NİSA NUR ÇAYDAN’IN ÖZKAN MAMATİ İLE GERÇEKLEŞTİRDİĞİ RÖPORTAJIN II. BÖLÜMÜNE İLİŞKİN MÜVEKKİL ADNAN OKTAR’DAN TEKZİPTİR

Geçtiğimiz günlerde Nisa Nur Çaydan’ın “Propaganda” isimli Youtube kanalından yayınlanan röportajda, Müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşlarının yargılanmakta oldukları kumpas davasının azmettiricisi ve husumetli müştekisi Özkan Mamati’nin BİLİNDİK YALAN ve İFTİRALARINA İLİŞKİN cevapları kamuoyuyla paylaşmıştık. Ayrıca müvekkil ve arkadaşlarının tutuklu olmalarından ötürü haklarındaki iftiralara cevap verebilme imkanlarının kısıtlanmış olmasını fırsat bilen Özkan Mamati’nin, yalan ve iftiralarının dozunu nasıl sınır tanımaz bir fütursuzlukla artırdığından da bahsetmiştik.

Bu yazımızda ise, Özkan Mamati’nin pogramının ikinci bölümünde sarf etmiş olduğu yalan ve iftiralara ilişkin müvekkil Adnan Oktar’ın cevap ve açıklamalarına yer vereceğiz.


Husumetli müşteki Özkan Mamati (yukarıda)

Ancak müvekkil öncelikle, gazeteci kimliği tartışmalı olan Nisa Nur Çaydan gibi kimselerin yanında yılların tecrübesine sahip insan sarrafı duayen bazı gazetecilerin, NASIL OLUP DA ÖZKAN MAMATİ GİBİ BİRİSİNİN,

·        İFADE ve HAREKETLERİNDEKİ -daha ilk bakışta anlaşılan- ANORMALLİKLERİ FARK ETMEDİKLERİNİN ve

·        YALAN OLDUĞU DAHA İLK CÜMLESİNDEN ANLAŞILAN İTHAM ve İFTİRALARINA NASIL ALDANDIKLARININ

üzerinde durulması gereken bir konu olduğunu düşünmektedir.

Müvekkile göre bunun sebebi, Nisa Nur Çaydan gibi gazeteci kimliği tartışmalı kimseler için belki tanınıp meşhur olmak ya da izlenme oranlarını artırıp bundan ticari bir kazanç elde etmek çabası olarak açıklanabilir. Ancak yılların tecrübesine sahip insan sarrafı duayen gazetecilerin, Özkan Mamati gibi birisinin YALAN OLDUĞU AŞİKAR İFTİRALARINA GERÇEKTEN İNANIYOR OLMALARI ASLA MÜMKÜN DEĞİLDİR.

Bu gazetecilerin GERÇEKTE İNANMAMALARINA RAĞMEN, İNANMIŞ GİBİ YAPIYOR OLMALARININ GERÇEK NEDENİ İSE müvekkile göre “İDEOLOJİK BİR HUSUMET”ten kaynaklanmaktadır.

Normal şartlarda farklı zihniyetlere tahammülsüzlüklerinden ASLA BİR ARAYA GELEMEYECEK FİKİR GRUPLARINI TEMSİL EDEN (SAĞ ve SOL GÖRÜŞLÜ) BAZI GAZETECİLERİNkonu müvekkil olunca hayret verici şekilde ortak bir paydada birleşebilmelerinin tek mantıklı açıklaması da yine “İDEOLOJİK HUSUMET”tir.

 

 

Müvekkilin kendisi ve arkadaşlarına yönelik duyulan ideolojik husumete ilişkin detaylı izah ve açıklamalarını aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz:

https://adnanoktarbulten.blogspot.com/2023/11/basnda-aniden-alevlendirilen-kara.html

Ancak müvekkil, bu durumun da içinde bulunduğumuz Ahir Zaman’ın[1] bir gereği olduğunu düşünmekte; Peygamberimiz (sav)’in 1400 sene öncesinden iman edenleri kendilerine yönelik düşmanca tavırlar konusunda;

-         “O zaman ihtiram (saygı) kalkacak, günah kazanılacak, KÖTÜLER İYİLERE MUSALLAT OLACAK, YALAN YAYGINLAŞACAK, inat aşikâr olacak, fakirlik çoğalacak, elbiselerle övünecekler, zamansız yağmurlara uğrayacaklar.”  [Bihar,ül Envar, c.6, s.306.]

