Müvekkil Adnan Oktar, hayatını Kuran-ı Kerimde bildirilen emir ve yasakları esas alarak sürdürdüğünü, bu konuda son derece titiz davrandığını defalarca beyan etmiştir. Nitekim müvekkil, Kuran haricinde ya da Kurana muhalif bir yaşam sürmekten her zaman imtina etmiştir. Her fırsatta ve her eserinde milyonlarca insana Kuranı esas alan bir yaşamı tavsiye etmiş ve kendisi de böyle yaşamıştır.

Bu nedenle Allahın, Kuran-ı Kerimde bildirdiği "iyiliği emretme ve kötülükten sakındırma" sorumluluğunu her Müslümana yüklediğine inanmaktadır. Bu sorumluluk bir Kuran ayetinde şöyle bildirilmiştir:

"Sizden; hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır.? (Al-i İmran Suresi, 104)

İşte bu nedenle, müvekkil 1979 yılından bugüne 40 yılı aşkın bir süredir yoğun ve kapsamlı ilmi ve imani faaliyetler yürüterek insanları Allaha iman etmeye ve Ona kul olmaya davet etmiş, ölümden sonra sonsuz bir ahiret hayatı olduğunu, cennet hayatını kazanmanın da ancak Kuran ahlakını yaşamak ile mümkün olduğunu söylemiştir.

Müvekkil Adnan Oktar, Allahın Kuran-ı Kerimde Müslümanlara yüklediği tebliğ sorumluluğunu yerine getirirken hayatı boyunca sayısız baskı, tehdit ve tuzaklar ile karşılaşmıştır. Müvekkilin yaşadığı bu tür imtihanlar, Kuranda anlatılan, tüm iman edenlerin yaşadıkları imtihanlarla birebir benzerdir. Müvekkile göre Allah, bu benzerliğin sebebini "(Bu,) Allah'ın öteden beri sürüp giden sünnetidir (kanunudur). Sen Allah'ın sünnetinde (kanununda) kesinlikle bir değişiklik bulamazsın." (Fetih suresi, 23) ayeti ile açıklamıştır. Allahın dinini samimi bir şekilde yaşayıp Kuran ahlakını insanlara anlatmak için çabalayan herkes, Kuranda haber verilen bu imtihanlarla karşılaşmaktadır ve karşılaşacaktır. Müvekkile göre bu, Allahın Kuranda "Yoksa sizden önce gelip-geçenlerin hali başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?..." (Bakara Suresi, 214) ayeti ile bizlere haber verdiği bir gerçektir.

İnanların başına benzer denemelerin geleceği "Dünyanın her yerindeki kardeşlerinizin de aynı acıları çektiğini bilerek imanda sarsılmadan İblis'e karşı direnin." (Petrus 5) şeklindeki söz ile İncilde de insanlara haber verilmiştir.

Müvekkil ve arkadaşlarının yaşadıkları zorlu imtihanlar ile Kuranda haber verilen müminlerin yaşadıkları benzer durumlar Zebur, Tevrat ve İncil'in çeşitli bölümlerinde de anlatılmaktadır.

"3 Hizmetimizin kötülenmemesi için hiçbir konuda hiç kimsenin sürçmesine neden olmadık. 4-8 Tersine Tanrının hizmetkârları olarak olağanüstü dayanmada, sıkıntı, güçlük ve elemlerde, dayak, hapis, karışıklık, emek, uykusuzluk ve açlıkta; pak yaşayışta, bilgi, sabır, iyilik, Kutsal Ruh ve içten sevgide; gerçeğin ilanında ve Tanrının gücünde; sağ ve sol ellerimizde doğruluğun silahlarıyla, yücelikte ve onursuzlukta, iyi ünde ve kötü ünde, kendimizi her durumda örnek gösteriyoruz. Aldatanlar sayılıyorsak da dürüst kişileriz. 9 Tanınmıyor gibiyiz, ama iyi tanınıyoruz. Ölümün ağzındayız, ama işte yaşıyoruz. Dövülüyorsak bile öldürülmüş değiliz. 10 Kederliyiz ama her zaman seviniyoruz. Yoksuluz ama birçoklarını zengin ediyoruz. Hiçbir şeyimiz yok ama her şeye sahibiz.? (Korintliler 2)

Müvekkil ve arkadaşları, İncil'de de belirtilen bu sıkıntı, zorluk ve imtihanların hemen tamamını yaşamışlardır. Müvekkile göre bunun nedeni, içlerinde zamanla bozulmaya uğramış bazı hükümler ve anlatımlar bulunmakla birlikte bu kutsal kitaplarda, iman esaslarına, ibadetlere ve Allaha inanların güzel ahlakına dair Kuran'a mutabık Hak (doğru) anlatımların da yer almasıdır.

Bütün bunların yanı sıra, MÜVEKKİL YAŞADIKLARININ AYETLERDE HABER VERİLENLER İLE UYUMLU OLMASININ OLAĞANÜSTÜ BİR DURUMA VEYA ÖZEL SEÇİLMİŞ BİR KİŞİ OLMASINAİŞARET ETMEDİĞİNİ SÖYLEMEKTEDİR. Bununla beraber, ayetler ile paralellikler arz eden durumları yaşamış olmasının samimiyetini gösterdiğini belirtmekte ve bu nedenle bunların Sayın mahkemenizce de bilinmesi gerektiğine inanmaktadır. Çünkü müvekkile göre; iddia edildiği gibi gayesi zevk sefa sürmek veya bir çıkar edinmek olsa idi ayetlerle büyük bir paralellik arz eden benzer olayları yaşaması mümkün olmayacaktı.

 

MÜVEKKİLİN KURAN AYETLERİ DOĞRULTUSUNDA ŞEKİLLENEN HAYATI

Müvekkil, ilk olarak öğrencisi olduğu Mimar Sinan Üniversitesinde dini ve ahlaki değerlerin saygı görmediği ve neredeyse bütünüyle reddedildiği, materyalist görüşün hakim olduğu bu ortamda, çevresindeki insanlara Darwinizm'in geçersizliğini, Allah'ın varlığını ve birliğini anlatmaya başlamıştır. Bu dönemde üniversitenin bitişiğindeki Molla Camii'nde açıkça namaz kılan tek öğrencidir. Ailesinden kendisine kalan bir mirası kullanarak finanse ettiği ve Darwinizmin bilimsel eleştirisini yaptığı "Evrim Teorisi" isimli bir bilimsel bir kitapçık hazırlamış ve bunu üniversite öğrencilerine ücretsiz olarak dağıtmıştır.

