Müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşları hakkında son dönemde yapılan, çoğu asılsız iddialar içeren haberlerde dikkat çeken önemli bir husus, haberlerde özellikle müvekkilin 2018 senesindeki operasyon sonrasında basına servis edilen, -ortada hiçbir gerekçe yokken- gözaltı sırasında başının zorla öne eğdirildiği fotoğrafların kullanılmasıdır.
Oysa
değerli basın mensuplarımızın elinde müvekkile ait çok sayıda güncel fotoğraf
bulunmaktadır. Kaldı ki, müvekkilin son dönemde Edirne ve Erzurum’daki cezaevleri’nde
çekilen ve sosyal medyadaki çok sayıda kullanıcı tarafından binlerce kez
paylaşılan son fotoğraflarının, değerli basın mensuplarımızda bulunmaması
da mümkün değildir.
Ancak
müvekkil ve arkadaşları hakkında yapılan haberlerde, özellikle müvekkilin gözaltı
sırasındaki başı öne eğdirilmiş fotoğraflarının kullanılması, şüphesiz ki müvekkil
hakkında kamuoyuna yönelik olumsuz bir algı vermek amacı taşımaktadır. Bu
sayede hem müvekkil ve arkadaşlarının yargılandıkları davanın HALEN DEVAM
ETMEKTE OLDUĞU, hem de ilk derece mahkemesi tarafından verilen on binlerce
yıllık haksız mahkumiyet kararlarının, İstinaf incelemesini yapan İstanbul
Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi tarafından “ESASTAN BOZULDUĞU” KAMUOYUNA
UNUTTURULMAYA ÇALIŞILMAKTADIR.
Bu
yapılanın haksız ve hukuksuz olmasının yanında, dürüstlük, samimiyet ve basın
meslek ilkeleriyle bağdaşmadığı aşikardır. Ancak burada dikkat çekmek
istediğimiz çok önemli bir başka husus daha bulunmaktadır.
Bugün mevcut durumu fırsat
bilerek, “ben yaptım oldu” şeklinde bir mantıkla insanların kişilik
haklarını hiçbir ölçü ve sınır gözetmeksizin çiğnemekte sakınca görmeyenlerin, YARIN
KENDİLERİNE DE AYNI ŞEKİLDE MUAMELE EDİLMESİNİN KAPISINI AÇTIĞINI UNUTMAMALIDIRLAR.
Gerçek
dışı, taraflı ve yanıltıcı haberlerle İNSANLARIN HAKSIZLIĞA, HUKUKSUZLUĞA VE
ZULME ALIŞTIRILDIĞI BİR TOPLUMDA bir süre sonra adalete olan inanç ve güvenin
zayıflayacağı ve sonunda yıkılacağı bilinen bir gerçektir.
Unutulmamalıdır
ki hukuk ve adalet herkes içindir ve herkese lazımdır.
Dolayısıyla değerli basın
mensuplarımızın, müvekkil ve arkadaşlarına yönelik bu hukuk tanımaz
tutumlarının aslında hem toplum geneline hem de kendilerine zarar verdiğini görebilecek
feraset ve basirette olmaları gerekir. Çünkü bugün
müvekkil ve arkadaşlarına yapılan zulüm ve haksızlıkların yarın bir başkasına
ya da kendilerine dönmeyeceğinin hiçbir garantisi bulunmamaktadır.
Müvekkil
bu konuya ilişkin olarak, Sadettin Tantan’ın İçişleri Bakanı olduğu yıllarda
kendisi ve arkadaşlarına yapılan adaletsizlikleri görmezden gelenlerin veya bundan
mutluluk duyup haksızlık ve hukuksuzlukları alkışlayanların da, bir süre sonra
benzer davalarla karşı karşıya kaldıklarını önemle hatırlatmaktadır.
O
dönemde haklarındaki itham ve iddialar sebebiyle ana akım medya olarak
adlandırılan kimi televizyon ve gazetelerin sahipleriyle bazı yöneticilerinin
yargılanıp hapis yattıkları, bazılarının gazete ve televizyon kanallarını
devredip sektörden çıkmak zorunda kaldıkları, bazılarının ise -basına
yansıdığı kadarıyla- yurtdışına kaçtıkları kamuoyu hafızasındaki
yerini halen korumaktadır.
Ne
yazık ki günümüzde de bir kısım medyaya, tıpkı o dönemlerdekine benzer bir
tarafgir yaklaşımla nefret dolu, sevgisiz bir linç üslubu hakim durumdadır. Benzer
nitelikteki uydurma, yanıltıcı, saldırgan, insanları karalayıp linç eden üslup
ve haberler sebebiyle vatandaşlarımız günden güne daha da mutsuz, neşesiz bir ruh
haline sürüklenmektedir. İnsanlar kendilerini güvensiz hissetmekte, yarın
başına ne geleceğini, nasıl bir iftira ya da karalamaya maruz kalabileceğini
bilmemenin tedirginliğiyle yaşamaktadır. Bu durum ister istemez devlet
kurumlarına da yansımakta; yargı ve emniyet gibi devletin en önemli
kurumlarında görevli polis, savcı ve hakimler dahi, adaleti sağlamaya
çalışırken medya tarafından linç edilme korkusu yaşamaktadırlar.