-         KÖTÜLER İYİ, İYİLER KÖTÜ GÖSTERİLMEDİKÇE kıyamet kopmaz” [Harâiti]

-          Dedi ki: “Evet çok daha kötüsü. İYİYİ KÖTÜ, KÖTÜYÜ İYİ KABUL ETTİĞİNİZ BİR ZAMANDA HALİNİZ NE OLUR?  [Allamah Muhammed Baqir al-Majlisi | Biharul Anwar İngilizce Tercümesi, Cilt 13 (Eski Baskı)/ Cilt 51-52-53 (Yeni Baskı) Gaybet Kitabı İmam Mehdi – On İkinci İmam | Bölüm II ]

hadisleriyle uyarıp-bilgilendirdiğini önemle hatırlatmaktadır.

Ayrıca müvekkil, 2018 senesinden bu yana kendisi ve arkadaşları hakkında uydurulan yalan ve iftira içerikli karalayıcı haberlerle vatandaşlarımızı adeta dehşete düşüren aleyhteki kamuoyunu da, Allah’ın Kuran’da Hz. Musa kıssasında anlattığı büyücülerin aldatıcı büyülerine benzetmektedir.

“Musa: "Siz atın" dedi. (Asalarını) atıverince, insanların gözlerini büyüleyiverdiler, onları dehşete düşürdüler ve (ortaya) büyük bir sihir getirmiş oldular.” (Araf Suresi, 116. Ayet)

Buna karşın yargılama sürecinde dava dosyasına giren çok sayıdaki bilgi, belge, bulgu ve rapor ile uzman hukukçu ve bilim adamlarının kapsamlı mütalaalarının ve emsal Yargıtay kararlarının oluşturduğu SAVUNMA DELİLLERİNİN İSE, müvekkil ve arkadaşlarının masumiyetlerini alenen ortaya koymaları yönüyle HZ. MUSA’NIN ASASINA benzetmektedir.

“Biz de Musa'ya: Asanı fırlatıver’ diye vahyettik. (O da fırlatıverince) bir de baktılar ki, o bütün uydurduklarını derleyip-toparlayıp yutuyor.” (Araf Suresi, 117. Ayet)

Böylece hak yerini buldu, onların bütün yapmakta oldukları geçersiz kaldı.” (Araf Suresi, 118. Ayet)

Yakın bir gelecekte yargı üzerindeki ağır baskıların kalkmasının ardından savunma delillerinin dikkate alınmasıyla birlikte, -adeta büyücülerin aldatıcı büyüsü hükmündeki- gerçek dışı delilsiz ve dayanaksız iftiraların tıpkı, yüce Allah (cc)’ın Kuran Ayetlerinde belirttiği şekilde “geçersiz kalacağını” ve haklarındaki iftiraların tümünden aklanarak Allah’ın izniyle beraat edeceklerine inandığını buradan bir kez daha belirtmektedir.

Müvekkilin bu önemli açıklamalarının ardından Nisa Nur Çaydan’ın Özkan Mamati ile olan ikinci röportajında geçen gerçek dışı itham ve iftiralara ilişkin müvekkilin cevaplarına gelirsek;

-1-

CUMHURBAŞKANIMIZ SAYIN ERDOĞAN’IN MÜVEKKİL ADNAN OKTAR ALEYHİNDE TEK BİR İFADESİ DAHİ YOKTUR

Yayında Nisa Nur Çaydan, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından müvekkil Adnan Oktar hakkında GÜYA “AHLAKSIZ ADAM” şeklinde bir ifade kullanıldığı iddiasında bulunmuştur. Oysa ki bu iddia da tıpkı yayındaki diğer iddialar gibi izleyicileri yanıltıp aldatmak ve müvekkili kendilerince karalamak amaçlı gerçek dışı bir iddiadır. Bu iddianın gerçek olmadığını Nisa Nur Çaydan da adı gibi bilmektedir ancak art niyet ile bu yalanı sanki gerçekmiş gibi izleyicilere sunmaktan da çekinmemektedir.  