 

a)Müvekkilin Öldürülmek İstenmesi

Üniversitedeki bazı militan öğrenciler, faaliyetlerini durdurmadığı takdirde hayatını riske atacağını söyleyerek müvekkili açıkça tehdit etmişlerdir. Bu olay müvekkile yönelik günümüze kadar süregelen aralıksız tehdit ve yıldırma sürecinin başlangıcı olmuştur. Müvekkile yönelik günümüze kadar sayısız suikast girişiminde bulunulmuştur. Halihazırda da kendisi IŞİD, PKK, DHKP-C gibi terör örgütlerinin infaz listesindedir. Nitekim, bu ölüm tehditleri nedeniyle 11 Temmuz 2018 tarihli polis operasyonundan kısa süre önce Devlet tarafından "can güvenliği" gerekçesiyle kendisine resmi koruma tahsis edilmiştir.

Müvekkilin yaşadığı bu durum, Kuranda hak dini tebliğ etmekte ısrarlı olanların ölüm ile tehdit edildiği bilgisi ile uyum içerisindedir. Bir Kuran ayetinde Hz. Şuaybın anlattıkları nedeniyle kavmi tarafından öldürülmek istendiği şöyle bildirilmektedir:

"Ey Şuayb dediler. "Senin söylediklerinin çoğunu biz 'kavrayıp anlamıyoruz'. Doğrusu biz seni içimizde zayıf biri görüyoruz. Eğer yakın-çevren olmasaydı, gerçekten seni taşa tutar-öldürürdük. Sen bize karşı güçlü ve üstün değilsin." (Hud Sures, 91)

Hak dini tebliğ edenlerin öldürülmek istendiklerini haber veren Kuran ayetleriyle uyumlu İncil anlatımlarından bazıları ise şöyledir.

"18 İşte bu nedenle Yahudi yetkililer O'nu öldürmek için daha çok gayret ettiler." (Yuhanna 5)

"19Musa size Kutsal Yasayı vermedi mi? Yine de hiçbiriniz Yasayı yerine getirmiyor. Neden beni öldürmek istiyorsunuz?" 20Kalabalık, "Cin çarpmış seni!" (*) dedi." (Yuhanna 7)

"Böylece o günden itibaren İsa'yı öldürmek için düzen kurmaya başladılar." (Yuhanna 11, 53)

Tevratta, Hak dini tebliğ ettiği için Danyal peygamberin ve arkadaşlarının öldürülmek istendiği şöyle anlatılmaktadır:

"12 Buna çok öfkelenen kral, Babildeki bütün bilgelerin öldürülmesini buyurdu. 13 Böylece hepsinin öldürülmesi için buyruk çıktı. Danielle arkadaşlarının öldürülmesi için de adamlar gönderildi."(Daniel 2)

 

b) Delilik İftirası

Müvekkile göre, başta peygamberler ve Allah'ın veli kulları olmak üzere Allah yolunda dirayet, samimiyet ve kararlılığından taviz vermeyen tüm müminler, tarih boyunca "delilik" iftirasına maruz kalmışlardır. Peygamberimize de, "sihirbaz", "kahin", "şair", "deli", ... şeklinde iftiralarla saldırmışlar, bu kirli yöntemle onu toplum nezdinde kendilerince itibarsızlas¸tırmaya çalışmışlardır. Allah, bu iftiralar karşısında "Sahiplerinde (ya da arkadaşları olan peygamberde) delilikten hiçbir şey olmadığını düşünmüyorlar mı? O, apaçık bir uyarıcıdan başkası değildir." (Araf Suresi, 184) ayeti ile insanları uyarmış ve bu mübarek insanlarda delilikten eser dahi olmadığını açıklamıştır.

1987 yılında Müvekkil Adnan Oktarı akıl hastanesine kapatma komplosu kurulmuştur.

Düzmece olarak hazırlanmış uydurma bir "paranoid şizofren" raporuyla müvekkil Adnan Oktara sözde delilik iftirası atılmıştır. Ancak, bu iftiranın geçersiz olduğu, daha sonra başta GATA olmak üzere onlarca tıbbi ve bilimsel kurum, profesörler, akademisyenler, uzman doktorlar ve psikiyatrlar tarafından belgelenmiştir. Ancak, geçersizliği tıbbi raporlar ile defalarca ispatlanmış olmasına karşın, huzurdaki davada bile, müvekkilin deli olduğu iftirası gündeme getirilmeye çalışılmıştır.

Bu iddiaların temel amacı gerçekte müvekkilin deli olduğunu iddia etmek değildir. Asıl amaç, müvekkil Adnan Oktarı sözde "deli" olarak ilan ederek insanların onun fikir ve düşüncelerine itibar etmemesini sağlamaktır.

Bu yönde iftiraların, peygamberlere, salih ve samimi insanlara yöneltildiği Tevratta da açıklanmıştır:

"11 Yehu komutan arkadaşlarının yanına döndü. İçlerinden biri, "Her şey yolunda mı? O delinin seninle ne işi vardı?" diye sordu. Yehu, "Onu tanıyorsunuz, neler saçmaladığını bilirsiniz" diye karşılık verdi." (Krallar 9)

"20 Birçoğu, "O'nu cin çarpmış, delidir. Niçin O'nu dinliyorsunuz?" diyordu." (Yuhanna 10)

"48Yahudiler O'na şu karşılığı verdiler: Sen, cin çarpmış bir Samiriyeli'sin* demekte haklı değil miyiz?" 49İsa, "Beni cin çarpmadı" dedi. "Ben Babam'ı onurlandırıyorum, ama siz beni aşağılıyorsunuz."" (Yuhanna 8)

(*) Bir kişiye seni cin çarpmış demek o kişiye delilik atfetmek anlamına gelmektedir.