Bu
yanlış habercilik zihniyetinin körüklediği korku, endişe ve tedirginlik iklimi
sebebiyle pek çok vatandaşımız, hatta okul çağındaki gençlerimiz bile, bir
yolunu bulup ülkeyi terk ederek yurt dışında çalışıp yaşamanın yollarını aramaktadırlar.
Mühendislik, mimarlık, hatta tıp fakültelerinden mezun pek çok insanımız bile,
sırf mutlu ve huzurlu bir yaşam sürebilmek için yurtdışındaki şoförlük,
kargoculuk, garsonluk gibi eğitimleriyle hiçbir alakası olmayan işlerde
çalışmaya razı duruma gelmişlerdir. Buna ilişkin çok sayıdaki haber ve sosyal
medya paylaşımının vatandaşlarımız için artık son derece sıradan ve gündelik
bir hale gelmesi ise, oldukça acı bir durumdur.
Ayrı
bir yönüyle belirtmek isteriz ki; Müvekkil bu fotoğrafları kendisi için bir
şeref olarak değerlendirmekte ve şu yorumları yapmaktadır:
“Hz.
Yusuf (as), Hz. Yahya zindana, Hz. İbrahim (as) ateşe altın tahtırevanla
götürülmediler. Onların yaşadıkları dönemde esirler, tutuklular çok daha
ağır şartlarda, zincire vurularak, hatta sürüklenerek götürülüyorlardı (EK_2:
Tarihte, Peygamberlerin veya dini tebliğ eden kişilerin tutuklanarak
götürülmelerine dair tasvirler yer almaktadır)
Bizim
için bu fotoğraflar da şereftir; gözaltına alınma şekli,
tutukluluk, cezaevi, bunların her biri Peygamber sünnetidir. Allah Kur’an’da
müminlerin tutuklandıklarını, ateşe atıldıklarını, sürüldüklerini, hicrete
zorlandıklarını bildiriyor. Peygamber Efendimiz (sav)’e de türlü saldırılar
yapıldı, hakaretler edildi, türlü eziyetlere uğradı. Bediüzzaman Hazretleri
gibi mübarek bir insan da, daha çok yakın bir geçmişte, 83 yıllık ömrünün büyük
bir kısmını hapiste ve sürgünde geçirdi. Allah bana ve arkadaşlarıma, Hz.
Muhammed (sav)’in, Hz. Yusuf (as)’ın, Hz. Yahya (as)’ın sünnetini nasip etti.
Allah mümin kullarının sabrını, sevgisini, iman gücünü denemek için zorluklar
yaratır. Bu fotoğrafları da, bu olayları da
Allah’tan bir şeref, bir güzellik ve lütuf olarak görüyorum.”
SONUÇ
OLARAK;
Bu
yanlış zihniyetin ülkemize ve vatandaşlarımıza bir faydası olmadığı gibi,
ekonomiye, toplum sağlığına ve insanlarımızın huzuru ile mutluluğuna büyük bir
darbe vurduğu da açık şekilde ortadadır.
Bu
vesileyle müvekkil Adnan Oktar’ın Edirne ve Erzurum’daki Cezaevlerinde
çektirmiş olduğu güncel fotoğrafları bir kez daha değerli basın mensuplarının
dikkatine sunar; dürüst ve ilkeli habercilik gereği, müvekkil hakkında yapılan
haberlerde bundan sonra kendisinin güncel olan bu fotoğraflarının kullanılmasını
vekaleten rica ederiz.
Saygılarımızla
EK_1 : Müvekkilin
basında kullanılmasını talep ettiğimiz son 2 yılda cezaevinde bulunduğu süreçte
çekilmiş olan fotoğrafları
Hz. Yahya (as)
tutuklanırken tasviri
Hz. Yahya (as), sadece
İncil’in hükümlerini hatırlattığı için, dönemin hükümdarı tarafından başı
kesilerek şehit edilmiştir. Yukarıdaki resimde dönemin kolluk güçleri
tarafından, elleri ters kelepçeli olarak kollarından tutulup götürülmesi tasvir
edilmektedir.
Peygamber Yeremya tutuklanırken tasviri
Yeremya Peygamber de, anlattıklarını
kabul etmek istemeyenler tarafından linçe uğramış, tutuklanmış, kırbaçlanmış ve
bütün bir gün ayakları zincire vurulmuştur. Yukarıda elleri bağlanarak
tutuklanması tasvir edilmiştir.
Aziz Paul’un tutuklanmasının tasviri
Roma
döneminde Hıristiyanlığı tebliğ eden dindar kişiler de Romalıların adetlerine
uymadıkları gerekçesiyle defalarca tutuklanmışlardır.