Çünkü bahse konu bu iddia 2018 senesinde de, art niyetli bazı gazeteciler tarafından müvekkil aleyhinde kullanmak amacıyla ileri sürülmüş; ancak söz konusu iddianın yayınlanmasının ardından DAHA BİRKAÇ SAAT BİLE GEÇMEDEN  Cumhurbaşkanlığı’ndan yapılan YAZILI BİR AÇIKLAMAYLA YALANLANARAK TEKZİP EDİLMİŞTİR.

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Sayın İbrahim Kalın imzasıyla yayınlanan tekzip metninde “Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan’ın Adnan Oktar hakkında herhangi bir yorum ya da açıklamasının olmadığı, Sayın Erdoğan’ın ‘Ahlaksız Adam’ ifadesiyle FETÖ mensubu olan ve şahsen tanımadığı bir eski komşusundan (ve onun oğlundan) söz ettiği” açıklanmıştır.



Hatta Cumhurbaşkanlığı tarafından medyaya gönderilen tekzip metni, bir çok gazete ve internet sitesinde yukarıda olduğu şekilde “SARAYDAN DÜZELTME: AHLAKSIZ DERKEN ADNAN OKTAR’I KASTETMEDİ” başlığı ile de yayınlanmıştır.

-2-

GÜYA KÖPRÜDEN ATLAYIP İNTİHAR EDENLER OLDUĞU, SÖZÜM ONA ADAM YARALAMA VE CİNAYET VAKALARININ YAŞANDIĞI, POLİSE KURŞUN SIKILDIĞI GİBİ İTHAM VE İDDİLARIN GERÇEKLERLE BAĞDAŞIR HİÇBİR YÖNÜ BULUNMAMAKTADIR

Yazımızın başından da belirttiğimiz gibi müvekkil ve arkadaşlarının tutuklu olmaları sebebiyle haklarındaki iddialara ilişkin cevap verme imkanları kısıtlı olması, Özkan Mamati tarafından akılalmaz bir pervasızlıkla kullanılmaktadır. Yaptıkları ve söyledikleri sebebiyle herhangi bir yaptırımla karşılaşmamanın verdiği rahatlıkla ortamı boş bulan Özkan Mamati, aklına gelen her yalanı, etrafındakilerin inandığını varsayarak ardı ardına sıralamaktadır.

Oysa ki Özkan Mamati’nin bu iddiaları da tıpkı diğer iddiaları gibi açık şekilde yalandır ve yalan olduğu konusunda kimsenin herhangi bir şüphesi de bulunmamaktadır.

Özkan Mamati’nin yayındaki uydurma intihar ve cinayet iddiaları, Temmuz 2018’deki polis operasyonunun ardından müvekkil ve arkadaşlarını karalamak ve vatandaşlarımızı dehşete düşürerek aleyhte bir kamuoyu oluşturup yargıyı etkilemek amacıyla, “ADNAN OKTAR SORUŞTURMASINDA 6 SIR ÖLÜM!”, “CİNAYET İHTİMALİ”, “ŞAİBELİ 3 ÖLÜM” gibi başlıklarla bir kısım medya tarafından da gündeme getirilmiştir. 

Ancak iddiaların tümü uydurma olduğundan müvekkil ve arkadaşlarının yargılandıkları dava kapsamında hazırlanan savcılık iddianamesinin hiçbir yerinde ne trafik kazası süsü verilen bir cinayet vakası, ne köprüden atlayan ya da intihar eden kimselere ilişkin bir yargılama konusu ne de bir adam öldürme ya da yaralama suçlamasına yer verilmemiştir.