 

c) Gençlerin Müvekkile Destekçi Olması

Müvekkil, aldığı tehditlere ve baskılara aldırmadan çevresindekilere Allah'ın varlığını, yaratılışın delillerini, Kuran'ın Hak kitap olduğunu, Peygamber Efendimiz (sav)'in örnek ahlakını, Kuran'da Rabbimiz'in bildirdiği ahlaki değerleri, materyalizmin, ateizmin ve Darwinizm'in ve bunlara bağlı çarpık ideolojilerin bilimsel geçersizliğini, vatan ve millet sevgisini, büyük önder Atatürk'ün izinde yürümenin önemini anlatmaya devam etmiştir. Birkaç yıl sonra Mimar Sinan Üniversitesi'nde okuyan birkaç genç, Sayın Adnan Oktar'ın fikri mücadelesinde, onun yanında yer almaya karar vermişlerdir. İlerleyen zamanda müvekkilin ilmi ve imani tebliğ faaliyetleri vesilesiyle çevresinde toplanan genç arkadaşları da kendisinin bu faaliyetlerini fikren desteklemeye başlamışlardır.

Kuranda, Allah'a iman etme ve hak dine uyma daveti karşısında, genç nesillerin daha şevkli, istekli ve eğilimli oldukları gerçeği, "Sonunda Musa'ya kendi kavminin bir zürriyetinden (gençlerinden) başka -Firavun ve önde gelen çevresinin kendilerini belalara çarptırmaları korkusuyla- iman eden olmadı." (Yunus Suresi, 83) ayeti ile haber verilmektedir. Kitab-ı Mukaddes'te de bu gerçeğe şöyle dikkat çekilir:

"Beni bütün kötülüklerden kurtaran melek bu gençleri kutsasın! Adım ve atalarım İbrahimle İshakın adları bu gençlerle yaşasın! Yeryüzünde çoğaldıkça çoğalsınlar."(Yaratılış, 48)

"Oğullarınızdan peygamberler, Gençlerinizden bana adanmış kişiler atadım. Doğru değil mi, ey İsrailliler?" RAB böyle diyor." (Amos 2, 11)

 

d) Müvekkilin, Maruz Kaldığı Eziyet ve Sıkıntılara Rağmen Kuran Davası'ndan Vazgeçmemesi

Müvekkil, geçmişte "Akademi" olarak anılan Mimar Sinan Üniversitesinde başlayan dini tebliğ sürecinin devamında, imani faaliyetlerinin engellenmesi amacıyla, uydurma ve düzmece bahanelerle haksız ve hukuksuz bir biçimde önce hapsedilmiş sonra da akıl hastanesine gönderilmiştir. Bunu takip eden yıllarda da medyada aleyhine onlarca haber yapılmasına ve baskı ve sıkıntıların devam etmesine rağmen gerek insanlarla yüz yüze konuşarak gerekse broşür, dergi ve kitaplar yayınlamak suretiyle dini tebliğ etme faaliyetlerine devam etmiştir. Kitab-ı Mukaddes'te de o dönemin iman edenlerinin karşılaştığı benzer zorluk ve eziyetler şöyle aktarılmaktadır:

"1 Kardeşler, size yaptığımız ziyaretin boşa gitmediğini siz de biliyorsunuz. 2Bildiğiniz gibi, daha önce Filipi'de eziyet görmüş, aşağılanmıştık. Ama şiddetli karşı koymalara rağmen, tanrısal Müjde'yi size duyurmak için Tanrımız'dan cesaret aldık. Çağrımız yalana ya da kirli bir amaca dayanmıyor; bunun hileli bir yönü de yoktur.4 Tersine, Tanrı tarafından Müjde'yi emanet almaya layık görüldüğümüz için, insanları değil, yüreklerimizi sınayan Tanrı'yı hoşnut edecek biçimde konuşuyoruz.

Çünkü kardeşler, siz Tanrı'nın Yahudiye'de bulunan ve Mesih İsa'ya bağlı olankiliselerini örnek aldınız. Onların Yahudiler'den çektiği sıkıntıların aynısını siz de kendi yurttaşlarınızdan çektiniz." (Selanikliler 2)

Müvekkilin genç arkadaşları 1990lı yıllarda Kurandaki "Rabbinin nimetini durmaksızın anlat" (Duha suresi, 11) ayeti gereğince Bağdat caddesi, Bebek, Etiler, Florya, vb. gibi İstanbulun tanınmış semtlerinde, Boğaziçi Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi, İTÜ, Mimar Sinan Üniversitesi gibi eğitim kurumlarında, Bodrum, Uludağ, Bayramoğlu, Silivri gibi dönemin ünlü tatil merkezlerinde insanlara Allahın varlığını, yaratışının delillerini, Kuran mucizelerini, İslam dinini, Darwinist-materyalist felsefelerin geçersizliğini anlatmak için yoğun ve geniş çaplı tebliğ faaliyetleri yürütmüşlerdir. Bu süreçte, bir kısmı yakın çevreleri ve aileleri tarafından baskı ve engellemelere maruz kalmış ama vazgeçmemişlerdir.

Müvekkil ve arkadaşları kararlı bir biçimde anlatımlarına devam ettikçe, karşılaştıkları imtihanların derecesi de artmıştır. Tıpkı Hz. İsa ve yardımcıları ve ondan önce Allahın dinini tebliğ edilenlerde olduğu gibi haksız yere baskınlara uğramışlar, tehdit edilmişler, malları yağma edilmiş, ölümle tehdit edilmiş ve senelerce hapsedilmişlerdir. Kitab-ı Mukaddes'in çeşitli bölümlerinde de müminlerin her dönemde karşılaştıkları bu zorluklardan şöyle bahsedilir:

"32 Sizlerse aydınlandıktan sonra acılarla dolu büyük bir mücadeleye dayandığınız o ilk günleri anımsayın.Bazen sitemlere, sıkıntılara uğrayıp seyirlik oldunuz, bazen de aynı durumda olanlarla dayanışma içine girdiniz.Hem hapistekilerin dertlerine ortak oldunuz, hem de daha iyi ve kalıcı bir malınız olduğunu bilerek mallarınızın yağma edilmesini sevinçle karşıladınız." (İbraniler 10)

