle sarsacak güçtedir; dolayısıyla oynanan oyun, asıl olarak hükümetimize karşı oynanmaktadır; ardında çok daha derin emeller vardır. Devletimizin ve halkımızın oynanan bu oyunlara asla izin vermeyeceğine ve adaletin tecelli edeceğine dair kanaatimiz tamdır.

Saygılarımızla kamuoyunun bilgisine sunarız.




Daha yeni Daha eski