Kaldı müvekkil, Özkan Mamati tarafından uydurulan ve bir kısım medya tarafından kendilerince kullanılmaya çalışılan bu iddialara ilişkin, ömrünün hiçbir döneminde herhangi bir soruşturma ya da yargılama da geçirmemiştir.  

Müvekkil Adnan Oktar, Özkan Mamati’nin bu gerçek dışı iddiaları arasından sadece ikisi hakkında açıklama yapmanın faydalı olacağını düşünmektedir.  Bunlardan birincisi, müvekkilin yakın arkadaşları arasında yer alan iş insanı Serkan Ciminli’nin hasımları tarafından pusuya düşürülerek şehit edilmesidir.  





1998 senesinde hasımları tarafınan şehit edilen merhum Serkan Ciminli (yukarıda)

Özkan Mamati’nin müvekkil ve arkadaşlarını güya cinayet işlemekle itham ettiği olay, gerçekte müvekkilin yakın arkadaşlarından olan iş insanı Serkan Ciminli’nin, 1998 senesinde Piç Mahmut lakabıyla tanınan Mahmut Ramazan Oruç ve kardeşi tarafından vurularak şehit edilmesidir.

Serkan Ciminli, Bağdat Caddesinden tanıdığı Piç Mahmut lakaplı uyuşturucu ve silah kaçakcısı Mahmut Ramazan Oruç’u geçmişte polise ihbar ederek tutuklanmasını sağlamıştır. Bu sebeple Serkan Ciminli’ye husumet besleyen Piç Mahmut, iki buçuk yıllık tutukluluğun ardından serbest bırakılmış ve hemen akabinde Serkan Ciminli’ye yönelik bir silahlı saldırı gerçekleştirmiştir. Serkan Ciminli, bir arkadaşını evine bıraktığı bir akşam kendisine pusu kuran ve aralarında Piç Mahmut’un kardeşinin de bulunduğu iki kişinin silahlı saldırısı sonucu arabasında vurularak şehit edilmiştir. Arkadaşı ise saldırıdan yaralı olarak kurtulmuş ve hastaneye kaldırılmıştır.



Piç Mahmut lakaplı Ramazan Mahmut Oruç (yukarıda)

Olay yerinden kaçan saldırganlar polisin teknik takibi üzerine saklanmakta oldukları bir evde yakalanarak tutuklanmış ve yapılan yargılamada müebbet hapis cezasına çarptırılmışlardır.

Özkan Mamati aklınca müvekkilin yakın arkadaşlarından merhum Serkan Ciminli’ye yapılan bu menfur saldırıyı, sanki müvekkil ve arkadaşları tarafından yapılmış gibi anlatarak kamuoyunu yanıltıp aldatmaya çalışmaktadır.

Müvekkilin açıklanması gerektiğini düşündüğü bir diğer olay ise, 2018 tarihinde gerçekleşen polis operasyonu esnasında müvekkilin arkadaşlarından Mert Sucu tarafından güya polislere ateş edildiği iddiasıdır.

-3-

MERT SUCU OLAYI BU DAVANIN KUMPAS OLDUĞUNUN ÇOK AÇIK DELİLLERİNDEN BİRİDİR. POLİS OPERASYONU ESNASINDA HERHANGİ BİR SİLAHLI ÇATIŞMA YAŞANMAMIŞ ve POLİSE ATEŞ AÇILMAMIŞTIR.

Müvekkil Adnan Oktar’ın arkadaşlarından Mert Sucu’nun, operasyon günü bir çatışma yaşandığı ve çatışmada polise ateş ettiği iddiası tamamen gerçek dışıdır.

Bilakis tüm maddi deliller o gün Mert Sucu’nun ATEŞ ETMEDİĞİNİ GÖSTERMEKTEDİR. Bunun en büyük delili herşeyden önce olay günü yapılan incelemede MERT SUCU’NUN ELİNDE SVAP yani ATIŞ ARTIĞI İZİNE RASTLANMAMIŞ OLMASIDIR.