"hoşnut edecek biçimde konuşuyoruz. Çünkü kardeşler, siz Tanrı'nın Yahudiye'de bulunan ve Mesih İsa'ya bağlı olankiliselerini örnek aldınız. Onların Yahudiler'den çektiği sıkıntıların aynısını siz de kendi yurttaşlarınızdan çektiniz." (Selanikliler 2, 1-4)

"3 Mesih İsa'nın iyi bir askeri olarak benimle birlikte sıkıntıya göğüs ger. 9 Bu Müjde uğruna bir suçlu gibi zincire vurulmaya kadar varan sıkıntılara katlanıyorum. Ama Tanrı'nın sözü zincire vurulmuş değildir." (Timoteos 2)

"10-11 Sense benim öğretimi, davranışımı, amacımı, imanımı, sabrımı, sevgimi, dayanma gücümü, çektiğim zulüm ve acıları, örneğin Antakya'da, Konya'da ve Listra'da başıma gelenleri yakından izledin. Ne zulümlere katlandım! Ama Rab beni hepsinden kurtardı. 12 Mesih İsa'ya ait olup Tanrı yoluna yaraşır bir yaşam sürmek isteyenlerin hepsi zulüm görecek.13 Ama kötüler ve sahtekârlar, aldatarak ve aldanarak gittikçe daha beter olacaklar." (Timoteos 3)

Müvekkil ve arkadaşları da çıkarıldıkları mahkemelerde, gördükleri haksızlık ve zulümlere rağmen doğru bildikleri yoldan vazgeçmeyeceklerini, birbirlerine sevgi göstermeye devam edeceklerini, bir kısım arkadaşlarının aksine birarada olmaktan ölene kadar vazgeçmeyeceklerini beyan etmişlerdir. Ayrıca, yaptıklarının suç olmadığını açıklayarak her zaman Allahı, yaratış delillerini ve Kuran ayetlerini anlatmaya devam edeceklerini, bu konudaki kararlılıklarını ifade etmişlerdir.

"24 Birbirimizi sevgi ve iyi işler için nasıl gayrete getirebileceğimizi düşünelim.Bazılarının alıştığı gibi, bir araya gelmekten vazgeçmeyelim; o günün yaklaştığını gördükçe birbirimizi daha da çok yüreklendirelim." (İbraniler 10)

 

e) Müvekkil ve Arkadaşlarının Din Ahlakını Yayma Çabası

Müvekkile göre, uzun ömrünün önemli bölümünü kavmine tebliğ yapmakla geçiren Hz. Nuh, bu konudaki sabrı ve kararlılığıyla en güzel örneklerden biridir. Hz. Nuhun kavmine yaptığı tebliği şöyle açıklanmıştır:

"Dedi ki: "Rabbim, gerçekten kavmimi gece ve gündüz davet edip-durdum."

"Fakat davet etmem, bir kaçıştan başkasını arttırmadı."

"Doğrusu ben, onları bağışlaman için her davet edişimde, onlar parmaklarını kulaklarına tıkadılar, örtülerini başlarına çektiler ve büyüklük tasladıkça büyüklük gösterip-direttiler.'

"Sonra onları açıktan açığa davet ettim."

"Daha sonra (davamı) onlara açıkça ilan ettim ve kendilerine gizli gizli yollarla yanaşmak istedim."

"Bundan böyle" dedim. "Rabbinizden mağfiret isteyin; çünkü gerçekten O, çok bağışlayandır." (Nuh Suresi, 5-10)

Ayetlerin anlatımından müvekkil, Hz. Nuhun gece-gündüz, gizli ve açıktan, tek tek veya topluca olmak üzere yapmış olduğu uyarı ve hatırlatmalarını örnek vermektedir. Müvekkil de Hz. Nuhu örnek alarak benzer bir yol izlemiş ve arkadaşları ile birlikte sürdürdükleri çeşitli faaliyet ve etkinlikler ile Allahın varlığının ve yaratma sanatının delileri, ateizmin ve dinsizliğin temeli olan evrim teorisinin çürütülmesi, PKK ve komünizm tehlikesinin anlatılması, Türk-İslam birliğinin kurulmasının önemi, ehl-i kitap ile iyi ilişkiler kurulmasının faydası, İslam ile terörün asla ilişkilendirilemeyeceği, tüm Müslümanlar arasında sevgi ve kardeşlik ortamının tesis edilmesi, sanat-estetik ve kalitenin öne çıkarılması ile Atatürkçülüğün önemi gibi, Türk toplumunun imani, milli ve manevi şuurunun sağlam temellere oturması ve geliştirilmesi açısından en temel ve en hayati konuları ele almıştır.

İlk başlarda, insanlarla birebir yüz yüze konuşup anlatma şeklinde gerçekleşen bu dini tebliğ yönteminin yanı sıra, müvekkil ve arkadaşları, etkili ve faydalı olduğunu düşündükleri farklı anlatım teknikleri içeren başka kültürel etkinliklere de başvurmuşlardır. Yazılan kitaplar, broşürler, bunlardan faydalanılarak hazırlanan belgeseller, internet siteleri, yapılan konferanslar, paneller, sergiler, tanıtımlar hep bu yöndeki gayretlerin sonucudur.