Mert Sucu’nun o gün kimseye ateş etmediğine ilişkin mahkemeye de sunmuş olduğumuz detaylı delilleri yazımızın ilerleyen bölümünde maddeler halinde belirteceğiz.

Ancak Mert Sucu kendisini gözaltına alan bazı polis memurları tarafından o gün öldüresiye dövülmüş ve bu darbın ardından içinde güya ateş ettiğine dair bir anlatımın yer aldığı ifadesi alınmıştır. Kendisinin olay gününe ait darp raporu mevcuttur.

"Yakalama, Gözaltına Alma ve İfade Yönetmeliği madde 27"ye göre "Suçluluğu bir yargı hükmüne bağlanana kadar kişinin masumiyeti esastır ve soruşturma evresi gizlidir" ilkesi esastır. Bu nedenle, soruşturma evresinde gözaltındaki bir kişinin ‘suçlu’ olarak kamuoyuna duyurulmasına, basın önüne çıkartılmasına, kişilerin basınla sorulu cevaplı görüştürülmelerine, görüntülerinin alınmasına, teşhir edilmelerine sebebiyet verilmez ve soruşturma evrakı hiçbir şekilde yayımlanamaz.

Ancak ne var ki, 11 Temmuz 2018 tarihinde Kandilli’de bulunan bir konutta yapılan operasyon görüntüleri HUKUKA ve YASALARA ALENEN AYKIRI ŞEKİLDE çok kapsamlı olarak basında yer almıştır. O an gözaltında bulunan elleri arkadan kelepçelenmiş Mert Sucu’nun da görüntüleri basına servis edilmiştir. Bu görüntüler de incelendiğinde, Mert Sucu’nun YÜZÜNÜN KAN İÇERİSİNDE OLDUĞU ve ŞİDDETLİ ŞEKİLDE DARP EDİLDİĞİ açıkça görülmektedir. 

Mert Sucu, Kasım 2022’de devam etmekte olan yargılama sırasında mahkemeye sunduğu dilekçesinde, ATEŞ ETMEMİŞ OLABİLECEĞİNİ açıklamıştır. Kaldı ki önceki ifadelerinde de "operasyon esnasında dışarıda bağırış, çağırış sesleri duyduğu", "POLİSE ATEŞ ETMEDİĞİ", "sabaha karşı uyuduğu ve ÇOK YORGUN OLDUĞU İÇİN UYKU SERSEMİ OLDUĞUyönünde beyanlar vermiştir.

Mert Sucu olayı, bu davanın ÇOK BÜYÜK BİR KUMPAS OLDUĞUNUN açık delillerinden biridir.  Bu olayda aydınlatılmayan karanlık noktalar, çelişkiler ve polislerin yalan ifadeleri kumpası açıkça ortaya koymaktadır. Şöyle ki:

1.     Polise ateş ettiği iddia edilen Mert Sucu’nun, olay günü sağ elinde ATIŞ ARTIĞI (SVAP) İZİNE RASTLANMAMIŞTIR. Mert Sucu sağlaktır.

2.     Buna karşın, Mert Sucu’nun ateş ederek hedef aldığı iddia edilen özel harekat polisi Abdullah Karakaş’ın her iki elinde dirseğine kadar atış artığı izi olduğu tespit edilmiştir. ANCAK O GÜN ATEŞLENEN TEK SİLAH MERT SUCU’NUN SİLAHIDIR. Başka hiçbir silah kullanılmamıştır.

3.     Adli Tıp incelemesinde, Mert Sucu’nun silahında hiçbir PARMAK İZİ BULUNAMAMIŞTIR. Çünkü, polis tarafından el konulan silahın içine konduğu mühürlü delil torbası daha Adli Tıp'a ulaştırılmadan BİRİLERİ TARAFINDAN HUKUKSUZCA AÇILIP ÜZERİNDEKİ İZLER ARKADA DNA ÖRNEĞİ BIRAKMAYACAK ŞEKİLDE PROFESYONELCE SİLİNMİŞTİR.

4.     Özel Harekat polisinin üzerinde bulunan yelekteki mermi izinin yakın atıştan kaynaklandığı raporlanmıştır. Yani bu rapora göre ateş edenin yeleğe EN FAZLA BİR KARIŞ MESAFEDE durması gerekmektedir. Ancak, polislerin anlatımına göre Mert Sucu hep uzak mesafededir. (Zaten özel harekat polislerinin bir karış yakınına gelip onlara ateş edemeyeceği de aşikardır).

5.     Kandilli’de operasyonun yapıldığı evde olay yerini gösteren güvenlik kameraları bulunmaktadır. Fakat 5 yıla yakın süredir olayı tamamen aydınlatacak bu kamera görüntüleri, imaj kopyaları tarafımıza verilmemektedir. Sanıklar ve müdafileri defalarca bu videoların dosyaya getirtilmesi için talepte bulunmalarına, istinaf mahkemesi ve İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi bu videoları emniyetten talep etmesine rağmen, BU GÖRÜNTÜLER NEDENSE ISRARLA DOSYAYA GÖNDERİLMEMİŞ ve HALEN DE GÖNDERİLMEMEKTEDİR.

Ne var ki söz konusu görüntüler, montajlanarak ve asıl olay anını gösteren dakikalar kesilerek basında gösterilmektedir. Olay anı görüntülerinin ısrarla saklanması, olay yerindeki kumpasa işaret etmektedir.

6.     Güya ateş edilen iki özel harekat polisi, ilk günden itibaren Mert Sucu’nun odasının kapısında iki kişi olduklarını beyan etmişlerdir. Ancak 4 sene sonra ortaya çıkan üçüncü bir polis, kendisinin de olay yerinde olduğunu söyleyerek tanıklık yapmıştır. Üç polisin ifadeleriyse ONLARCA YÖNÜNYLE BİRBİRLERİYLE ÇELİŞMEKTEDİR.

7.     Mert Sucu’nun odasına olay yeri inceleme polislerinden önce başka birileri girmiş, eşyaların yerini değiştirmiştir.

8.     Mert Sucu’nun odasında yerde kan izleri bulunmuştur. Sadece Mert Sucu’nun kan örneğine bakılarak yerdeki kanın ona ait olmadığı tespit edilmiştir. Ancak bu kanın, olay yerinde bulunanlardan kime ait olduğuna dair bir tespit yapılmamıştır.

9.       Mert Sucu tarafından vurulduğunu iddia eden polisin üzerindeki çelik yeleğin son kullanma tarihi geçmiştir ve yeleğin içinde emekli olmuş bir polis memurunun ismi yazmaktadır. Çelik yeleklerin kullanım süreleri dolduktan sonra kesinlikle kullanılmadıklarını ve bir başkasının çelik yeleğini operasyonlarda giyemeyeceklerini bizzat polis memurları kendileri beyan etmişlerdir. Kurşun geldiği iddia edilen çelik yeleğin olay yerine nasıl geldiği ve nasıl isabet aldığı son derece şaibeli bir konudur.

10. Güya vurulduğunu iddia eden polisler hiçbir tıbbi muayeneden geçmemiş, hastaneye gitmemiş, doktor raporu almamıştır. Üzerindeki çelik yeleğe isabet aldığını söyleyen polisin vücudunda ciddi morarmalar oluşması gerekirdi. Oysa, bunlara dair tek bir fotoğraf dahi çekilmemiş, böyle bir durum –varsa– belgelendirilmemiştir.

GÜYA O GÜN POLİSLERE ATEŞ EDİLDİĞİ İDDİASI bunlar gibi yüzlerce şaibe, çelişki ve anormalliklerle doludur.