Müvekkil ve arkadaşları dergi, kitap, broşür, konferans, CD, DVD, belgesel, TV programı, poster gibi çok çeşitli tebliğ vasıtaları geliştirerek tüm mallarını, paralarını, zamanlarını ve enerjilerini yukarıda sözünü ettiğimiz en hayati konuları insanlara anlatmak için kullanmışlardır. Tüm bu faaliyetler, ana başlıklar altında genellemek yoluyla listelendiğinde bile bütün bunların ne kadar büyük bir enerji, zaman gerektirdiği görülebilmektedir:

?Müvekkil bugüne kadar 300den fazla kitap yazmıştır,

?Bu kitaplar toplam 65 binden fazla sayfa içermektedir,

?Müvekkilin kitapları 73 farklı dile çevrilerek yayınlanmıştır,

?Müvekkilin kitapları 100den farklı ülkede kitapçılarda satılmıştır,

?Müvekkilin kitaplarından satış adeti 30 milyon kadardır,

?Müvekkilin kitaplarından ücretsiz dağıtılanların sayısı 30 milyondur,

?Müvekkilin eserlerinden faydalanılarak 1000 internet sitesi hazırlanmıştır,

?İnternet siteleri her ay 167 ülkeden olmak üzere 47 milyon insan tarafından ziyaret edilmiştir,

?İnternet siteleri günlük ortalama 1 milyon ziyaretçi almıştır,

?Bu internet sitelerinde her ay eğitici-öğretici nitelikte 10 milyondan fazla film izlenmiştir,

?Her ay sitelerden ortalama 8 milyon film, 5 milyon kitap ücretiz olarak indirilmiştir,

?Sitelerde çeşitli tipte dosyalarda toplam indirme sayısı 19 milyon olmuştur

?www.harunyahya.org sitesinde Türkçe 96 bin sayfa, İngilizce 45 bin sayfa bilgi yer almıştır,

?www.harunyahya.org sitesinde 60 farklı dilde eser yayınlanmıştır,

?Müvekkilin eserlerinden faydalanılarak yapılan konferans sayısı 5000den fazladır,

?Müvekkilin makaleleri 70ten fazla ülkede 500den fazla gazete, dergi ve internet sitesinde yayınlanmıştır.

?Müvekkilin İngiliz Derin Devletini deşifre etmesinin ardından Türkiyede 500den fazla aydın bu konuya dikkat çekmiştir.

?Müvekkil İslam dünyasında Darwinizme karşı bilimsel deliller ile mücadele eden tek kişidir.

?Türkiyede evrim müfredattan çıkarılınca yurt dışında 30 gazetede, Müvekkilin bilimsel çalışmaları nedeniyle "Türkiye evrime elveda diyor" haberleri çıkmıştır.

?Müvekkil bugüne kadar hiçbir kitabından telif ücreti alamamıştır. Dünyada bu kadar çok kitap yazıp hiç ücret talep etmeyen tek kişidir, Müvekkil ve arkadaşlarının yürütmüş olduğu bu faaliyetlerin benzeri ne Türkiyede ve dünyanın başka bir yerinde mevcut değildir.

 

 

f) Geleneksel Dini Savunan Bağnazların Müvekkile Karşı Düşmanlığı

Müvekkili ve faaliyetlerini kendileri için tehlikeli görenler sadece Darwinistler değildir. 11 Temmuz 2018 tarihli polis operasyonu öncesinde geleneksel din anlayışını savunan bir takım radikal hizipler de müvekkili hedef edinmişlerdir. Kurana göre yaşamanın dini yaşamak için yeterli olduğunu savunan müvekkili, kendi (Kuran'a aykırı, gelenek ve hurafelere dayalı batıl) dinlerini değiştirmek ile suçlamışlardır. Oysa, Allah "Ne zaman onlara: "Allah'ın indirdiklerine uyun" denilse, onlar: "Hayır, biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye (geleneğe) uyarız" derler. (Peki) Ya atalarının aklı bir şeye ermez ve doğru yolu da bulamamış idiyseler?" (Bakara Suresi, 170) ayeti ile atalara uymanın doğru yolu bulmak için yeterli olmadığını haber vermektedir. Kitab-ı Mukaddes'te de aynı konu şöyle geçmektedir:

"37 İbrahim'in soyundan olduğunuzu biliyorum. Yine de beni öldürmek istiyorsunuz. Çünkü yüreğinizde sözüme yer vermiyorsunuz. 38 Ben Babam'ın (*) yanında gördüklerimi söylüyorum, siz de babanızdan işittiklerinizi yapıyorsunuz."" (Yuhanna 8, 17)

(*) Hz İsa kendisinin Allahın emrettiklerini yaptığını söylüyor

Buna karşın müvekkil geleneksel dini savunan bu hiziplerin dini bağnazca yorumladıklarını ve Allahın yasak etmedikleri şeyleri Kuran'a aykırı olarak kendilerine ve insanlara yasakladıklarını, ancak buna da gereği gibi uymadıklarını belirtmiştir. Kurandaki uyarıyı kendilerine yöneltmiştir:

…Türettikleri ruhbanlığı ise, Biz onlara yazmadık (emretmedik). Ancak Allah'ın rızasını aramak için (türettiler) ama buna da gerektiği gibi uymadılar… (Hadid Suresi, 28)

Bu grupların bazıları müvekkile delilik isnat edip kendi yayın organlarında kışkırtıcı ve karalama amaçlı birçok haber yapmışlar, IŞİD veya El Kaide gibi bazıları da müvekkili öldürülecekler listesine almışlardır.

Bu konu, peygamberlerin daima karşılaştıkları imtihanlarıdır. Hz. İsa için de, halkı ona karşı tahrik etmeye yönelik büyük bir kışkırtma kampanyası yürütülmüştür. Hz. İsanın mevcut geleneksel dine aykırı işler yaptığı söylenerek güya dini bozmaya, yok etmeye çalıştığı yaygarası yapılmıştır. Hz. İsa yalnız olmadığı için yanındakiler de bu iddialara dahil edilmiş ve hepsi birden "tarikat" olarak nitelendirilmişlerdir.

"5 "Biz şunu anladık ki, bu adam dünyanın her yanında bütün Yahudiler arasında kargaşalık çıkaran bir fesatçı ve Nasrani tarikatının elebaşılarından biridir.

6-8 Tapınağı bile kirletmeye kalkıştı. Ama biz onu yakaladık. Onu sorguya çekersen, onunla ilgili bütün suçlamalarımızın doğruluğunu kendisinden öğrenebilirsin."