Nitekim, Uzman bilirkişiler;

·       Emekli Kıdemli Jandarma Albayı, Balistik İnceleme, Olay Yeri İnceleme ve Kriminalistik İnceleme Uzmanı Mustafa Mercan,

·       Hitit Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Adli Bilimler Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Dr. Veysel Dinler,

·       Emekli Emniyet Müdürü, İç-Dış Balistik ve Olay Yerinde Atışın Yeniden Yapılandırılması Uzmanı Abdurrahman Kaya,

·       Adli Balistik Uzmanları Jacobus Steyl ve Christoffel de Klerk 

tarafından dosyaya sunulan ve tamamen teknik analizler içeren bilimsel mütalaalar, Mert Sucu olayındaki şaibeleri ve olay günü polise ateş edilmediğini açık ve net bir şekilde ortaya koymaktadır.

-4-

A9 TV STÜDYOLARINDA GÜYA CANLI YAYINLARIN NORMALDEN 15-20 SANİYE GEÇ İZLENMESİNİ SAĞLAYAN BİR MEKANİZMA BULUNDUĞU SAFSATASI

Nisa Nur Çaydan’ın Özkan Mamati ile gerçekleştridiği röporajın ikinci bölümünde, A9 Stüdyolarında güya canlı yayınların normalden 15-20 saniye daha geç izlenmesini sağlayan bir mekanizmanın bulunduğu iddiasına yer verilmiştir.  Özkan Mamati’nin açık bir safsatadan ibaret bu iddiası aslında husumetli müştekilerin nasıl bir çaresizlik içerisinde olduklarını ve uydurma iftiralarının çelişkili bölümlerini kapatabilmek amacıyla nasıl çaresizce yalanlara başvurduklarını göstermesi bakımından oldukça önemlidir.

Özkan Mamati;

·        Madem zorla alıkonulan, dövülüp işkence edilen genç kızlar vardı da, bu kızlar nasıl olup A9 TV’de canlı yayınlara katılıyorlar ve hiçbirşey olmamış gibi davranıyorlardı”,

·        O zaman niçin hiçbiri canlı yayında herhangi bir yardım çağrısı veya mesajı vermediler

şeklinde sorulan ve zorla alıkonulma iddiasının yalan olduğunu alenen ispatlayan çok önemli sorulara bir cevap verilemediği için, bu yalanı uydurmuştur.

GERÇEKTE İSE A9 STÜDYOLARINDA BÖYLE BİR CİHAZ YA DA UYGULAMA BULUNMAMAKTADIR.

Temmuz 2018’de bir gece yarısı ansızın ve eş zamanlı olarak 200’ün üzerindeki adrese düzenlenen polis operasyonlarında, A9 TV’nin merkez ofisi ile canlı yayın amacıyla kullandığı 2 ayrı stüdyosuna da baskın düzenlenmiştir.    

A9 TV’nin ofis ve stüdyolarında polis tarafından EL KONULAN TEKNİK CİHAZLARLA ARAÇ, GEREÇ ve EKİPMANLAR İÇERİSİNDE böyle bir uygulama için gereken EKİPMAN, KURULUM YA DA YAZILAMA İSE RASTLANMAMIŞTIR. El konan materyallerin emniyette yapılan teknik incelemesinde de BÖYLE BİR SİSTEMİN VARLIĞINA DAİR TEK BİR BULGU ya da TESPİTTE BULUNULMAMIŞTIR.  

 Yayınların güya gecikmeli aktarıldığı iddiasının asılsız ve uydurma olduğunun en net delillerinden bir diğeriyse, A9 TV KANALININ TEKNİK YAYIN SORUMLUSU OLAN 2 KİŞİNİN, ETKİN PİŞMANLIK TALEBİNDE BULUNMALARINA RAĞMEN EMNİYETTEKİ İFADELERİNDE BÖYLE BİR CİHAZ YA DA MEKANİZMADAN BAHSETMEMİŞ OLMALARIDIR.  

Yayınlar sırasında iki ayrı stüdyonun reji denilen yönetmen kotuğunda görev yapan A.P. ve K.A. isimli bu kişiler, kendilerini hapis yatmaktan kurtarabilmek amacıyla etkin pişmanlık başvurusu yapmış; ancak canlı yayınların en yetkin 2 teknik ismi bile, İFADELERİNDE BÖYLE BİR UYGULAMANIN VARLIĞINDAN BAHSETMEMİŞLERDİR.