9 Oradaki Yahudiler de anlatılanların doğru olduğunu söyleyerek bu suçlamalara katıldılar. (Elçilerin işleri, 24)

 

g) Yakalama Operasyonları ve Asılsız İsnatlar ile Yapılan Yargılama

Müvekkil bu konuyla ilgili olarak, hak dinlerin tamamında dini yaymasındaki çaba yürütenlere karşı her zaman karşıt hareketlerin, düşmanlık güdenlerin olduğunu belirtmektedir. Müvekkile göre bu düşmanlık zaman zaman fiziki saldırı olarak cereyan etse de genellikle dönemin yönetimini kışkırtma şeklinde gerçekleşmiştir. Yürürlükteki dine uyulmadığı iddiası ile birlikte yoğun bir kışkırtma hareketinin müteakip Allahın dinini anlatılanlar yakalanmış ve etkisiz hale getirilmişlerdir. Tevrat'ta bunun örneği şöyle verilmiştir:

"8 Bunun üzerine bazı Kildaniler yaklaşıp Yahudileri suçladılar. 9 Kral Nebukadnessara, "Ey kral, sen çok yaşa!" dediler, 10-11 "Boru, ney, lir, kanun, arp, davul ve her çeşit çalgı sesini duyan herkes yere kapanıp altın heykele tapınacak; kim yere kapanıp tapınmazsa kızgın fırına atılacak diye bir buyruk çıkardın, ey kral. 12 Oysa Babil İlinde yüksek görevlere atadığın Şadrak, Meşak, Abed-Nego adında bazı Yahudiler var. Bu adamlar seni saymadılar, ey kral. Senin ilahlarına kulluk etmiyor, diktiğin altın heykele tapınmıyorlar." (Daniel, 3)

Müvekkile yapılan polis operasyonunun bir benzeri Hz. İsaya karşı da düzenlenmiştir. O dönemde güvenlik kuvveti sayılabilecek askerler, silahlar ve başka donanımlar ile kalabalık bir şekilde bahçelik bir yerde Hz. İsayı yakalamak için harekete geçmişlerdir.

"1…Orada bir bahçe vardı. İsa'yla öğrencileri bu bahçeye girdiler.O'na ihanet eden Yahuda da burayı biliyordu. Çünkü İsa, öğrencileriyle orada sık sık buluşurdu. 3 Böylece Yahuda yanına bir bölük askerle başkâhinlerin ve Ferisiler'in* gönderdiği görevlileri alarak oraya geldi. Onların ellerinde fenerler, meşaleler ve silahlar vardı." (Yuhanna 18)

Müvekkil burada önemli bir detaya dikkat çekmektedir. Hak dini tebliğ eden kişilerin yakalanıp tutuklanmasının hemen tamamında zorbalığın hakim olduğu görülür. Mesela bir ayette Hz. Hud kavmine "Tutup yakaladığınız zaman da zorbalar gibi mi yakalıyorsunuz?" (Şuara Suresi, 130) diyerek kavminin tutma ve yakalama işlemini nasıl zorbalıkla yaptığını söylemektedir. Bir Tevrat ayetinde Hz. Eyüpün maruz kaldığı zorbalık karşısında Allaha şöyle yalvardığı anlatılır:

"3 Tanrım, kayamdır, Ona sığınırım, Kalkanım, güçlü kurtarıcım, Korunağım, sığınacak yerimdir. Kurtarıcım, zorbalıktan beni sen kurtarırsın!" (Eyüp 19)

Hz. İsa düşmanlarının öfkesi o kadar büyüktür ki sadece onu öldürmeye çalışmak ile yetinmemiş yanındaki yardımcılarını (elçiler) dahi hedef alıp hapsetmişler ve sonrasında da yargılanmak üzere Yüksek Kurulun önüne çıkarmışlardır. Hz. İsanın talebeleri yargılanmak üzere çıkardıkları kurul tarafından halkı etkilerler düşüncesi ile tehlikeli görülmüş ve tehdit edilmişlerdir:

"15 Kurul üyeleri onlara dışarı çıkmalarını buyurduktan sonra durumu kendi aralarında tartışmaya başladılar. 16 "Bu adamları ne yapacağız?" dediler. "Kudüs'te yaşayan herkes, bunların eliyle olağanüstü bir mucize yaratıldığını biliyor. Biz bunu inkar edemeyiz. 17 Ama bu haberin halk arasında daha çok yayılmasını önlemek için onları tehdit edelim ki, bundan böyle İsa'nın adından kimseye söz etmesinler." (Elçilerin işleri, 4. Bölüm)

Kurul tehdit ettikleri Hz. İsanın talebelerini hiçbir suçları olmadığı için salmak zorunda kalmışlardır:

"21 Kurul üyeleri onları bir daha tehdit ettikten sonra serbest bıraktılar; onları cezalandırmak için hiçbir gerekçe bulamamışlardı. Çünkü bütün halk, olup bitenler için Tanrı'yı yüceltiyordu." (Elçilerin işleri, 4. Bölüm)

Ne var ki bu salmaya karşın elçilerin tamamen özgürlüklerine kavuştuklarını söylemek mümkün değildir. Çünkü geleneksel Yahudi inancını savunanların gönlünü kazanma uğruna tutuklama vakaları devam etmiştir:

"27İki yıl dolunca görevini Porkius Festus'a devreden Feliks, Yahudiler'in gönlünü kazanmak amacıyla Pavlus'u hapiste bıraktı." (Elçilerin işleri 24)

Hz. İsaya olan öfke o kadar güçlüydü ki; yargıçların yardımcılarının onun ismini anarak dini anlatmalarını dahi yasaklamışlardır. Ancak bununla da yetinmemiş Hz. İsanın yardımcılarına yani elçilere işkence yapmışlardır:

"27-28 Elçileri getirip Yüksek Kurul'un önüne çıkardılar. Başkahin onları sorguya çekti: "Bu adı kullanarak ders vermeyin diye size kesin buyruk vermiştik" dedi." (Elçilerin işleri 4)

"39 …Kurul üyeleri Gamalyel'in bu öğüdünü kabul ettiler. 40 Elçileri içeri çağırtıp kamçılattılar ve İsa'nın adından söz etmemelerini buyurduktan sonra salıverdiler." (Elçilerin işleri 4)

Tıpkı Hz. İsaya uyanların dinle hiçbir ilgileri yokmuş gibi tanıtılmalarına benzer şekilde müvekkil ve arkadaşları da yaptıkları tüm tebliğ faaliyetlerine karşın güya Müslüman veya dindar olmamak ile suçlanmışlardır. İlişkisi yokmuş gibi zamanında müvekkil ve arkadaşlarına karşı iftira edip suç atanlar bununla doğru yola kavuşmuş olduklarını söylemişlerdir:

"Sizi havra dışı edecekler. Evet, öyle bir saat geliyor ki, sizi öldüren herkes Tanrı'ya hizmet ettiğini sanacak." (Yuhanna 16, 2)

 

h) İftiralar ve Terk Edenler

Müvekkil, senelerce yan yana olduğu, kardeşi olarak gördüğü kişilerin attığı asılsız iftiralar nedeniyle suçlanmaktadır. Müvekkile göre bu kişilerin harekete geçmesinin nedeni "Böylece o günden itibaren İsa'yı öldürmek için düzen kurmaya başladılar." (Yuhanna 11, 53) mealindeki İncil ayetinde de dile getirildiği gibi derin devletin müvekkile karşı kurdukları düzenin bir parçası haline getirilmeleridir. Müvekkile karşı düzmece bir ihbar sistemi kurulmuş, çeşitli kişiler bu konuda kullanılmış ve müvekkil bu şekilde hedef alınmıştır. Bu durum İncilde Hz. İsanın başına gelenlerle benzerlik göstermektedir.

"57 Başkâhinlerle Ferisiler O'nu yakalayabilmek için, yerini bilenlerin haber vermesini buyurmuşlardı." (Yuhanna 11)

Hz. İsanın yerinin tespit edilip yakalanması için operasyon düzenlenmesi de kendi (görünürdeki) yardımcılarından birinin ihbarı ile olmuştur. İncilde Hz. İsa'nın, yakın çevresinden kendisine ihanet edenler hakkında söyledikleri şöyle aktarılmaktadır:

"16 benden yana çıkan olmadı, hepsi beni terk etti. Bunun hesabı onlardan sorulmasın.17 Ama Tanrı bildirisi aracılığımla tam olarak açıklansın, bütün uluslar bunu duysun diye Rab yardımıma gelip beni güçlendirdi. Aslanın ağzından böyle kurtuldum! 18 Rab beni her kötülükten kurtarıp güvenlik içinde göksel egemenliğine ulaştıracak. Sonsuzlara dek O'na yücelik olsun! Amin" (Timoteos 4)

Bu İncil ayetinin başındaki "Bunun hesabı onlardan sorulmasın" talebinin bir benzeri müvekkilin yargılamasında da vuku bulmuş ve müvekkil, kendisi aleyhine ifade veren arkadaşlarının komplocular tarafından baskı ve tehdit görüp korkutulmaları sonucunda iftira atmaya mecbur bırakıldıklarına inandığını ve onlardan hiçbir şikayeti olmadığını ve hesap sorulmasını istemediğini de defaatle beyan etmiştir.

Bilindiği gibi huzurdaki davada etkin pişmanlıktan yararlanmak için müvekkile asılsız isnatlarda ve galiz iftiralarda bulunan kişiler mevcuttur. Bu kişiler yargılamadan ve hapisten kurtulmak için birlikte bir ömür geçirdikleri 30 yıllık arkadaşlarının ve müvekkilin, hayatlarında hiçbir suç işlemediklerini bildikleri halde aleyhlerinde gerçek dışı ifadeler vermişlerdir. İncilde de, sırf yargılanmaktan, ceza almaktan korkarak birbirleri aleyhine konuşanların olduğu şöyle haber verilmiştir:

"Kardeşler, yargılanmamak için birbirinize karşı homurdanmayın. İşte, Yargıç kapının önünde duruyor.10Kardeşler, Rabbin adıyla konuşmuş olan peygamberleri sıkıntılarda sabır örneği olarak alın. Sıkıntıya dayanmış olanları mutlu sayarız." (Yakup 5)

12…olumlu bir yaşam sürün. Öyle ki, kötülük yapanlarmışsınız gibi size iftira etseler de, iyi işlerinizi görerek Tanrı'yı, kendilerine yaklaştığı gün yüceltsinler." (Petrus 2)

 

ı) İthamların Asıl Nedeni ve Adaletsiz Yargılamalar

Kuran'da olduğu gibi, İncil ve Tevratta da, tıpkı müvekkil gibi, işlemedikleri suçlar nedeniyle haksız yere itham edilen, iftiralara uğrayan kişilerin durumu anlatılmaktadır. Zulme ve haksızlığa uğrayan bu kişilerin hepsinin ortak özelliği hak dini tebliğ etmeleri, dine sonradan eklenmiş batıl, sapkın inanç ve uygulamalara, bağnazlığa, hurafelere karşı çıktıkları, İlahi Kitabı ve Hak Dini savundukları ve mevcut geleneksel din anlayışına aykırı görüldükleri için suçlu ilan edilmeleridir. Bir Tevrat sözünde, Hz. Danyalın masum olduğu çok iyi bilindiği halde dönemin yöneticileri tarafından, sırf bir şekilde cezaya çarptırabilmek amacıyla haksız yere suçlanması şöyle anlatılmaktadır:

Bunun üzerine öbür bakanlarla satraplar Danieli ülke yönetimi konusunda suçlamak için fırsat kollamaya başladılar. Ancak ne suçlanacak bir yanını, ne de bir yanlışını buldular. Çünkü Daniel güvenilir biriydi. Kendisinde hiçbir eksiklik ya da yanlışlık bulamadılar. 5 Sonunda, "Danieli Tanrısının Yasasıyla ilgili bir konuda suçlayamazsak, bir suçlama nedeni bulamayacağız" dediler. (Daniel 6)

Gerek Kuran ayetlerinde gerekse Kitab-ı Mukaddeste, hak dini tebliğ edenlerin sıkıntılarla karşılaşacağı, ancak sıkıntılar sebebiyle bundan vazgeçilmemesi gerektiği belirtilmiş ve sıkıntıların ardından samimi olarak inananlara çeşitli güzellikler vaat edilmiştir. Nitekim, Hz. İsa, Hz. İbrahim, Hz. Yusuf gibi pek çok kutlu peygamber sırf Allahın dini tebliğ ettikleri, İlahi Kitaplara savaş açmış bağnazlık dinine karşı mücadele ettikleri için adil olmayan uygulamalara, baskılara, takiplere, yargılamalara ve mahkumiyetlere maruz kalmışlardır. Masum Müslümanların savunma haklarının sistematik biçimde engellenmesi, adil yargılanma haklarının ellerinden alınıp söz hakkı bile verilmemesi, her türlü kısıtlama, haksızlık ve hukuksuzluklara tabi tutulmaları, bu tür kumpas davalarının en belirgin özelliklerindendir:

"50-51İçlerinden biri, daha önce İsaya gelen Nikodim, onlara şöyle dedi: "Yasamıza göre, bir adamı dinlemeden, ne yaptığını öğrenmeden onu yargılamak doğru mu?" (Yuhanna 7)

Müvekkilin sohbetlerinin yayınlandığı internet sitelerinin, canlı yayınlara, sohbet programlarına çıktığı televizyon kanalının kapatılmasına, mahkemede konuşturulmamaya çalışılması gibi haksızlıklara, bir İncil ayetinde şöyle işaret edilmektedir:

"Bir çoğu, "O'nu cin çarpmış, delidir. Niçin O'nu dinliyorsunuz?" diyordu" (Yuhanna 10, 19)

 

i) Allahın Samimi Dindarları Aklayıp Yardım Etmesi

Haksız ve adaletsiz yargılamalara rağmen Allah, peygamberlerini eninde sonunda düşmanlarının elinden kurtarmış aleyhlerindeki ağır koşullar değişerek hepsi lehlerine dönmüş, masum ve mağdur oldukları tüm dünyanın gözleri önüne serilmiş, insanların büyük, sevgi, güven, hayranlık ve teveccühlerine mazhar olmuşlardır. Bir Tevrat sözünde buna şöyle işaret edilmektedir:

"13 Yoksul ama bilge bir genç artık öğüt almayı bilmeyen kocamış akılsız kraldan iyidir. 14 Çünkü genç, ülkesinde yoksulluk içinde doğsa bile cezaevinden krallığa yükselebilir. 15 Güneşin altında yaşayan herkesin kralın yerine geçen genci izlediğini gördüm. 16 Yeni kralın yönettiği halk sayısız olabilir." (Vaiz 4)

Onların bu samimi çabaları unutulmamıştır. Aradan geçen binlerce yıla rağmen günümüzde bile adlarından övgü, saygı ve sevgi ile bahsedilmektedir. Hz. Yusuf Mısıra yönetici olmuş, Allah'ın ateşten kurtardığı Hz. İbrahim her üç semavi dinin mensuplarının, Yahudilerin, Hıristiyanların ve Müslümanların itibar ettiği, sevdiği, her zaman övgüyle ve hürmetle andığı en mübarek peygamberlerden biri olmuştur.

"3 Kardeşler, sizin için her zaman Tanrı'ya şükran borçluyuz. Böyle yapmamız da yerindedir. Çünkü imanınız büyüdükçe büyüyor, her birinizin öbürüne olan sevgisi artıyor. 4 Bu nedenle bizler, katlandığınız bütün zulüm ve sıkıntılar karşısındaki sabır ve imanınızdan ötürü Tanrı'nınkiliseleri arasında sizinle övünüyoruz.

5 Bütün bunlar Tanrı'nın adil yargısının belirtisidir. Sonuç olarak, uğrunda acı çektiğiniz Tanrı Egemenliği'ne layık sayılacaksınız.6-8 Tanrı adil olanı yapacak: Size sıkıntı çektirenlere sıkıntı ile karşılık verecek, sıkıntı çeken sizlerse bizimle birlikte rahata kavuşturacaktır." (Selanikliler 1)

 

SONUÇ ve TALEP

Müvekkil, hayatının hiçbir anında tek bir suça karışmamış olduğu, hiçbir adli sicil kaydı bulunmadığı, tümüyle masum olduğu halde, huzurdaki davada;

 

·"silahlı örgüt kurma" vb. türden haksız, delilsiz, mesnetsiz, salt husumetli müştekilerin soyut ve yalan beyanlarına, iftiralarına dayandırılan suçlamalarla yargılanmasını,

·sayısız dehşetli hukuksuzluk ve adaletsizliklere uğramasını, tarihte görülmemiş ONBİN yıllık cezalara çarptırılmasını,

Allah'ın sevdiği, razı olduğu, Hak dini tebliğ eden mübarek peygamberlerine, veli kullarına lütfettiği zorlu imtihanların bir benzerinin, samimi ve dindar bir mümin olarak kendi üzerinde de tecelli etmesi olarak değerlendirmektedir.

Nitekim benzer şekilde Üstad Bediüzzaman Said Nursi hazretleri de örgüt kurmakla, örgüt lideri olmakla itham edilmiş, akıl hastanesine kapatılmış, güya (haşa) fuhuş yaptığı ve içki içtiği iddia edilmiş, diğer cemaat ve tarikatların hışmına uğramıştır. Ne var ki bugün, Bediüzzaman Hazretleri dünya çapında tüm Müslümanların gönlünde taht kurmuş, ona zulmedenler, eziyet edenler, olmadık iftiralar atanlar ise vicdanlarda mahkum olmuşlardır.

Müvekkil, kutsal kitabımız Kuran-ı Kerim'de ve diğer kutsal kitapların da Kuran'a mutabık, tahrif edilmemiş bölümlerinde Allahın tüm inananlara öğütlediği şekilde, kendisine ve arkadaşlarına karşı yapılan tüm haksızlıklara sabretmekte, önce Allahın takdirine, sonrasında da Türk adaletine güvenerek suçsuzluklarının eninde sonunda ortaya çıkacağına inanmaktadır.

 

Müvekkil, yukarıda ayrıntıları ile anlatılan inancının, görüşlerinin ve bakış açısının Sayın Mahkemeniz tarafından bilinmesinin önemli olduğuna ve yargılaması yapılan konunun bir örgüt suçlaması değil, tam tersine bir yaşam şekli sorgulaması olduğunun anlaşılmasının elzem olduğuna inanmaktadır. Tüm bu sebeplerle bu detayları takdirinize sunar, saygılarımızla bilgilerinize arz ederiz.






Daha yeni Daha eski