Kaldı ki kumpasçıların, tutuklanma ve hapse gönderilme tehditleriyle ZORLA İFTİRACI YAPTIKLARI SAHTE MAĞDUR VE MÜŞTEKİ KADINLARIN HİÇBİRİNİN İFADESİNDE DE, YAYINLARDA BÖYLE BİR UYGULAMA OLDUĞUNA DAİR BİR ANLATIM BULUNMAMAKTADIR. Dosya kapsamında hiç kimsenin “canlı yayında yardım istemeyi düşündük ama yayın 15-20 saniye geç aktarıldığı için korkup bundan vazgeçtik” gibi bir ifadesi de yoktur.

Özkan Mamati’nin bu (sözde) gecikmeli yayın yalanının tek sebebiyse “kumpasçıların güya alıkonma ya da sözde şiddet görme” gibi mesnetsiz iftiralarındaki sayısız çelişkilerin bir şekilde yamanıp kapatılması çabasıdır.

-5-

MÜVEKKİL ADNAN OKTARIN GEÇMİŞ DAVALARININ FETÖCÜ HAKİM YA DA SAVCILAR TARAFINDAN GÜYA AKAMETE UĞRATILDIĞI İDDİALARI DA AKSİNİN İSPATI ÇOK KOLAY ve AÇIK BİR İFTİRADIR.

Özkan Mamati’nin Nisa Nur Çaydan’ın yayında olduğu gibi eline geçirdiği her fırsatta dile getirdiği bir diğer uyduma iddiası da, Müvekkil ve arkadaşları hakkında geçmişte açılmış olan dava ve soruştumaların GÜYA FETÖCÜ HAKİM ve SAVCILAR TARAFINDAN AKAMETE UĞRATILDIĞI İDDİASIDIR.

Özkan Mamati’nin bu iddiasının da diğer iddiaları gibi açık bir yalandan ibaret olduğunun en önemli delillerinden birisi ise, bahsetmiş olduğu FETÖ’cü hakim ve savcıların kimler olduğu konusunda herhangi bir isim verememesidir.

Çünkü geçmişte müvekkil ve arkadaşları hakkında yapılan soruşturma ya da yargılamalarda görev almış savcı ve hakimler arasında, ADI FETÖ SORUŞTURMALARINA KARIŞMIŞ veya BU SEBEPLE YARGILANMIŞ ya da CEZA ALMIŞ HERHANGİ BİR SAVCI ve HAKİM YOKTUR.  

Özkan Mamati ortamı boş bulmanın faydalarından yararlanarak klasik taktiği olan laf kalabalığını bu konuda da sergilemektedir. Karşısında nasılsa her dediğine inanan ya da -yalan söylediğini bilmelerine rağmen- sırf müvekkil ve arkadaşlarına besledikleri ideolojik husumet sebebiyle Özkan Mamati’nin yalanlarını sanki gerçekmiş gibi kamuoyuna anlatmayı tercih eden gazeteciler olmasını kendince fırsata çevirmektedir.

Oysa ki müvekkil ve arkadaşlarının geçmişte yargılandıkları veya soruşturma geçirdikleri dosya numaraları ile ilgili hakim ve savcıların sicil numaraları devletimizin bilgisi dahilinde olup hakklarında yapılacak basit bir araştırma neticesinde bu kimseler ile FETÖ arasında herhangi bir bağ bulunmadığı kolayca tespit edilebilecek niteliktedir.

Kamuoyunun bilgilerine saygılarımızla sunarız…

 

Adnan Oktar Vekili

Av. Mert Yetişir

 

 



[1] İslâm inancına göre âlemin başı olduğu gibi sonu da vardır. Âhir zaman terimi kıyamete yaklaşan son devreyi, zamanın ve âlemin sonunu veya son günlerini ifade eder. Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1988 yılında İstanbul’da basılan 1. cildinde, 542-543 numaralı sayfalarda yer almıştır.

 

Daha yeni Daha eski